İlham Veren Guardiola: Filistin Konusunda Ahlaki Bir Ses

Manchester City’nin İspanyol teknik direktörü Pep Guardiola, futbol taktikleri konusunda bir vizyoner, insani değerler söz konusu olduğunda ise ahlaki bir güçtür. Hükümetlerin iş birliği yaptığı ve kurumların sessiz kaldığı bir çağda, bu Katalan, birçok kişinin dile getirmeye cesaret edemediği konularda sesini yükseltiyor: Dünya Filistin’i terk etti. Bu bir siyasi açıklama değil. Bu bir vicdan çığlığıdır.

İsrail’in Gazze’de on binlerce kadın ve çocuğun öldürüldüğü soykırımına karşı takındığı tavır, sınır tanımayan insanlığıyla uyum içinde olan bir adamı gözler önüne seriyor. Filistin’i siyasi bir mesele olarak değil, bir suç olarak ele aldı. Sempati aramadı. Tavır aldı. Onu farklı kılan da budur.

Filistin ile Katalonya arasında oynanacak sembolik futbol maçına destek çağrısı yaptığında, yalnızca bir spor etkinliğini tanıtmıyordu. Sembolizmin tek başına yeterli olmadığı acı gerçekle yüzleşiyordu. Eylem gerekiyordu. 25.000’den fazla kişi bu çağrıya yanıt vererek Lluís Companys Stadyumu’nu sıradan bir futbol sahası olmaktan çıkarıp bir dayanışma platformuna dönüştürdü. Guardiola şöyle dedi: “Sembolizm farkındalığı artırmaya yardımcı olur, ancak arkasında itici bir güç olmalıdır.” O güç, kendisiydi.

Guardiola’yı sahada izlediğinizde bir teknik direktörden fazlasını görürsünüz; bir düşünür görürsünüz. Oyuncuları nasıl konumlandırıyorsa, değerleri de aynı şekilde önceliklendirir. Ona göre, amaçsız koşmak bir takım inşa etmez; tıpkı boş sözlerin bir insanı inşa etmemesi gibi. “Çok fazla koşuyorduk.” Bir keresinde şöyle demişti: “Futbol oynamak için daha az koşmalısınız.” Bu, kesinlik üzerine bir dersti. Ve Gazze hakkında konuştuğunda, bu hesaplanmış bir hareketti: cesur, kasıtlı ve gerekli.

Guardiola taviz vermez. Bahislerini saklamaz. Mazeret üretmez. Katliamlar hakkında sorulduğunda şöyle dedi: “Bu dünyada Gazze’de olanları savunan birini hayal edemiyorum.” Bu ifade tek başına, onu zamanımızın ahlaki seslerinden biri hâline getiriyor. Liderlerden tutumlarını değiştirmelerini istemiyor; onları ifşa ediyor. Sessizliklerinin ardındaki gerçeği açığa çıkarıyor. Bir ayna tutuyor ve onlara onunla yüzleşme imkânı bırakıyor.

Ayrıca şöyle dedi: “Filistinliler, orada doğdukları için suçlu değiller. Hepimiz, İsrail’in bütün bir halkı yok etmesine izin verdik. Hasar verildi. Geri alınamaz.” Bu İspanyol, her insan gibi, çocuklarımızın Gazze’de olabileceğini ve sadece orada doğdukları için öldürülebileceklerini hayal etti.

Barselona’dan Münih’e, oradan Manchester’a kadar Guardiola kendi futbol hikâyesini yazıyor. O sadece teknik direktörlük yapmıyor — oyunu yeniden tasarlıyor. Altı saatini ofisinde, iki saatini sahada geçiriyor. Onun için fikirler, hareketten daha değerlidir. Futbolun sadece bir oyun değil, bir düşünme biçimi olduğunu Johan Cruyff’tan öğrendi. Bugünse, etik değerlerin de bu zihniyetin bir parçası olduğunu gösteriyor.

Film yapımcısı Woody Allen ve satranç büyükustası Garry Kasparov ile vakit geçirdi. Okuyor, düşünüyor ve sahayı yeniden tasarlıyor — tıpkı dünyayı zihninde yeniden tasarladığı gibi. Bir keresinde şöyle demişti: “Fikirlerimi temsil eden bir takımım olmadığını hissettim. Gördüklerim hoşuma gitmedi.” Sonra her şeyi değiştirdi — oyuncu değişiklikleriyle değil, düşünceyle. Çok fazla koşuyorduk. Ve dünyaya da aynısını yaptı: Koşmayı durdurdu ve düşünmeyi talep etti.

Peki, Guardiola’yı ahlaki bir figür olarak tanımlamak için bu yeterli mi? Evet. Hatta fazlasıyla yeterli. Çünkü dünya sessizliğe gömüldüğünde, o sesini yükseltti. Diğerleri geri çekildiğinde, o öne çıktı. İnsanlık ruhu ölürken, o hayatta kaldı.

Dünya Guardiola’ya ihtiyaç duyuyor — sadece şiirsel bir teknik direktör olarak değil, değerlerin çocuklarla birlikte ölmesine izin vermeyen bir insan olarak. Ahlaksız bir çağda, ahlaki bir ses başlı başına bir olaydır. Guardiola tam da o olaydır.

Okullar bombalanırken, hastaneler yakılırken ve çocukluk enkaz altında gömülürken, Guardiola açıkça şöyle diyor: “Katliamları savunmak mümkün değildir.” Bu ifade tek başına, tüm sessizliği, suç ortaklığını ve eylemsizliği mahkûm ediyor.

Guardiola alkış peşinde değil. Kupa peşinde de değil. Öldürmeyi meşrulaştıran bir dünyayı ifşa ediyor ve suç ortağı hâline gelen sessizliği kınıyor. İlkelerin siyasi ziyafet sofralarında satıldığı bir dünyada, bu teknik direktör herkes “evet” derken “hayır” diyerek cesareti yeniden tanımlıyor.

Çocukların öldürülmesini reddedenlerin unvana ihtiyacı yoktur. Soykırıma karşı sesini yükseltenlerin kupaya ihtiyacı yoktur. Taktikten çok etiği önceleyenler, sadece alkışlanmakla kalmaz — incelenmeyi hak ederler.

Guardiola Gazze’de kazanmadı. Ama insanlık adına kazandı. Ahlaki yenilginin yaşandığı bir çağda, önemli olan tek zafer budur.

Kaynak: https://www.middleeastmonitor.com/20251120-the-inspired-guardiola-a-moral-voice-on-palestine/