Latin Amerika neden sağa kayıyor?

Piyasaya odaklanan bir model ve artan eşitsizlik, sağın yükselişine yol açtı. Bu durum yeni bir bölgesel dayanışmayı gerekli kılıyor.

İkinci Dünya Savaşı, Birleşmiş Milletler çok taraflı sisteminin kurulmasını ve devlet, piyasa ile demokrasiyi siyasi çekişme arenası olarak birleştiren bir birlikte var olma (coexistence) anlaşmasıyla sona erdi. Latin Amerika’da bu, korumacılığı teşvik eden ve mali hedeflemeler yoluyla toplumsal sorunları ele alan bir yaklaşım olarak Latin Amerika ve Karayipler Ekonomik Komisyonu (ECLAC) modelinde yansıtıldı.

Ancak 20. yüzyılın son çeyreğinde, aynı savaş sonrası örgütler yeni ve piyasaya odaklanan bir modeli dayattı. Değer yerini fiyata bıraktı, ticaretin serbestleştirilmesi öncelik kazandı ve toplumsal sorunlar piyasa kanunlarına tabi kılındı. Sermayenin yoğunlaşması ile demokrasinin meşruiyetinin sarsılması önceki uzlaşmayı çözdü. Her ne kadar ilerici hükümetler ortaya çıkmış olsa da; medya, kilise, ordu ve teknokrasi gibi fiili güçlerin desteğine sahip yeni otoriter sağın yükselişini engelleyemediler. Temsil krizinin siyasi partileri tabanlarından koparması, ana akım medyada bir platform bulan “anti-politikacılara” alan açtı.

Bu arada toplumsal görünüm kötüleşti. Zaten yapısal olan eşitsizlik 2016’dan sonra daha da derinleşti ve pandemi sırasında patlama yaşadı; 2020 sonunda 209 milyon Latin Amerikalı’nın yoksulluk sınırının altında yaşadığı bir zirveye ulaştı. Bu eşitsizlik demokrasinin meşruiyetini zedeler. Aynı zamanda ilerici hükümetler, sınıfa dayalı dışlamayla mücadele etmek yerine çabalarını cinsiyet, ırk veya meslek temelindeki ayrımcılığın azaltılmasına odakladılar.

Bu mücadele, ilericilerin azınlık savunusunu “wokeizm” olarak adlandıran ve toplumun parçalanmakla suçlayan sağ tarafından saldırıya uğradı. Oysa gerçek şu ki, bu kolektif dayanışmaya olan bir bağlılıktır. Eşitsizlik ve ayrımcılık birbirini dışlamaz; aksine birbirini tamamlar.

Bununla birlikte bu geniş kapsamlı ideolojik değişimler, ABD, Kosta Rika, Panama, Ekvador, Arjantin ve Paraguay’da sağın geri dönüşüne yol açtı; bu durum, siyasi projelerin radikalleşmesi, sosyal ağlardaki kutuplaşma, hukuk savaşı (lawfare), kalıcı eşitsizlik ve seçim hileleri söylemleriyle anlaşılabilir.

Medya mesajları ve dijital siloların ortaya çıkışı kutuplaşmayı en uç noktaya taşıdı. Yapay zeka kullanımıyla siyasi mesajlar seçmenlerin korkularına göre segmentlere ayrılıyor. Sosyal medya bizi duygularla bombardımana tutuyor, gerçek alternatifler üzerine tartışmaları ideolojik çatışmalarla ikame ediyor. Bu dijital baloncuklar, yeni sağın medya holdinglerinin hizmetine sunulan sanal liderleri üretti.

Dijital işgale ek olarak politikanın yargısallaştırılması da yaşanıyor. Savcılar ve yargıçlar, demokratik yollarla çözülmesi gereken çatışmaları usulüne ve masumiyet karinesine riayet etmeden yönetiyorlar. Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, 2018 seçimlerinde Bolsonaro’nun kazandığı süreçte yargı yoluyla elenmiş; Bolsonaro ise bugün, Lula’nın 2023’teki yemin törenini engellemeye teşebbüs ettiği gerekçesiyle soruşturuluyor. Kolombiya’da Başkan Gustavo Petro da, iktidar yetkilerini zayıflatan “yumuşak darbe” girişimleriyle karşı karşıya.

Trump 2.0’ın seçilmesiyle, küresel aşırı sağ Florida’da ve bölge genelinde bir yankı odası buldu; bu süreçte ABD, El Salvador ve Arjantin’deki siyasi liderlerin desteğini aldı. İkinci döneminin ilk günlerinde “Latin Amerika’ya ihtiyacımız yok” diyen Trump, göçmenlere yönelik baskıları, USAID aracılığıyla yardım programlarının durdurulmasını, Küba ve Venezuela’ya yönelik yaptırımların sertleştirilmesini ve Kanada, Meksika Körfezi ile Panama Kanalı üzerinde asılsız toprak iddialarını içeren kararlarla Latin Amerika karşıtlığını tırmandırdı. Tüm bunlar, 1950’lerin Sam Amca’sının ve 1970–80’lerin Condor Operasyonu’nun geri dönüşünü işaret ediyor.

Oluşan bu tehdidin karşısında, büyümeyi, kapsayıcılığı ve demokrasiyi bir araya getiren yeni, dayanışma temelli bir kalkınma modeli inşa etmek gereklidir; bu kapsamda Meksika’nın iktidardaki Morena Partisi veya Uruguay’da Yamandú Orsi’nin liderliği gibi geniş cepheler oluşturulabilir. Latin Amerika, bölgesel olarak yeniden bütünleşerek küresel güneyin aktif bir parçası haline gelmelidir: réspice similia (komşularına bak).

Trumpçı sağ, deglobalizasyonu teşvik ediyor, Dünya Sağlık Örgütü’nden ayrılıyor, iklim krizini reddediyor ve uluslararası adalete saldırıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle ortaya çıkan birlikte var olma modeli, kriz içinde olsa da başka bir hegemonik modelle değiştirilmeyip, Çin’in savunduğu gibi sosyal uyum, birlikte var olma ve toplu ekonomik ilerleme ilkeleri etrafında konsolide edilecek yeni bir küresel düzenin inşasıyla güçlendirilmelidir.

Bu yeni senaryoda Latin Amerika, dünya karşısında entegre ve tek bir ses olarak kendini sunmalıdır. Bölgenin faşist bir uçuruma doğru sürüklendiğini anlaması için göçmenler için toplama kamplarına ihtiyacı yoktur; bu uçurumdan kaçınmak için tek panzehir, hep olduğu gibi, ilericiliktir.

* Ernesto Samper Pizano, 1994–1998 yılları arasında Kolombiya Devlet Başkanıydı.

Kaynak: https://www.theguardian.com/commentisfree/2025/jul/09/latin-america-shifting-right