Geleceğin İmparatorlukları

Bir sonraki imparatorluklar, deniz gücüne değil, mikroçip gücüne dayanacak.

Tekno-fütüristler, tamamen insan yapımı bir geleceğin bireysel özgürlüğü ilerleteceğine yaygın biçimde inanırlar. Ancak Bruno Maçães bu konuda kuşkuludur. World Builders: Technology and the New Geopolitics (Dünya Kurucuları: Teknoloji ve Yeni Jeopolitik) adlı kitabında, gelecekte büyük olasılıkla süper güçlerden biri tarafından inşa edilmiş bir metaverse’ün içinde yaşıyor olacağımızı savunur. Ona göre yapay zekâ, “egemen gücün merkeziyetinde radikal bir artış” sağlayacaktır ve günümüz jeopolitiğinin hedefi, herkesin ya Amerikan ya da Çin yapımı yapay bir kozmosta yaşadığı hegemonik bir ikinci yaratılıştır.

“Bu bir masal değil” der Maçães; zira son gelişmeler, büyük güçlerin akıllı şehirleri ölçeklendirmeye çalıştığını gösteriyor.Geleceğin emperyalizminde bir süper güç, “küresel bir sistem yöneticisi” olmayı amaçlıyor. Maçães’in ifadesiyle bu, “rakibinizin video oyunu oynadığı, sizin ise o oyunu kodladığınız” bir durum. Bu, imparatorluk tarihinin tamamlanışı olacaktır; çünkü insanlar, devlet gücünün metaverse’üne o kadar derinlemesine gömülmüş bir şekilde yaşayacaklar ki, hükümet ile gündelik yaşam bütünüyle iç içe geçecektir: “ideolojik gücün doruk noktası: şey kılığına girmiş bir irade.”

Maçães, Flint Global adlı danışmanlık firmasında çalışıyor. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve bir dönem Portekiz’in Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapmış olan Maçães, jeopolitik üzerine büyük saygı gören çok sayıda kitabın da yazarıdır. Dil yeteneği gelişmiştir—Avrupa dillerinin yanı sıra Rusça ve Çince kaynaklardan da yararlanır—ve kitapları, felsefeyle öngörüyü ustaca harmanlamasıyla öne çıkar. World Builders derinlikli bir düşünce ürünüdür; zaman Maçães’i haklı çıkarabilir—ama ben şüpheliyim. Onun tezinin dört yapı taşı var ve her biri sorgulanabilir.

Yeni Bir Tür Sanayi Politikası

World Builders, Platon’un Timaeus (Timaios) adlı eserinden yapılan bir alıntıyla açılıyor; bu alıntıda Platon, evrenin kurucusunun kullandığı modeli sorgular. Bu felsefi konu, Maçães’in günümüz jeopolitiğine dair sorgulamasına zemin hazırlar—burada süper güçler, kilometrelerce toprak değil, sanal bir dünyanın sistem denetimini hedeflemektedir. “Rakibiniz tamamen yapay ya da teknolojik bir dünya inşa ediyorsa ve bu dünya sonunda sizin kendi gerçekliğinizi yeniden tanımlayabilecekse, jeopolitik yalnızca varoluşsal değil, aynı zamanda ontolojik bir mesele haline gelir.”

Yeni bir kozmos yaratmak için mikroçipler temel yapı taşlarıdır. Mikroişlem teknolojisi çağdaş uygarlığın belkemiğidir. Bankacılıktan tıbbi görüntüleme ve tanı araçlarına, hava yolculuğundan müzik ve kitap üretimine, güvenlikten silah sistemlerine kadar her şey mikroçiplere bağlıdır. Küresel hegemonya hedefleyen her güç, nanometrelerle ölçülen devre sistemlerine hâkim olmak zorundadır. Maçães bu nedenle argümanına 2018 yılına dönerek başlar—Trump yönetimi o dönemde mikroçipleri stratejik bir güvenlik meselesi olarak tanımlamış ve pazarı ele geçirme yollarını aramaya başlamıştır. Mikroçip üretimi, muazzam düzeyde mali ve beşerî sermaye gerektirir ve yalnızca birkaç ülkede gerçekleştirilebilmektedir. Güvenlik meselesi, bir Javelin füzesinin içinde tam 200 adet mikroçip bulunduğunu öğrendiğinizde daha da netlik kazanır.

Maçães’e göre Trump’ın eylemleri, “devrimci bir sürecin” ilk salvo atışlarıydı; bu sürecin temel stratejik öngörüsü ise şuydu: “fiziksel nesneler artık yalnızca ‘çevre birimi’ (peripheral) olacaktır—sensör verisi toplayan ve bu verileri daha geniş bir iletişim ekosistemine ileten donanım bileşenleri.” Trump, sanal dünyaların yapı taşlarının kontrolünü ele geçirmek için ilk adımı attı; ancak bunu muhtemelen Çin’in bu üretim sürecinde nelerin tehlikede olduğunu önceden göstermesi nedeniyle yaptı.

Bir devlet metaverse’inde yaşamak hoşunuza gitmeyebilir, ama bu bizim kaderimiz olabilir.

Maçães, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in 2016 yılında yaptığı bir konuşmaya atıfta bulunur. Bu konuşmada Xi, internetin çekirdek teknolojisinden “tedarik zincirinin en hayati kapısı” olarak söz eder. Bu dijital kapıyı güvence altına almak için, şöyle der: “En güçlü kuvvetleri bir araya toplayıp birlikte hareket etmeli, geçitlere saldırmak üzere şok tugayları ve özel birlikler oluşturmalıyız.” Maçães, ünlü Deniz Harp Okulu profesörü Alfred Thayer Mahan’a atıfta bulunarak, Xi’nin bu konuşmasının “mikroçiplerin yeni jeopolitikte oynadığı önemli rolün açık bir kabulü” olduğunu yorumlar. “Eğer boğazlar ve adalar okyanuslara açılan kapılarsa, mikroçipler de sanal dünyaya açılan kapılardır.” Riskin farkına varan Trump, ticaretin genel olarak sürmesine izin verirken stratejik bir alanda “kopuş” (decoupling) politikası başlattı.

Elektronik rölelerin geleceğin tarihini belirleyeceği düşüncesine şüpheyle yaklaşan biri—ki bu şüpheciliğin gerekçelerine aşağıda daha fazla değineceğim—Trump’ın Ukrayna’ya gönderdiği Javelin füzelerinin sayısıyla gurur duyduğunu gözlemleyebilir. Ancak İngiliz Daily Telegraph gazetesi, Rusya’nın elinde Ukraynalılardan daha fazla Amerikan Javelin füzesi bulunduğunu bildiriyor. Rus güçleri, bu füzeleri Ukrayna’nın geri çekildiği savaş alanlarından toplamış. Mikroçip üretiminde ayrıcalıklı erişim sahibi olmak, o Javelin füzelerindeki iki yüz mikroçipi kimin fırlatacağına önceden karar vermez.

Bir sonraki yapı taşı 2020’de, sanayi politikasının geri dönüşü ve jeopolitiğin yeniden şekillenmesiyle birlikte kondu. Covid, devletlerin halklarını tamamen yeni yaşam koşullarına zorlayabileceğini gösterdi. Hükümetler, bu durumun yarattığı olasılığı hemen fark etti: “Eğer ekonominin işleyiş biçimi, viral enfeksiyon riskini ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yaratılabiliyorsa, aynı şekilde başka, benzer derecede arzu edilen toplumsal hedefler uğruna da yeniden yaratılabilir.” Maçães, Covid’in bir “dönüşüm anı” olduğunu iddia ediyor; çünkü bu dönem, sosyal ve ekonomik düzenin, devlet iradesine duyarlı sanal bir dünya olduğunu gösterdi: “Büyük veri ve internet, insan yaşamının çerçeve koşullarının neredeyse bir gecede değişmesini mümkün kıldı.”

Covid süresince hükümete gösterilen itaat şaşırtıcıydı; ancak bir şüpheci, bu uyumun her zaman tutarsız olduğunu, istisnaların bolca bulunduğunu ve izolasyon protokollerine karşı direncin zamanla arttığını hemen belirtecektir. Dahası, karantina deneyimi bazı yakın dönem kabullerini altüst etti. Covid öncesinde, “akıllı para”ya göre, Amerikan beşeri bilimler kolejlerinin ancak dijitalleşip çevrimiçi eğitim sunarak hayatta kalabileceği kabul görmüş bir gerçekti. Ancak Covid, öğrencilerin çevrimiçi eğitimi sevmediğini ve karantina döneminde en başarılı performansı gösteren kolejlerin, öğrencilerin kampüste kalmasına izin verenler olduğunu ortaya koydu. Tıpkı Ukrayna savaş alanlarında olduğu gibi, en “çok çevrimiçi” olan nüfusa sahip olmalarına rağmen, sanal olan, üniversite kampüslerine kök salmayı başaramadı.

Bir Sistem Dünyasının İçinde

2022 yılında, yeni sanal sistem düşüncesinin ilk uygulama alanı savaş oldu. Batı’nın Rusya-Ukrayna savaşına verdiği tepki, artık jeopolitik mücadelenin “okyanuslar ya da dağ geçitlerinden değil, telekomünikasyon ağlarından” geçtiği varsayımına dayanıyordu.

ABD, jeopolitik bir rakibi zayıflatmak amacıyla Rusya’yı “yeni bir teknolojik savaş biçiminden başlayarak, küresel enerji, finans ve ticaret sistemlerinin kullanımı ve suistimaline uzanan ardışık sistem savaşlarına” sürüklemeye çalıştı. Maçães’e göre, Rusya-Ukrayna savaşı ince ayarlı bir Amerikan vekâlet savaşıdır. “Ukrayna’da Amerika, savaşçı rolünden çok oyun yazarı ya da hatta programcı rolünü üstlendi… Washington, Rusya’ya doğrudan savaş açmıyor. Oyunu bir seviye yukarıya taşıdı. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaş yürütmek zorunda olduğu ortamı dönüştürüyor.”

ABD, savaşın daha geniş sistemine hükmederek savaş alanını şekillendirmeye çalıştı. Maçães bu durumu açıklamak için petrol fiyat sınırına dikkat çeker. Rusya, enerji piyasalarının açlığını karşılayarak savaşı finanse etmektedir. Biden yönetimi, bu arzı kesmeye çalıştı. “Fiyat sınırının mümkün olmasının nedeni, Batılı müttefiklerin küresel enerji sisteminin tıkanma noktalarına erişim sağlamalarıydı.” Bu örnekte tıkanma noktası, sadece birkaç Batılı firmanın hâkim olduğu bir sektör olan denizcilik sigortasıydı. Amaç şuydu: Rus ham petrolünü taşıyan tankerler, ancak petrol varil başına 60 doların altında satıldığı takdirde sigortalanabilecekti. Maçães bu çözümü “son derece yaratıcı” olarak nitelendiriyor; çünkü hem Rusya’nın savaş bütçesini aç bırakmayı başardı hem de küresel piyasalarda şok etkisini önledi.

Stratejik açıdan bakıldığında bu taktik, “küresel sistemin, doğrudan bir çatışmaya gerek kalmadan rakibi yenmek için kullanılabilecek yapay olarak yaratılmış bir yapı olduğu anlayışına” dayanıyordu. Ancak, Maçães’in kendisinin de kabul ettiği üzere, bu işe yaramadı. Rusya, “sahibi belirsiz gemilerden ve transponderlerini kapatan tankerlerden oluşan giderek büyüyen bir filo”dan faydalandı. Şüpheci bir bakış açısı, Maçães’in bunun önemli bir analitik taviz olduğunu daha açık biçimde kabul etmesini bekler. Maçães’in anlatısı, “egemen gücün merkeziyetçiliğinde radikal bir artış” olduğunu varsayar; ancak petrol fiyat sınırının başarısızlığı, devlet gücünün ötesinde, dünyanın büyük bölümünde devlet otoritesine pek az ya da hiç bağlılık gösterilmediği gerçeğine işaret eder. Bu, Robert Kaplan’ın da vurguladığı bir noktadır: “gri piyasa” aktörleri, ulusların ve şehir devletlerinin içinde ve çevresinde büyük ölçüde denetimsiz biçimde faaliyet gösterirler ve savaşın sanal bir sistem aracılığıyla kontrolüne yönelik bu ilk girişimi sekteye uğratmışlardır.

Maçães, bu örneğin sonuçsuz kaldığını bir ölçüde kabul eder; ancak bunun yalnızca emekleme aşamasındaki adımlar olduğunu düşünmektedir. Çünkü 2024 itibarıyla endüstriyel ve medeniyet düzeyinde maddeye bağımlılığın ortadan kaldırılması dışında bir alternatif kalmamıştır. İklim değişikliği bizi zorlamaktadır ve bu durum “radikal bir ayrışmayı, nihai bir boşanmayı” talep etmektedir… Maçães’e göre, insanlık ancak tamamen yapay bir çevre—fiziksel dünyanın yerine geçecek sanal bir gezegen ya da metaverse—yaratarak tarih üzerinde kontrol sahibi olmayı umabilir.

Bu “başarılı boşanma” için, Maçães’e göre, yenilenebilir enerjiye—özellikle rüzgâr ve güneş enerjisine—geçiş yapmamız gerekir. Ona göre bu geçiş, internetin kullanımına benzer biçimde gerçekleşebilir. Altyapı kurulduğunda, internetin kullanımı ücretsiz ve sınırsızdır. Yenilenebilir enerji için de aynı durum geçerlidir. Elbette ilk yatırım maliyeti yüksektir, ancak sonrasında herhangi bir sınırlama yoktur. Bu benzetmeyi desteklemek için Maçães, tarihteki başka bir enerji dönüşümünü hatırlatır: yelkenden buhar gücüne geçiş. “Askeri güç ilk kez zaman ve mekândan, coğrafyadan bağımsız hale getirilebildi.”

Ne yazık ki Maçães, bu noktada Mahan’a geri dönmüyor. Mahan, buhar gücünün Amerika’nın Hawaii üzerindeki kontrolünü stratejik hâle getirdiğini savunmuştu. Amerika adaları kontrol ederse, Asya ülkelerinin buharlı gemilerine ikmal yapma olasılığı ortadan kalkar ve bu da ABD’nin batı kıyısına yapılacak bir saldırıyı neredeyse imkânsız kılardı. Mahan’ın daha geniş çaplı vurgusu şuydu: buharlı savaşlarda olduğu gibi, her stratejik girişim; sağlam bir kara altyapısı, inşa, onarım, yönetim, koruma ve benzeri unsurlar gerektirir. Aksi takdirde hiçbir strateji başarıya ulaşamaz.

Bu zorluklara dair bir örnek, Biden yönetiminin rubleyi “moloza çevirmeye” yönelik stratejik çabasıdır. Ancak bu çaba, temiz enerji gerçeğine toslamıştır. Maçães, “Ukrayna’daki gelişmeler, bu kitapta ortaya konan genel teori için kritik bir test vakasıydı” diyerek bu durumu kabul eder ve yeni sistem düşüncesini yansıtan unsurlardan birinin de, “dünyanın ibretle izlemesi için Rus ekonomisini yıkıma uğratacak tarihi yaptırımlar” olduğunu belirtir. Gerçekte ise, ABD enerji santralleri için Rusya’dan uranyum alımını hiçbir zaman durdurmamıştır. Sadece 2023 yılında ABD, Rus savaş bütçesine 800 milyon dolar katkıda bulunmuştur. Mayıs 2024’te ABD Enerji Bakanlığı’nın internet sitesinde yayımlanan bir blog yazısında, ABD’nin nükleer altyapısı için ihtiyaç duyduğu uranyumun üçte birinden fazlasının Rusya’dan tedarik edildiği açıkça kabul edilmiştir. Yazıda şu ifadeye yer verilir: “Rusya kaynaklı yakıttan uzaklaşmanın bir gecede gerçekleşmeyeceğinin farkındayız.” Savaşın başlamasından üç yıl geçmiş olmasına rağmen, Amerika’nın temiz enerji altyapısı hâlâ jeopolitik bir rakibe bağımlıdır ve dünya inşası şimdilik beklemededir.

Doğanın Hukuku

Maçães’in şu gözlemi oldukça çarpıcıdır: “Siyasi ve ekonomik düzenlerden daha derin ve daha temel, fakat daha az görünür olan ve çoğu zaman doğanın kendini sunma biçimi olarak kabul edilen bir şey var—ben buna ‘teknolojik düzen’ diyorum.” Yine de, kitapta anlatılan tamamen yapay dünyaların “neredeyse tanım gereği ontolojik olarak kırılgan” olduğunu da kabul eder. Bu da, doğadan büyük bir kopuşun yalnızca imkânsız olmadığını, aynı zamanda doğanın da, ondan özgürlüğümüz hakkında söyleyecek şeyleri olduğunu gösterir.

Maçães’in imparatorluğun geleceğine dair versiyonuna karşı kuşkucu olduğumu kabul ediyorum; ancak resmin nasıl göründüğü, büyük ölçüde merkezi bir felsefi meseleye nereden yaklaştığınıza bağlı olarak değişecektir.

Maçães, Kant’ın kategorik buyruğuna başvurur. “Kant’a göre, bildiğimiz gibi, ahlak yasası içerikten tamamen arındırılmıştır. Tutarlı olduğu sürece her şey mübahtır.” Eğer insanın Dünya’dan kopuk olduğunu ve yaratıcı iradesini dayatabileceğini düşünüyorsanız, o zaman Maçães’in hayal ettiği ölçekte bir dünya inşası size mümkün görünebilir. Bir devlet metaverse’inde yaşamak hoşunuza gitmeyebilir, ama bu bizim kaderimiz olabilir.

Aristoteles’in gerçekliği madde ve formun birliği olarak tanımladığı eski hylomorfik (madde-biçim birlikçi) metafiziğine bağlı olanlar ise bu görüşe ikna olmayacaktır. Aquinas (Thomas) insana “öteki hayvan” der. World Builders kitabında hukuk doğrudan temalaştırılmasa da, Aquinas’a göre hukuk, atalarımızdan devralınmış bir mirastır. Doğru düzen, doğal hukukun bir tortusudur; güvenlik, aile, dayanışma ve saygı gibi kaçınılmaz kaygılar taşıyan hayvani aklın bir ürünüdür.  Bu felsefi antropoloji, büyük ölçekli dünya inşasına bir engel teşkil eder; çünkü jeopolitik bu bağlamda geriye dönüktür—kara ve denizin kalıcı gerçeklerine olan bağımlılığımızın analitik olarak açığa çıkarılmasıdır; ki bu unsurlar geçmişte tarihi şekillendirmiştir ve gelecekte de şekillendirecektir.

*Graham McAleer, Maryland Eyaleti Yargı Etiği Komitesi’nin meslekten olmayan bir üyesidir ve en son Tolkien, Philosopher of War (CUA Press, 2024) adlı kitabın yazarıdır.

Kaynak:  https://lawliberty.org/book-review/empires-of-the-future/