Kalıcı Çözüm İçin Kritik Eşik
Devletin yeniden yapılandırılması, demokrasi ve terör konusunda yüksek beklenti içerisine girilmiştir. Ufacık bir duraksama ve tereddüt yeniden yüksek bedellere davetiye çıkarabilir. Sanki bundan öncesi hiç olmamış gibi sürecin bir daha, sonsuz bir tekrara düşerek manasızlaşmasına sebep olabilir. Böylece yılların bıkkınlığı, daha güçlü bir şekilde nüksedebilir.
İmkansızı oldurma inadı ve takıntısı yani cenneti bu dünyada tesis etme ve yaşama çılgınlığı, birey kadar devlet aklının da en büyük handikabıdır. Sihirli bir değnekle her şeyin güllük gülistanlık olmasını beklemek; toplumun şevkini kırmaktan başka sonuç doğurmaz.
Devletin yeniden yapılanması için şartlar olgunlaşmıştır. Yeniden yapılanma, birlik beraberlik ve barış nutuklarıyla ya da rica minnetle inşa edilemez. Formül, -devletin ve milletin uyumunu ve sağduyusunu telaffuz etmeye dahi gerek duymadan- kendine bu zemini temel alan serin duruşlu devlet aklıdır. Vatandaşı sınıflandıran ve her tür aşağılamayı sistematik olarak meşrulaştıran devlet zihniyeti, devlet- vatandaş hukuku yeniden düzenlenerek fiilen ortadan kaldırılmalıdır. Bu durumda, anayasal güvence anlam kazanır.
Zalim baba figürüne dönüşen devlet, -eski geleneğine ve mirasına uygun olarak- vatandaşlar arasında ve devlet vatandaş arasında, bir danışma ve uzlaştırma merciine irca etmelidir. Yaratılmak istenen, birbirini tehdit görme algısını kırmanın ve işlevsizleştirmenin-en zahmetsiz- yolu budur. Bu algının kaynağı; halk değil, onu kendine tehdit olarak kurgulayan kemalist zihniyetin kendisidir. Seksen yıldır, her kesimi kendine tehdit olarak algılayan bu zihniyetin memurları, kardeşi kardeşe kırdırmaktan, filmin sonunda ise sütten çıkmış ak kaşık gibi kenara çekilip seyirci ve başöğretmen havasına bürünmekten çekinmez. Millet nezdinde , aklını ve ruhunu esir alan dar üniformalardan, öneklerden kurtulunca, giderilemeyecek sorun, ayrılık gayrılık, kin ve garez yoktur.
İnsafa davet, empati ve belirleyici refleks
Tutarlı yaklaşım; iktidarla millet arasındaki uyumun içini boşaltmayan ve kaşıkla verip sapıyla gözünü çıkarmayan bir yaklaşımdır..Bugüne kadar milletin gösterdiği feraset ve sağduyu, atıl yapıyı yeniden kurgulamakta temel alınmalıdır. Devletin bu feraseti içselleştirememesi demek, bir otuz yıl daha bu cehennemde körler sağırlar diyaloğunun sürmesi, bataklıkta cebelleşmek demektir. Çocuklarımıza miras olarak bu puslu havayı bırakmak, geleceğimizi bu fasit daireye mahkum etmek demektir.
Devletin meşruiyeti toplumun vicdanındadır. Devlet vicdanlarda aklanır. Güven vicdanlarda pekiştirilir. Hayati olan husus; bu kokuşmuş bataklığın devlet aklını ve millet ruhunu esir almasına engel olmaktır.
Bu dönemeçte empati yapmak zaruridir. Faşist-kemalist devlete karşı mücadele ve dönüşüm beraber kazanılmıştır. Bu yolda İslamcı kesim ve iktidar; bugünü ve toplum psikolojisini anlamak için, Özal’lı yıllara dönerek ve o yıllardaki ruh halini hatırlamalıdır.
O kritik süreçte Özal’ın başörtüsü düşmanı, halk düşmanı olmadığı biliniyordu. İdeolojik engeller yüzünden, İslamcı kesim, o anki siyasi konjonktürü kavrayacak zihinsel olgunluktan yoksundu ve gitgide yabancılaşıyordu. Aynı doğruları savunurken nedense iktidarın karşısına konumlanılıyordu. Şimdiki iktidara yapıldığı gibi, o gün de Özal’a ve iktidara karşı her koldan yürütülen psikolojik harekat onaylanmasa ve bu koroya eşlik edilmese de, doğru işleri ve adımları desteklemekten -yıldızlar kadar- uzaktı.
Şimdi aynı yanlışa düşenleri görünce, bu kadar aşırı tepkiler verilmesinin nedeni bu filmi daha önce görmüştük haleti ruhiyesidir. İdeolojik yabancılaşmadan kaynaklanan toplum-dışı, siyaset-dışı tutumları şimdi başkaları tekrarlıyor. Geçmişte içine düşülen yanılgı göze batarak dejavu etkisi yaratıyor.
Yaşanılan süreç; kanserle mücadele sürecine benziyor. Hasta tıbbın yardımıyla uzun süre direnebilir, hastalık belli bir seviyede tutulabilir. Ama asıl başarı; hastanın yüzünü; hayata çevirmesidir. Gözünü toprağa değil, ileriye yani geleceğe dikmesidir. Bu aşamada herkesten aynı performansı beklemek abestir. İdeolojik kesimler ideolojik şartlanma yüzünden pasif veya menfi bir tutum sergileyebilir ama devlet panikle hareket edemez. Soğukkanlılığı bırakıp, aceleci davranırsa; bu aşamaya gelinceye kadar elde edilen mesafeyi, katlanılan zorlukları, yapılan özverileri, ödenen bedelleri boşa çıkarır.
Bu trajik sonuçla karşılaşılmak istenmiyorsa; alınan mesafe tutarlı ve basite indirgenmiş, süreci tefsir edici bir pratiğe yani ete kemiğe büründürülmelidir. Bu zemin üzerine de; zihniyeti ve niyeti dosdoğru ifade eden, vicdanlara hitap eden, merhametli, intikamcı olmayan ve kapsayıcı bir dil inşa edilmelidir.
Böylece, sessiz, derin ve köklü devrim kalıcılaştırılabilir.