Gazze, Soykırım Davası ve Devletlerin Sorumluluğu
Uluslararası mahkeme karar vermek için yıllar harcayacak, ancak devletlerin şimdi harekete geçme yükümlülüğü var.
Güney Afrika, Aralık 2023’ün sonlarında Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda (ICJ) İsrail’e karşı bir dava açtı. Dava, İsrail’in Gazze’deki eylemlerinin Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme’yi ihlal ettiği iddiasına dayanıyor ve geçici tedbirler talep ediliyor. İnsan hakları hukuku uzmanı Magnus Killander, bu sürecin nasıl işlediğini ve neden bu kadar yavaş ilerlediğini açıklıyor. ICJ’nin geçici tedbir kararları da dahil olmak üzere uluslararası hukuk, devletler açısından bağlayıcıdır. Ancak uluslararası hukuk kendiliğinden uygulanmaz; tüm devletlerin bu duruma müdahale etme yükümlülüğü vardır.
Neden nihai kararın alınması 2028’e kadar sürebilir?
5 Nisan 2024 tarihinde ICJ iki takvim belirledi. Güney Afrika’dan davaya ilişkin tüm argümanları içeren dilekçelerini (memorials) 28 Ekim 2024’e kadar, İsrail’den ise karşı dilekçelerini (counter-memorials) 28 Temmuz 2025’e kadar sunması istendi. İsrail’in talebi üzerine mahkeme, 14 Nisan 2025’te İsrail’in karşı dilekçelerini sunması için süreyi 12 Ocak 2026’ya uzattı.
İsrail’in, yargılamayı geciktirme amacıyla, ICJ’nin davaya bakma yetkisine ilişkin ön itirazlar (preliminary objections) gibi usule dair başvurularda bulunması muhtemeldir. Bu durumda, Güney Afrika’nın bu itirazlara yanıt vermesi için birkaç aylık süresi olacaktır. Ardından, büyük olasılıkla 2026’nın sonlarında ya da 2027’nin başlarında ön itirazlara ilişkin sözlü duruşmalar yapılacaktır.
Duruşmalardan birkaç ay sonra ICJ, ön itirazlarla ilgili kararını açıklayacaktır. Bu itirazların başarıyla sonuçlanması düşük bir olasılık olduğundan, mahkeme daha sonra İsrail’in esasa ilişkin karşı dilekçesini sunması için yeni bir takvim belirleyecektir; bu süre de yine uzatılabilir. İsrail karşı dilekçesini sunduktan sonra, Güney Afrika’dan bir yanıt ve İsrail’den bir ikinci yanıt talep edilebilir.
Bir noktada mahkeme, başka devletlerin davaya müdahale taleplerini değerlendirecek ve onların sunumları için zaman çizelgeleri belirleyecektir.
Şu ana kadar müdahillik başvurusunda bulunan devletler şunlardır: Nikaragua, Kolombiya, Libya, Meksika, Filistin, İspanya, Türkiye, Şili, Maldivler, Bolivya, İrlanda, Küba ve Belize. Nikaragua ise daha sonra başvurusunu geri çekmiştir.
Yazılı sunumların ardından ICJ, sözlü duruşma tarihini belirleyecektir. Bu duruşmaların ardından yargıçlar, davanın esasına ilişkin nihai kararı kaleme alacaklardır. Karar; yüzlerce sayfalık ayrıntılı olgusal ve hukuki analiz içerecek ve 16 yargıcın çoğunun ayrı görüşlerini de barındıracaktır. Mahkeme, 15 daimi yargıçtan (bunlar arasında Güney Afrika’yı temsilen Dire Tladi de yer alıyor) ve Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı bu davada görev yapan bir İsrailli ad hoc yargıçtan oluşmaktadır.
İsrail’in Gazze’deki eylemleriyle Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal edip etmediğine karar verecek olan, işte bu nihai hüküm olacaktır.
Tüm bu uzun sürecin göz önünde bulundurulmasıyla, davada nihai kararın 2028’den önce açıklanması pek olası görünmemektedir.
Peki, bu kadar uzun sürmesi normal mi?
Evet.
Güney Afrika ile İsrail arasındaki dava, Gambiya’nın Myanmar’a karşı açtığı davayla karşılaştırılabilir. Kasım 2019’da Gambiya, Myanmar’ın Rohingyalara yönelik muamelesinin soykırım teşkil ettiği gerekçesiyle dava açmıştı.
ICJ bugüne kadar yalnızca bir davada bir devleti soykırımdan sorumlu tuttu.
2007’deki kararında mahkeme, Sırbistan ve Karadağ’ı 1995 yılında Srebrenitsa’da gerçekleşen soykırımdan sorumlu buldu. Bu kararın etkisi sınırlı olsa da, Bosnalı Sırp askeri lider Ratko Mladić’in 2011 yılında Sırbistan’da tutuklanarak ICJ kararında belirtildiği üzere Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim edildiği hatırlanmalıdır. 2017 yılında Mladić, bu mahkeme tarafından Srebrenitsa’daki soykırımdan suçlu bulundu. Bu karar, 2021 yılında yapılan temyizle onaylandı — yani Srebrenitsa katliamından tam 26 yıl sonra.
Sırbistan’a karşı açılan iki davada mahkeme, Srebrenitsa katliamı dışında, bir grubu ya da bir grubun bir kısmını yok etme yönündeki özel niyetin (mens rea) kanıtlanamadığı sonucuna vardı. Myanmar ve İsrail davalarından temel fark, Sırbistan devletinin çatışmalara doğrudan dahil olmamış olmasıdır.
Hem Gambiya’nın Myanmar’a karşı açtığı davada hem de Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı davada, nihai kararlardaki temel tartışma büyük olasılıkla bu “özel niyet” şartının yerine getirilip getirilmediği olacaktır.
Bana göre, ICJ yargıçlarının çoğu hem soykırım fiillerinin hem de soykırıma teşvikin gerçekleştiği sonucuna varacaktır.
Peki o halde, tüm bunların ne anlamı var?
Uluslararası Adalet Divanı’nın kararları devletler açısından bağlayıcıdır, ancak çoğu zaman dikkate alınmaz. Bu durum, özellikle uluslararası insan hakları hukuku ve uluslararası insancıl hukuk açısından, uluslararası hukukun uygulanmasındaki genel zorluklarla örtüşmektedir.
İsrail hükümetinin kendi eylemlerinin yegâne yargıcı olarak yalnızca kendisini gördüğü açık olduğuna göre, ancak İsrail’in içinden ve dışından gelecek siyasi baskı bir değişim sağlayabilir. Ayrıca, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yaptırım uygulaması da ABD’nin tutumu nedeniyle mümkün değildir. ABD, veto hakkına sahip daimi üyelerden biridir, ancak İsrail’i eleştirmek istememekte ve ülkenin ana silah tedarikçisidir.
Filistin meselesi, doğrudan İsrail’i taraf olarak içermeyen başka bir ICJ davasında da gündeme gelmiştir. Mart 2024’te Nikaragua, Almanya’nın İsrail’e silah ihracatı nedeniyle bir dava açmış ve bu ihracatın Gazze’deki soykırımı kolaylaştırdığını öne sürmüştür. Ancak 30 Nisan 2024’te mahkeme, Gazze’nin işgalinin ardından Almanya’nın İsrail’e silah ihracatını kısıtlamak adına aldığı önlemleri gösterdiği gerekçesiyle Almanya aleyhine geçici tedbirlere hükmetmemiştir.
Buna rağmen, Almanya ancak Ağustos 2025’te, Gazze’deki savaşta kullanılabilecek silahların ihracatını askıya alacağını ilan etmiştir.
Lahey’de yer alan başka bir uluslararası mahkeme de uluslararası suçları işleyenleri sorumlu tutmaya çalışmaktadır: Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC). ICJ’den farklı olarak ICC, devlet değil birey sorumluluğu üzerinden ilerler. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski savunma bakanı Yoav Gallant, ICC tarafından suçlanmıştır. ICC savcısının hakkında suçlama talep ettiği üç Hamas lideri ise İsrail tarafından öldürülmüştür.
Netanyahu’nun Lahey’de sanık sandalyesine oturması pek olası görünmemektedir, zira ICC Statüsü’ne taraf olan ülkelere seyahat etmekten kaçınmakta; bu ülkeler ise kendisini mahkemeye teslim etmekle yükümlüdür.
Elbette, cezai sorumluluk açısından ICC tek yol değildir. Örneğin, İsveç’teki savcılar Gazze’de işlenen savaş suçları hakkında soruşturma yürütmektedir.
Uluslararası adaletin çarkları son derece yavaş işler — ve tek başına kalıcı bir değişimi sağlamak için asla yeterli olmayacaktır.
Peki, son gelişmeler neler?
ICJ tarafından 26 Ocak 2024, 28 Mart 2024 ve 24 Mayıs 2024 tarihlerinde verilen geçici tedbir kararları hâlâ yürürlükte ve bağlayıcılığını korumaktadır. Bu tedbirler arasında acil şekilde ihtiyaç duyulan temel hizmetlerin ve insani yardımın sağlanması da yer almaktadır.
Ancak, bu tedbirlerin ve diğerlerinin açıkça yerine getirilmediği ortadadır.
Güney Afrika, Mayıs 2024’teki son geçici tedbirlerin ardından yeni bir geçici tedbir talebinde bulunmamıştır. Bununla birlikte, danışma görüşü süreçleri bu durumu ele almanın başka bir yolunu sunmaktadır.
23 Aralık 2024 tarihinde BM Genel Kurulu, İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında Birleşmiş Milletler, diğer uluslararası kuruluşlar ve üçüncü devletlerin varlığı ve faaliyetleriyle ilgili yükümlülükleri hakkında ICJ’den bir danışma görüşü talep etmiştir. Bu konudaki duruşmalar 28 Nisan – 2 Mayıs 2025 tarihleri arasında gerçekleşmiştir. Danışma görüşünün yakında açıklanması bekleniyor ve bu görüşte insani yardıma erişim meselesine de yer verilmesi öngörülüyor.
Bu, Filistin’le ilgili yürütülen üçüncü danışma görüşü sürecidir. Aralık 2003’te BM Genel Kurulu, İsrail’in Batı Şeria’daki işgal altındaki toprakları ayıran bir duvar inşa etmesiyle ilgili bir danışma görüşü talep etmişti. ICJ, 9 Temmuz 2004 tarihinde verdiği danışma görüşünde, duvarın inşasının uluslararası hukuka aykırı olduğuna hükmetmişti. 19 Ocak 2023’te BM Genel Kurulu, Doğu Kudüs de dahil olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarında İsrail’in politikaları ve uygulamalarının hukuki sonuçlarına dair bir başka danışma görüşü talep etti. Mahkeme, 19 Temmuz 2024’te verdiği danışma görüşünde, işgalin hukuka aykırı olduğunu ve İsrail’in işgal altındaki toprakları terk etme yükümlülüğü bulunduğunu teyit etti.
* Magnus Killander – Pretoria Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İnsan Hakları Merkezi Profesörü