‘Gaz Uykusu’nda ‘Savaş Ekonomisi’ne: Rusya
Ağırlıklı olarak emtia piyasasına bağlı ekonomisiyle Rusya, üçüncü yılını doldurmaya yaklaşan Ukrayna savaşıyla birlikte ve aslında her anlamda büyük bir savaşın ön hazırlığını yaptığı “savaş ekonomisi” dönemini yaşıyor.
Rusya, Batı’nın ekonomik yaptırımlarına karşı iki ana strateji belirlemişti: ihracat gelirlerinin çok büyük kısmını oluşturan gaz ve petrol satışındaki kayıpları Çin ve Hindistan pazarlarına daha fazla satarak kapatmak, reel ekonomisini Savunma Sanayii’ne kaydırarak istihdam alanı oluşturmak. Hem ihracat kalemi olarak önemli bir yer tutması hem de Sovyet döneminden kalan silahların modernize edilmesi gerekliliği bu ekonomi modelini bir anlamda mecbur da bıraksa, bu dönemin artık sona gelindiği Kremlin’in üst düzey yöneticileri tarafından da dile getiriliyor.
Eski Ekonomi Kalkınma Bakanı da olan Putin’in yardımcısı Maksim Oreşkin, atıl kapasitenin savunma sanayiiyle doldurulduğu bu “ara dönem”in artık sınıra dayandığını ve yeni bir aşamaya geçilmesi gerektiğine işaret ediyor. Rusya’nın mevcut ekonomik büyüme modelinin Rusya’yı tükettiğini ve “ekonominin bir adım ileri değil, yukarı, bir sonraki teknolojik ve organizasyonel aşamaya geçmesi” gerektiğini belirten Oreşkin’e Kremlin sözcüsü Peskov da destek vererek, Putin’in de benzer düşündüğüne dikkat çekti.
Küresel büyümenin hem ekonomi ölçeğinde “açık Rusya”ya pozitif etkisi hem de emtia gelirlerindeki artışla 2010’lu yıllarda Putin’li Rusya bir refah dönemi yaşamış ve ayakları yere basan bir çok Rus siyasetçi bu dönemi “gaz uykusu” olarak değerlendirip ekonomide yapısal reformlar talep etmişlerdi.
Maksim Oreşkin; 40’lı yaşlarının başında, hem küresel sistemi hem de Rusya halkını doğru okuyan, Rusya’yı bu “gaz uykusu”ndan uyandıracak yapısal reformları planlayacak kalibresiyle belki de “Putin sonrası” Rusya denkleminde kilit bir role sahip olacak isim olacak.
Ruslar Yeltsin döneminin sonunu bizdeki bir deyişin rusçasıyla “boş vodka şişesinin deviremeyeceği iktidar yoktur”la açıklayabilseler de, bugünün Rusya’sı ve yeni nesil genç nüfus sosyolojisi ve psikolojisi elbette çok farklı.
Rusya’nın en ciddi gazetelerinden Nezavisimaya Gazeta da 17 haziran tarihli başyazısında ekonominin gidişatının Rusya toplumunun kılcallarına yansımasını değerlendiriyor.
Sovyet tipi ekonomi psikolojisinin günümüzdeki karşılığı olarak “paternalist” görüşü savunan ve “her şeyi devletten bekleyen eski tüfekler”in Putinizm’i kaç seçim dönemi devam ettirebileceği sorusu Kremlin’in tozlu raflarında beklemeye devam ediyor.
Ruslar resesyon ve enflasyon konusunda ikiye bölündü
Ülkede kendi mutluluğunu kendi yaratanlar ve paternalist görüşleri savunanlar var
Çeşitli sosyolojik anketlerin gösterdiği gibi, günümüz Rus toplumu sadece kişisel davranış kalıplarına göre değil, devletin ekonomi politikasına bakış açısına göre de net bir şekilde bölünmüş durumda.
Örneğin, kamuoyu eğilimlerine ilişkin birçok araştırma, Rus halkının kendilerini “kendi mutluluklarının mimarı” olarak görenler ile kendilerini “koşulların kurbanı” olarak gören ve devletten destek bekleyenler olarak ikiye ayrıldığını ortaya koymuştur. İlk gruba, yani daha fazla yaşam planı olanlara, geleneksel olarak gençler, orta yaşlı, orta ve yüksek gelirli Ruslar, yüksek öğrenim görmüş uzmanlar, yöneticiler ve girişimciler gibi sosyal gruplar dahildir. Aktif bir yaşam tutumuna sahip insanlar, mevcut iktidara karşı daha eleştirel, değişim ve insan-toplum-devlet üçlüsü arasında etkileşim talep etme eğilimindedir.
Tersine, pasif bir yaşam tutumuna sahip Ruslar, öncelikle düşük gelirli, mesleki eğitimi olmayan, işçi ve yaşlı vatandaşlardır. Diğer kamuoyu ölçümleri, Rus toplumunun kısmen “paternalizm virüsü” ile enfekte olduğu ve hayatlarının iyileşmesini sadece devletten beklediği sonucuna varmıştır. Bu “virüs” en çok emekliler ve kamu çalışanları arasında yaygındır. Yaşlıların ve kamu sektörünün artan payı bu duyguları daha da güçlendirmektedir.
Ruslar, Rus ekonomisinde olup bitenleri farklı şekillerde algılıyor. Yani, ekonomik büyümenin yavaşlaması ve ülkenin resesyona girme olasılığı, vatandaşlar tarafından ekonomik süreçlere ilişkin algılarına göre yorumlanacaktır. Ve burada görüş ayrılıkları çok daha tuhaf bir hal almaktadır.
Örneğin, Rus Bilimler Akademisi’ne bağlı Ulusal Ekonomi Tahminleri Enstitüsü (INP) bilim adamları iki grup ayırıyor: “mobilizasyon” ve “sosyal”. Sosyologlar, birinci gruba ağırlıklı olarak erkekleri, 55 yaş ve üstü Rusları, aktif televizyon izleyicilerini, kamu kurumlarında çalışanları, orta ve orta düzeyde mesleki eğitim almış, 100 binden az nüfuslu küçük şehirlerde yaşayanları dahil ediyor. “Mobilizasyon” grubuna ise yüksek gelir gruplarından katılımcılar ile Güney, Kuzey Kafkasya ve Volga federal bölgelerinde yaşayanlar da dahildir.
“Mobilizasyon” yaklaşımını destekleyen tüm bu grupları, savunma sanayi kompleksinin (SSK) gelişiminin Rus ekonomisinin gelişimine katkıda bulunduğu görüşü birleştiriyor. Ayrıca enflasyonu ekonomik büyümenin bir sonucu olarak görme eğilimindedirler ve SVO döneminde sıradan Rusların gelirlerinin arttığını kabul etmeye hazırdırlar. Bugün ankete katılanların %41’i bu görüşü paylaşmaktadır.
Ekonomik konularda tamamen zıt görüşler ise sözde sosyal grubun temsilcileri tarafından dile getirilmektedir. Bu gruba daha çok kadınlar, 18-34 yaş arası gençler, yüksek öğrenim görmüş katılımcılar, ticari kuruluşlarda çalışanlar, her iki başkentte ve nüfusu 100 ila 500 bin arasında olan şehirlerde yaşayanlar dahildir. Ayrıca, düşük gelirli gruplardan Ruslar da bu gruba dahildir.
Buna karşılık, “sosyal” görüşleri savunanlar daha belirgin ekonomik korkular ve toplumdaki eşitsizliğin artmasından duyulan yüksek endişe ile karakterize edilir. Ayrıca, devletin askeri harcamalarının artmasının, tam tersine, sıradan Rusların maddi refahının azalmasına yol açtığını düşünüyorlar ve enflasyonu krizin bir işareti olarak yorumlamaya daha yatkındırlar. Ankete katılanların %46’sı kendini bu gruba dahil ediyor ve bu oran son bir yılda 5 puan arttı.
Böylece, ülkenin ekonomisinin geleceği konusunda en iyimser olanlar 55 yaşın üzerindeki katılımcılar. En büyük makroekonomik pesimizm ise 18-34 yaş arası gençler, yüksek öğrenim görmüş katılımcılar ve düşük gelirli vatandaşlar tarafından sergileniyor. Bu kesimler aynı zamanda kendi güçlerine daha fazla güveniyor. Aksine, yaşlı nesil devletin desteğine güveniyor ve umutlarını yerli sanayinin büyümesine bağlıyor.