Göç Ve Göçmenler Hakkındaki Gerçekler

Günümüzün zengin ülkeleri, başarılarının büyük bir kısmını göçmen işçilerin katkılarına borçludur. Ancak, yükselen göçmen karşıtı duygular, göçü kısıtlama tehdidi oluşturarak hem yabancı işgücüne bağımlı ev sahibi ülkeleri hem de ekonomik kalkınmayı sağlamak için işçi dövizlerine bel bağlayan gelişmekte olan ekonomileri tehlikeye atmaktadır.
Ocak 26, 2025
image_print

OXFORDElon Musk liderliğindeki teknoloji girişimcileri ile Donald Trump’ın yerlici destekçileri arasında, vasıflı göçmenlerin kısıtlanıp kısıtlanmayacağı konusunda yaşanan tartışma, göç siyaseti ve ekonomisi arasındaki derin bir gerilimi yansıtmaktadır. Trump’ın “MAGA” tabanı göçmenleri işleri için bir tehdit olarak görürken, şirket yöneticileri yetenek için giderek daha sert bir küresel rekabet olduğunu ve “Amerika’yı yeniden harika yapmak” için daha fazla yabancıya ihtiyaç duyduklarını kabul etmektedir. Nitekim, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki trilyon dolarlık teknoloji şirketlerinin CEO’larının %60‘ından fazlası, Muskda dahil olmak üzere, yabancı doğumludur.

Günümüzün zengin ekonomileri, başarılarının büyük bir kısmını, kendi istekleriyle ya da zorla, plantasyonlarında, fabrikalarında, madenlerinde ve evlerinde çalışan göçmenlere borçludur. Bugün bile bu ülkeler, yerli işçilerin yapmak istemediği ya da yapamadığı işleri üstlenerek ekonomik büyüme ve dinamizmi beslemek için düşük ve yüksek vasıflı göçmen işçilere güvenmeye devam etmektedir.

Göç, yerel işçileri yerlerinden etmek bir yana, yerli doğumlu vatandaşlar arasında istihdamı artırma eğilimindedir. Araştırmalar, önemli ölçüde yabancı doğumlu nüfusa sahip ülkelerin daha hızlı ve daha sürdürülebilir bir GSYİH büyümesi yaşadıklarını sürekli olarak göstermiştir. ABD’de göçmenler, 2022 yılında federal, eyalet ve yerel düzeyde tahmini olarak 579 milyar dolar vergi ödemiştir. Birleşik Krallık’ta ise resmi tahminler, net göçte 350.000 kişilik bir artışın 2028 yılına kadar “yaklaşık 7,4 milyar sterlinlik (9,1 milyar dolar) net bir borç azalması sağlayacağını” öngörmektedir. Bu etkileyici rakamlar, göçün uzun vadeli büyüme ve dinamizm katkılarını göz ardı ederek, ekonomik etkisini hâlâ önemli ölçüde küçümsemektedir.

Araştırmalar ayrıca göçün yerel işçilerin ücretlerini olumsuz etkilemediğini göstermektedir. Harvard Üniversitesi’nde ekonomi profesörü olan ve bir zamanlar önde gelen bir göç şüphecisi olarak tanınan George Borjas, göçün yerel halkın ücretleri üzerindeki etkisinin “çalışmadan çalışmaya büyük ölçüde dalgalanmasına” rağmen, genellikle “sıfır civarında kümelendiğini” kabul etmiştir. Daha düşük vasıflı göçmenler genellikle uzun gece vardiyaları, sıfır saat sözleşmeli işler ve ağır işçilik gibi istenmeyen işleri aldıklarından, ana rakipleri genellikle diğer göçmenlerdir.

Tüm bunlar, Trump için pek önem taşımıyor gibi görünüyor. Trump’ın asılsız iddiaları arasında göçmenlerin “Siyahların işlerini” ellerinden aldıkları suçlaması da bulunuyor. Ancak gerçekte, son yıllarda göçteki keskin artışa rağmen, Siyah Amerikalılar arasındaki işsizlik oranı tarihsel olarak düşük seviyelerde seyretmektedir. Bu durum genel anlamda da doğrudur. Göçmenler, yerli Amerikalılarla rekabet etmek bir yana, ABD’de iş yaratımına önemli ölçüde katkıda bulunmuşlardır. Son yirmi yılda, göç üniversite eğitimi almamış Amerikalıların ücretlerini artırırken, üniversite eğitimi almış işçiler üzerinde anlamlı bir etki yaratmamıştır. Ayrıca, kısmen çocuk bakımı ve ev işlerini daha ekonomik hale getirerek kadınların işgücüne katılım oranını artırmıştır.

Basitçe ifade etmek gerekirse, pek çok ülke göçmenlere o kadar bağımlıdır ki, göçmenler olmadan ekonomileri çökerdi. Bu durum, özellikle bazı Körfez ülkeleri için geçerlidir; Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’da işgücünün yaklaşık %90’ını göçmenler oluşturmaktadır. Diğer yerlerde ise yabancı işçiler, programlama, tesisatçılık veya cerrahlık gibi özel beceriler gerektiren işlerde kritik işgücü açıklarını doldururken, daha düşük vasıflı göçmenler ise meyve toplama veya yaşlı bakımı gibi yerel halkın yapmak istemediği hayati görevleri yerine getirmektedir.

Başarılı ekonomiler doğal olarak daha fazla göçmeni çeker ve bu göçmenler de üretkenliği artırarak ekonomik büyümeyi destekler. Bu erdemli döngü, en yüksek göçmen yoğunluğuna sahip şehirlerin neden dünyanın en canlı ve müreffeh şehirleri arasında yer aldığını açıklar. Göçmenler durağan iş piyasalarına sahip ülkelere gelseler bile nadiren kalıcı olarak yerleşirler. Örneğin, Yunanistan’a gelen göçmenler genellikle Almanya ve Kuzey Avrupa’ya geçerken, Güney Amerikalı göçmenler de ABD’ye gitmek için Meksika’dan geçmektedir.

FİZKSEL BİR ZORUNLULUK

Göç karşıtı politikacılar genellikle göçmenleri kamu bütçeleri üzerinde bir yük olarak tasvir ederler. Ancak, yabancı işçiler genellikle aldıkları yardımlardan daha fazla vergi katkısında bulunma eğilimindedir. Bunun temel nedeni, göçmenlerin önemli bir kısmının daha genç olması, yerli nüfusa göre daha uzun saatler çalışması ve eğitim, emeklilik, sağlık ve yaşlı bakımı gibi devlet hizmetlerine daha az ihtiyaç duymasıdır. Birleşik Krallık’taki yabancı doğumlu nüfusa ilişkin yapılan çalışmalar, göçmenlerin kamu kaynaklarında tükettiklerinden daha fazla devlet gelirine katkıda bulunduklarını ortaya koymuştur. Benzer şekilde, ABD, Almanya, Yunanistan, Portekiz ve İspanya’daki göçmenler de genellikle sosyal hizmetlere yerli vatandaşlardan daha az bağımlıdır.

Belgelenmemiş göçmen işçiler bile devlet maliyesine önemli katkılarda bulunmaktadır. ABD’de, yerli işçilerden veya belgeli göçmenlerden daha fazla ücretli işte çalışma olasılıkları daha yüksektir. Statülerini ifşa etmekten korktukları için, sosyal yardım hizmetlerine nadiren erişirler ve bu da kamu bütçesine kayda değer bir net katkı sağlar. Sosyal Güvenlik katkılarını talep edemeyen bireylerin oluşturduğu “askıdaki dosyalar”da, çoğunluğu belgelenmemiş göçmenlerden oluşan tahmini 2,3 trilyon dolar birikmiştir. Bu sahiplenilemeyen fonlar, eninde sonunda diğer harcamalar için tahsis edilmektedir.

Göçün ekonomik önemi göz önüne alındığında, göçü azaltmak kaçınılmaz olarak GSYİH büyümesini engelleyecek ve büyük iş kayıplarına yol açacaktır. Yalnızca 2022 yılında, ABD’ye gelen göçmenler mal ve hizmetlere yaklaşık 1,6 trilyon dolar harcamış, federal hükümet ise göçmen işçilerin önümüzdeki on yıl içinde ABD GSYİH’sine 7 trilyon dolar katkıda bulunacağını tahmin etmiştir.

Mülteciler, ekonomik göçmenlerin aksine, bazen sosyal sistemler üzerinde bir yük haline gelebilir. Ancak bu durum büyük ölçüde Birleşik Krallık gibi ülkelerdeki kısıtlayıcı göç politikalarından kaynaklanmaktadır; bu ülkelerde sığınmacıların çalışması yasaklanmış ve kamu hizmetlerine bağımlı hale getirilmişlerdir.

Artan göç, aynı zamanda belirgin demografik avantajlar da sunmaktadır. Çin gibi birçok gelişmekte olan ülkenin yanı sıra, çoğu gelişmiş ekonomide doğum oranları artık nüfusu yenileme seviyelerinin altındadır. Bu durum, artan yaşam beklentisiyle birleşerek nüfusun hızla yaşlanmasına yol açmıştır. 2050 yılına kadar dünya genelinde 60 yaş ve üzeri insan sayısının iki katına çıkarak iki milyarı aşması beklenmektedir. Sosyal sistemleri ayakta tutan vergileri ödeyecek ve yaşlı bakımı, kişisel hizmetler ve otelcilik gibi otomatikleştirilemeyen veya uzaktan yapılamayan işleri yerine getirecek işçilere ihtiyaç duyulacaktır.

Bununla birlikte, demografik gerçekler ile halkın tutumları arasında çok az bir ilişki görülmektedir. Polonya, Macaristan, Japonya ve Güney Kore gibi dünyanın en düşük doğurganlık oranlarına sahip ülkeler, göçe en çok karşı çıkanlar arasında yer almaktadır. Ancak zamanla, insanlar aralarındaki yabancılara daha fazla alıştıkça ve göçmen emeğinin gerekliliğini anlamaya başladıkça, halkın göçe yönelik tutumları değişebilir ve değişmektedir. Trump, ABD-Meksika sınırını kapatma ve toplu sınır dışı etme tehdidinde bulunurken bile, Trump’ın başkanlık seçimlerini kazandığı eyaletler de dahil olmak üzere Ortabatıeyaletlerindeki iş dünyası ve sivil toplum liderleri daha fazla göç çağrısında bulunmaktadır.

Bu durum şaşırtıcı değildir. Yaşlanan bir nüfus ve daralan bir işgücüyle karşı karşıya kalan ABD ekonomisinin geniş bir kesimi – tarımdan sağlık hizmetlerine, perakendeden imalata kadar – ciddi personel sıkıntıları yaşamaktadır. Indiana ve Utah eyaletlerinin Cumhuriyetçi valileri, göç konusundaki kongre çıkmazının sonuçlarına dikkat çekerek bunun “her iki partiyi de felç ettiğini ve daha da önemlisi Amerika’nın uzun vadeli refahını tehlikeye attığını” yazmıştır. Göçmenlerin yerel ekonomileri canlandırmak ve nüfus düşüşünü tersine çevirmek için hayati önem taşıdığı Pas Kuşağı eyaletlerinin, daha katı göç politikalarından özellikle sert etkileneceği vurgulanmalıdır.

Dahası, göç dinamik bir ekonominin iki temel bileşenini sağlar: büyüyen, yüksek eğitimli bir işgücü havuzu ve yenilikçilik ile girişimciliği teşvik eden çeşitli bir işgücü. Örneğin, ABD’de göçmenlerin iş kurma olasılığı yerli vatandaşlara kıyasla %80 daha fazladır ve ileri derecelere sahip olanlar arasında patent başvurusu yapma olasılığı üç kat daha yüksektir. Silikon Vadisi’ndeki risk sermayesi destekli firmaların yarısında en az bir göçmen kurucu bulunurken, ABD’deki “tek boynuzlu atların” (1 milyar dolar veya daha fazla değere sahip halka açılmamış girişimler) %50’den fazlası göçmenler tarafından kurulmuştur. Ayrıca, göçmenler Nobel ödülleri kazananlar, Ulusal Bilimler Akademisi üyeleri ve Oscar ödüllü film yönetmenleri arasında önemli ölçüde fazla temsil edilmektedir. Birleşik Krallık’ta göçmenler nüfusun yalnızca %16’sını oluşturmasına rağmen, Booker Ödülü’nü kazanan yazarların üçte birini temsil etmektedir.

RETORİK VE GERÇEKLİK

Elbette tüm göçmenler istisnai ya da yasaları takip eden bireyler değildir. Buna rağmen, göçmenler arasındaki suç oranları genellikle yerli vatandaşlarınkinden daha düşüktür. Bu durum, göçün doğasında bulunan zorluklara bağlanabilir; zira hayatlarını kökünden söküp başka bir ülkeye taşınmaya karar veren insanlar genellikle daha hırslı, yaratıcı, becerikli ve kararlı olma eğilimindedir.

Trump’ın kendi büyükbabası buna bir örnektir. Friedrich Trump, doğduğu Bavyera’daki yoksulluktan kaçarak ABD’de başarılı bir iş insanı olmayı başarmış bir göçmendi. 1896-99 yılları arasında Klondike Altına Hücum döneminde, Friedrich bir restoran işletmiş ve maden arayıcılarına çeşitli hizmetler sağlamıştır. Evlilik için Almanya’ya döndükten sonra, askerlikten kaçtığı gerekçesiyle tekrar ABD’ye sınır dışı edilmiş ve Queens’te arazi satın almaya başlayarak, torunlarının emlak imparatorluğunun temelini atmıştır.

Ancak göç bu kadar net faydalar sağlıyorsa, neden bu kadar çok insan ve politikacı buna karşı çıkıyor? Ekonomik gerçeklik ile siyasi söylem arasındaki kopukluk, anketlerde insanların ülkelerindeki göçmen nüfusunun büyüklüğünü abartma eğiliminde olduklarını ve siyasi yelpazede göçmen karşıtı söylemlerin yaygınlığını göstermektedir. Çoğu zaman izleyici arayışındaki medyanın desteğini alan politikacılar, yabancıların ülkelerine “akın ettiği” veya “bataklığa saplandığı” şeklindeki sansasyonel imgelerin, iş güvencesizliği, sınırlı kamu hizmetleri ya da karşılanamaz konutlarla mücadele eden insanları etkilediğini öğrenmişlerdir. Göçmenler ve onların soyundan gelenler bile bu tür mesajların etkisinden muaf değildir.

Duvarlar ve çitler, uzun süredir göçmen karşıtı politikacıların tercih ettiği araçlar olmuştur. Ancak egemenliğin güçlü sembolleri olarak hizmet etseler de fiziksel engeller genellikle ters etki yaratır. Göçü caydırmak yerine, bir ülkenin sınırları içinde en az dışarıda tuttukları kadar insanı hapsederek, en çaresiz göçmenleri onları aşmaya çalışırken hayatlarını riske atmaya zorlarlar.

Örneğin, Trump’ın Meksika sınırında inşa etmek istediği “büyük, güzel duvar,” onlarca yıllık bir fikrin sadece son versiyonudur. 1990’larda Başkan Bill Clinton, ABD sınır kasabalarına göçü önlemek için çitler inşa edilmesini emretmiştir. Halefi George W. Bush, bu projeyi genişleterek önceki tüm yönetimlerden daha fazla çit eklemiştir. Barack Obama sınır çitlerine 100 milden fazla ekleme yapmış, Trump ise sadece 47 mil eklemiş ancak mevcut bariyerlerin yaklaşık 400 milini güçlendirmiştir.

Son yıllarda ABD yönetimleri, giderek daha sofistike ve maliyetli gözetleme teknolojileri ile uygulama kapasiteleri arayışına girmiştir. 2022 yılı itibarıyla, ABD Gümrük ve Sınır Koruma ile Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) fonları 22 milyar dolara yükselmiştir. Ancak tutuklamalardaki artışa rağmen, yargı sistemi yeterince finanse edilmemeye devam etmektedir. 2023 yılında günde yaklaşık 500 iltica davası işleme alınmış ve bu da hızla büyüyen bir birikime yol açmıştır. Davalarının görülmesini beklerken, birçok başvuru sahibi ABD’de kalmaya devam etmekte ve genellikle opak ve labirent gibi bir sistemde kaybolmaktadır. Bu arada, ABD-Meksika sınırındaki tahkimat göçmenleri giderek daha tehlikeli rotalara yönlendirmiştir. 2022 yılında sınırı geçmeye çalışırken tahminen 686 kişi hayatını kaybetmiş veya kaybolmuş; bu durum sınırı dünyanın en tehlikeli kara sınırı haline getirmiştir.

AYAĞA KURŞUN SIKMAK

Göçmen karşıtı söylemler, 2024 ABD başkanlık seçimleri sırasında zirveye ulaştı. Tıpkı 2016 kampanyasında olduğu gibi, Trump, Latinler ve diğer göçmenleri defalarca suçlu olarak damgaladı ve 11-21 milyon kişiyi sınır dışı ederken girişlerini kısıtlama sözü verdi.

Trump’ın birçok doğrulanmamış iddiası arasında, Ohio’da yasal olarak yaşayan Haitili göçmenlerin komşularının evcil hayvanlarını kaçırıp yedikleri yönündeki tuhaf iddiası da vardı. Hiçbir kanıt bulunmamasına ve yerel yetkililerin itirazlarına rağmen, Trump’ın müttefikleri ve destekçileri bu tehlikeli yalanları büyüttüler. Örneğin Senatör Ted Cruz, seçmenleri “Haitili göçmenler bizi yemesin diye” Trump’a destek vermeye çağıran bir kedi yavrusu meme’i paylaştı.

Şu anda ABD’de, birçoğu onlarca yıldır ülkede yaşayan 13 milyondan fazla belgelenmemiş işçi bulunmaktadır. Bu kişilerin topluca sınır dışı edilmesi ekonomiyi baltalayacak ve bu süreçte ABD doğumlu işçilere de zarar verecektir. İnşaat, tarım ve et işleme gibi belgelenmemiş işçilerin işgücünün önemli bir bölümünü oluşturduğu sektörler özellikle ağır darbe alacaktır. Bunun sonucunda konut ve gıda fiyatlarında, yaşlı ve bebek bakımı, otelcilik ve diğer hizmetlerin maliyetlerinde keskin artışlar yaşanacaktır.

Ayrıca, toplu sınır dışı etme programını uygulamak muazzam yasal, lojistik ve ekonomik engellerle karşılaşacak ve bu engellerin aşılması muhtemelen yıllar alacaktır. Amerikan Göçmenlik Konseyi’ne göre, sadece doğrudan maliyetler 315 milyar doları aşabilir – üstelik bu “oldukça muhafazakâr bir tahmindir.” Ekonomiye uzun vadede verilecek zarar ise çok daha büyük olacaktır.

Ancak ABD politikaları uzun zamandır, yabancı işgücünün ekonomik gerekliliği ile göç konusunda sert görünmeye yönelik siyasi teşvikler arasındaki gerilimle şekillenmiştir. 1954 yılında, Rio Grande Nehri’ni yüzerek geçen Meksikalılar için kullanılan aşağılayıcı bir terim olan “Wetback Operasyonu” ile 1,3 milyon belgelenmemiş göçmen sınır dışı edilmiştir. Bunun sonucunda ortaya çıkan işgücü sıkıntısı, işletmelerin tepkisine yol açmış ve hükümetin Meksikalı işçilerin ABD’ye yasal yollarla girmesine izin vermesini sağlamıştır.

Trump’ın sınır dışı etme planları – bu gerilimin son örneği – yalnızca ABD ekonomisi için değil, aynı zamanda Meksika için de yıkıcı sonuçlar doğuracaktır. Milyonlarca işçinin aniden ABD’ye akın etmesi ve vatandaş olmayanların ülkelerine geri gönderilmesinin maliyetleri, Meksika’nın kaynaklarına muazzam bir yük getirecektir. Bu yük, 2023 yılında 60 milyar doları aşan ve doğrudan yabancı yatırımın neredeyse iki katına ulaşan işçi dövizlerinin kaybıyla daha da artacaktır.

Orta Amerika ve Karayip ülkeleri ise bu durumdan daha da fazla etkilenecektir. El Salvador, Haiti, Honduras, Nikaragua ve Jamaika’da işçi dövizleri milli gelirin %20‘sinden fazlasını oluşturmaktadır. Bu fonlar öncelikle gıda ve ilaç gibi temel ihtiyaçlara harcanmakta, geri kalan kısmı ise eğitim ve konut yatırımlarına yönlendirilmektedir. Araştırmalar, ABD’de çalışan Meksikalı ve Orta Amerikalı göçmenlerin sayısındaki her %10’luk artışa karşılık, geldikleri ülkelerde aşırı yoksulluk içinde yaşayan insanların oranının %9 azaldığını göstermektedir.

BEYİN GÖÇÜ VE KAZANIMLAR

Göç tartışmalarının büyük bir kısmı, göçmenlerin kabul eden ülkeler üzerindeki etkilerine odaklanır. Ancak işçi dövizlerinin örneğinde olduğu gibi, göçmenlerin ayrıldıkları ülkeler üzerindeki etkileri de aynı derecede önemlidir ve her zaman olumlu değildir. Hindistan, Çin ve Filipinler en fazla eğitimli göçmeni üretirken, Sahra Altı Afrika, Karayipler ve Orta Amerika gibi bölgeler, üniversite mezunlarının çok daha büyük bir kısmını kaybetmektedir. Sahra Altı ülkelerinde diploma sahiplerinin yaklaşık %20’si yurtdışında yaşarken, Karayiplerve Orta Amerika ülkelerinde üniversite mezunlarının yarısından fazlası evlerini terk etmektedir.

Daha kalabalık ülkelerde, örneğin Hindistan’da, göçmenler eğitimli işgücünün küçük bir bölümünü oluşturduğundan, göçün etkisi nispeten sınırlıdır. Buna karşılık, nüfusun yalnızca %9,4’ünün yükseköğretime kayıtlı olduğu Sahra Altı Afrika’da, vasıflı profesyonellerin ülkeyi terk etmesi, ekonomik kalkınmayı sekteye uğratabilir. Bu durum, hedef ülkelerin, göçmenlerin eğitim gördüğü ülkelere tazminat ödemesi gerektiğine dair güçlü bir gerekçeye işaret etmektedir.

Ancak yüksek vasıflı çalışanların göçü beklenmedik olumlu etkiler de yaratabilir. Birçok hevesli göçmen, yurtdışında iş bulma şanslarını artırmak için yüksek öğrenim görmeye devam etmektedir. Göç edenlerin başarısı genellikle geride kalanları kendi eğitimlerine yatırım yapmaya teşvik ederken, işçi dövizleri, eğitim, sağlık ve altyapıya yönelik artan yatırımlar için gereken kaynakları sağlar. Bu durum, daha fazla mezun göç etse bile yoksulluğun azalmasına ve öğrenci ile vasıflı işçi sayısının artmasına yol açabilir.

Benzer şekilde, göçmenler beceri ve gelir kazandıkça, genellikle bu kaynakları kendi ülkelerine geri aktarır. Bu da uzmanlık ve ekonomik kalkınmayı teşvik eden yatırımları beraberinde getirir. En önemlisi, göçmenler toplu olarak yılda 1 trilyon dolardan fazla para göndermektedir (Dünya Bankası’nın 2024 yılı için tahmini 880 milyar dolarlık miktar, kayıtsız gayri resmi kanallardan yapılan önemli akışları içermemektedir). Birçok gelişmekte olan ekonomide, yurtdışındaki göçmenler tarafından gönderilen işçi dövizleri, yardım ve yatırımların toplamını aşmaktadır. Örneğin Lübnan’da bu dövizler, GSYİH’nin %28’ini, Tacikistan, Tonga ve Samoa’da ise %32 ile %48’i arasında bir oranı oluşturmaktadır. Bu fonlar, eğitim, sağlık, barınma ve tohum, traktör ya da dikiş makinesi gibi üretken varlıklara yapılan yatırımları destekleyerek dönüştürücü bir etki yaratır. Yüksek göç oranlarına sahip topluluklar genellikle ekonomik açıdan aksi durumda olabileceklerinden daha iyi durumdadır.

Göçmenler için ise durum daha karmaşıktır. Araştırmalar, göçmenlerin en azından bazı arzularını gerçekleştirme eğiliminde olduklarını gösterse de, birçoğu varış noktalarına ulaştıktan sonra bile istismar ve tehlike ile karşı karşıya kalmaktadır. Sosyal ve ekonomik dışlanma, yabancı düşmanlığı, yalnızlık ve şiddet, göçmenlerin sıklıkla katlanmak zorunda olduğu durumlardır.

Dahası, göçmenler genellikle mezbahalarda vardiyalı çalışma gibi yerel işçilerin kaçındığı tehlikeli işleri üstlenmektedir. COVID-19 pandemisi sırasında, güvencesiz çalışma koşulları, göçmen işçiler arasında orantısız derecede yüksek ölüm oranlarına yol açmıştır. Özellikle göçmen kadınlar, sıklıkla temizlikçi, aşçı ve bakıcı olarak çalıştırılmaktadır – bu işler genellikle temel korumalardan yoksun, izole ve güvensizdir.

DAHA İYİ BİR GÖÇ SİSTEMİ

Açık sınırlar fikri günümüzde siyasi açıdan intihar gibi görünebilir, ancak bu durum yirminci yüzyıla kadar büyük ölçüde bir normdu. Avrupa Birliği’nin üye ülkeler arasında serbest dolaşıma izin veren Schengen bölgesi, bu tür sistemlerin nasıl etkili bir şekilde çalışabileceğini göstermektedir. Yıllar içinde AB içindeki göç, ekonomik koşullara son derece duyarlı olduğunu kanıtlamış ve açık sınırlar hem geri dönüşü hem de döngüsel göçü mümkün kılmıştır.

Ticaretin serbestleştirilmesinde olduğu gibi, göçün maliyetleri genellikle ani, görünür ve az sayıda toplulukta yoğunlaşırken, faydaları geniş bir alana yayılmış, daha az somut ve gerçekleşmesi daha yavaş olma eğilimindedir. Göçün tüm ekonomik potansiyelini ortaya çıkarmak için, hükümetler doğrudan etkilenen toplulukların karşılaştığı yükleri hafifletecek adımlar atmalıdır. Bu, nüfus artışının yaşandığı bölgelerde daha uygun fiyatlı konutlar inşa etmeyi veya artan talebi karşılamak için toplu taşıma ve altyapıya yatırım yapmayı içerebilir.

Bu toplulukların desteklenmesi ekonomik açıdan da ihtiyatlı bir yaklaşımdır. Yaklaşık 20 yıl önce Dünya Bankası, zengin ülkelerin göç yoluyla işgücünü sadece %3 oranında artırması durumunda küresel GSYİH’nin yirmi yıl içinde 356 milyar dolardan fazla büyüyebileceğini tahmin etmiştir.

ABD’yi ve diğer pek çok ülkeyi kasıp kavuran göç karşıtlığı, ekonomistler arasında sınır ötesi göçün doğru yönetildiğinde hem ev sahibi hem de kaynak ülkelere fayda sağlayabileceğinin giderek daha fazla kabul görmesiyle tezat oluşturmaktadır. Ancak şu ana kadar ekonomistler görmezden gelinmiştir. Gelişmekte olan ekonomilerden gelen göçmenleri hedef alan ve giderek daha kısıtlayıcı hale gelen politikalar, yoksulluktan, çatışmalardan ve yoksunluktan kaçmak isteyenler için önemli bir yaşam hattını tehlikeye atarken, kapılarını kapatan ekonomilere de zarar vermektedir.

Maliyetleri azaltırken fırsatları azami düzeye çıkaran daha insani ve açık bir göç sistemi oluşturmak, politika yapıcıların karşılaştığı en büyük zorluklardan biri olmaya devam etmektedir. Olası bir çözüm, göçmenler için güvenli geçiş sağlayan, asgari ücret ve işyeri güvenliği standartlarını uygulayan ve ülkelerine dönenlere taşınabilir emeklilik ve sosyal güvenlik yardımları sağlayan net bir politika çerçevesi geliştirmektir. Aynı zamanda, göçmenlerin uygun belgeleri almaları, vergi ödemeleri ve ev sahibi ülkelerin yasalarına uymaları gerekecektir.

Ancak öncelikle seçmenler ve siyasi liderler, göçün hayatın bir gerçeği olduğunu ve her zaman böyle olduğunu kabul etmelidir. Göçün tarihi, derin kayıplar ve üzüntülerin yanı sıra yeni fırsatlar ve olağanüstü ilerlemelerin de tarihidir. Göç, insanlığın ilerlemesine defalarca yön vermiştir. Doğru politikalarla bunu yapmaya devam edecektir.

 

Kaynak: https://www.project-syndicate.org/onpoint/migration-facts-versus-myths-by-ian-goldin-2025-01

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Yazdır

SOSYAL MEDYA