Hindistan-Çin Yakınlaşmasının Sınırları

Tianjin’de düzenlenen Şanghay İş birliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi, küresel diplomasinin en başarılı olduğu türden bir görüntü sundu: gülümseyen liderler, özenle kurgulanmış fotoğraf çekimleri ve uyum havası. Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yanında durarak çok kutuplu bir birlik görüntüsü sergiledi—Batı’nın uzun süredir hâkim olduğu bir dünyada artık alternatif güç merkezlerinin bulunduğunu işaret etmeyi amaçlayan bir tabloydu bu. Ancak bu sahnenin ardında, gerçek bir yakınlaşmadan çok, değişen ittifaklar ve kaynayan gerilimler gizliydi.

Modi için bu seyahat sembolik bir anlam taşıyordu. Bu, Hindistan-Çin ilişkilerini onlarca yılın en düşük noktasına sürükleyen 2020’deki ölümcül Galwan Vadisi çatışmasından bu yana Çin’e yaptığı ilk ziyaretti. Xi ile yaptığı ikili görüşme beklendiği gibi temkinli geçti. Sınır istikrarı, ticaret ve “karşılıklı saygı” konularını ele aldılar; ancak “karşılıklı saygı” ifadesi artık bir politika reçetesinden çok diplomatik bir yer tutucu hâline gelmiş durumda. Modi’nin varlığı ise pragmatizmi işaret ediyordu: Hindistan Batı ile ilişkilerini derinleştiriyor olsa da, ekonomisi kendi ekonomisini katbekat aşan ve etkisi bölgeyi şekillendiren bir komşusundan uzaklaşmayı göze alamaz.

Modi’nin Putin ile karşılaşması daha sıcak geçti. İki lider, Putin’in Aurus marka limuzininde birlikte yolculuk yaptı; bu görüntü, bir zamanlar ABD öncülüğündeki ittifaklara karşı denge unsuru olarak öne çıkarılan eski Rusya-Hindistan-Çin (RIC) üçgenini hatırlattı. Nostalji hissi belirgindi, ancak nostalji strateji değildir. Rusya’nın dünyadaki konumu köklü biçimde değişti; Batı’dan giderek daha fazla izole olması, Moskova’yı Pekin’e gitgide daha bağımlı hâle getirdi ve Hindistan’la olan ortaklığı artık özden çok sembolik bir anlam taşıyor.

Zirve, Delhi açısından çetin bir arka plan eşliğinde gerçekleşti. Modi’nin ziyareti, Mayıs ayında Pakistan ile yaşanan tehlikeli bir çatışmadan sadece birkaç ay sonrasına denk geldi ve bu durum, Güney Asya’daki istikrarsızlığın kalıcılığını bir kez daha hatırlattı. Hintli yetkililer, çatışma sırasında Pekin’in İslamabad’a gerçek zamanlı istihbarat sağladığını iddia ediyor—Çin bu iddiayı reddediyor, ancak bu suçlama Hindistan’ın Çin-Pakistan eksenine dair algısını güçlendiriyor. Modi’nin ŞİÖ’de terörle mücadelede “çifte standart olmaksızın” yapılması gerektiğine dair sözleri, Pekin’in Pakistan merkezli militan gruplarla yüzleşmekte isteksiz oluşuna yönelik bir eleştiri olarak yaygın şekilde yorumlandı.

Durumu daha da karmaşık hâle getiren unsur ise Trump faktörü. Beyaz Saray’a geri döndüğünden beri Donald Trump, Hindistan’ın Rus petrolü alımına devam etmesine tepki olarak görünürde, Hindistan ihracatına %50 gümrük vergisi uyguladı. Ancak bu karar, Trump’ın Hindistan-Pakistan ateşkesini bizzat sağladığını öne sürdüğü ve Modi’nin sürekli olarak reddettiği bir kamuoyu tartışmasının ardından geldi. Trump’ın ticaret danışmanının kışkırtıcı açıklamalarıyla doruğa ulaşan bu olay, ABD-Hindistan ilişkilerine yeni bir gerginlik enjekte etti. Delhi açısından bu olay, Washington’un hem vazgeçilmez hem de öngörülemez bir ortak olabileceğini hatırlattı.

Bu bağlamda, Modi’nin Tianjin’deki görünümü Pekin ile bir yakınlaşmadan çok, belirsizliklere karşı bir önlem alma çabası gibi görünüyordu. ŞİÖ, Hindistan’a alternatif bir diplomatik zemin sunuyor: burada Küresel Güney’in şikâyetleri ön planda yer buluyor, Çin sermayesi serbestçe akıyor ve Rus enerji anlaşmaları indirimli olarak yapılıyor. Nisan ayında Pahalgam’da gerçekleşen terör saldırısını kınayan ve çok taraflı ticareti destekleyen Tianjin Bildirgesi, Delhi’nin öncelikleriyle tam bir uyum içindeydi. Modi bu platformu, Pakistan’ın Gwadar Limanı’nı baypas eden ve Hindistan’ın stratejik özerkliğini vurgulayan Çabahar Limanı ile Uluslararası Kuzey-Güney Ulaşım Koridoru gibi bağlantı projelerini tanıtmak için kullandı.

Xi Jinping’in Küresel Yönetişim Girişimi’ni (Global Governance Initiative – GGI) açıklaması duruma bir katman daha karmaşıklık ekledi. Bu girişim, çok kutuplu bir gerçekliği yansıtacak şekilde küresel kurumları reforme etmeyi amaçlıyor ve bu mesaj, gelişmekte olan dünyanın büyük kısmında karşılık buluyor. Modi’nin plana nazikçe onay vermesi, Delhi’nin Pekin’in vizyonunu tam olarak benimsemeden de iş birliğine açık olduğunu gösteriyor. Hindistan, özellikle çözülmemiş sınır anlaşmazlıkları ve rekabet içeren bölgesel hırslar göz önüne alındığında, Çin’in küresel yönetişimde liderlik rolü üstlenmesine karşı derin bir kuşku taşımaya devam ediyor.

Gerçekten de, gülümsemeler ve semboller bir yana bırakıldığında, Hindistan-Çin ilişkileri hâlâ kırılgan. Fiili Kontrol Hattı (Line of Actual Control) hâlâ militarize durumda ve Pekin’in Aralık 2024’te Ladakh’taki yerleşimlerin isimlerini değiştirme kararı—Hindistan’da kartografik saldırganlık olarak yorumlandı—süregelen güvensizliği gözler önüne seriyor. Ekonomik açıdan, Hindistan’ın Galwan sonrası Çin yatırımlarına ve teknoloji şirketlerine uyguladığı kısıtlamalar hâlâ yürürlükte. Siyasi olarak ise, Modi’nin iktidardaki koalisyonu içeride Çin’e karşı sert bir duruş sergileyerek avantaj sağlıyor ve bu da onun diplomatik manevra alanını kısıtlıyor.

Gerçek bir yeniden başlatma, her iki tarafın da anlamlı tavizler vermesini gerektirir. Hindistan’ın, Pekin’in bir çevreleme hamlesi olarak gördüğü Washington’un Hint-Pasifik stratejisi olan Quad’daki (Dörtlü Güvenlik Diyaloğu) katılımını yeniden ayarlaması gerekecektir. Ancak böyle bir yeniden ayarlama olası görünmemektedir. Trump’ın işlemsel diplomasi yaklaşımı, Hindistan’ın ABD’ye aşırı bağımlılığı konusundaki endişelerini artırırken; Çin’in sınır hattındaki artan saldırganlığı da, Delhi’de yakınlaşmayı siyasi açıdan zehirli bir mesele hâline getirmektedir.

Hindistan’ın dengeleme çabaları giderek daha kırılgan bir hâl alıyor. “Çoklu hizalanma” (multi-alignment) stratejisi—güvenlik konusunda Washington ile ortaklık kurmak, Rusya’dan petrol satın almak ve Pekin ile ticaret ilişkisi yürütmek—büyük güçler arasındaki rekabetin yoğunlaşmasıyla her geçen gün daha çok sınanıyor. ŞİÖ, Hindistan’ın diplomatik maharetini sergilemesi için bir zemin sunuyor; ancak temel gerçekler oldukça çarpıcı: Rusya hızla Çin’in yörüngesine doğru kayıyor, Pekin Hindistan’ın bölgesel etkisini sorguluyor ve ABD daha net ittifaklar talep ediyor. Modi’nin Tianjin’den hızla ayrılması ve Çin’in Zafer Günü geçit törenini atlaması, sembolizmin sınırlarını kavradığını gösteriyor.

Daha geniş bir bağlamda değerlendirildiğinde, ŞİÖ zirvesi bir dönüm noktasından ziyade, değişim hâlindeki bir dünyanın anlık bir görüntüsüdür. Örgütün kendisi de değişen düzenin bir simgesidir: ne Batı karşıtı bir bloktur ne de uyumlu bir ittifaktır; daha ziyade Çin, Rusya ve Hindistan gibi güçlerin etkilerini yansıtabildikleri ve sürtüşmeleri yönetebildikleri bir forumdur. Çok kutupluluk söylemi, özellikle Küresel Güney’de gerçek bir küresel hissiyatı yansıtsa da, keskin iç bölünmeleri de örtbas etmektedir.

Hindistan için ŞİÖ’ye katılım ideolojik bir bağlılık değil, stratejik bir zorunluluktur. Bu durum, Delhi’nin Washington’un öngörülemezliğine karşı kendini güvence altına almasına, Pekin ile diyaloğu sürdürmesine ve Moskova’yla ilişkilerini canlı tutmasına olanak tanır. Ancak bu strateji riskler de barındırmaktadır. Trump yönetiminin gümrük vergileri, Hindistan’ın ticaret profilindeki kırılganlıkları açığa çıkarmış; Rus enerjisine olan bağımlılığı ise Delhi’yi giderek daha fazla Pekin’e bağımlı hâle gelen bir ortağa daha da yakınlaştırmıştır. Bu arada, Çin ile yaşanan gerilimler sürekli bir tehdit olarak varlığını sürdürmekte ve her sınır gerginliği, yıllara yayılan dikkatli diplomasi çabalarını boşa çıkarma potansiyeli taşımaktadır.

Tianjin zirvesine ait görüntüler—Xi ve Putin’in ortasında gülümseyen Modi—Hindistan’ın dış politikasına dair haberlerde ön planda yer alacak. Ancak bu görseller, ortaya koyduklarından çok daha fazlasını gizliyor. Gerçekte olan, Hindistan’ın herhangi bir kampa tam olarak dahil olmadan etki alanını maksimize etmeye çalıştığı karmaşık bir jeopolitik poker oyunudur. ŞİÖ bu amaç için bir platform sağlıyor, fakat Hindistan’ın daha derin stratejik sorunlarına bir çözüm sunmuyor. Modi’nin Tianjin’deki varlığı, Hindistan’ın gelecekteki herhangi bir güç dengesi açısından vazgeçilmez olduğunu hatırlattı. Ama aynı zamanda, gücün dengesiz biçimde kaymakta olduğunu ve sembolizmin her ne kadar işlevsel olsa da stratejinin yerini alamayacağını da gösterdi.

 

Kaynak: https://fpif.org/the-limits-of-india-china-rapprochement/