Küllerinden Yeniden Doğmak: Sessiz Kalmış Bir Ulusun Küresel Tanınırlığı
Bugün Filistin, yıkım ve onur, kayıp ve ışık gibi zıtlıkların kesiştiği keskin bir kavşakta duruyor. İsrail tarafından yürütülen Gazze’deki soykırım devam ederken, dünyanın dört bir yanındaki Filistinliler bilim ve kültür alanlarında küresel tanınırlık kazanmaya devam ediyor. Prestijli kurumlar tarafından tanınmaları, onların direncini ve kimliğini simgeliyor. Bu, Filistin’in kimliğini silmeye çalışanlara güçlü bir mesaj gönderiyor: hareket hayatta ve haklılık galip geliyor.
8 Ekim 2025’te, Filistinli-Amerikalı bilim insanı Omar Yaghi, Japonya’dan Susumu Kitagawa ve Avustralya’dan Richard Robson ile birlikte, metal-organik çerçevelerin (MOF) geliştirilmesine yönelik çalışmalarıyla Nobel Kimya Ödülü’ne layık görüldü. Ürdün’ün Amman kentindeki bir Filistin mülteci kampında doğup büyüyen Yaghi, çocukluk anılarını şöyle aktarıyor:
“Çok mütevazı bir evde büyüdüm. Küçük bir odada düzinelerce kişiydik ve bu odayı birlikte büyüttüğümüz sığırlarla paylaşıyorduk. Mülteci bir ailede doğdum ve anne babam neredeyse okuma yazma bilmiyordu. Yani bu oldukça zorlu bir yolculuktu — ve bilim bunu başarmanıza olanak tanıyor. Bilim, dünyadaki en büyük eşitleyici güçtür. Zeki insanlar, yetenekli insanlar ve becerikli insanlar her yerde vardır. Bu yüzden onların potansiyelini ortaya çıkarmaya gerçekten odaklanmalıyız.”
Onun çalışmaları, yıkım ve tahribatın ötesine geçen bilginin gücünü simgeliyor.
2025 yılının ağustos ayında, 27 yaşındaki Filistinli model Nadeen Ayoub, Miss Universe 2025’e katılacağını duyurarak farklı bir türde ilgi odağı haline geldi. Onun bu yarışmaya katılımı bir gösteriden ibaret değildi; bu, Filistin kimliğinin bir temsiliydi. The New Arab ile yaptığı röportajda, Gazze’nin yaşadığı acılardan ve Filistinli kadınlarla çocukların direncinden söz etti. “Sadece hayatta kalmak istemiyoruz — gelişmek istiyoruz,” dedi. Dünyayı, Gazze’nin yaşadığı acılar karşısında sessiz kalmamaya ve bu duruma karşı sesini yükseltmeye çağırdı. Şunları da ekledi: “Ve ben güzellik derken yalnızca fiziksel güzelliği kastetmiyorum — ulusumuzun ve kültürümüzün güzelliğini kastediyorum.”
Bir başka zafer anı ise İsrail-Filistin ortak yapımı belgesel No Other Land’in En İyi Belgesel dalında Oscar ödülünü kazanmasıyla geldi. Bu belgesel, Masafer Yatta’da Filistinlilerin devam eden zorla tahliyesini konu alıyordu. Yönetmenleri — Hamdan Ballal, Basel Adra, Yuval Abraham ve Rachel Szor — işgal hatlarını aşarak çalıştı; sansür ve şiddet tehlikesini göze alarak toprak, kayıp ve aidiyet üzerine bir hikâye anlattılar. Onların bu başarısı, bir tanıklığı küresel bir platforma dönüştürdü ve İsrail’in yürüttüğü soykırım karşısında Filistin direncine yeni bir bölüm daha ekledi.
İsrail, Gazze Şehri’ni bombalamayı sürdürerek bu toprakları ve Filistin kimliğini silmeye çalışıyor. Ekim 2023’ten bu yana 67.000’den fazla Filistinli öldürüldü, evlerin %92’si hasar gördü ya da yıkıldı ve milyonlarca kişi yerinden edildi. Birleşmiş Milletler (BM), Gazze’de neredeyse tüm nüfusu etkisi altına alan bir kıtlık ilan etti; nüfusun neredeyse üçte biri felaket düzeyinde açlıkla karşı karşıya. Okullar, hastaneler ve kültür merkezleri harabeye döndü.
Eylül ayında, bağımsız BM İnsan Hakları Komisyonu, İsrail’in Gazze’de soykırım gerçekleştirdiği sonucuna vardı — bu hüküm küresel forumlarda yankı buldu. Daha önce, Uluslararası Af Örgütü, Soykırım Araştırmacıları, B’Tselem ve İsrail İnsan Hakları Doktorları da benzer sonuçlara ulaşmıştı. Buna karşılık olarak, BM’ye üye 142 ülkenin diplomatları egemen bir Filistin devletinin tanınmasına, kalıcı bir ateşkese ve barışçıl bir Orta Doğu’ya desteklerini ifade ettiler. Bu arada, Gazze için önerilen “Trump 20 Maddelik Barış Planı” şu anda yeniden inşa süreci için kırılgan ama potansiyel olarak dönüştürücü bir taslak olarak dolaşımda.
Yine de, Gazze’nin yıkıntıları arasında hayat atmaya devam ediyor. Genç gönüllüler toplumsal yardımı organize ediyor; sanatçılar parçalanmış duvarlara resim yapıyor, çocuklar BM un çuvallarına şiirler yazıyor. Genç bir ressam şöyle diyor: “Enkazın altında bile tarihimizi resmediyoruz.” Sokak duvar resimlerinden çevrimiçi galerilere uzanan bir yelpazede, yaratıcılık bir hayatta kalma biçimine dönüşüyor. Her fırça darbesi silinmeye karşı bir direnç; her kelime belleği yeniden inşa ediyor.
İşte burada, Henrik Ibsen’in Hayaletler adlı eserinin ruhu yeni bir anlam kazanıyor. Ibsen, sessizliğin çürümeye yol açtığını — gizlediğimiz günahların bir gün konuşacağını — söylemişti. Gazze’nin kuşağı bu sessizliği reddediyor. Travmayı miras alıyorlar ama onu meydan okumaya dönüştürüyorlar. Onların mirası, Ibsen’in oyunundaki gibi bir hastalık değil; dayanıklılık. Nobel Ödülü’nden güzellik yarışmalarına, mülteci kamplarından dijital ekranlara kadar Filistinliler hayaletlerini direniş ve direnç haline getiriyor.
Bir zamanlar haklarında konuşulan bir dünyada, artık kendileri konuşuyorlar. Mesajları basit ve kesintisiz: Varız, yaratıyoruz, kazanıyoruz.