Göç Küresel Refahın Anahtarıdır
Son yıllarda göç konusunda yazılan ve söylenen her şeye rağmen, konunun ele alınışında güvenlik odaklı bakış açısı hâkim konumunu sürdürüyor. Güvenlik eksenli bu bakışın sonucu, egemen söylemin insanların göçmenleri bir tehdit olarak algılamasına yol açtığı ve politikacıların korku temelli söylem ve politikalarını daha da yoğunlaştırmasına yol açan kısır bir döngüdür.
Elbette, göç gibi çok boyutlu bir olguyu yönetmeye çalışan herkes için güvenlik önemli bir husustur. Ancak güvenliğe orantısız bir şekilde odaklanmak yalnızca hatalı olmakla kalmaz; aynı zamanda konunun gerektirdiği kapsamlı yaklaşımın önünü tıkar. Başarılı bir göç politikası oluşturmak uzun vadeli bir iştir. Kısa vadeli seçim döngüleri veya popülist baskılar tarafından yönlendirilmemelidir.
Göçün göz ardı edilen birçok yönü arasında, ekonomik ilerlemeyle yakın bağlantısı da yer alıyor; bunu Kolombiya’daki Küresel Göç ve Kalkınma Forumu için yakın zamanda hazırladığımız politika raporunda belgeledik. Bu bağlantıyı anlamadan ve bu noktaya odaklanmadan göç yönetimi; hem göç veren hem de göç alan ülkeler için sorunun yönetilebilme imkanını yok edici hale gelme riskiyle karşı karşıyadır. Araştırmamız, kötü göç politikalarının ekonomiye zarar verdiğini, sosyal entegrasyon modellerini zayıflattığını, demokratik norm ve özgürlükleri aşındırdığını ve kalıcı demografik dengesizlikler yaratma tehdidi oluşturduğunu gösteriyor.
Birçok ülke zaten nüfus düşüşünün, artan yaşlı hizmeti zorunluluklarının ve büyüyen mali baskıların erken aşamalarında gibi görünüyor. Bu eğilimler devam ettikçe, emeklilik sistemleri zorlanacak, iş gücü yetersizliğinden kaynaklanan sorunlar artacak, ekonomik büyüme yavaşlayabilecek ve mevcut eşitsizlikler derinleşecektir. Göç, bu sorunları tek başına çözemese de, üretkenliği, sağlıklı yaşlanmayı ve tam iş gücü katılımını teşvik etmeyi amaçlayan herhangi bir ciddi programın temel bileşenidir. Enflasyon ve kamu borcu gibi ilgili konular merkezde konumlanmış bir şekilde ön planda yer alıyorlarken bile bu sosyoekonomik faydalar, göçle ilgili siyasi tartışmalarda nadiren yer almaktadır.
Elbette, birçok ülkede demografik düşüşü hafifletmek için gereken göç seviyeleri politik olarak gerçekçi değil ve yönetilmeyen göç akışları, özellikle entegrasyon sistemleri zayıf olduğunda, haklı endişelere yol açıyor. Ancak giderek yasaklayıcı hale gelen mevcut, yaklaşım başarısızlığa mahkûmdur. Göç, yirmi birinci yüzyıl ekonomisinin merkezi bir özelliğidir ve gelecekteki kalkınmayı şekillendirmede veya engellemede giderek daha belirgin bir rol oynayacaktır. Bu da, göçü iyi yöneten ülkeler için büyük bir fırsat anlamına gelir.
Göçü iyi yönetmek, tüm tarafların bakış açılarını dikkate almakla başlar. Bunu başarmak için ise kaynak ülkeler, geçiş ülkeleri ve hedef ülkeler arasında daha fazla küresel ve bölgesel ortaklık gereklidir. Güç ve servetleri göz önüne alındığında, hedef ülkeler anlamlı bir işbirliği için vazgeçilmezdir. Ancak bu ülkelerin vatandaşları, dünyadaki göçmen ve mültecilerin çoğunun daha yoksul ülkelerde barındığını ve Küresel Kuzey’in kapısına varmadan önce başka ülkelerden geçip geldiklerini sıklıkla unutuyor. Ancak vatandaşları, dünyanın göçmen ve mültecilerinin çoğunun daha yoksul ülkelerde barındığını ve Küresel Kuzey’in kapısına ulaşmadan önce başka ülkelerden geçtiklerini çoğu zaman unutuyor. İronik olan şu ki, göç zengin kuzey ülkelerine fayda sağlayabilecekken, geçiş ülkeleri üzerindeki etkileri nötr veya her zaman için zararsız olmamaktadır.
Göçün altyapısının, göçmen adaylarının düzenli yollara erişimini zorlaştırması, karşılaşılan en büyük zorluklardan biridir. Birçok ülke göç olanakları hakkında güncel olmayan ve şeffaf olmayan bilgiler sağlıyor ve vize süreçleri düzenli ve güvenli göçü teşvik etmiyor. Sonuç olarak kaçak göçmenliğe ve göçmenlerin sömürülmesine yönelik teşvik daha da artıyor. Bu bağlamda, uygunluk kriterlerini açıklayan ve süreçleri farklı dillerde anlatan kamu platformları son derece yararlı olabilir. Aynı zamanda, tamamlayıcı yasal yollarının (eğitim, işgücü, aile birleşimi veya insani yardım kanallarının) günümüzün karma göç akışlarının ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde genişletilmesi ve uyarlanması gerekiyor.
İleriye dönük olarak, daha makul bir yaklaşımı savunanlar üç temel hedefe odaklanmalıdır. Birincisi, göç politikası kısa vadeli politikalardan yalıtılmalıdır. Kararlar korkuya değil, verilere dayanmalıdır. Göç politikası, göçmenlerin siyasi amaçlar için günah keçisi ilan edilmesi ve karalanması durumunda zarar görecek uzun vadeli bir kamu politikası yatırımıdır. Para politikalarında olduğu gibi, göç politikasını da partizan siyasi arenalardan çıkarıp bağımsız, kanıta dayalı kurumlara taşımak en doğrusudur.
İkincisi, göç politikası daha sağlam ve çok taraflı bir çerçeveye oturtulmalıdır. Beyin göçünü önlemek, düzenli geçişi kolaylaştırmak ve para transferlerinin uzun vadeli kalkınmaya katkıda bulunmasını sağlamak için hem göçün kaynağı olan hem de hedef ülkelerin işbirliğinden yararlanılabilir. Hiçbir ülke bu karmaşıklıkları tek başına yönetemez. Göçü bir acil durum olarak değil, birbirine bağlı dünyamızın kalıcı bir özelliği olarak ele almak gerekir. Koordineli uluslararası anlaşmalar, göç veren ve göç alan ülkelerin çıkarlarının uyumlu hale getirilmesine, ekonomik zorunlulukların sosyal uyumla dengelenmesine ve göç politikasını sıklıkla gölgeleyen sıfır toplamlı zihniyetten kaçınılmasına yardımcı olabilir. Sonuç olarak, hem gelişmekte olan ekonomilerdeki insan sermayesinin tükenmesini hem de olgun demokrasileri istikrarsızlaştıran siyasi tepkileri önlemenin başka bir yolu yoktur.
Üçüncüsü, entegrasyona ve toplumsal mesajlara yatırım yapmalıyız. Göçmenler çoğu zaman bir yük olarak algılanıyor, ancak aslında ekonomik büyümenin ve kültürel canlılığın itici güçleridirler. İşe, eğitime ve yerel sivil hayata erişimi sağlayacak kapsayıcı politikalar yalnızca göçmenlerin başarısı için değil, aynı zamanda demokratik dayanıklılık için de önemlidir. Göçmenlerin toplumun değerli üyeleri olarak görüldüğü ve öyle muamele gördüğü yerlerde, insancıl politikalara verilen destek artar. Dışlandıkları veya suçlu muamelesi gördükleri yerlerde ise kutuplaşma kaçınılmazdır. Gerçek kazanç, göçmenlerin istihdam, girişimcilik ve sivil katılım yoluyla katkıda bulunmalarına olanak tanındığında ve ev sahibi toplumların yeni aidiyet biçimlerine yer açtığında ortaya çıkar.
Günümüzde birçok demokraside, göç gerçeklikle pek ilgisi olmayan, iç güdü düzeyinde duygusal terimlerle tartışılıyor. Sınır güvenliği tek başına düzensiz göçü engelleyemez; yalnızca onu erteleyebilir veya başka yerlere yönlendirebilir. İnsanlar başka yerlerde daha güvenli ve müreffeh bir yaşam kurabileceklerine inanıyorlarsa, yasal ya da yasa dışı yollarla bunu deneyeceklerdir.
Göç, zamanımızın en karmaşık politika sorunlarından biridir; ancak aynı zamanda yaşlanan toplumlar için büyük bir fırsatı da temsil ediyor. Ya korku tacirlerinin konuyu ele geçirmesine izin veririz ya da kanıtlara dayanan, iş birliğiyle yönetilen, kapsayıcılık ve adalet ruhuyla canlandırılan politikaları uygulayarak koordinasyon, cesaret ve açıklıkla konuya yaklaşırız. Çözüm umudu suç haline getirmek değil, onu onurlu bir şekilde ve stratejik öngörüyle yöneterek, ortak küresel kalkınma ve refah için bir güç haline getirmektir.
*Carlos Alvarado-Quesada, Kosta Rika’nın eski Cumhurbaşkanıdır (2018–2022) ve Club de Madrid üyesidir.
*Katrina Burgess, Tufts Üniversitesi Fletcher Okulu’nda Siyasal Ekonomi Profesörü ve Göç ve İnsani Güvenlik Leir Enstitüsü Direktörüdür.
Kaynak:https://www.project-syndicate.org/magazine/migration-key-to-shared-prosperity-wealthy-and-developing-countries-alike-by-carlos-alvarado-quesada-and-katrina-burgess-2025-09
Tercüme: Ali Karakuş