İsrail Charlie Kirk’ü Öldürmedi
Charlie Kirk’ün 10 Eylül’de öldürülmesinden bu yana, onun siyasi görüşlerinin çarpıtılması ve tamamen yanlış yansıtılmasıyla birlikte, ölümünün Trump ve yandaşları tarafından – ana akım Demokratların desteğiyle – ABD’yi MAGA’nın faşist distopyasının derinliklerine itmek için bir silaha dönüştürülmesi karşısında sol kesim hazırlıksız yakalandı. Bazıları, onun öldürülmesini hızla kınayıp siyasi şiddeti lanetlerken, diğerleri, aşırı sağcı, korkunç bir figürün hayatını, politikasını ve mirasını yanlış temsil ettikleri için ilk grubu eleştirdi. Ancak bu bölünmelerin arasında, küresel solun bazı kesimlerinde alternatif bir bakış açısı ortaya çıktı ve her geçen gün daha da popülerlik kazandı: Charlie Kirk, İsrail tarafından öldürüldü.
Bu görüşün ortaya çıkması çok da şaşırtıcı değil. Son iki yıl boyunca İsrail, Gazze’deki soykırımı sırasında egemen ülkeleri bombaladı, gazetecileri ve aktivistleri hedef aldı ve sürekli zayıflayan uluslararası itibarını kurtarmak amacıyla kapsamlı ve yaygın bir hasbara (propaganda) kampanyası başlattı. Ayrıca, İsrail onlarca yıl boyunca CIA’nınkini bile gölgede bırakacak bir suikast kampanyası yürüttü – bu durum Ronen Bergman’ın Rise and Kill First adlı kitabında ayrıntılı biçimde ele alınmaktadır.
Dolayısıyla, yalnızca iki hafta önce 31 Yemenli gazeteciyi hedefli bir saldırıyla öldüren İsrail’in – gazetecilere karşı kaydedilmiş en ölümcül ikinci saldırı – bir Amerikan vatandaşını, üstelik ABD topraklarında, siyasi bir suikastla ortadan kaldıracağı varsayımı çok da uzak bir ihtimal değildir. Hele ki Benjamin Netanyahu’nun, İsrail’in Kirk’ü öldürmediğini açıkça ifade eden açıklamaları defalarca yapmış olması, bu komplo teorisinin dünya genelindeki anti-Siyonistler arasında daha da alevlenmesine yol açmıştır.
İsrail’in savaş suçlusu başbakanının ağzından çıkan sözler her zaman şüpheyle karşılanmalıdır; ancak, İsrail’e ve onun cezasız şekilde hareket etmesine yönelik haklı eleştirilerimizde dahi eleştirel olmak önemlidir. Netanyahu birçok şeydir. O bir soykırımcıdır, ırkçı bir İslamofobdur ve insan hayatına zerre kadar değer vermeyen iğrenç bir savaş suçlusudur. Ancak kesinlikle aptal değildir. Kirk’ün öldürülmesiyle ilgili olarak gereksiz biçimde defalarca açıklama yapmış olması, bu söylentiyi sürdürmenin pragmatik bir amacı olduğunu düşündüğünü gösteriyor. Bu duruma Drop Site News da dikkat çekmişti; 18 Eylül tarihli bültenlerinde şu ifadeler yer alıyordu: “Netanyahu’nun iddiaları bir kez daha kamuoyunda reddetme kararı, bu hikâyeye oksijen sağlıyor ve Netanyahu’nun paradoksal bir şekilde bunun halkla ilişkiler açısından bir faydası olduğunu düşündüğünü gösteriyor.”
Bu halkla ilişkiler faydası, İsrail’e, Gazze halkına ve ötesine yönelik sürdürdüğü dehşet verici eylemler nedeniyle İsrail’i ve Siyonizm’i eleştiren anti-Siyonist hareketi, asılsız kan iftiraları ve antisemitizm suçlamalarıyla yanlış tanıtmak için bir fırsat daha sunmaktadır. Aynı zamanda bu komplo teorisine oksijen sağlamak, anti-Siyonist ve Filistin yanlısı hareketin bölünmüş kalmasını sağlarken, İsrail’in cezasız bir şekilde yürüttüğü gizli suikast operasyonlarının üzerini örtmeye de hizmet etmektedir.
Siyasi olarak ilgisiz olanlar da dahil olmak üzere giderek daha fazla insan, İsrail’in soykırım arzusunu maskelemek için antisemitizmi kötü niyetli bir biçimde silah hâline getirdiğinin farkına varırken, İsrail bu durumu daha da karartmak ve kafa karıştırmak yönünde kararlı bir tutum benimsemiştir. Bu çabanın bir yansıması olarak propaganda bütçesi önemli ölçüde artırılmış ve bu bütçe, Google ile doğrudan çalışmak da dahil olmak üzere reklam yoluyla yaymaya devam ettiği zehirli içeriklerin merkezinde yer almıştır.
İsrail, özellikle Batı’da uluslararası itibarının daha önce hayal bile edilemeyecek kadar düşük seviyelere indiği bir dönemde, mağduriyet üretmeye ve hem gerçek hem de hayali korkulara oynayarak sempati toplamaya çalışmaktadır. Bu korkuların çoğu, liberal seslerden yükselen şu endişeyi yansıtmaktadır: İsrail’in politikaları nedeniyle Yahudiler her şeyin sorumlusu tutulacak. Bu duygu, özellikle İsrail’in etnik üstünlükçü projesi kapsamında Yahudiliği Siyonizmle kötü niyetli biçimde özdeşleştirmesi sonucunda antisemitizm vakalarının artması nedeniyle rahatsız edicidir. İsrail’in Kirk’ü öldürdüğü yönündeki komplo teorisinin körüklenmesi de tam olarak bunu yapmaktadır: soykırımdan dehşete kapılan dünya çapındaki geniş koalisyon içinde bölünmeler yaratmak için antisemitizmi daha da silah hâline getirmektedir.
Gerçekten de, bu teorinin ne denli saçma olduğunu göstermek için, onun ortaya çıkmasına neden olan koşulları düşünmek yeterlidir. Eğer İsrail, çevrimiçi itibarını ve konumunu daha da kötüleştirmeye kararlı olan dijital içerik üreticilerini ortadan kaldırmak isteseydi, neden en ateşli savunucularından birini suikastla hedef alsın ki?
Bazıları, Kirk’ün İsrail’e yönelik tutumunda gizemli bir değişim olduğunu öne sürüyor; oysa öldürüldüğü ana kadar, Gazze’nin yok edilmesi ve Filistinli sivillerin öldürülmesinden duyduğu memnuniyeti sık sık açıkça ve neşeyle dile getiriyordu.
“Eskiden şöyle derdim: ‘Eşcinsel biri olarak Gazze’ye gidersen, seni yüksek binalardan aşağı atarlar.’ Artık yüksek binaları kalmadı,” diye bir etkinlikte, öldürülmeden kısa bir süre önce coşkuyla haykırmıştı. Bu sözünü hemen ardından şu cümleyle tamamlamıştı: “Belki de Yahudileri öldürmemelisiniz, aptal Müslümanlar.” Bu, “İsrail karşıtı” olduğu için ortadan kaldırılması gereken birinin davranışı mıdır?
Bazılarının iddia ettiği gibi, tüm bunlara rağmen Kirk’ün tam bir dönüşümün eşiğinde olduğunu, İsrail devletine ve hükümetine yönelik sarsılmaz desteğini ve sadakatini kayıtsızlığa çevirmek üzere olduğunu varsayalım. Böyle bir senaryoda bile, İsrail’in Kirk’ü öldürmesi akıllıca olmazdı. Özellikle de son iki yıldır, bazılarının Kirk’ten daha geniş kitlelere hitap ettiği çok sayıda çevrimiçi şahsiyet – hatta aşırı sağcılar da dahil – İsrail’i açıkça eleştiriyorken.
İsrail’in Kirk’ü öldürdüğü yönündeki teoriye ciddiyetle itibar edilmek istense bile, bu cinayeti çevreleyen olaylara ve siyasi bağlama bakıldığında söz konusu inanç tamamen çöker; zira bu iddianın bel kemiği, Netanyahu’nun sürekli ve görünüşte gereksiz görünen inkârlarından ibarettir.
Yine de, Netanyahu aptal değildir. Bu iddianın bir silah olarak kullanılmasının, anti-Siyonist hareket içinde bölünmelere yol açma potansiyelinin ve İsrail’in gelişmiş öldürme makinesini gizleme kapasitesinin, İsrail’in yararına olduğunu fark etmektedir. Aslında, biri İsrail’in Kirk’ü öldürdüğü yönündeki iddiaya şüpheyle ve eleştirel yaklaştığında – eğer halihazırda İsrail’in gizli suikast mekanizmasını derinlemesine tanımıyorsa – bu durum, diğer İsrail suikast iddialarının da temelsiz olduğu sonucuna varmaları riskini doğurabilir; oysa bu gerçeklikten son derece uzaktır.
Son olarak, İsrail’in gerçekleştirdiği soykırımdan haklı olarak dehşete düşen ve öfkelenen pek çok kişinin, Kirk’ün öldürülmesine aşırı derecede odaklanmayı tercih etmesi sinir bozucudur. Üstelik bazıları, Kirk’ün politikasını ve mirasını yanlış temsil edip onu bir tür şehitlik statüsüne yükseltmektedir. Oysa, Kirk’ün öldürülmesinden bu yana geçen sürede İsrail’in Gazze’ye ve dünyaya yaşattığı dehşet karşısında çok daha önemli meselelere odaklanmak gerekmektedir.
Kirk’ün öldürüldüğü gün, İsrail 72 saat içinde altıncı egemen ülkeyi bombaladı. Bu tarihten itibaren, Yemenli gazete ofislerine yönelik acımasız, hedefli saldırılar düzenledi ve Gazze’de kuşatma altındaki halka yardım ulaştırmak amacıyla yola çıkan insani ve şiddet içermeyen bir misyon olan Global Sumud Filosu’nda bulunan kişileri – aralarında Greta Thunberg, Adèle Haenel, Mariana Mortágua ve Rima Hassan gibi aktivistler, oyuncular ve görevdeki milletvekillerinin de bulunduğu – “terörist” olarak yaftaladı. Tüm bunlar olurken, Gazze’deki herkesi öldürmeye ve aç bırakmaya devam ediyor; öyle ki bazı tahminlere göre, İsrail’in saldırısı Gazze’nin 7 Ekim öncesi nüfusunun üçte birini öldürmüş olabilir.
Odağımız bu gerçeklerden sapmamalı; hele ki ırkçılık ve İslamofobi konusunda hiçbir fırsatı kaçırmayan, İsrail’in en sadık savunucularından birinin ölümünü savunmak uğruna. Kirk’ün ölümünü İsrail’e bağlamaya saplantılı biçimde odaklanmak, soykırımdan dikkati başka yöne çekmekten ve İsrail’in çökmekte olan propaganda makinesinin tuzaklarına düşmekten başka bir işe yaramamaktadır.
*Hamza Shehryar yazar ve gazetecidir. Film, kültür ve küresel politika konularında yazmaktadır.
Kaynak: https://www.counterpunch.org/2025/10/01/israel-didnt-kill-charlie-kirk/