Müslüm Gürses Araştırmaları Ve “Antibiyografik” Bir Kitap
Daha evvel farklı makalelerde yazmıştım. Arabesk müziğin Türkiye’nin yakın dönem öyküsü ile senkronik ilerleyen üç dönemi ve bana göre dört kurucu öznesi var. Bu özneler Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Hakkı Bulut ve Müslüm Gürses bana göre. Ki, Gürses burada arabeskin 3. ve “kapanış” dönemini temsil eden en güçlü karakter olarak karşımıza çıkıyor. 1950 sonrasından başlayarak 12 Eylül askeri darbesinin yaşandığı 1980 yılına kadar olan zaman dilimi arabeski besleyen toplumsal öykünün ilk dönemi olarak sınırlandırılabilir. 50’lerden itibaren üç büyük kentin ve özellikle İstanbul’un kenar mahallelerine göçüp buralarda tutunmaya çalışan ilk kuşağın merkez karşısında ekonomik, kültürel ve hatta politik sermayesinin bulunmaması doğal olarak itirazının, sitem ve yakınmalarının metaforlar üzerinden dile getirilen bir dili zorunlu kıldığını görürüz. Bu yıllar aynı zamanda Orhan Gencebay merkezinde arabeskin teknik biçimlenmesinin inşa edildiği bir süreci kapsar. Tematik olarak da Gencebay’ın eserleri üzerinden ana arterinin çevrelendiğini söylemek mümkün. Dolayısı ile ben arabeskin bu ilk döneminin başta Gencebay, Hakkı Bulut ve Ferdi Tayfur’u kapsadığını ifade edebilirim.
1980 sonrası ise arabeskin direkt muhatap edindiği toplumsal katmanın -ki, ikinci kuşak ile karşı karşıyayızdır artık- ANAP ve Turgut Özal’ın dışa açık, dünyaya entegre olmaya çalışan ekonomik ve kuşkusuz kültürel olarak liberal politikalarından beslenerek yavaş yavaş merkez’in pastasından pay almaya başladığı, sermaye birikiminin şekillendiği ikinci dönemidir. ANAP’ın taşra örgütlerinde kendilerine yer bulabilen, dolayısı ile siyasetin sağladığı imkanlarla ihalelerden hisseler alıp küçük ölçekli işletmeler kuran ya da bu tür ortaklıklarla sermayeye yönelebilen bu ikinci kuşağı hiç kuşkusuz İbrahim Tatlıses üzerinden okumak mantıklı. Tatlıses, merkez’in imkanlarından yararlanabilen bu ikinci kuşağın ulaştığı “yanılsamalı özgüven” gibi sadece şarkı okuyan bir özne değildir. Besteler de yapan, birbirinden farklı iş alanlarına sahip şirketler kuran, 12 Eylül Darbesi’ne muhalefet eden Aydınlar Bildirisi’ne imza atan, sinema oyunculuğuyla yetinmeyip film yönetmeye kalkan, siyasetle organik temas kuran yeni bir arabeskçi vardır karşımızda artık. Oysa 1970’li yıllardaki arabesk müzik özneleri arasında böylesi “yanılsamalı özgüven”e sahip kimseyi bulamayız.
2000 sonrası ise 1950’lerden itibaren merkez’e yürüyen, merkez’in ekonomik, politik, kültürel imkanları başta olmak üzere onun “yaşama biçimi”ne sahip olmayı arzulayan toplumsal katmanın siyaset üzerinden iktidarı devraldığı yıllardır ve bu arabeskin 3. ve bence son dönemidir. Merkez’e ulaştığı için öyküsü tamamlanmış, kendisi bu yolculukta hızla dönüşmüş ve ilginç biçimde merkez de bu huruca direnemeyip tarihsel bir ittifak yapmak durumunda kalmıştır. İşte arabeskin öyküsünün bittiği bu son dönemi Müslüm Gürses üzerinden okumanın anlamlı olduğu kanaatindeyim.

Tam 2003 yılında yani bahsettiğimiz son dönemin başında çekilen “Neredesin Firuze” filmi bu açıdan değerlendirilmeye müsait. Bahsi geçen bu toplumsal katmanın tarihsel yürüyüşünü İMÇ/Unkapanı’ndaki bir müzik yapım şirketi ve ünlü olmaya çalışan bir grup sanatçının mücadelesi üzerinden anlatan filmde Müslüm Gürses elinde sigarasıyla oldukça sakin biçimde Bülent Ortaçgil’e ait “Sensiz Olmaz” şarkısını yorumlar. Buradaki Müslüm Gürses ve Bülent Ortaçgil karşılaşması toplumsal temsiliyet bakımından güçlü bir fotoğraf sunar aslında bize. Çünkü Ortaçgil, Gürses’in aksine merkez’de doğan, merkezin ekonomi-politik ve kültürel öyküsünün öznesi konumundaki kentli insanı, hatta kentli bireye has meseleleri anlatan özgün bir sanatçı profili koyar ortaya. Bu özgünlüğü besleyen mesele, 1974’de ilk albümünü çıkaran bir sanatçı olarak o yıllarda pop müzik söyleyen hemen bütün isimlerin ucundan bucağından bir şekilde Anadolu pop arayışı ile türkü yorumlamasına karşın onun hiç bu sulara dalmadan yolculuğunun ta başından bugüne aynı temayı çoğaltarak ilerlemesidir. 2000 sonrası politik iktidarı merkez’den devralan sosyolojik yürüyüş bir bakıma büyük bir gövde gösterisi ile nasıl arzu ettiği yaşama biçimine ulaşmış ise ve bunu “daha görünür olmak”la tarihe not düşmüşse Müslüm Gürses’in, kentli bireyin meselelerini söyleyen bir Ortaçgil şarkısını okuması bu gösterinin muhakkak içerisinde değerlendirilmesi gereken manidar bir fotoğraf bana göre. “Biz merkez’e geldik, tarihsel yürüyüşümüzü tamamladık ve artık sizin şarkılarınızı okuyabiliyoruz” demektir aynı zamanda bu. Sonrasında “Aşk Tesadüfleri Sever” albümünde (2006) Batı şarkıları üzerine günümüz Türk şiirinin yaşayan isimlerinin yazdığı sözlerden oluşan bir albüme imza atması da merkez’i kaçınılmaz bir işbirliğine zorlaması biçiminde okunabilir. Keza İstanbul Arabsque Project, Fairuz Derin Bulut, Zakkum, Seksendört, Duman başta olmak üzere birçok rock grubu ve Hayko Cepkin gibi sanatçıların vaktiyle Müslüm Gürses’in yorumladığı arabesk şarkıları yeniden kendi tarzlarında yorumlaması bahsettiğimiz ittifakın, merkez ve çevre’nin ortaklığının bir başka izdüşümü. Dolayısı ile Türkiye’nin yeni dönemini temsil eden en önemli figür hiç kuşkusuz Gürses’ten başkası değil.
Daha evvel Orhan Gencebay üzerine kaynak metin yayınlayan, arabeskin yukarıda bahsettiğim dört kurucu öznesi dışındaki ikinci halkasını temsil eden isimlerden besteci ve müzik yönetmeni (ki, Müslüm Gürses’in okuduğu birçok popüler şarkının sahibi ve onun yine kült çalışmalar haline gelen kimi albümlerini yöneten) Yavuz Taner kitabının yazarı ve ayrıca ciltler halinde çıkardığı “Arabesk Antolojisi” gibi bir başucu eserini ortaya koyan Serdar Aydın’dan Müslüm Gürses’i okumak her şeyden evvel meseleye vakıf bir kalemle karşı karşıya bulunmanın huzurunu veriyor bana. Akademyanın bu meselelere ilgisi ne yazık ki çoğunlukla teknik ve sentetik kalan bir dilin handikabı içerisinde biçimleniyor. -Bir genellemeye varmak istemem ama- ömrü boyunca hiç Esengül’ün, Bergen’in, Hüseyin Altın’ın, Cengiz Kurtoğlu’nun kasetini alıp, böylesi isimlerin yorumladığı şarkıları sabahlara varan gecelerin yoldaşı yapmamış entelektüel seçkinciliğin, arabesk dünyasına dair yürüttüğü zihinsel kazı maalesef bu müziğin duygu evreninden beslenerek dünyaya bakan şahsen benim gibi, Serdar gibi okurları tatmin etmekten uzak. Serdar’ın ya da benim arabesk müzik üzerine yoğunlaşmamız belki de organik münasebet kuramadığımız ve yetersiz gördüğümüz metinlerden dolayıdır.


Unutulmaz Müslüm Gürses albümlerine imza atan bazı müzik yönetmenlerinden
Mutafa Sayan, Yavuz Taner, Burhan Bayar, Orhan Akdeniz
Serdar Aydın’ın, “Müslüm Gürses Üzerine Antibiyografik Bir Kolaj Denemesi” adını taşıyan kitabı literatüre girmiş -ve benim dikkate alabileceğim- mevcut Müslüm Gürses metinlerinden dolak olarak farklı. Daha evvel Caner Işık ve Nuran Erol’un Bağlam Yayınlarından çıkan “Arabeskin Anlam Dünyası-Müslüm Gürses Örneği” (2002) kitabı bütünüyle akademik bir bakış açısıyla Gürses müziğinin ağırlıklı şarkı sözleri ve dinleyici katmanına bakarak şekillenen bir çözümlemeydi. Vadullah Taş’ın “Müslüm Gürses Efsanesi” (2013) ise hepimizin bildiği hayat öyküsüne ek olarak discografisini kapsayan bilgileri içermekte. Aydın, Türkiye’de salt arabesk üzerine yoğunlaşıp bu müziğin kılcal damarlarına giren zihinsel derinliği ile Gürses’in okuduğu herhangi bir şarkıdan hareket ederek bu eserin söz yazarı, bestecisi, albüm yönetmeni, orkestra icrası, plak şirketinin bu fotoğrafta nerede durduğu, şarkının dinleyici katmanındaki duygu karşılığı, bütün bir arabesk külliyatı içerisinde o şarkının hangi tarihsel noktaya denk geldiğinin arkeolojik kazısını yapabilen en önemli isim hiç kuşkusuz.

Adana ve müzik ilişkisi henüz üzerinde yeterince çalışılmış bir konu değil. Gürses’in Adana’da müzikle yolunun kesiştiği, daha sonra büyük işlere imza atacakları Burhan ve Uğur Bayar kardeşlerle beraber büyüdükleri hatta arabeskin diğer büyük ismi Ferdi Tayfur dâhil kimi söz yazarı ve bestecisinin de çocukluğunun geçtiği Hürriyet Mahallesi’ne vurgu yapan kitap bu açıdan da dikkate değer. Dolayısı ile aslında müzik meselesine kafa yoranlar için Aydın’ın yazıya açık bir memba da gösterdiğini söylemek mümkün. Müslüm Gürses’in Adana’da türkü okuyarak başlayan müzikal yolculuğunun ilk plaklarından itibaren yıllar içerinde nasıl şekillendiği, çeşitlendiği, bu plaklarda kimlerin eserlerini yorumladığı gibi onun müziğini çözümlemeye el veren derinliklere dalarak okuyucuya inanılmaz bir zemin metin veren kitabın farkı buralarda ortaya çıkmakta.
Mustafa Sayan, Burhan Bayar, Yavuz Taner, Özer Şenay, Uğur Bayar, Orhan Akdeniz ve Ali Osman Erbaşı gibi Türkiye’de kült arabesk albümlerin ortaya çıkmasında birinci dereceden emekleri olan müzik yönetmenlerinin Müslüm Gürses’in müzik yolculuğunda nasıl bir yer kapladığını hatta onun 1980 sonrası geniş kitlelerle buluşmasını sağlayan, toplumun değişen ses duyarlılığı ile senkronik şekilde bağ kurmasını şekillendiren bu isimlerin tarihsel rolünü çok iyi anlatan kitabın ilerleyen bölümlerinde bu yönetmenlerle hangi albümlerin çalışıldığı teker teker incelenmiş. Sadece müzik yönetmenleri değil arabeskin söz evrenini inşa eden öncü isim Ali Tekintüre, Şakir Askan gibi şarkı sözü yazarları ile Müslüm Gürses’in varoluşsal anlamda ortaklık taşıdıkları duygu durumuna da giren kimi çözümlemeleri hiç kuşkusuz il kez duyduğumuz cümleler. Ki, Aydın’dan toplam 60 şarkıda Tekintüre ile Gürses isminin bir araya geldiğini öğreniyoruz (s. 149). Bu bir albüm için tesadüfen buluşmaktan ziyade arabesk müziğin külliyatının inşasında bahsi geçen iki ismin başlı başına kusucu özneler olduğunu göstermekte.
Serdar Aydın’ın kitabında zihin açıcı, ilk kez okuduğumuz bilgi ve yorumların yanı sıra bir dönem Müslüm Gürses konserlerinde karşılaştığımız “faça atma” meselesi ile tarihsel olarak acı kavramının kazısına rastlamanın ilginç olduğunu söylemek lazım. Şiddet meselesinin dışa dönük olmaktan ziyade tam tersi içe dönük bir kanalının bulunduğu çözümlemesinin yapıldığı bu bölümde (s. 177-185) acı kavramının Doğu kültüründeki tarihsel ve teolojik derinliğine yönelen Aydın’ın özellikle acının bedene (içe) yönelmesi ile Haşhaşilik, Caferilik, Rufailik’le irtibat kurması kuşkusuz kitabın en sıra dışı yorumlamalarından.