IŞİD’ın Afrika’ya Transferi
Irak’ta ortaya çıkan ve Suriye’de kendine alan bulan IŞİD’in Ortadoğu’da ‘yüklendiği’ misyonu tamamladıktan sonra Afrika’ya taşınacağına ilişkin güçlü bir kanaat vardı. Uzun zamandır Afrika’dan gelen haberler bunun gerçekleştiğini teyit ediyor. Her gün farklı bir Afrika ülkesinde örgüte ilişkin haberler çıkıyor. Aslında bu durum, test edilmiş proje örgütlerin nasıl işlediğinin de somut bir göstergesi. Formül çok sıradan, örgütün kurulmasına yön ver, misyon yükle, yüklenen misyon tamamlanınca türev örgütleri oluştur ve türev örgütleri başka bölgelere konumlandır. Şu an yaşanan tam da bu.
Küresel Örgüt
Dünya genelinde oldukça farklı terör örgütlerinden bahsetmek mümkün. Ancak hedef ve militan çeşitliliği anlamında küresel özelliğe sahip olanlar El-Kaide ve IŞİD. Çünkü bu iki örgütün de hedefleri çok geniş, insan kaynağı tek bir etnisiteye dayanmıyor; farklı etnisiteleri içlerinde barındıran özelliğe sahipler. IŞİD’in El-Kaide’nin türevi olduğu biliniyor. Ancak aralarındaki ilişkinin düzeyi konusunda somut bir bilgi yok. Afganistan işgali ve iç savaşı sürecinde El-Kaide ile bağlantılı birçok örgüt ortaya çıktı. IŞİD, bu örgütlerin en yaygın olanı.
IŞİD, 2003’te Irak’ın işgali sürecinde ortaya çıkan Irak El-Kaide’si ve Baas rejimi unsurlarının bir araya gelmesinden oluşan bir örgüt. Bu yönüyle, IŞİD’in büyük oranda El-Kaide’nin devamı olduğu söylenebilir. El-Kaide hem farklı ülkelerden katılım hem de hedefleri bağlamında küresel bir örgüt. Ancak IŞİD’i El-Kaide’den farklı kılan iki temel özellik var. İlki, El Kaide’yi aşan bir küresel katılıma sahip olması. Irak ve Suriye’de ilk ortaya çıktığı yıllarda örgüte 110 ayrı ülkeden katlım olmuştu. İkinci farklılık ise düşman tanımı ve hedefe koyma yaklaşımı. Bu iki örgüt de Batılıları ve kendi ideolojilerini benimsemeyen Müslümanları hedef olarak görüyor. Ancak iki örgütün ayrıştığı nokta, hedefteki kişilere karşı sergilenen tutum. IŞİD, kendi ideolojisini benimsemeyen herkesi öldürülmesi gereken kişiler olarak görüyor. El-Kaide ise kendileriyle savaşmayan Müslümanları ‘mürted’ (dinden çıkmış) olarak değerlendiriyor. Ama bu kişilerin öldürülmesini, “uç nokta ve kaynakların boşa harcanması” olarak görüyor.
Hedefe koyma konusunun daha iyi anlaşılması için en iyi örnek Türkiye. IŞİD, Türkiye’yi, ülkeyi yönetenleri ve halkı kendi ideolojisine tabi olmadığı için dinden çıkmış olarak değerlendiriyor ve öldürülmelerini savunuyor. Bu nedenle olsa gerek örgüt, güçlü olduğu dönemde, Türkiye içine yönelik sistematik terör saldırıları gerçekleştirdi. Ülkedeki tüm fay hatlarını hedefleyen terör saldırıları yapıldı. El-Kaide ve bağlı örgütler ise Türkiye’yi daha çok Batı ile arasındaki ilişkiler üzerinden, özellikle de NATO ilişkisi nedeniyle hedef olarak tanımlıyor.
Afrika’da IŞİD Varlığı
Afrika’da faaliyet gösteren terör örgütlerini geleneksel ve yeni örgütler şeklinde iki başlık altında toparlamak mümkün. Geleneksel örgütler, Boko Haram, Eş-Şebab, El-Kaide Mağrip ve bunların alt türevleri. Bu örgütler uzun yıllardır farklı ülkeleri istikrarsızlığa sürükleyecek faaliyetler yürütüyorlar. Şebab örgütü Somali devlet yapısını hedeflerken, Boko Haram Kuzeydoğu Nijerya, Kuzey Kamerun, Çad, Nijer ve Mali gibi ülkeleri hedefliyor. El-Kaide Mağrip ise Kuzeybatı Afrika coğrafyasını hedefliyor.
Ancak Afrika ülkeleri için yeni sorun, oldukça hızlı yayılan IŞİD ve türevi örgütler. Irak ve Suriye’de aktifleştirilen IŞİD, sahip olduğu örgütlenme, iletişim ve söylem stratejilerini Afrika’ya taşıdı. Kısa süre içinde Somali, Nijerya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Mozambik, Libya, Büyük Sahra, Batı Afrika, Mali, Burkina Faso ve Nijer gibi ülkelerde hem zemin kazandı hem de faaliyet göstermeye başladı.
IŞİD, Afrika’da merkezi bir yapı yerine, bölgesel vilayetler üzerinden faaliyet gösteriyor. Bu yapılanma, örgütün esnek hareket etmesine ve yerel gruplarla işbirliği geliştirmesine imkân tanıyor. Bu başlık altında üzerinde durulması gereken ilk bölge, Batı Afrika Vilayeti (ISWAP)-Sahel ve Nijerya Bölgesi. Nijerya, Nijer, Çad ve Kamerun bu bölgenin kapsamında olan ülkeler. İkinci bölge, Büyük Sahra Vilayeti (ISGS)-Sahel Bölgesi Vilayeti. Mali, Nijer ve Burkina Faso bu bölgenin kapsamında. Üçüncü bölge, Orta Afrika Vilayeti (ISCAP)-Mozambik ve Kongo Bölgesi. Mozambik ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti (DKC) bu bölge kapsamında değerlendiriliyor. Dördüncü bölge, Sina Vilayeti (Mısır). Beşinci bölge ise Somali Vilayeti (IŞİD Somali) ve Somali, Puntland Bölgesi’nde faaliyet yürütülüyor.
Afrika’da terör saldırılarının arttığına ilişkin en somut veri, Küresel Terör Endeksi (Global Terror Index, GTI). Son verilere göre, 2024 yılında dünya genelinde meydana gelen terör saldırıları sonucunda hayatını kaybeden 7.555 kişinin yüzde 51’i, yani 3.885 kişi Sahel bölgesinde öldürülmüş. Bu bölge ise IŞİD’in Afrika’da faaliyet gösterdiği iki önemli vilayet olan “Batı Afrika Vilayeti (ISWAP)-Sahel ve Nijerya Bölgesi” ile “Büyük Sahra Vilayeti (ISGS)-Sahel Bölgesi Vilayeti”ni kapsıyor.
Bu noktada Sudan’da devam eden iç savaşa da değinmek gerekir. Çünkü Sudan’daki koşullar, IŞİD ve türevi örgütlerin varlığı ve alan bulmaları için ‘uygun’ bir zemin sağlıyor. Devlet hâkimiyeti yok, kurumlar çökmüş ve savaşı bitirmeye yönelik siyasi bir yaklaşım da bulunmuyor. Sahada savaşın tarafı olan kimi grupların IŞİD benzeri örgütlere dönüşme kapasitesinin olduğuna ilişkin yoğun değerlendirmeler yapılıyor. Somut veri ise 23 Ocak günü IŞİD’in yayın organı olan Al-Naba’nın başyazısında örgüte, Sudan cihadına katılma çağrısı yapılmasıydı. Aslında Sudan örneğinde, IŞID ve türevlerinin savaşın tarafı olmasını, İran ve Rusya’nın Sudan sahillerinde üs edinme girişimleriyle birlikte değerlendirmekte yarar var. Suriye örneğinde olduğu gibi.
IŞİD’in Beslendiği Faktörler
IŞİD’in Afrika’da güç kazanmasını hem örgütün küresel stratejisinin bir sonucu hem de Afrika’daki yerel koşulların bir yansıması olarak değerlendirmek gerekir. 2019’da Ebubekir el-Bağdadi’nin öldürülmesinin ardından örgüt, Suriye ve Irak’taki merkezi yapıdan çok, adem-i merkeziyetçi (decentralized) bir modele geçti. Bu modelde, bölgesel şubeler ve bağlı gruplar daha fazla öne çıktı. Afrika, bu bağlamda en hızlı büyüyen ve en aktif bölge oldu.
Afrika’daki yapılar dikkate alındığında, örgüte alan sağlayan imkânları tek bir faktöre indirgemek doğru olmaz. Örgüt yapısı incelendiğinde ve söylem analizi yapıldığında ön plana çıkan temel faktörleri/motivasyon kaynaklarını aşağıdaki şekilde sınıflandırmak mümkün.
Üzerinde durulması gereken ilk faktör, ideolojik motivasyon. Örgütün temel ideolojik çerçevesi Selefilik. Ana hedef ise şeriat temelli bir düzen kurmak ve Batı destekli seküler rejimleri ‘yıkmak’. Bu tür büyük ‘hayaller’, yoksunluk nedeniyle geleceğe ilişkin hiçbir umudu olmayan genç nesillerde karşılık bulabiliyor.
İkincisi, sosyopolitik faktörler. Bu faktörleri, zayıf devlet yapıları, yolsuzluk, işsizlik, fakirlik, gelir dağılımı adaletsizliği ve kötü yönetim şeklinde ifade etmek mümkün. Bu faktör doğrudan terör örgütünün insan kaynağını etkiliyor.
Üçüncü motivasyon, etnik ve dinî ayrışma. Afrika’nın birçok bölgesinde etnik ve dinî ayrımlar çok keskin. Bu ise toplumu farklı arayışlara yönlendiriyor. Örneğin, Sahel Bölgesi’nde Müslüman nüfusun yoğun olduğu kuzey ile Hristiyan ağırlıklı güney bölgeleri arasında ciddi ekonomik ve sosyal eşitsizlik var. Farklı gerekçelerden kaynaklanmış olsa dahi bu konu örgütlerin yararlandığı bir enstrümana dönüşebiliyor.
Dördüncüsü ise küresel örgütlerin Afrika’da faaliyet yürüten yerel yapılarla kurmuş olduğu bağlantılar. Bu işi en yoğun yapan örgütler El-Kaide ve IŞİD. Bu ise örgütlere hem meşruiyet sağlıyor hem de lojistik destek anlamına geliyor.
Beşinci faktör ve motivasyon kaynağı ise sömürgecilerin oluşturduğu tahribatın ve kaynakların farklı formatta sömürülmesi konusu. Bu hem Batı karşıtlığı hem de örgütlerin söylemlerinde kullandığı güçlü bir argümana dönüşüyor.
Altıncısı, sömürge sonrası kurulan devletlerin sağlıklı bir sistem inşa edememeleri, küresel sisteme entegre olamamaları ve bunların sonucu olarak ortaya çıkan zayıf devlet yapısı. Bu zayıf yapı, özellikle IŞİD gibi küresel insan kaynağından yararlanan yapıların hem örgütlenme hem de ihtiyaç duyulan kaynaklara ulaşımını kolaylaştırıyor.
Son olarak, ülkelerin post-kolonyal travmaları. Bu travmanın neden olduğu kimlik krizi, siyasi istikrarsızlık, ekonomik yetersizlik, ekonomik bağımlılık, travmatik hafıza, yerel halka ilişkin ‘aşağılayıcı’ tutumların ürettiği sorunları saymak mümkün.
IŞİD’in Afrika’daki Geleceği
Afrika’nın, IŞİD’in yeni merkezi haline gelmeye başladığı açık. Bunun en önemli sebepleri, devlet otoritesinin zayıf olduğu bölgelerde kolay örgütlenebilmeleri, yerel gruplarla ittifak kurarak hızlı büyümeleri ve finansal olarak varlıklılarını sürdürebilecekleri bir zemine sahip olmaları. Ancak Afrika ülkeleri ve bölgesel işbirlikleri güçlendikçe, IŞİD’in hareket alanı daralabilir. Örneğin, Mozambik’te, Ruanda ve Güney Afrika’nın desteğiyle örgüt gerilemeye başladı. Ama Sahel Bölgesi ve Çad Gölü havzasında IŞİD hâlâ büyük bir tehdit.
Önümüzdeki yıllarda Afrika’daki IŞİD varlığı ve gücü, daha çok devletlerin ve terörizmle mücadele bağlamında oluşturulan bölgesel işbirliklerinin etkinliğine bağlı olacak. Eğer hedef devletler, hükümetler, bölgesel işbirlikleri ve Afrika Birliği iyi yönetişim sağlayamazsa, örgüt daha da güçlenebilir. Dolayısıyla bu iki konu, IŞİD’in Afrika’daki sürdürülebilirliğinin temel göstergesi olacaktır.
Bu bağlamda gelecek senaryoları olarak iki konu ön plana çıkıyor. İlki, ülkeler birlikte hareket edebilirse, Afrika Birliği konuya müdahil olursa, terörle mücadelede bölgesel işbirlikleri kurulursa, finansman ve koordinasyon eksiklikleri aşılırsa IŞİD’in hareket alanı daralabilir ve örgüt varlığı kontrol altına alınabilir. İkincisi ise devletlerin ve yöneticilerin tutumları. Şayet devlet otoriteleri halka hizmet götüremezse, halkın temel sorunlarına çözüm üretemezlerse ve gelir dağılımı adaleti sağlanamazsa IŞİD’e olan halk desteği artabilir ve örgüt güçlenebilir. Bu olasılık sadece Afrika için değil, küresel güvenlik için de büyük bir tehdit olur.
Ne Yapılabilir?
Aslında yapılacaklar çok net. Öncelikle örgütlerin beslendiği gerekçelerin ortadan kaldırılması, terörle mücadele bağlamında bölgesel işbirliklerinin artırılması, ortak mücadele stratejilerinin geliştirmesi, sömürge sonrası travmaların giderilmesi için gerekli çalışmaların yapılması, güçsüz devlet yapılarının yeniden organizasyonu ve/veya güçlü devlet inşası gibi faaliyetler oldukça olumlu sonuçlar üretebilir. Terörle mücadele bağlamında oluşturulan bölgesel işbirlikleri (G5 Sahel Gücü, SADC Misyonu-Mozambik, AMISON-Somali) yetersiz kaynak, başarılı mücadele taktiklerini sürdürme sorunu, altyapı eksiklikleri ve yerel halkla iletişim zayıflığı gibi nedenlerle sağlıklı sonuç üretemiyor. ABD, IŞİD’le mücadele koalisyonunu dağıtmak yerine Afrika’ya transfer etme düşüncesinde. Ancak henüz bir adım atılmadı.
IŞİD’in Afrika’daki yayılması, zayıf devlet yapıları, ekonomik krizler ve post-kolonyal travmalar gibi yapısal sorunlarla doğrudan bağlantılı. Örgüt, yerel gruplarla işbirliği yaparak hem lojistik destek sağlıyor hem de propaganda ağlarını genişletiyor. Üzerinde durulabilecek temel politik önerileri, yerel halkın desteğini kazanacak insani yardım projelerinin artırılması, bölgesel işbirliklerinin uzun vadeli fonlama modelleriyle desteklenmesi, silahlı mücadeleyle eşgüdümlü olarak kalkınma odaklı çözümlerin geliştirilmesi ve sivil toplumun radikalleşme karşıtı programlarla desteklenmesi şeklinde somutlaştırmak mümkün.
Bu noktada, Afganistan, Irak ve Suriye örneklerinde olduğu gibi Batılı ülkelerin işlettiği yeni sömürgecilik dinamiğinin neden olduğu sorunları unutmamak gerekir. Değerli madenler üzerinden sürdürülmeye çalışılan yeni ‘sömürgecilik’ yaklaşımından vazgeçmeleri şart. Çünkü hem Afrika halklarındaki sömürgecilik travması devam ediyor hem sürdürülmek istenen yaklaşım terör örgütlerine ‘malzeme’ oluyor hem Afrikalıların yoksulluğu devam ediyor hem de ortaya çıkan tablo küresel güvenlik için sahici tehdit oluşturuyor. Buradan çıkışın ilk adımı, bahsettiğimiz bu durumu görmektir.