Moskova Neden Ateşkes Oyununa Gelmiyor… Şimdilik

Rusya’nın bu Palmiye Pazarı günü Ukrayna’nın kuzeydoğusundaki Sumy kentine düzenlediği sınır ötesi saldırı en az 34 kişinin ölümüne, 117 kişinin ise yaralanmasına yol açtı. Moskova’nın geçtiğimiz ay, Ukrayna’nın ABD arabuluculuğunda önerdiği tam ve koşulsuz bir ateşkesi müzakere etme çabalarını engellemiş olması göz önünde bulundurulduğunda, bu füze saldırısı özellikle vahim görünüyor. Putin’in geciktirme taktikleri, avantaj elde etmek için fırsat kolladığı bu süreçte, insan hayatına mal oluyor.

Bu, Rusya’nın barış istemediği anlamına mı geliyor? Tam olarak değil.

Ancak bu durum, Kremlin’in müzakere stratejisinin, bir çözüme varıldığında Rusya’yı hem dış hem de iç politikada güçlü bir konuma getirmesi muhtemel unsurlara öncelik verdiğini gösteriyor. En azından şimdilik, Kremlin’in çatışmaları durdurmak için çok az teşviki, savaşmaya devam etmek içinse birçok gerekçesi var.

Rusya Zemin Kazanmaya Devam Ediyor

Savaşın başında yaşanan askeri gerilemelere ve süregelen ağır personel ve teçhizat kayıplarına rağmen Rusya savaşı kaybetmiyor. Son üç yıl içinde, yalnızca Rus ekonomisi ve savunma sanayii etkin biçimde savaş moduna geçmekle kalmadı; Rus kuvvetleri de uyum sağladı, güç yapısını yeniden yapılandırdı, Donbas’ta daha küçük ve çevik birliklerle saldırılar gerçekleştirdi, Ukrayna’nın 2023 karşı taarruzuna direndi ve yeni teknolojileri nasıl konuşlandıracağını ve geliştireceğini öğrendi.

Son günlerde Rus kuvvetleri Sumy bölgesinde ilerleme kaydetti. Askere alım oranları hızla artıyor. Bu sırada siyaset bilimci Graham Allison’un “lav saldırısı” (lava offensive) olarak adlandırdığı Rus stratejisi, Donbas’ta her ay yaklaşık 100 mil karelik (yaklaşık 260 kilometrekare) bir alanı ele geçiriyor.

Bu toprak kazanımları ve daha fazlasının elde edilme ihtimali göz önüne alındığında, Washington’un ısrarlarına rağmen Moskova, “silahları susturmaya” pek de hevesli görünmüyor.

Şehirdeki Tek Oyun: Savaş

2022 yılında ABD öncülüğündeki yaptırımların ardından gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYİH) hafifçe gerilese de, Rusya ekonomisi hızla toparlandı ve 2024’te reel GSYİH %3,6 oranında artış gösterdi. İşgücü sıkıntısı, enflasyon ve zayıflayan rubleye rağmen, işsizlik oranı düştü, maaşlar yükseldi ve bu da tüketici harcamalarını artırdı.

Ancak bu ekonomik direnç kısmen askerileştirilmiş bir ekonomi sayesinde mümkün olabildi. Başbakan Mişustin, yakın zamanda yaptığı açıklamada Rusya’nın imalat ve teknoloji sektörlerinin 2024’te sırasıyla %8,6 ve %20 oranında büyüyerek ekonominin başlıca itici güçleri hâline geldiğini bildirdi. Bu etkileyici büyüme oranları, hükümetin savaşla bağlantılı olarak artırdığı askerî maaşlar ve sanayi üretimine yönelik savunma harcamalarından kaynaklanıyor; fabrikalar cephane, zırhlı araç, insansız hava aracı (İHA) ve diğer askerî teçhizatları durmaksızın üretmeye devam ediyor.

2024 yılı itibarıyla Rusya’nın askerî harcamaları Avrupa’nın çok önüne geçerek rekor seviyelere ulaştı ve bu artışın önümüzdeki dönemde de sürmesi bekleniyor. Ülkenin ekonomik büyümesinin askerî-sanayi kompleksiyle bu kadar yakından bağlantılı olması, savaşın sona ermesinin ekonomik durgunluk riski yaratabileceği anlamına geliyor—bu da Kremlin’in yakın gelecekte yüzleşmek yerine ertelemeyi tercih ettiği bir gerçeklik.

Geri Dönen Gazilerin Yarattığı Zorluk

Savaşın sona ermesi, Rus birliklerinin terhis edilmesini ve sivil hayata yeniden entegre edilmesini gerektirecektir. Ancak Rusya’nın sivil ekonomisinin görece zayıflığı göz önünde bulundurulduğunda, savaştan dönecek yüz binlerce askeri (ve çok daha fazla sayıdaki askerî sektör çalışanını) nasıl absorbe edebileceği belirsizliğini koruyor.

Dönen askerlerin büyük kısmı, genellikle Rusya’nın en yoksul bölgelerinden toplanmış durumda; bu da, sivil ekonomide iyi maaşlı işler bulmalarını sağlayacak eğitim ve becerilere sahip olmadıkları anlamına geliyor. Sürdürülebilirliği olmayan yüksek askerî maaşlar ve ikramiyelerden sonra, bu geçiş süreci özellikle zorlayıcı olacak ve çok sayıda gazinin borçlanarak devlet bütçesi üzerinde ek bir yük oluşturması muhtemel.

Buna ek olarak, gazilerin önemli bir kısmının uyuşturucu bağımlılığı, alkolizm, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ve diğer sağlık sorunlarından muzdarip olması bekleniyor; bu da sağlık ve eğitim gibi zaten zorlanan sosyal hizmet sistemini daha da baskı altına alabilir. Rusya, tedavi ve rehabilitasyon merkezleri, danışmanlar ve psikoloji uzmanları açısından ciddi bir eksiklik yaşıyor; bu da terhis ve yeniden entegrasyon sürecini hem çok maliyetli hem de zaman alıcı hâle getirecektir.

Son olarak, silah kullanmayı bilen ve yeterli ekonomik ve sosyal destekten mahrum kalan gaziler, rejime karşı harekete geçebilir.

Rejim İstikrarına Yönelik Tehditler

Moskova’nın, on yılı aşkın bir süre önce başladığı devletin siyasi ve ekonomik gücünü merkezileştirme ve genişletme çabaları, son yıllarda muhalefete yönelik sert baskılarla birlikte sansür, gözetim ve artan otoriter uygulamalarla dramatik biçimde hız kazandı. Belediye başkanlarından valilere kadar yerel siyasi elitler, iktidar partisine sadık isimlerle değiştirildi. Bu agresif önlemler, “ülke savaşta” gerekçesiyle ulusal güvenlik adına meşrulaştırılıyor.

Ancak bu politikaların, daha geniş kapsamlı bir barış geçişinin parçası olarak geri çekilmesi pek olası görünmüyor; zira bu durum Putin’in iktidar üzerindeki hâkimiyetini tehdit edebilir. Öte yandan, Rus halkının sürekli bir askerî olağanüstü hal durumunu kabullenmesinin beklenmesi, zamanla sürdürülemez hâle gelebilir ve sonunda bir meşruiyet krizine yol açabilir. Gerçek anlamda Putin’in Rus halkının zihnindeki siyasi gücü—ve hatta ülkenin lideri olarak varlık nedeni—Batı emperyalizmine karşı verdiği varsayılan mücadeleye dayanıyor. Bu anlatıda, Ukrayna’daki savaş, ABD ile Rusya arasında süren bir vekâlet savaşı olarak sunuluyor. Eğer bu savaş sona ererse, onu sürdüren ideolojik temel de çöker.

Muhtemelen bu yüzden, Amerika’nın Ukrayna’dan mümkün olduğunca hızlı çekilme konusundaki sabırsızlığının ardından Moskova, Avrupa’yı “kapıdaki yeni Hannibal” olarak resmediyor. Böylece Rusya, ulusal kimliğini Batı liberalizminin kurbanı olarak göstermeye devam edebiliyor. Rusya yanlısı düşünce kuruluşu Valdai Kulübü’nün de yazdığı gibi, çatışmanın sorumluluğu Amerika’dan Avrupa’ya doğru kayarken, Rusya ve ABD ekonomi, silahların kontrolü gibi diğer alanlarda ilişkilerini normalleştirmeye odaklanabilir.

Nihayetinde, Putin’in bu oyalama taktiği zaman kazanmaya yönelik. Savaş nihayet sona erdiğinde, bunun tamamen Rusya’nın şartlarına göre olmasını umut ediyor. Ancak bu strateji risksiz değil. Ateşkes anlaşması her gün geciktiğinde, Trump’ın “anlaşma ustası” imajı, kendi destekçileri arasında dahi zarar görüyor; ekibi ise bir anlaşmaya varma konusunda daha da çaresizleşiyor.

Bu durum iki olası sonuca kapı aralayabilir: Moskova için daha büyük ve daha avantajlı tavizler… ya da hayal kırıklığına uğramış bir Trump. Örneğin, Sumy saldırısından hemen önce Beyaz Saray, Biden dönemine ait yaptırımları yeniden yürürlüğe koyarak, yönetimin Putin’in ağırdan almasına tahammül etmek gibi bir niyet taşımadığını ortaya koydu.

 

*Sveta Yefimenko, Massachusetts Eyalet Temsilciler Meclisi’nde araştırma direktörü olarak görev yapmakta; yasama ve politika alanlarında araştırma ve analiz çalışmaları yürütmektedir. Exeter Üniversitesi’nden Rusya Çalışmaları alanında doktora derecesine sahiptir. Son dönem akademik çalışmaları ise, Rusya ve Doğu Avrupa’da savaş anlatıları ile hafıza politikaları üzerine odaklanmaktadır.

 

Kaynak: https://fpif.org/why-moscow-wont-play-ball-on-a-ceasefire-yet/