Mantık ve Dijital Safsatalar
Mantık, akıl yürütmenin ilmidir. Modern mantık bunu matematiksel formlarda ifade etmeye çalışır; lise müfredatlarına arada sırada giren “p ise q” vb sembolleri içeren yapı bu çabanın ürünüdür. İslam düşüncesinin Antik Yunan’dan iktibas ettiği, Gazzali ile İslam Düşüncesinde ve Kelam geleneğinde merkezi bir konum kazanan klasik mantığa selefiliğin öncülleri ve enteresan bir şekilde bazı Mutezile imamları aleyhtarlık yapsa da uzun yüzyıllar boyuncamedrese eğitiminde dilden sonra en temel eğitim konularının başına yerleşmiştir.
Modern bilim ortaya çıkarken mantığa çok ciddi eleştiriler geliyor ve “mantık yeni bir şey söylemez, onun yerine bilimsel yöntem olarak deneyciliği ikame edelim” deniliyor. Ancak mantığı bilgi üretme değil de bilgi değerlendirme yöntemi olarak da ele alabiliriz. Sadece safsataya düşmeme aracı olarak ele alınca en ciddi eleştiriler bile büyük oranda boşa düşüyor. Bir deney yaptığımızda bunun sonuçlarının ne anlama geldiği ve ne anlama gelmediği konusunda da mantık bize çok güzel şablonlar sunabilir. Her ne kadar indirgemeci ve deneyci bilimsel araştırma yönteminin teoride safsatalardan azade olması gerekse de pratikte deneyeveya veriye dayalı safsatalara da sıkça rastlanıyor. Dolayısıyla bir düşünme ve akıl yürütme şablonu olarak mantığın faydası her halükarda gündemde kalmayı başarıyor.
Peki, safsata nedir? Safsata sık rastlanan hatalı düşünme örüntüleridir diyebiliriz. Yer yersaçmalamak, zırvalamak diye hafife alınan safsatanın bu kadar önemli olması çoğu zaman içine düşülmesi olası bir tuzak olması ve saçma olmasının her zaman bariz olmamasından kaynaklanır. İşte mantık eğitiminin en önemli faydası insanı safsatalara düşmekten korumasıdır. Peki, safsatalardan bizi sakındıracak olan mantık sadece felsefe açısından mı yahut sadece bilimsel yöntem açısından mı işlevseldir. Benim cevabım kısa ve net: hayır. Ancak takdir edersiniz ki lise müfredatında kullanılan o formüller hiçbir işe yaramıyor. Netice itibari ile sosyal medyada ciddi içerikler ürettiğini iddia edenlerin sıklıkla safsatalara düştüğünü görebiliyoruz. İstatistikle veya veri analiziyle uğraşan bilim adamlarının bile sıklıkla safsatalara düştüğü görülüyor.
“Bir ot belirli bir hastaya iyi geliyor, o zaman herkes her hastalık için bu otu hunharcatüketsin” şeklindeki bir genelleme safsatasını ayırt etmek için özel bir eğitim gerekmeyebilir ancak dijital dünyada birçok safsata daha sinsi ilerleyebiliyor. Bir korelasyona hatalı nedensellik atfetme safsatası ile (“bununla birlikte, öyleyse bundan dolayı”) Nobel ödülü bile kazanabiliyorsunuz. Siyasi motivasyonlar ciddi bir körlüğe yol açabiliyor; siyasi holiganlık genellikle cımbızlama safsatasıyla (işine gelen önermelere yapışma, gerisini hasıraltı etme)paket halinde önümüze düşüyor. Tartışmalarda argümanlarla çıkarımlara değil de şahıslara yönelmek (ad hominem, tu kaka safsatası, whataboutism) de sıklıkla karşımıza çıkan bir mantık hatası. Birisiyle – şahsın tıynetini ileri sürerek – tartışmamayı tercih edebiliriz ancak tartışmaya girişip sonra argümanlarımızı karşımızdaki şahsın tıyneti üzerine dayandıramayız.
Sosyal medya kullanım sıklığı ile duygusal dengesizlik arasındaki ilişkiye, dijital dünyada sağduyu yerine agresifliğin daha fazla etkileşim getirmesine ve sanal ortamların iletişimde nezaket standartlarını bozduğuna dair çokça veriye sahibiz. Velhasıl kelam, dijital dünya mantıktan ziyade duygulara hitap ediyor diyebiliriz. Bu durum dijital safsatalara maruz kalma olasılığını oldukça artırıyor. Ancak birçoğumuz artık haberleri sadece sosyal medyadan takip ediyor veya sosyalleşme ihtiyacını büyük ölçüde çevrimiçi platformlarda karşılıyoruz. Bunun sonucunda da iletişimin bu kadar çok arttığı bir zamanda, ilk bakışta çelişik gibi görünen bir şekilde, artan dezenformasyondan ve post-truth çağından şikâyet ediyoruz.
Bu karmaşadan bizi kısmen de olsa kurtaracak, aklıselimi ve orta yolu bulmamızı sağlayacak en önemli işlerden birisi mantığa dönmek olacaktır.