Botagöz
Kızıl Profesörlük Enstitüsü mezunu ve Kazakistan Ulusal Parti Üniversitesinde profesör olan Kazak yazar ve araştırmacı Sebit Mukanov’un önde gelen yapıtlarından Botagöz, Sovyetleşme süreci içerisinde, kendi içinde yer etmiş bir yaşam şekline sahip halk ilişkilerini ve etkileşimlerini konu alıyor. Edebiyatın aktarıcılığından oldukça faydalanarak gerçek yaşamdan numuneler sunmaya çalışan Botagöz isimli roman, tatlı ve akıcı bir üsluba sahip olup, toplumsal gerçekçilik anlayışına bağlı kalınarak kaleme alınmıştır. Dilinin sürükleyiciliği ve okuyucuya yakin hissettiren Botagöz, dilinin sadeliğine kıyasla akademik çalışmalara konu olmuş bir anlatı örneğidir. Aynı zamanda da Kazak bozkırında bir devinimin canlandırılmasının ve tasvirinin sunumu olan roman, ATİ Yayınları tarafından, 2012’de, Uğur Gürsu imzasıyla Türkiye Türkçesine, yapıtın diline sadık kalınarak çevrildi.
Botagöz; Kazak coğrafyasındaki zorlu hayat şartları ve sert iklimin içerisinde özgürlük, eşitlik, toplumsal yargılar, töreler, insan hakları, hayat mücadelesi, sınıfsal çatışma, aşk ekseninde bir yaşayışı sunuyor. Tabiat şartlarından kaynaklanan zorluklarla içli dışlı yaşarken, bir yandan da toplumsal normların gölgesinde kalmak zorunluluğundan kaynaklanan gerilimi çok güzel hissettiren roman, bu kıskaçtaki özgür iradenin var olması hadisesine dikkatleri çekiyor. Başka bir deyişle Botagöz, Kazak Türklerinin gelenek, kültür, örfünü yansıtan ama bu yansıttığı şartlara da birer şerh düşen bir roman. Botagöz’de yer yer milliyetçi, dindar, “muhafazakar” kimseler eleştiriye tabi tutulur ve Sovyet deneyimi ile Kazak bozkırlarında gelişen bir yenilenmeden bahsedilir.
Levayih-i Hayat, Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat, Sergüzeşt, Eylül gibi edebi yapıtlar ile hem konu hem üslupça yer yer benzese de Botagöz, sunduğu maceralar itibariyle daha farklı olup, bir süregideni sunmaktadır.
Botagöz’ü biraz olsun anımsayabilme adına, romanın atmosferine dair öne çıkan bir kaç karakteri anabiliriz…
Sebit Mukanov’un anlatısına göre Rusya’da devrimden önce ahlaksızlık halkın ve hayatın her noktasına yayılmış, iltimassız bir iş halletmek düşünülmeyecek bir hal almış, düzen bozulmuş, idareciler ise bozuk düzeni bozdukça tahkim etmiş tahkim ettikçe bozmuş. Din adamları halkı kandırmakta, halk bunalmakta ama ne yapabileceğini kestirememekte. Sosyalist alternatif acaba bu bunalımın ilacı olabilir miydi? Romanın merkezinde yer alan kahraman (fakir aileden gelen, zor şartları bilen, romanda idealize edilen kadın “figür”) Botagöz, diğer kahraman ise çekici denilebilecek bir görüntüye sahip, yakişikli, samimi, delikanlı ve sosyalist mücadelenin içerisinde yer alan ve de sürgün yiyen) Askar. Botagöz ile Askar geleneksel kalıplardan ötürü sevdalarını açamamışlardır. Bu iki karakter geleneksel normlar ile duygu, düşünce, hisleri arasında sıkışmışlığı da simgeliyorlar esasen. Bu iki kahraman kendi yaşamları ile sosyalist mücadelenin içerisinde yeni bir dünya isteği taşıyarak yaşamaktadırlar. Askar ile Botagöz’ün aşkı önünde engel teşkil eden subay (Kulakov), romanın olay ilerleyişi içerisinde aynı zamanda da devrim öncesi Çarlık’ın sadığıdır. Sosyalsit ilerlemenin karşısında yer alan subay Kulakov şehvetperest, iki yüzlü, zalim, gaddar ve de iyi ve güzell olan birçok şeyin karşıtıdır. Subay Kulakov gibi olmamanın örneği ise romanda sözgelimi Botagöz’ün yeğeni olduğu kişi (sivil kimliğe sahip, halk unsur-ları-na bağlı, cesaretli, zorluklarla mücadele edebilen) Amantaydır. Amantay yeniliğe açık, dar kalıplara sıkışmış Kazak halkının umudu olmaya namzet Sovyetik mücadeleci tipini temsil eder…
Türk dünyası edebiyatında modern kadın anlatıları, toplumsal değişim açısından Sosyalizm ve Kazak örnekselliğinden bakmak isteyenlerin okuyabilecekleri güzel bir roman olan Botagöz, bir Kazak folkloristinin sosyalist çizgiye bakışı üzerine kurulmuş bir kurguya sahip olup, propaganda üslubu ile dizilmiş bir olay örgüsüne sahip. Dahası Botagöz, Türki bölgelerle (idealize etmeye kapılmadan) hangi sabiteler üzerinden konuşabileceğimiz gibi soru ve endişeleri de hatırlatıyor.
Sebit Mulanov, bize tahkikli bir okuma ve araştırmada çok şey hatırlatıp sorduruyor.
Aydınlanmada bilim ve sanatın rolünden, ideolojik değişim kuramlarına kadar teorik arayışların ne kadar endişeli arayışlar olduğunu hatırlıyoruz Botagöz’ün sayfalarında dolaşırken… Diğer yandan da Galiyev’den Suphi’ye, Lenin’den Troçki’ye yarım kalan kenarda kalmışlığın retorik inkarını müşahede ediyoruz, sokak ağzıyla “yarım yamalak kalmış” aydınlık bir güzellemede iyiden kötüyü, kötüden iyiyi çıkarsamaya çalışıyoruz.