Katolik Kilisesi ve Yapay Zeka Dönemi

Papa XIV. Leo, yapay zekanın Katolik Kilisesi için bir sonraki büyük meydan okuma olduğunu açıkça belirtmiştir. Peki, bu dönüştürücü teknolojiye nasıl yanıt vereceğiz?

Papa XIV. Leo, seçildikten kısa bir süre sonra papalık adını neden seçtiğini ve yapay zekanın yükselişinin onu nasıl etkilediğini şu sözlerle açıkladı:

“Leo XIV adını seçtim. Bunun çeşitli nedenleri var; ancak esas nedeni, Papa XIII. Leo’nun ünlü Rerum Novarum genelgesinde, ilk büyük sanayi devriminin sosyal sorunlarına dikkat çekmiş olmasıdır. Günümüzde ise Kilise, insan onurunun, adaletin ve emeğin savunulması için yeni zorluklar ortaya çıkaran bir başka sanayi devrimi ve yapay zeka alanındaki gelişmelere yanıt olarak, sosyal öğretilerinin hazinesini herkesle paylaşmaktadır.”

Yeni papanın bu sözleri, her Katolik için güçlü bir çağrı niteliğindedir: Eğer yapay zeka ve onun dünyaya etkilerine hazırlanmadıysanız, hazırlanmaya başlamalısınız.

Yapay zekanın dünyayı değiştireceğini söylemek artık klişe haline geldi. Teknoloji devleri ve Silikon Vadisi’nin vizyonerleri, adeta İkinci Geliş’in nefes kesici heyecanıyla bir yapay zeka ütopyasının doğuşunu ilan ediyorlar: Hastalıkların ortadan kalktığı, yoksulluğun sona erdiği ve insan emeğinin geçmişin bir kalıntısı haline geldiği bir dünya.

Bu değişimler, birçok kişinin zeka ve hatta insan olmanın ne anlama geldiğine dair algısını zorlamakta ve makinelerin egemen olduğu bir dünyada insanın yerini sorgulatmaktadır.

On yıl sonra yapay zeka nedeniyle dünyamızın bugünkünden çok farklı olacağını öngörmek için Nostradamus olmanıza gerek yok.

Bu değişimler, pek çok insanın zeka kavramını ve insan olmanın anlamını sorgulamasına yol açıyor. Makinelerin egemen olduğu bir dünyada insanın yeri nedir? İnsanlar bu soruları sormaya başladıkça, Katoliklerin de bu tartışmalarda ön saflarda yer alarak, insan onurunu küçümsemeden ve teknolojik başarıları göz ardı etmeden yanıtlar sunması gerekmektedir.

Bu, oldukça zorlu bir girişimdir: Yapay zeka devriminin teknolojik yönleri heyecan verici olabilir; ancak bu sürecin önde gelen isimlerinin felsefi görüşlerinin birçoğu gerçekten ürkütücüdür.

Ancak Papa II. John Paul, Veritatis Splendor’da, insanın Tanrı’nın suretinde ve benzerliğinde (Yar. 1:26) yaratıldığını ve Yaratıcı’yı tanıyıp sevebilen akıl sahibi ve maddi olmayan bir ruha sahip olduğunu vurgulamıştır.

Katolikler, bu varsayımların bazılarına karşı çıkmazsa, yüzeyde Katoliklikten çok daha parlak bir gelecek vaat eden, ancak gerçekte derinlemesine insan karşıtı bir felsefeyi benimseyen bir hareketin istilasına uğrama riskiyle karşı karşıya kalabilirler.

Eğer bu hareketi, vaatlerini göz ardı edip sadece tehlikelerini kınarsak — yani vaatlerini görmezden gelip yalnızca olumsuz yanlarını eleştirirsek — kültürel olarak önemsizleşme riskiyle karşı karşıya kalırız.

Katolikler, yapay zeka tartışmalarında sağduyulu, yetkin ve dürüst bir ses olma sorumluluğunu taşımaktadır.

Peki, doğru ve dengeli yaklaşım nedir? Yapay zeka ile uğraşırken, birçok insan iki temel hataya düşer.

İlk hata, insan ile makine arasındaki, beyin ile zihin arasındaki ayrımı bulanıklaştırmak ve böylece yapay zekayı insanlıkla eşdeğer bir konuma yükseltmektir. Yapay zekanın şiir yazma veya satranç ustalarını yenme yeteneğinden etkilenen yapay zeka iyimserleri, yalnızca zeki değil, aynı zamanda gerçekten bilinçli — yani özünde “insan” olan — makineler hayal ederler.

Bu hata, tamamen materyalist bir zihniyetten kaynaklanır ve insanlığın benzersiz doğasının temel bir yanlış anlaşılmasını ifade eder. Yapay zeka üzerine yazılmış en popüler kitaplardan biri olan Life 3.0’da (Elon Musk tarafından onaylanmış ve Barack Obama tarafından tavsiye edilmiş), MIT profesörü Max Tegmark, yapay zekanın teknik potansiyelini güçlü bir şekilde savunurken, aynı zamanda ürkütücü bir gerçeklik görüşü ortaya koyar.

Tegmark, katıksız materyalist bir bakış açısına sahiptir: İnsanı yalnızca atomlardan oluşan bir varlık olarak görür. Bu nedenle, yine atomlardan oluşan ve canlı gibi görünen bir robotu, çocuğunuz kadar makul bir şekilde “yaşam” olarak tanımlayabilir.

Ancak, Papa II. John Paul, Veritatis Splendor adlı eserinde vurguladığı gibi, insan, “Tanrı’nın suretinde ve benzerliğinde” (Yar. 1:26) yaratılmıştır ve Yaratıcı’yı tanıyıp sevebilen akıl sahibi ve maddi olmayan bir ruha sahiptir.

Yapay zeka ne kadar gelişmiş ve gerçekçi hale gelirse gelsin, yine de insan elinin eseri olmaya devam eder; silikon üzerinde çalışan bir kod parçasıdır, ancak Tanrı tarafından içine ruh üflenmiş bir varlık değildir.

Bu aşırı değerlendirme yalnızca teknik bir hata değildir; aynı zamanda felsefi ve manevi bir krizdir. Bu yaklaşım, insanlığı bir algoritma dizisine indirger ve bizi biz yapan aşkın onuru ortadan kaldırır. İnsanı, yalnızca fiziksel bir bedeni kontrol eden elektriksel sinyallerden ibaret, ruhsuz ve maneviyatsız bir varlık olarak görür.

İnsan bilincini makine süreçleriyle eş tutmak, bizi canlandıran ilahi kıvılcımı reddetmek demektir. Yapay zekanın oluşturduğu en büyük toplumsal tehlike budur: Yaratıcı ile yaratılan arasındaki sınırı bulanıklaştıran, insan ile makineyi ayırt etmeyi imkansız hale getiren materyalist bir dünya görüşü.

Neyse ki, çoğu sadık Katolik bu tuzağa düşme ihtimali düşük olanlardır. Ancak, karşı koymamız gereken ikinci bir hata daha var: Yapay zekanın yeteneklerini küçümsemek ve onun insanlığın dünyayı algılama biçimi üzerindeki derin etkisini göz ardı etmek.

Makinelerin “düşünebilmesi” fikri alay konusu gibi görünebilir; ancak yapay zeka halihazırda insan davranışını şaşırtıcı biçimlerde taklit ediyor. Henüz emekleme aşamasında olan yapay sinir ağları bile, şimdiden insan beynine benzer şekilde “düşünebiliyor.”

Yapay zeka karmaşık problemleri çözebiliyor, senaryolar üzerinde mantık yürütebiliyor ve hatta ikna edici ve ürkütücü bir biçimde duyguları taklit edebiliyor.

Yapay zekanın yeteneklerini küçümseyen insanların çoğunun aslında onunla yeterince vakit geçirmediğini fark ettim. Kasım 2022’de piyasaya sürülen ChatGPT 3.5, oyunun kurallarını kökten değiştirdi. Yapay zeka, sıkıcı botlar ve gerçekleşmemiş vaatler olmaktan çıktı ve bilgisayarlarla etkileşim kurma biçimimizde tamamen yeni ve biraz da tedirgin edici bir yol açtı.

Bu çarpıcı gelişmeler, elinizi sallayarak ve “Yapay zeka asla [X] yapamaz” diyerek göz ardı edilemez veya küçümsenemez. Tam aksine, yapay zeka büyük ihtimalle bir gün [X]’i yapabilecek ve hatta bunu insanlardan daha iyi yapabilecek.

Katoliklerin, yapay zeka ile ilgili sorunların özüne inebilmesi için bu iki hatadan kaçınması çok önemlidir; zira bu sorunlar çoğunlukla teknolojik olmaktan çok felsefidir.

Birçok yapay zeka savunucusunun dayandığı temel materyalist felsefe, fiziksel olanın ötesinde hiçbir varlığı kabul etmez. Onlara göre, insana dair her şey — düşüncelerimiz, duygularımız, yaratıcılığımız — yalnızca beyindeki sinirsel ateşlemelerin bir ürünüdür.

Ruhumuz yoktur, maneviyatımız yoktur, aşkın hiçbir yanımız yoktur. İnsanı, Tanrı’nın müdahalesi olmaksızın, rastgele Darwinist süreçlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmış, oldukça gelişmiş bir hayvandan ibaret olarak görürler.

Eğer bu doğruysa, o halde neden yeterli işlem gücü ve akıllı bir kodlama ile yapay zeka da bizim kadar “canlı” olamasın? Daha iyi bir algoritma geliştir, derler; o zaman yapay yaşam kaçınılmazdır.

Ancak materyalizmi reddetmek tek başına yeterli değildir. Yapay zekanın olağanüstü yeteneklerinin ortaya çıkardığı zorlu sorularla yüzleşmemiz gerekiyor:

  • Fiziksel beyin ile manevi zihin arasındaki sınır nedir?
  • Yapay zeka gerçekten yaratıcılık, mantık yürütme veya hatta duygular sergileyebilir mi?
  • Eğer sergileyebilirse, bu durum, insanın bu alanlardaki yetkinliklerini anlama biçimimiz üzerinde nasıl bir etki yaratır?

İnsan ile yapay zeka arasındaki belirsiz çizgi, yalnızca yapay zekadan değil; aynı zamanda hayvanlar aleminden de bizi ayıran sağlam bir insan teolojisini gerektirir.

Aquinas, bu farklılıkları açıklamak için güçlü bir başlangıç noktası sunar. O, hayvanların bedenlerini “canlandıran” ve onlara yaşam ve içgüdü kazandıran ruhlara sahip olduğunu, ancak bu ruhların ölümle sona erdiğini belirtir (ST I, Q. 75, A. 3).

Buna karşılık, insan ruhu ise sonsuzdur ve Tanrı tarafından O’nunla birleşmek amacıyla doğrudan yaratılmıştır. İnsanın ruhu, hayvan ruhlarının sahip olmadığı yetilere sahiptir — örneğin, sevme yeteneği.

Peki, yapay zekaya “hayat veren” nedir? Kesinlikle bir ruh değil. Yapay zeka, insanlar tarafından tasarlanan kodlarla, elektrikle ve işlem gücüyle çalışır — etkileyici, ancak hiçbir anlamda canlı değildir.

Ancak yapay zekanın yaşamı taklit etme yeteneği, derin zorluklar ortaya çıkarır. Hayvanlar bizde duygusal bağlar oluşturur; sevdiği bir evcil hayvanını kaybetmiş olan herkes bunu bilir. Peki, yapay zeka benzer bağlar oluşturabilir mi?

Aslında, chatbotlar halihazırda yalnız insanlara arkadaşlık sunuyor. Bir kişi, bir yapay zeka chatbotuna veya gelecekteki bir yapay zeka destekli robota duygusal bir bağ kurarsa, bu sağlıksız bir ilişki midir?

Kilise’nin insan ilişkilerine dair öğretileri bu konuda yol gösterici olabilir. Erkek ve kadın, Tanrı ile ve birbirleriyle sahici bir birliktelik için yaratılmıştır; bu birliktelik sevgi ve özveri temeline dayanır (bkz. KKK 371-372).

Bir makineye (ya da bir hayvana), ne kadar gerçekçi olursa olsun, bağlanmak bu ilahi çağrıyı yerine getiremez. Bu tür bir bağlanma, bizi yaratıldığımız gerçek ilişkilerden uzaklaştıran bir ilişki taklidine dönüşme riski taşır.

Peki, yapay zekaya, evcil köpeğimiz veya kedimiz gibi mi davranmalıyız? Elbette benzerlikler var; yapay zeka, bir hayvan gibi, gerçek düşünce olmadan dış uyaranlara “içgüdüsel” tepkiler verir ve bu tepkiler bizde duygusal bir karşılık yaratabilir.

Aynı şekilde, hayvanlarla olan ilişkimizde olduğu gibi, yapay zekaya karşı hissettiğimiz duygusal tepkiler de sağlıksız hale gelebilir (örneğin, evcil hayvanlarına “tüylü bebekler” diyen ve onlara çocukmuş gibi davranan insanlar gibi).

Ancak, uygun bir düzende olduğu sürece, evcil hayvanlarımızı sevmek ve onlarla duygusal bir bağ kurmak yanlış değildir. Peki, yapay zekalarla benzer bağlar kurabilir miyiz?

Bu, Katoliklerin ikna edici yanıtlar vermesi gereken bir sorudur.

İnsanı hem hayvanlardan hem de yapay zekadan ayıran asıl şey, iç yaşamımızın derinliğidir. Sevgi, gurur veya pişmanlık gibi duygular, basit kimyasal reaksiyonlar değildir; bunlar, erdem ve günah işleme kapasitemizle, Tanrı’ya yönelme ya da O’ndan uzaklaşma durumumuzla bağlantılıdır.

Hayvanlar suçlulukla boğuşmazlar veya kutsallığa ulaşmak için çaba göstermezler. Yapay zeka empatiyi taklit edebilir veya sanat üretebilir; ancak özverili bir şekilde sevemez ya da kibire kapılamaz. Bu özellikler, manevi doğamızda kök salmış ve sadece insana özgü niteliklerdir.

C.S. Lewis’in Mere Christianity adlı eserinde yazdığı gibi, ahlaki mücadelelerimiz ve Tanrı’ya duyduğumuz özlem, maddi dünyayı aşan bir “şey”i, hiçbir makinenin sahip olamayacağı bir ruhu ortaya koyar.

Bu ayrımı anlamak, yapay zeka ilerledikçe daha da önemli hale geliyor. Papa XVI. Benedictus, Caritas in Veritate adlı genelgesinde, “insan doğasına dair gerçeği” gizleyen teknolojilere karşı uyarıda bulunmuştur (CV 76).

Yapay zekanın insan özelliklerini taklit etme yeteneği — roman yazmak, senfoni bestelemek veya “bilgece” tavsiyelerde bulunmak — insanın gerçekten ne olduğuna dair algıları bulanıklaştırabilir. Bir makine sevgi gösterir veya yaratır gibi görünürse, bazıları insanın gerçekten ayrıcalıklı olup olmadığını sorgulayabilir.

Katolikler bu duruma Kilise’nin öğretilerini ilan ederek karşılık vermelidir: Onurumuz, yaptıklarımızda değil, kim olduğumuzda, yani Tanrı ile sonsuz yaşam için yaratılmış varlıklar olmamızda yatar.

Yapay zeka artık hayatımızda ve Katolikler bunu görmezden gelemez. Onu yalnızca doğal olmayan ya da tehlikeli diye reddetmek korkakça bir tavır olur.

Kilise, matbaanın benimsenmesinden modern tıbbın kullanılmasına kadar her zaman insanlığın ilerlemesiyle yakından ilgilenmiştir. Aziz II. John Paul’un Fides et Ratio adlı eserinde belirttiği gibi, hakikat ile gerçek ilerleme asla birbiriyle çatışmaz; çünkü her ikisi de Tanrı’dan gelir (FR 43).

Yapay zeka, sağlık hizmetlerini iyileştirerek, eğitimi kolaylaştırarak ve karmaşık matematik problemlerini çözerek endüstrilerde köklü değişimlere yol açtı. Bunlar meşru kazanımlardır ve bunları reddetmek, Kilise’nin bu önemli tartışmadaki sesini marjinalleştirmek ve insanlığın iyiliği için çalışma sorumluluğumuzu yerine getirmemek anlamına gelir.

Ocak ayında İnanç Doktrini Kurulu’nun yapay zeka hakkında Antiqua et Nova adlı belgeyi yayınlaması beni oldukça memnun etti. (Son yıllarda DDF’yi sert bir şekilde eleştiren biri olarak, onların yayınladıklarına şüpheyle yaklaşmanız anlaşılabilir; ancak bu belgeyi açık fikirle okumanızı tavsiye ederim.)

Belge, yapay zekanın farklı türlerini, “zeka” kavramının tanımını ve yapay zekanın toplum üzerindeki etkilerini — özellikle insan ilişkileri bağlamında — ele alıyor. Yapay zekanın meşru faydalarını kabul ederken, aynı zamanda potansiyel tehlikeleri de göz önünde bulunduruyor.

Antiqua et Nova, Katolikler için sağlam bir başlangıç noktasıdır ve Papa XVI. Leo’nun bu temele dayanarak mesajını güçlendirmesini ve geliştirmesini umuyorum.

Dikkatli olmalıyız. Yapay zekanın yeteneklerini abartarak bilinçli makinelerle ilgili materyalist fantezilere kapılmamalıyız. Ancak yapay zekanın etkisini küçümseyip onu basit bir araç gibi görmezden de gelemeyiz.

Görevimiz, gerçeğe sımsıkı sarılmaktır: İnsanlar benzersizdir; Tanrı ile birlik için yaratılmış, ölümsüz ruhlara sahiptirler.

Yapay zeka etkileyici bir hizmetkâr olabilir, ancak asla bir insan olamaz. Bu ayrımı yapabilmek, yapay zeka geliştikçe daha önemli hale gelecek, ancak aynı zamanda daha da zorlaşacaktır.

Yapay zeka ile ilgili kafa karışıklığı ve yanlış bilgiler arttıkça, Kilise’nin kendini göstermesi için eşsiz bir fırsat doğuyor. Kutsal Yazılar ve geleneklere dayalı bir insanlık vizyonu ortaya koyarak, materyalist anlatıya karşı durabilir ve toplumu yapay zekanın vaatleri ile tehlikeleri konusunda doğru bir şekilde yönlendirebiliriz.

Bu meydan okumadan geri çekilmeyelim. Sadece O’nun yanıtlayabileceği sorularla boğuşan bir dünyaya Mesih’in ışığını taşıyalım.

Kaynak: https://crisismagazine.com/opinion/the-catholic-artificial-intelligence-moment