İndirilen Faiz ve Ödenen Faiz

Geçen sene 12 ayda toplam ödenen 1.2 trilyonluk faiz tutarına bu sene hemen hemen 6 ayda ulaşmış durumdayız. Bu ay sonu rahatlıkla önceki seneyi geçeriz.

Bütçe açığı geçen sene aynı dönem 747 milyarken bu sene 980 milyar lira. Bu sene alınan bunca ek vergiye rağmen yine de yetiştirememişiz. Açık daha da artmış.

Halbuki milyonlarca insanımız 4 asgari ücretli maaşının aynı eve girmesi halinde bile ancak yoksulluk sınırını ucu ucuna aşırabilecek kadar bedavaya çalışıyor.

İnsanımız gerçekten çok sabretti. Artık kimsenin takati kalmadı. Önceki dönemde eşi benzeri görülmemiş korkunç bir ekonomik programla ülke ekonomisi uçurumun kenarında bırakıldıktan sonra bu defa açığı kapatmak üzere tüm toplumu vergilerlerle boğan, üstelik bunu da dolaylı vergilerle yaparak zengin-fakir demeksizin herkese aynı şekilde uyguladığından vergide adalet ilkesini tamamen görmezden gelerek gerçekleştiren bu ekonomi yönetimi de hiç bir başarı sağlayamadığı gibi üstüne bir de gelir adaletsizliğinin zirve yapmasına muazzam katkıda bulundu.

(Son 3 yıldır Türkiye’de dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki ortakama payı % 70’in üzerinde. Bu oran Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinde % 30 civarında)

Hal böyle olunca ve yükü her defasında o milyonlarca açlık sınırı altında, yani ölmemek için yaşayan insanlar çekince insan bir dönüp soruyor boşluğa: “ Herkes bu kadar yoksullaşmışken bu muzzam faizlere neden olan borçlar ne için alınıyor? Bu paralarla ne yapılıyor?”

Baksanıza, 6 aylık faize 275 bin adet 2+1 yapacak para ödemişiz. Senede 550.000 konut eder. Önümüzdeki en az 3 sene işlerin böyle devam edeceğini ön görürsek bu rakam 1,5 milyonu alıyor. Ölçek ekonomisi hesaba alındığında rakamda ciddi bir artış daha oluşacaktır.

Türkiye tarihinde bu büyüklükte bir sosyal konut projesi olmadı. Devrim niteliğinde bir dönüşüm sağlanabilir. Konut problemine merhem olmasıyla da bir çok iktisadi ve sosyal problemin çözümünde başrol oynayabilir.

Peki, neden olmadı?

Faizi bile bu kadar büyük olan bu borçlarla bunların 10 katı yapılabilirdi ama neden yapılmadı?

Kaç Marmaray, kaç Yavuz Sultan Selim Köprüsü, kaç Boğaziçi, kaç Kuzey Marmara Otoyolu, kaç metro projesi, kaç TOGG fabrikası yapılabilirdi, neden yapılmadı?

Bunları düşünmeye başladıysak ve bu günde birkaç sefer aklımıza geliyorsa o zaman vergi bilincimiz oluşmaya başlamış demektir ki, bu da zaten bir ülkede gerçek demokrasinin filizlenmesinin ilk şartıdır.

Hala düşünmeye başlamadıysak da bilmeliyiz ki bu enflasyonist dönem çok uzun sürecek. Çünkü dünyada vergi bilincine sahip olmayan ve vergilerinin kime, neye, neden harcandığını bilmeyen, harcamaları yapanları verimliliğini ölçmeye ve şeffaflıkla açıklamaya siyasi talepleri-demokratik tercihleriyle zorlamayan, şart koşmayan toplumlardan hiç birinin iktisadi refaha ulaşması mümkün değildir.

Başlamış olsak iki seneye enflasyonu tek haneye düşüreceğini iddia edenlerin neden borçlanırken 5 ve 10 yıllık tahvillerde %30 faizle borçlandığını sormaya başlar ve sosyal medyada haftalarca bu konuyu gündemde tutardık. Ama daha o seviyeye yıllar var. Çünkü kendi özel hayatımızda da bilgisizlikten kaynaklı vergiden nefret ediyoruz.

Yine de olsun, yavaş da olsa ekonomi/finans okuryazarlığımız her geçen gün artıyor. Enflasyonun insanımıza en büyük hediyesi de bu oldu sanırım…

Tüm bunları faiz indirimi tahminimi yapmadan önce aklımdakileri anlatmak ve bir de bu indirim süreçlerine bu gözle bakmanızı sağlamak için anlattım.

İçinizi sıktıysam özür dilerim.

Ben 200 baz puan bekleyenlerdenim. İşler düzeldiği için değil mecbur kalındığı için faiz indirimi yapılıyor. Nasıl bir saçma mecburiyet durumunda olduğumuz ise apayrı bir yazı konusu.

200’den fazlası gerçekten niyeti en azından bu sene %30 enflasyonla bitirmek isteyenlerin hesaplarını tehlikeye atabilir.

Yine de 250’ye şaşırmam. Fakat birilerinin iddia ettiği üzere 300 ve üzeri bir puanla karşılaşırsak gözüm hemen para piyasası fonlarına ve özellikle serbest döviz fonlarına gider. Mart ayından sonra oraya 10 milyar dolarlık giriş oldu. İçerdeki toplam yekün 50 milyar dolara ulaştı.

Doların hakettiği değerin çok çok altında olduğu bu dönemde, her ne kadar Mart sonrası brüt rezervleri hemen hemen tamamıyla ve net rezervleri tehlikeli sınırın üzerinde olacak şekilde yerine koymak suretiyle Merkez Bankası gücünü toplamış olsa da sırf bu işin sonunda 322 milyar dolarlık toplam dış borcumuzu düşünerek kendini hedge etmek isteyen aktörler olacağı gibi siyasetin durulmaz sularının yılın geri kalanında muhakkak bir vesile ile paniğe sevk edeceği bireysel yatırımcılar 300 baz puan sonra illaki ufak ufak harekete geçecektir. İşte bu da o %30’luk enflasyon hayalini yok edebilir.

Hani toplam dış borç dedik ya, onu. içinde Hazine’nin payı haziran ayı itibarıyla 123 milyar dolar.

Üstüne bir de iç borcunun 32 milyar dolarlık kısmına denk gelen %11’lik döviz cinsinden borcu da bir kenarda bekliyor.

Etti 155 milyar dolar!

Hasılı, tüm enflasyonla mücadele planının doları bastırmak üzerine kurulu olduğu ve başarısızlığa tahammülün ne vatandaş ne de yönetim açısından zerre kalmadığı bir iklimde 300 baz puan ve üzeri bir indirim gerçekten büyük kumar olur.

Hep beraber göreceğiz…