Gazze Barış Anlaşması İmzaladı, Ancak Ukrayna Fazla Umutlanmamalı
Beklenenden daha uzun sürdü. Başkan, göreve başlama törenine kadar Gazze’de tutulan İsrailli rehinelerin evlerine dönmesini umuyordu. Ancak ikinci döneminin dokuzuncu ayında, Başkan Donald Trump, İsrail-Gazze çatışmasına son vermeye yönelik anlaşmasının ilk aşamasına ulaşmış gibi görünüyor. Bizzat kendisi bu süreci başlatmamış olsa da, onun gerçeğe dönüşmesinde orantısız bir rol oynadı. Nihayetinde, İsrail ile Hamas arasındaki tüm yıkım, İsrail ile İran arasındaki gerilimin tırmanması, Lübnan’daki Hizbullah’a ve Yemen’deki Husiler’e yönelik operasyonlar ve geçen ay Katar’da gerçekleştirilen kritik saldırının ardından, müzakereleri ileriye taşıyan unsur Trump’ın dayanağıydı—yani “cehennemin kopacağı” tehdidi.
Önümüzdeki günler, haftalar ve aylar, Orta Doğu’da belirsizlik ve solukların tutulduğu bir bekleyişle geçecek. Rehinelerin serbest bırakılması ve İsrail’in Gazze’den askerlerini geri çekmesine dair ilk taahhütler yerine getirilse bile, uzlaşmaya dayalı bir barışın garantisi yok. Ancak, 7 Ekim’deki yıkıcı olaylar ve sonrasındaki gelişmelerin yakında sona erebileceği ihtimali, son yirmi dört ayın herhangi bir anına kıyasla artık çok daha olası görünüyor.
Avrupa Dikkat Etmeli
Avrupa genelinde, içsel muhasebe zamanı henüz yeni başlıyor. ABD yönetiminin dış politika hedefleri ve stratejisine (ve Trump’a) dair modellerin, son gelişmelerin ışığında güncellenmesi gerekiyor. Orta Doğu’daki olası bir başarının, Ukrayna’daki savaş açısından anlamı ne olacak? Avrupa başkentleri, senaryo ve acil durum planlamasını hızla yürütmeli.
İki temel olasılık var. İlkinde, Orta Doğu’daki ilerlemeyle birlikte canlanan ABD yönetimi, Avrupa’daki paydaşlara yeniden yöneliyor. Trump, 2024 seçim kampanyasında Ukrayna’daki savaşı “birinci gün”de bitirme sözü vermişti. Ancak ikinci kez göreve başlamasına sadece birkaç gün kala, önündeki görevin zorluğunu kabullenmişçesine bu süreyi ilk altı aya uzattı. Göreve başlama konuşmasında Trump şöyle dedi: “En çok gurur duyacağım miras, barışçı ve birleştirici biri olmam olacak. Olmak istediğim şey bu: barışçı ve birleştirici.” Şubat ayında Beyaz Saray’da Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodymyr Zelensky ile nadir toprak elementleri anlaşması konusunda yaşanan erken bir pürüz, yumuşatıldı. Trump, Ağustos ayında Alaska’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştükten sonra, iyimserlik olmasa da iletişimin sürdürülmesine dair bir ivme oluştu. Sonbaharda Trump, Putin ve Zelensky arasında olası bir üçlü oturum yapılması değerlendirildi. Bu adamı her zaman keskin bir gözlemci olarak tanıyan Zelensky’nin, Trump’ın Rusya ile bir ateşkes sağlaması durumunda onu Nobel Barış Ödülü’ne aday göstereceğine dair söz verdiği bildirildi.
Bu manşetlik gelişmelere rağmen, Avrupa’da giderek artan bir tedirginlik yavaş yavaş kök salmaya başladı. ABD’nin Ukrayna’ya yönelik tutumuna dair sinyaller, doğru okunursa, cesaret kırıcı bir yönü işaret ediyor gibi görünüyor. Geçtiğimiz ayki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sırasında başkan, Truth Social’da yaptığı paylaşımda, ekonomik ve askeri durumu kavradıktan sonra, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı savaşı kazanabileceğini ve tüm topraklarını geri alabileceğini yazdı. Bu ifade, uzun süredir (özel olarak) barış anlaşmasının bir parçası olarak toprak kaybının kaçınılmaz olduğunu düşünen Avrupalı kamuoyu üzerinde hemen canlandırıcı bir etki yarattı. Ancak olası zafer mesajının hemen ardından gelen ima ise, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü Avrupa Birliği, Avrupa ve NATO aracılığıyla geri kazanacağı yönündeydi.
Ve işte ikinci olasılık burada beliriyor: ABD yönetiminin artık Ukrayna’da bir zafere ihtiyaç duymaması. ABD yönetiminin kişisel diplomasinin sınırlarını kabul etmesi. Üçlü zirvenin hiçbir zaman gerçekleşmemesi. Hızlı bir çözüm ulaşılamaz hâle gelince, Trump yönetiminin sessizce geri çekilip barış müzakeresi çabalarına son vermeyi tercih etmesi. Bu hafta Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei Ryabkov’un dediğine göre, “Anchorage’ın anlaşmalar lehine olan güçlü ivmesi büyük ölçüde tükenmiş durumda.”
Ukrayna’ya İlgi Daralıyor
Tüm bunlar, ABD’nin Ukrayna’ya yönelik tüm desteğini ve girişimlerini sınırlandıracağı anlamına gelmiyor. Son haftalarda Rus insansız hava araçlarının NATO hava sahasına defalarca girmesinin ardından, Ukrayna’nın sınırlı sayıda ABD yapımı Tomahawk füzesi satın almasına yönelik bir anlaşma giderek daha olası görünüyor. Anketlere göre, Amerikalılar (Trump’ın Cumhuriyetçi tabanı da dâhil) Ukrayna’yı desteklemeye devam ediyor ve ABD’nin bu ülkeye yardım etmek gibi bir sorumluluğu olduğunu düşünüyor. Ancak, Rusya’nın işgalinin ABD çıkarları için büyük bir tehdit oluşturduğuna olan inançta ciddi bir düşüş de söz konusu. Trump da aynı soruyu kendine soruyor: Ukrayna ABD için ne kadar önemli? Ukrayna’da barış, ABD’ye ve belki daha da önemlisi, başkana ne kadar fayda sağlar?
İsrail’deki çatışmanın sona ermesi, Suudi Arabistan-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi, daha geniş bölgesel entegrasyon, ABD’nin bölgedeki pazar erişiminin artması ve Trump’ın en büyük hayallerinde hem Nobel Barış Ödülü hem de Gaza-a-Lago hayalini gündeme getiriyor. Ukrayna’daki savaşın sona ermesi, Trump’ın gözünde Avrupa için iyi bir iş — hatta Avrupa için yaşamsal bir mesele — ama ABD için giderek daha az önem taşıyor. Bu değişen dinamikler karşısında belirginleşen bir ilke var: ABD’nin çıkarları daralıyor. Yönetim, Ukrayna’ya mali ve kapasite temelli kaynak sağlamaya devam etmeye istekli, ancak bunların bedeli ABD tarafından ödenmeyecek.
Trump’ın desteği Avrupa için gelmeyebilir.
Kaynak: https://www.gzeromedia.com/news/analysis/gaza-got-a-peace-deal-but-ukraine-shouldnt-get-its-hopes-up