İnsan Kafası Nakli: Bilimsel Durum ve Etik Karmaşanın Nedenleri
İnsan kafası nakilleri hakkında daha fazla bilgi edinin. Gerçekten mümkün mü? Ve beraberinde hangi ahlaki ikilemleri getiriyor?
İnsan Kafası Nakline Dair Temel Noktalar:
- İnsan kafası nakli, sefalosomatik anastomoz olarak da bilinir ve şu anda mümkün değildir; büyük olasılıkla 2030’dan önce de mümkün olmayacaktır.
- Bazı araştırmacılar, kadavralar üzerinde insan kafası nakli denemeleri gerçekleştirmiştir; aynı yöntem hayvanlar üzerinde de test edilmiştir. Gelecekte mümkün hâle gelebilir, ancak etik ve pratik açıdan hâlâ son derece zorlu bir prosedürdür.
- İnsan kafası nakliyle ilgili tartışmalardan biri, “kim kimdir?” sorusuyla özetlenen ahlaki ikilemdir: Yeni kafa vücuda mı aittir, yoksa eski vücut yeni kafaya mı?
Bu, kulağa tam anlamıyla bilim kurgu gibi geliyor: Ölmek üzere olan bir bedenden sağlıklı bir insan kafasını çıkarın, onu başka bir sağlıklı bedene bağlayın ve “kişiyi” yeniden bilincine kavuşturun. Frankenstein ve Futurama’yı eşit ölçüde andıran bu düşünce, öylesine tuhaf ki inandırıcılığın sınırlarını zorluyor.
Ancak belki şaşırtıcı biçimde, bazı bilim insanları insan kafası naklinin tamamen olanaksız olmadığını savundu. Hatta bazıları laboratuvar ortamında kafa naklinin çeşitli versiyonlarını denedi. Bununla birlikte, birçok uzman, insanlarda kafa naklinin ancak bu prosedürün ortaya koyduğu muazzam bilimsel ve etik engellerle kapsamlı şekilde yüzleştikten sonra düşünülmesi gerektiğini ileri sürüyor.
Ancak insan kafası nakli gerçekte bir gün mümkün olsa da olmasa da, ortaya çıkardığı sorular gerçek — ve kimi zaman son derece rahatsız edici.
Bir İnsan Kafası Nakli İçin Neler Gereklidir?
En başta bir şeyi netleştirelim: İnsan kafası nakli — ki bu işlem bazen sefalosomatik anastomoz olarak da adlandırılır — günümüzde mümkün değildir. Ancak bazı araştırmacılar, bunun görece yakın bir gelecekte mümkün olabileceğini savunmaktadır.
Ameliyat sırasında, ayrılmış bir insan kafasını canlı ve işlevsel halde tutmanın yanı sıra; düzinelerce kasın, büyük arter ve damarların, trakeanın, özofagusun, omurga kolonunun ve en zorlu kısım olarak omuriliğin yeniden bağlanması gerekecektir. Ve sonuncusu, yani omurilik, esas engeli oluşturmaktadır.
Şu anda karmaşık ve son derece hassas olan insan omuriliği, motor ya da duyu işlevlerini koruyacak şekilde kesilip yeniden bağlanamamaktadır. Omurilik yaralanması olan hastalar arasında bile rejeneratif tedaviler sınırlı, deneysel ve büyük ölçüde etkisizdir.
Bir İnsan Kafası Naklinden Sonra Kim Kimdir?
“Nakillerin en kafa karıştırıcı yönlerinden biri, donörün kim olduğu ve alıcının kim olduğu sorusudur,” diyor nöroetikçi ve Nöroetik Enstitüsü’nün kurucusu ve direktörü Karen Rommelfanger. “Çoğumuz kimliğimizi beynimizle ve zekâmızla özdeşleştiriyor olabiliriz; ancak birçok kültürel gelenek, kimliği bir kişinin ilişkiler bütünlüğü olarak anlar.”
Eğer bir kalp nakli olursanız, Rommelfanger’a göre büyük ihtimalle hâlâ kendiniz olduğunu söylersiniz.
“Ama bir beyin nakli geçirirseniz,” diye soruyor, “cevabınız ne olurdu? Hâlâ kendiniz misiniz? Bu sorunun yanıtı yalnızca bilimsel değildir; toplumsal inançlara da bağlıdır.”
Köpek ve Maymun Kafası Nakilleri
Her ne kadar bu kavram kulağa fütüristik gelse de, bilim insanları kafa nakli fikrini 20. yüzyılın başlarından beri araştırmaktadır. 1908 yılında, Fransız cerrah Alexis Carrel ile Amerikalı fizyolog Charles Guthrie ilk köpek kafası naklini gerçekleştirdi. Köpek, ameliyat sonrası bazı görsel ve işitsel refleks hareketleri gösterdi; ancak durumu hızla kötüleştiği için sadece birkaç saat sonra ötenazi uygulandı.
1954’te, akciğer ve kalp nakillerinin öncülerinden olan Sovyet bilim insanı Vladimir Demikhov, bir yavru köpeğin başını ve üst vücut kısmını yetişkin bir köpeğe naklettiği tartışmalı bir dizi deney gerçekleştirdi. Melez hayvanlar 29 güne kadar hayatta kaldı; ancak sonunda organ reddi ya da cerrahi komplikasyonlar nedeniyle öldüler.
Gelecekte İnsan Kafası Nakli Gerçekten Yapılacak mı?
Bilim bu alanda yeterince ilerlese ve insan kafası nakli gelecekte gerçek bir seçenek hâline gelse bile, bu prosedürü çevreleyen büyük etik kaygılar hâlâ ele alınmayı beklemektedir.
“En büyük endişeler, insan onuruna saygı eksikliği, uygun rızanın olmayışı ve kimlikte istenmeyen, hatta zayıflatıcı değişimlerin meydana gelme ihtimalidir,” diyor Rommelfanger. Örneğin, başarılı bir kafa naklinden sonra kişi kimdir? Bedene sahip olan mı, yoksa orijinal beyne sahip olan mı?
Ve bu, gri alanların yalnızca bir tanesi.
“Çin’de insan kafası nakli durumunda,” diyor, “bireylere ait bedenler ya da kafalar gerçekten ‘ölü’ olmayan kişilerden alınmış olabilir.”
Amerika Birleşik Devletleri’nde, Ölümün Tek Tip Belirlenmesi Yasası (UDDA), ölümü esas olarak tüm beyin faaliyetlerinin geri dönüşü olmayan şekilde durması olarak tanımlar. Ancak her ülke ya da hatta her eyalet bu tanımı paylaşmaz.
“Bir eyalette ölü sayılabilirsiniz, ama başka bir eyalette olmayabilirsiniz,” diyor Rommelfanger.
Bir de adalet sorunu vardır.
“Neredeyse her yeni teknoloji ya da müdahale — pahalı ekipman ve nadir uzmanlık gerektirdiğinde — eşit biçimde dağıtılmaz. Bu müdahale de bu açıdan bir istisna olmayacaktır,” diyor Rommelfanger. “Ancak bu çalışmanın deneysel aşamalarında bile, rızaya ya da rızanın eksikliğine bağlı olarak ortaya çıkabilecek, endişe verici türde bir sömürü söz konusu olabilir. İnsanlar bu deneyler için bedenlerin nereden geldiğini merak ediyor.”
Gerçek Dünya Sınırlarıyla Yüzleşen Bir Bilim Kurgu Fikri
İnsan kafası nakli kavramı, modern tıbbın en sansasyonel ve en tartışmalı fikirlerinden biri olmaya devam ediyor. Her ne kadar şimdilik hâlâ bilim kurgu alanına ait olsa da, bu fikrin ortaya çıkardığı sorular son derece gerçek. Birey olarak kim olduğumuzdan, ölümü nasıl tanımladığımıza, rıza ve sömürünün sınırlarına kadar kafa nakilleri bize yalnızca tıbbın neler yapabileceğini değil, neler yapması gerektiğini de ciddi biçimde sorgulatıyor.
“Canavero’nun bu prosedürle ilgili bilimsel makalelerinden birini bir dergi kulübünde tartıştık ve bir beyin cerrahından çok çarpıcı bir yorum aldık,” diyor Rommelfanger. “Kafa nakli prosedürüne atıfla, ‘Ölümden daha kötü şeyler vardır’ dedi.”
*Jake Parks, Discover Magazine için çalışan serbest bir bilim yazarı ve editörüdür; kozmosun gizemlerinden tıbbi araştırmalardaki son gelişmelere kadar her konuda yazmaktadır.