Muhacir, Ulema Ailesinden, Militan Kemalist Bir Mülkiyeli: Sina Akşin

MİLİTAN KEMALİST ,MİLİTAN LAİK, HUKUK MEZUNU BİR MÜLKİYE HOCASI: İSMAİL SİNA bin APTÜLAHAT and EMİNE HACER

Tarihin Deltasına Yolculuk- Sina Akşin Kitabı unvanlı hatırat ağırlıklı bu Nehir Söyleşi kitabı ibretlik bir eser.

Militan Laik ve Militan Kemalist, Militan İmam-Hatip Lisesi düşmanı birinin Müslümanlara ve İslam’a bakışı, tavrı ne kadar adil olabilir tartışılır ancak beni üzen şey Sina Akşin’in 93 Tuna muhaciri ve ulema ailesine mensup biri olması.

Robert Koleji ve İstanbul Hukuk mezunu, yurtdışında uluslar arası ilişkiler ihtisası, Robert Kolej’de hocalık, İstanbul Üniversitesi’nde tarih doktorası yapan, az-çok “Arapça bilen”, babası da büyükelçi olan birinin “ne Şeriat ne darbe” diyen kitabın röportajcısına bile tahammül edemeyip şeriat ile darbenin aynı cümlede birlikte pejoratif manada istimal ve telaffuzuna itiraz etmesi, 27 Mayıs ve 28 Şubat’ı ilerici darbe olarak görmesi aslında böyle birinin ilmî çalışmalarının sıhhat ve ciddiyetinin de sorgulanmasına yol açar. Zannımca Akşin, 31 Mart Vak’ası hakkında nerdeyse tek ciddî eser olan doktora tezinden de bugün pek memnun değil gibi görünmektedir.

Cenab-ı Hak, milleti ve memleketi Sina Akşin gibi isimlerin idaresine düşecek bir hale getirmesin. Çok partili hayata onmaz bir kin besleyen, tek-parti muhibbi birinin akademisyen olması ancak Türkiye gibi ülkelerde görülür. Şu ifadeleri kullanan birinin üniversitelerde hoca olması ne büyük talihsizlik : “Türkiye Ortaçağ ile hesabını kapatamamış bir ülke. Yani, çokpartili seçimleri hep kazandığı için güçlü ve canlı bir Ortaçağ ülkemizde varlığını sürdürüyor”. İnönü’ye çok partili sistemi erken getirdiği için kızıyor.

Robert Koleji ve Yale üniversitesi mezunun birinin MHP il başkanı olmasını adeta facia gibi anlatan, bu talebenin günahına(!) girdiği için Robert Kolej hocalarından Nureddin Topçu’ya haksız hatta insafsız yakıştırmalarda bulunan İsmail Sina Hoca maalesef bu topraklardan hatta muhafazakâr olan ailesinden hiçbir müspet yön almamış gibi bir portre çizmektedir. Onun için varsa yoksa birinin Kemalist-Atatürkçü oluşudur.

İsmail Sina bin Abdülahat, kendisini en fazla etkileyen eserin Şevket Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam kitabı olduğunu iddia etmekte. Ancak İsmail Sina Hoca, bu tesiri mübalağa ediyor olmalıdır. Bu kitaptan etkilenen birinin İsmail Sina gibi Militan Laik ve Militan Kemalist olması imkansız değilse bile çok zordur.

Sina Akşin, İstanbul Hukuk Fakültesi’ni 1959’de bitirir. “O yıllarda sanıyorum büyük çoğunluğumuz CHP’yi, İsmet İnönü’yü tutuyorduk” derken aslında mahut bir hakikate işaret ediyordu. Demokrat Parti, yol yaptı, köprü yaptı, baraj yaptı, fabrika yaptı, köylüyü adam yerine koydu, onları beyaz buğdayla, şekerle tanıştırdı ama insan yetiştirmeyi ihmal etti. Üniversite gençliğinin nerdeyse silme CHP’li olmasının yegane sebebi DP’nin ahmaklığı ve milliyetçi-muhafazakar camiayı esasen oy deposu olarak görmesi ve karar mekanizmasından uzak tutması idi.

İsmail Sina Bey, CHP’nin, tek-parti rejiminin talebe yetiştirmesini, Köy Enstitülerini iman derecesinde önemsiyor. 28 Şubat sürecinde İmam-Hatip Liselerinin orta kısmının kapatılmış olmasını nerdeyse hayatında tattığı en mühim ve büyük saadet ve mutluluk gibi anlatıyor. Meğerse ağaç yaş iken eğilir ve çocuklar ortaokulda kalıba girermiş. İsmail Sina Bey diyor ki “28 Şubat’ın en büyük hizmeti imam hatip okullarının  kapatılmasıdır”. Zaten “28 Şubat Atatürk devrimi paralelinde bir müdahaledir” diyor. Meğerse “imam hatip takımı devrimleri durdurmakla yetinmiyorlar, bir karşıdevrim hazırlığındalar”mış. Ey AK Parti, duy İsmail Sina Hoca’yı, eğitim nasıl olurmuş öğren!

İsmail Sina Akşin milletine, onun değerlerine düşmanca sözler sarf ettiğinin farkında değil gibi. Şu sözler başka şekilde anlaşılamaz kanaatindeyim: “Çokpartili sistemin ne kadar Türkiye aleyhine işlediğini görebiliyoruz, değil mi? 22 Temmuz 2007 seçimlerinin sonuçlarına kimin saygısı var? O televizyondaki kız, Aysun Kayacı bile söyleyiverdi. ‘Benim oyumla çobanın, oyu bir olabilir mi?’ dedi. Yani jeton düşmeye başladı. ‘Kral çıplak’ demiş oldu. Halbuki biz iftihar ediyorduk, ‘Ay ne güzel, bizde çokpartili seçimler yapılıyor’ diye. “Türkiye Ortaçağ defterini kapatamamış bir toplumdur” sözünü İsmail Sina Hoca, seçmenin CHP’ye verdiği oy oranının azlığına bakarak söylüyor. Ancak kendisini üzecek bir şey söyleyelim. Ankara ve İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerinde CHP’ye oy verenler arasında ciddi bir Ortaçağ sevimlisi ve kendisinin bazı sayfalarda ağır şekilde itham ettiği Ülkücüler de vardı. Hatta CHP’nin Ankara BBBaşkanının eski bir MHP’li olma ihtimali bile varit. “Her seçimi bunlar kazandığına göre bu bir diktatörlüktür” sözünü de ancak bir Kemalist, bir Atatürkçü sarf edebilir. Seçimsiz diktatörlüğü biliyorduk da seçimlisini yeni duyduk. Hoca seçimlerde hile-hurda var demiyor çok seçim kazanılıyor, bu diktatörlüktür diyor.

Sina Akşin, kendisinin sosyalist olduğunu söylüyorsa da buna pek itibar etmemek lazım. Galiba o sadece 31 Mart Olayı’nı yazdığı anlarda biraz sosyalizme bulanmış, bulaşmış. Sosyalist biri, herhalde İsmail Sina Akşin gibi Militan Laik ve Militan Kemalist olacağına gider kendisini köprüden aşağı atar.

İsmail Sina, babaannesinin Amasyalı Çömlekçioğlullarından annesinin bir tarafının da Çerkes olduğunu söylüyor. Babası Mülkiyeli, babası gibi büyükelçi olan ağabeyi de Ankara Hukuk mezunuymuş. Mülkiyeli bir babanın iki oğluna da hukuk okutması ilginç olmalı. Halasının eşi de hariciyeci imiş.

İlginçtir, içeride İslam’a alerjisi olduğu intibaını veren İsmail Sina Akşin, Balkanlarda ve Macaristan’da ayrıca İspanya’da tek bir Müslüman eseri, bahusus bir iki istisna hariç, cami bırakılmamasına üzülmektedir. İsrail mevzubahis oldukta da Filistinlilerden yana tavır koymaktadır.

Maalesef İsmail Sina Bey, karşıdevrimle, İHL düşmanlığıyla, ülkenin Ortaçağda olduğu paranoyasıyla kafayı bozmuş gibidir. “Atatürk, dünya çapında bir dahi; filozof cumhurbaşkanı; gelmiş geçmiş bütün Türklerin en büyüğü” diyerek, evine bir tek Cumhuriyet gazetesinin girdiğini söyleyerek kendisine “vah!vah!”dememize yol açıyor.

İsmail Sina bin Aptülahat, Kemal Tahir’i ikinci cumhuriyetçilerin ilki olarak kabul eder ve sebebinin de Mustafa Kemal döneminde Nazım Hikmet ile birlikte 15 sene hapse mahkûm olmasını gösterir. Başka bir yerde darbenin, 27 Mayıs’ın Nazım Hikmet’in adının anılmasına, yayılmasına vesile olduğunu söyler bunu adeta kutsar. Nazım Hikmet’i, cezaevine tıkan İttihadçılar, Terakkiperverciler, Serbest Fırkacılar, Demokrat Partililer Allah sizi bildiği gibi yapsın!

Hoca bazen de çok sevimli oluyor. Mesela şunları yazarken: Ortaçağ’da Hıristiyanlar nasıl cadı yakıyorlarsa Müslümanlar da “kadının cennette yeri var mı yok mu?” tartışması yapıyorlarmış. Bugün de öyleymiş. Bizimkilerin kadının cennette yeri olduğunu düşündüklerini zannetmiyormuş. Ne yapalım, bunu diyen o okul, bu okul mezunu; o okul, bu okul hocası biri. Vay ki ne vay! Mülkiyelilere acıyacağım diyeceğim ama mezburun sınıf arkadaşı Erdoğan Teziç de kendisinden farklı değildi. Ha bu ara diğer sınıf arkadaşı Sabih Kanadoğlu da cabası!

Sina Akşin Ermeni Soykırımı iftirasında da hoşlaşıyor. Almanya’da “Soykırım Anıtı’nın olması, Amerikalıların “biz Kızılderilileri kestik” diye film yapmaları, Fransa’nın Cezayir ile yüzleşmesi onların güçlü toplum olmasından kaynaklanıyormuş. “Tabi yüzleşelim ama biz Amerikan değiliz” diyen biri Ermeni Tehciri’ni haklı bulsa ne olur, bulmasa ne?

“Kendini aydın, Atatürkçü sayıp da ondan sonra Cumhuriyet okumayı hatta Cumhuriyet’i uluorta eleştirmeyi marifet sayan arkadaşlara şaşıyorum doğrusu” diyen birinin laikliğe ve Kemalizme olan inancını nasıl görmek lazım bilmiyorum.

“Konya gibi yerlerde muazzam içki tüketildiği söyleniyor” ifadesi hocanın tahlil ve mukayeseli okuma yönünün zayıf olduğuna işaret eder gibidir. “AKP iktidarı Taksim’deki operayı, Harbiye’deki tiyatroyu yıkarken” şeklinde kullandığı ifade ise hocayı şimdi mahçup etmiş midir bilmiyoruz.

Akşin’in “Atatürk’ün gündelik hayatının önemli bir bölümü sofrada geçiyor” gibi tespitleri de var ama o bu kabil tespitleri de müspet manada yorumluyor. Sonra da “kalkıp da ‘vay efendim, sofradan devlet idare edilir miymiş?’diyorlar, eh işte bunu söyleyenler işi anlamıyorlar…Evet, bütün kararları burada veriyor. Ama İslamcı, dar kafalılar bunu bilmiyorlar, anlamıyorlar” diyor ama galiba o sözü söyleyenlerden birinin de İsmet İnönü olduğunu unutuyor. Bu durumda İsmet İnönü de İslamcı oluyor mu acaba?

İsmail Sina bin Hacer and Abdülahat’ın türkülerle arası yokmuş. Yalnız bir Urfa sıra gecesinde ilk kez duyduğu “caney caney” türküsünü sevmiş. Şimdi tam bizim doksana, çatala takacağımız pozisyon geldi ama bu defa kendimi tutacağım.

Neticede babanızın isminin Aptülahat, annenizin Emine Hacer sizinkinin de İsmail Sina olması Militan Laik ve Militan Kemalist olmanıza mani olmuyor.

Not:1-Söyleşinin sonunda Ali Birinci, Alpaslan Işıklı gibi isimlerin hoca ile ilgili kanaatleri yer alıyor.

2-Akşin, militan ideolojik yorumlar yapmadığı yerlerde eğitimle ve talebe seviyesi ile ilgili kayda değer şeyler söylüyor. Ancak kendisinin çizdiği profilden anlaşılan o ki iyi bir hoca ve talebe olmak için Kemalist ve laik olmak önşart. İHL’lere öyle bir kin duyuyor ki acaba imtihan kağıdı okurken birinin İHL mezunu olduğunu öğrense nasıl hareket ederdi diye bir sual akılda deveran etmeden duramıyor.

3-Hoca teknoloji özürlü. Ehliyeti, arabası, bilgisayarı yok. Kitaplarını, yazılarını kurşunkalemle yazıyormuş.

4-Hoca merak buyurmasın, yayınlanmış tüm kitapları kütüphanemizde mevcut ve çoğu da okunmuştur.

5-Sina Akşin, kabul etmek lazım ki çok çalışkan biri. Bunu yazmak da dürüstlüktür.