Eski ‘Yeni Trump’ Ve Tüm Adamları
5 Kasım 2024’teki seçimleri kazanan Donald Trump dört yıllık bir aradan sonra ikinci kez Başkanlık koltuğuna oturdu. Bütün dünyanın gözü Trump’ın ikinci dönemine çevrilmiş bulunuyor. Trump’ın Dünyanın en büyük birinci ekonomisine ve en büyük askeri gücüne sahip olan Amerika Birleşik Devletleri’ni nasıl yöneteceğini herkes merak ediyor.
Trump’ın farklı özelliklere sahip geniş bir koalisyon sayesinde Başkan seçildiğini vurgulamak gerekiyor. Dolayısıyla Trump’ın yeni başkanlığının bu koalisyonu oluşturan kanatların taleplerini ne ölçünde uzlaştırabileceği ve bu talepleri nasıl politikalara dönüştürebileceği ayrı bir merak merak konusu. Diğer yandan bu koalisyonun devam etmesinin Cumhuriyetçilerin Trump’tan sonra da iktidarı ellerinde tutmaları için ayrıca çok önemli olduğunu vurgulamak gerekiyor. Trump sadece Seçiciler Kurulu’nda değil halk oyunda da rakibine önemli bir fark attı. Uzun bir süredir Cumhuriyetçi Başkan adayları halk oyunda Demokrat rakiplerinin epeyce gerisindeydiler. 5 Kasım 2024’teyse tam tersi oldu. Cumhuriyetçiler ilk kez gelecekten umutlular.
Cumhuriyetçiler sadece Beyaz Saray’ı değil, Amerikan Kongresi’nin Temsilciler Meclisi ve Senato kanatlarını da kazandılar. Cumhuriyetçiler az farkla Temsilciler Meclisi’nde ve yine az farkla Senato’da çoğunluğu kontrol etme gücünü elde ettiler. Bu güç, Trump’ın politikalarını hayata geçirmesi için önemli bir destek anlamına geliyor. Ancak ABD Kongresi’ndeki tüm Cumhuriyetçiler’in Trump’ın tüm vaatleriyle tam bir uyum içinde oldukları da söylenemez.
Trump için çok daha önemli bir destek gücü de ABD’nin en yüksek yargı organı olan “Yüksek Mahkeme”. Trump ilk Başkanlığı döneminde Yüksek Mahkeme’ye üç yeni yargıç atayarak Mahkeme’de muhafazâkârların çoğunluğu elde etmelerini sağlamıştı. Halihazırda, 9 üyeden oluşan Yüksek Mahkeme’de 6 yargıçla muhafazâkârlar çoğunluk gücüne sahipler. Öte yandan Yüksek Mahkeme verdiği bir kararla Amerikan Başkanlarına neredeyse bir “monark” gücü hediye etti. Yeni döneminde Trump bu gücü olabildiğince geniş şekilde uygulayacaktır. Trump’ın ikinci döneminde çok daha fazla Başkanlık kararnamesiyle işleri yürütecektir. Bu yüzden hem Trumpçılar, hem de muhalifleri, Trump’ı “kızıl Sezar” olarak niteliyorlar. Gerçek Sezar “Roma Cumhuriyeti”ni bir imparatorluğa dönüştürmek istiyordu, Trump ise “Amerikan İmparatorluğu”nu “Amerikan Cumhuriyeti” kimliğine geri döndürmek istiyor. Aslında Sezar döneminde de Roma bir “Cumhuriyet” olmaktan daha çok imparatorluğu andırıyordu. Trump’ın Amerikan Cumhuriyeti’nin de İmparatorluktan farklı olması beklenemez. ABD gücünü -Amerikan Doları’nın rezevr para olması gibi- imparatorluk olmaktan alıyor. Küresel finansal sistemin Dolara bağımlılığı ABD’nin kollarının uzun olmasını sağlıyor. Bu sayede ABD, kendisine rakip veya hasım olarak gördüğü ülkeleri de köşeye sıkıştırabiliyor. Trump’ın ABD’nin rakiplerine karşı en güçlü silahı olan “Dolar hegemonyası”ndan vazgeçmesi mümkün görünmüyor.
Trump’ın yeni dönemde elinin çok daha güçlü olacağı aşikar. Nitekim Trump yeni yönetiminin kilit mevkilerini kendisine sadık olduğundan şüphe duymadığı isimlerden oluşturdu. İlk döneminde Trump, ekonomi, finans, güvenlik, savunma ve dış politika takımını “müesses nizam Cumhuriyetçileri”nden seçmek durumunda kalmıştı. Bu isimler ana akım medyada “Odadaki Yetişkinler” olarak nitelenmişti. Buna göre “Odadaki yetişkinler”in Beyaz Saray’daki görevleri devlet tecrübesi olmayan Trump’a ayar vermek veya dizginlemekti.
Trump ilk döneminde hem kabinesindeki, hem de ABD Kongresi’ndeki müesses nizam cumhuriyetçileriyle çoğun uzlaşmak gereği duymuş ve bu yüzden birçok vaadini yerine getirememişti. Kabinesinde hem “küreselciler”, hem de “ulusalcılar” yer alıyordu. Ulusal Ekonomi Konseyi Direktörü ve Ekonomi Başdanışmanı Gary Cohn küreselci, Ulusal Ticaret Konseyi Direktörü Peter Navarro ile ABD Ticaret Temsilcisi Robert Lighthizer ise tam tersi pozisyonlardaydılar. Lighthizer ve Navarro gümrük vergisi konusunda şahin bir çizgideydiler. Çin karşıtı şahinler arasında yer alan bu ikili, Amerikan endüstrisininin korunabilmesi için gümrük vergilerinin yükseltilmesi gerektiği konusunda son derece inatçıydılar. Bu bağlamda Avrupa Birliği ülkeleri de topun ağzındaydılar.
Diğer yandan John Bolton ve Mike Pompeo gibi Neoconlar bile ilk kabinede yer aldılar. Şimdiyse ABD Kongresi’nde daha fazla Trumpçı yer alıyor. Ana akım Cumhuriyetçiler olarak nitelenen “müesses nizam Cumhuriyetçileri “Trump’a karşı daha savunmasız bir durumdalar. Ancak bu durum, Trump’ın ABD Kongresi’nden her istediğini kolayca alacağı anlamına gelmiyor. Kongre matematiği ana akım Cumhuriyetçiler’in Trump’ı sınırlamasına da imkan tanıyor. Trump istediği yasaları çıkarabilmek için bu matematiği hesaba katmak ve yine ana akım Cumhuriyetçilerle uzlaşmak durumunda kalacaktır. Mevcut prosedür tek bir senatörün bile herhangi bir yasanın oylamasını günlerce, aylarca geciktirmesine imkan tanıyor. Senato Cumhuriyetçilerinden bir iki senatörün Demokratlarla işbirliği yapması bile Trump’ın yasama oyununu sekteye uğratabilir. Önceki döneminde Trump böyle durumlarla defalarca karşı karşıya kalarak baltalanmıştı. Öte yandan Trump’ın seçimleri kazanmasından ve “Seçilmiş Başkan” ünvanı elde etmesinden sonra bile Temsilciler Meclisi Cumhuriyetçilerinden 30-40 kadarı Trump’ın geçmesini istediği bir tasarıya oy vermemek suretiyle tırnaklarını göstermiştiler. Bu vekiller Cumhuriyetçilerin geleneksel siyasi kimliklerinin ana omurgası olan “malî muhafazakarlar”dı. Trump’ın yeni arkadaşı Elon Musk ise sahibi olduğu “X”te paylaştığı bir mesajında söz konusu tasarıya hayır oyu veren Cumhuriyetçi vekillerin siyasi geleceklerinin güvende olmayacağına dair imalarda bulunmuştu. İmalar, Musk’ın 2022’deki Kongre seçimleri için yapılacak parti içi ön seçimlerde bu vekillere karşı daha sıkı Trumpçı adayları destekleyeceği şeklinde algılanıyordu.
Trump, 2020’de seçimleri kaybetmiş bir Başkan olarak bir kenara çekilmedi, tam tersine Cumhuriyetçi Parti’yi kendi imajında dönüştürmeye devam etti. 2022’de ara seçimlerde Trump muhalifi birçok Cumhuriyetçi vekil ön seçimlerde Trumpçı rakiplerine yenilerek siyasete veda etti. Tasfiye edilen muhalif isimlerden birisi de ünlü Neoconlardan Liz Cheney idi. George W. Bush döneminde ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin kızı olan Liz Cheney, Temsiciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçi Liderlik takımında en üst sıralarda yer alıyordu. 2021’de ABD Kongresi’ndeki “Cumhuriyetçi Konferans Başkanlığı” görevinden uzaklaştırılan Liz Cheney, 2022’deki parti içi ön seçimlerinde Trumpçı rakibi karşısında ezici farkla kaybetmişti. Cheney, babası Dick Cheney ve daha birçok Neocon, 2024 seçimlerinde Kamala Harris cephesine omuz verdiler. Kamala Harris, Liz Cheney’yi yanında taşıdı.
2022 ile 2024 seçimlerinde gerek Temsilciler Meclisi, gerekse Senato seçimlerinde Trump’ın açık destek verdiği birçok isim seçildi. Meclis ve Senato cumhuriyetçileri daha Trumpçı bir renk kazandı. Ancak ana akım Merkezci Cumhuriyetçiler de azımsanmayacak bir sayıdalar. Trump’ın politikalarını hayata geçirebilmesi için bu dengeyi hesaba katması gerekecek.
TRUMP KOALİSYONU
Personel politikadır. Dolayısıyla yönetiminde yer alan isimler Trump’ın politikaları hakkında bazı ipuçları veriyorlar. Ancak bu isimlerin temsil ettikleri dini, siyasi ve ideolojik eğilimlerine göz atıldığındaysa durum o kadar da net değil. Personele bakarak Trump’ın politikalarıyla ilgili tahminlerde bulunmak mümkün tabii ama bu, resmin tamamını göstermiyor.
Trump’a seçimi kolayca kazandıran bir koalisyondan söz etmiştik. Bu koalisyonun Trump’ın yeni yönetiminde belli ölçülerde temsil edildiğini söyleyebiliriz. Amerikan Sağı’nın değişik kanatlarını temsil eden bu isimler Trump yönetiminde kendi özel gündemlerini takip edeceklerdir. Bu bağlamda söz konusu kanatların Trump’la ilişkileri işlemsel nitelik taşıyor.
Sorun, Trump’ın farklı gündemler veya ajandalarla kendi Başkanlık gündemini nasıl uzlaştırabileceği bağlamında düğümleniyor. Mesele sadece çizgi farklarından veya nüanslardan ibaret değil. Bazı başlıklar ve bu başlıklar arkasında gizlenen özel çıkarlar her kanat için yaşamsal önemde. Bu yüzden Trump yönetiminin bir karmaşa içerisinde kalabileceğine dair yorumları yabana atmamak lazım.
Örnek vermek gerekirse, Trumpçı koalisyon içinde hükümet harcamalarının azaltılması veya artırılmasıyla ilgili farklı eğilimler söz konusu. “Büyük Hükümet” veya “Küçük Hükümet” meselesi uzun bir süredir Cumhuriyetçilerin baş etmek zorunda kaldığı başlıklardır. Diğer bir yandan askeri harcamaların artırılması veya azaltılması, ABD’nin sonu gelmez savaşlara devam etmesi veya bu savaşlara son verilmesi, kripto paraya düzenleme getirilmesi veya düzenlemelerden kaçınılması, gümrük dahil vergilerin yükseltilmesi veya düşürülmesi, NATO başta gelmek üzere ABD’nin küresel ittifaklarının muhafaza edilmesi veya bu bağların gevşetilmesi gibi bir çok başlıktan söz ediyoruz. “İşçi dostu” veya “işveren dostu” bir hükümet, “tekel karşıtı düzenlemeler” veya “tekel yanlısı düzenlemeler” gibi diğer başlıkların yanı sıra kürtajın federal ölçekte sınırlandırılması ve cinsiyet tartışmaları gibi kültür savaşlarının konusu olan başlıklarda da Cumhuriyetçiler farklıklık gösteriyorlar.
“Siyahiler” ve “Hispanikler” başta gelmek üzere “Beyaz Amerikan” olmayan Amerikalıların talepleri konusunda da ciddi farklılıklar var. Trump son seçimlerde “Siyahiler” ve “Hispanikler”den beklenmedik oranlarda oy almayı başardı. Demokratlar’ın çantada keklik olarak gördükleri bu seçmen kesimlerinde Trump’ın oylarını artırması Amerikan siyasetinin geleceğinin şekillendirilmesinde önemli bir rol oynayacak. Etnik seçmenlerde görülen bu çarpıcı değişim Demokratlar’ı şok etmiş görünüyor. Demokratlar’ın en büyük sorusu şudur: Trump ve Cumhuriyetçiler bu renkli koalisyonu geleceğe taşıyabilecekler mi yoksa yolun yarısında araçtan indirecekler mi?
Amerikan nüfus yapısının giderek “Beyaz Amerikalılar” aleyhinde değişmesi Cumhuriyetçiler için tam bir kabus. Demokratlarsa değişen nüfus yapısından azami ölçülerde yarar sağlıyor. Beyaz Amerikalılar halen çoğunluk olsalar da bu eşik geçilmek üzere. Trump’ın kolayca kazanmasında bu eşiğin aşılma tehdidinin rol oynamış olması kuvvetle muhtemel. Beyaz Amerikan kitle psikolojisi dürtüsel bir şekilde bu seçimin “son seçim” olduğunu hissetmiş olabilir. Trump ise ‘Beyaz Kitle’ye nüfus yapısındaki bu değişimi durduracak tek adam olduğuna inandırdı. Dolasıyla Trump’ın çok daha sert bir göçmen politikası izlemesi beklenmelidir.
TRUMP KOALİSYONUNUN KANATLARI
Diğer yandan Trump Koalisyonu’nda temsil edilen kanatların lobileri var. Elon Musk’ın temsil ettiği “tekno-liberterler”, “kriptocu liberterler”, Cumhuriyetçi Senatör Rand Paul’ün temsil ettiği “malî liberterler”, ABD Başkan Yardımcısı J. D. Vance’in temsil ettiği “ulusal muhafazâkârlar”, Senatör Lindsey Graham ve Tom Cotton gibi “şahin muhafazâkârlar”, “ulusal ticaret şahinleri”, Senato Cumhuriyetçilerinin önceki lideri Mitch McConnell gibi “merkezci Cumhuriyetçiler”, ABD’nin yeni İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee gibi “Hıristiyan Siyonist Evanjelikler”, Yüksek Mahkeme’de ve diğer federal mahkemelerde kontrol gücünün muhafazâkâr Katolik Cumhuriyetçilerin elinde olması için faaliyet gösteren “Federalist Toplum” örgütü, özel ajandaları olan kanatlar arasında yer alıyorlar. Tüm bu Sağ kanatlar, “Heritage Foundation(Miras Vakfı)” ve “America First Policy Institute(Önce Amerika Politika Enstitüsü” başta gelmek üzere kendi düşünce kuruluşlarına da sahipler. Sağ kanatlar Trump yönetiminden paylarına düşenin daha da fazlasını almak isteyecekler, her biri bir taraftan Trump’ın eteğini çekiştirecekler. Trump yönetimi bu kanatlar arasında siyasi, mali ve ticari çıkar çatışmalarının yaşandığı bir arena olacaktır.
Örneklendirmek gerekirse “küçük hükümet” yanlısı liberterler asgari ücrete karşı çıkıyorlar, devlet okullarının ortadan kalkmasını, özel okulların yaygınlaştırılmasını istiyorlar. Vergilerin mümkün olduğunca azaltılmasını istiyorlar, yanı sıra sağlık ve diğer sosyal içerikli devlet sigorta programlarına karşı çıkıyorlar. Liberterlerin savunduğu bu başlıklarda yapılacak düzenlemelerin Amerikan toplumunun alt gelir kesimleri için ne anlama geldiğini tahmin edebilirsiniz.
PARANIN SATIN ALABİLECEĞİ EN İYİ DEMOKRASİ
Bu noktada askeri-endüstriyel kompleks, enerji, finans, ilaç endüstrileri, kripto para endüstrisi, yeni nesil teknolojiler gibi farklı sektörlerin çıkarlarını temsil eden lobileri de hesaba katmak gerekiyor. Amerikan siyasetinde “Büyük Para”nın gücü her zaman tartışma konusu olmuştur. O kadar ki Amerikalı gazeteci Greg Palast’ın 2000’lerin başlarında yayınlandığı kitabının başlığı “Paranın Satın Alabileceği En İyi Demokrasi” idi. Palast “karanlık para”nın siyaset koridorlarında bıraktığı izlerin peşinden bir hafiye gibi geziyordu. Kitabın başlığı bile durumu göstermeye yetiyor.
Greg Palast’ın kitabı için seçtiği başlık, demokratik değerlerin ve seçimlerin, büyük parasal çıkarlar tarafından nasıl manipüle edildiğine bir göndermedir. Kitap, Amerika’daki politik yolsuzlukları, seçim manipülasyonlarını ve lobi etkisini gözler önüne sererken, bu sorunların demokrasinin işleyişi üzerindeki yıkıcı etkilerini ele alıyor. Palast kitabında seçmen oylarının finansal gücün etkisiyle halkın çıkarları aleyhine nasıl yönlendirildiğini ve bunun da demokratik sürecin bozulmasına nasıl yol açtığını irdeliyor. Palast’ın kitabı, seçimlere ve demokrasinin geleceğine dair karamsar bir bakış açısı sunsa da, aynı zamanda sistemin reforme edilmesi gerektiğine dair güçlü bir çağrı olarak da yorumlanıyor.
Nitekim daha çok Demokrat Parti’nin kendilerini “İlericiler” olarak tanımlayan yeni kuşakları “Büyük Para”nın seçim süreçlerini yönlendirmesinin engellemek istiyorlar. Yeni kuşak Demokratlar kampanya bağışlarının miktarlarının mümkün olduğunca aşağıya çekilmesi için çağrılar yapıyorlar. Ne ki kampanya bağışlarının demokratikleştirilmesine yönelik olarak genç tabandan gelen bu girişimler Demokrat Parti’nin Kongre liderlikleri tarafından tam bir ilgisizlikle karşılandı. Cumhuriyetçilerse bu olguyu bir sorun olarak görmüyorlar.
Özel çıkar gruplarının Amerikan Kongresi’nin her iki kanadına nüfuz etmek için seçimlerde adayların kampanyalarına milyarlarca dolar akıttıkları sır değil. Yasal veya yasal olmayan yollardan yapılan bu bağışlar İstedikleri yasaların çıkmasını veya istemedikleri yasaların çıkmamasını sağlamak için “içerde” yeteri kadar “arkadaş” edinmenin en etkili yoluydu. Çıkar gruplarının ağları her iki partinin adaylarını kapsıyor. Bireysel silah edinmeyle ilgili kısıtlama girişimlerinin her defasında akamete uğraması “bireysel silah lobisi”nin gücünü gösteriyor. Fosil enerji ve finans sektörü de hükümet düzenlemelerini aşmak için büyük paralar harcıyorlar. Benzer bir durum, vergilerin yükseltilmesini istemeyen, tam aksine düşürülmesini isteyen süper büyük şirketler için de geçerli.
2023 yılındaysa lobi harcamalarının yıllık yaklaşık 3.7 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. ABD’de geçtiğimiz Ağustos ayında yapılan bir araştırmaya göreyse 2024 yılının sadece ilk yarısında lobicilik için harcanan para 2,2 milyar doları aştı. 2024 yılında sadece ilaç ve sağlık ürünleri endüstrisinin lobiciliğe yaptığı harcamaysa yaklaşık 300 milyon dolar.
Eleştirmenleri, ABD’deki lobilerin ve büyük paranın seçimler üzerindeki nüfuzunun siyasi eşitsizliği derinleştirdiğini ve bu durumun daha fazla toplumsal kutuplaşmaya yol açtığını vurguluyorlar. Buna göre Büyük Şirketler ve diğer çıkar grupları, kendi çıkarlarını devlet politikalarına yansıtarak halkın taleplerini göz ardı eden kararların alınmasına neden oluyorlar. Bu durum, halk oylarıyla seçilen temsilcilerin gerçekten halkı temsil etmedikleri anlamına geliyor. “Büyük Para”nın politik karar süreçlerinde baskın hale gelmesi sebebiyle toplumun geniş kesimlerinin isteklerinin karşılık bulmaması Amerikan seçim sisteminin en büyük zaafıdır.
Lobicilik yasal bir faaliyet olsa da, lobi harcamaları ve lobici sayısı büyüdükçe, eleştiriler artmaktadır. Lobi faaliyetlerinin nasıl düzenlendiği ve hangi çıkar gruplarının güçlü olduğuna dair yapılan tartışmalar, Amerikan demokrasisinin işlerliği ve eşitliği hakkında çok önemli sorular ortaya koymaktadır.
Temsilciler Meclisi her iki yılda tamamen, Senato ise üçte bir oranında yenileniyor. Bu iki yıllık seçim döngüsü yeni adayları veya tekrar seçilmek isteyen görev başındaki vekil ve senatörleri kampanya bağışlarına daha fazla bağımlı kılıyor. Amerikan seçim sistemindeki bu döngü ABD Hükümeti ve ABD Kongresi nezdinde çıkarlarını ilerletmek isteyen yabancı ülkeleri lobilerle yakın ilişki içerisine girmelerini teşvik ediyor.
Gerek içerden, gerekse dışardan lobilere veya dolambaçlı yollarla politik eylem gruplarına, düşünce kuruluşlarına büyük bir para akışı gerçekleşiyor. Washington’daki binlerce lobici bu para akışından besleniyor. Bu lobiciler içerdeki ve dışardaki müşterilerinin çıkarlarını ilerletmek adına Kongre üyelerini, Bakanlık bürokrasilerini, ajansları ve diğer hükümet organlarını etkilemek için yoğun bir faaliyet gösteriyorlar. Lobicilik faaliyetleri yasal kayıtlara bağlanmış bulunuyor, ancak kayıt dışı gerçekleşen ve anlaşılması durumunda cezai müeyyidelerin uygulandığı örtülü faaliyetler de söz konusu.
Yakın zamandan bir örnek vermek gerekirse, 2006 ile 2024 yılları arasında senatörlük yapan Robert Menendez Mısır hükümeti ve aracıları lehine siyasi nüfuz kullanmakla suçlandı. 2023 yılında hakkında açılan davada Senatör Menendez maddi menfaat karşılığı Mısır’lı hükümet ve askeri yetkililerle bir araya geldiği, askeri finansman ve silah satışlarını konuştuğu kaydedildi. İddianamede Menendez’e “Senato Dış İlişkiler Komitesi”ndeki liderlik rolü dahil olmak üzere gücünü ve nüfuzunu Mısır hükümetine çeşitli şekillerde fayda sağlamak için kullandığı suçlaması yapıldı. Demokrat Senatör Menendez yabancı bir hükümet adına nüfuz kullanmakla suçlandığında “Senato Dış İşleri Komitesi”nin Başkanıydı. Menendez önce Komite başkanlığından, ardından Senato’dan istifa etti. Son seçimlerde aday olmaktan da vazgeçen Demokrat Senatör Menendez Temmuz 2024’te yargılandığı davada jüri tarafından suçlu bulundu. Jüri Menendez’in aleyhinde öne sürülen tüm suçlardan cezalandırılması gerektiğine hükmetti. Menendez ve diğer sanıklar hakkında verilecek hapis cezalarıysa 29 Ocak 2025’te açıklanacak.
KRİPTO PARA ENDÜSTRİSİ
Amerikan lobicilik piyasasında son yıllarda atağa geçen bir diğer sektör ise “Kripto para endüstrisi”. Artık bu sektörün de lobisi ve eylem grupları var. Kripto lobisi “kripto para birimleri” için “daha az idari düzenleme“ istiyor. Kripto para savunucusu bir eylem grubu olan “‘I Stand with Crypto’’ya göre Temsilciler Meclisi’ne 274 ve Senato’ya 20 kripto yanlısı aday seçildi. Grubun sitesinde Temsilciler Meclisi’nde 190’dan fazlası Cumhuriyetçi, 60’dan fazlası Demokrat olmak üzere 250 civarında vekil “kripto yanlısı” olarak listeleniyor. Senato’daysa dokuzu Demokrat 50’den fazla Senatör kripto yanlısı. Grubun sitesinde Demokrat Senatör Elizabeth Warren ve Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham ise az sayıdaki “kripto karşıtı” isimler arasında gösteriliyor. Gerek Temsilciler Meclisi’nde, gerekse Senato’da kripto yanlısı siyasetçiler çoğunluğu teşkil ediyorlar. Kripto sektörü için bu, iyi haber.
Trump 2019 yılında “X” hesabından yaptığı bir paylaşımda para olmayan, değeri esen rüzgara göre değişen “Bitcoin” ve diğer kripto para birimlerinin hayranı olmadığını belirtmişti. Bu paylaşımında Trump düzenlenmemiş Kripto Varlıkların uyuşturucu ticareti başta gelmek üzere yasadışı faaliyetleri kolaylaştırabileceğini de söylemişti. Keza Trump 2021’de “Fox Business”da yaptığı bir açıklamada Bitcoin’i ABD dolarının değerini olumsuz etkileyen bir “aldatmaca” olarak gördüğünü söylemişti. Dolara karşı rekabet ettiği için Bitcoin’den hoşlanmadığını belirten Trump, Doların dünyanın para birimi olarak kalması gerektiğini savunmuştu. Trump şimdi bu görüşünden vazgeçtiği için adı geçen Kriptocu grubun sitesinde “kripto yanlısı” olarak gösteriliyor. Trump’ın fikir değiştirmesinde “Dogecoin”de çok büyük miktarda Coine sahip olduğu söylenen Elon Musk’ın etkili olduğu söyleniyor.
Trump, 2024 kampanyası sırasında hem kripto para birimlerinde bağış kabul etmiş ve hem de ABD’nin “gezegenin kripto başkenti” olması çağrısında bulunmuştu. Öte yandan ABD medyasında yer alan haberlerde Trump’ın oğullarının Trump’ın golf arkadaşı, Yahudi kökenli emlak milyarderi Steve Witkoff ile “World Liberty Financial” adlı bir kripto girişimi başlattığı belirtiliyordu. Witkoff seçimlerden sonra Trump tarafından “Ortadoğu Özel Temsilcisi” olarak görevlendirildi. Trump “Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’nun(SEC) Başkanlığına da kripto savunucusu Paul Atkins‘i aday gösterdi.
Birçok kripto zengini “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” misalince Trump’ın seçim kampanyasına yüklü bağışlar yaptı. Nitekim “I Stand with Crypto” grubunun sitesinde “Ocak 2025’ten itibaren, ilk Trump yönetiminde olduğundan çok daha kripto yanlısı bir Washington olacak” ibaresi yer aldı.
Kripto endüstrisi ABD hükümetinin açtığı davalar ve uyguladığı yaptırımlar sebebiyle sıkıntılı dönemler yaşadı. Trump’ın görüş değiştirmesi sebebiyle “kripto endüstrisi” artık rahat bir nefes alacak gibi görünüyor. Trump’ın ilk icraatlardan birinin kripto paranın bir politika önceliği olarak belirlenmesini sağlayan ve sektördeki kişilere yönetiminde söz hakkı veren bir kararname yayınlaması bekleniyor. Burada asıl mesele “kripto para”nın doğru seçenek olup olmamasından ziyade, diğer sektörlerde görüldüğü gibi kripto endüstrisinin de hükümet düzenlemelerinin çıkarlarına en uygun biçimde gerçekleştirilmesini sağlamak için siyasi nüfuz kullanması.
BÜYÜK PARA’NIN BÜYÜK SEÇİMLERİ
2024 seçimleri Amerikan tarihinin en çok para harcanan seçimleri oldu. Amerikan kamuoyundaki desteği Gazze’de yürütülen soykırım sebebiyle nüfuzu tehlikeye düşen “İsrail Lobisi”yse önceki dönemlere göre daha fazla öne çıkmak zorunda kaldı. “İsrail Lobisi” için perde arkasında iş yürütmek daha güvenliydi. “Amerikan- İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (AIPAC)” başta olmak üzere Amerika’daki “İsrail Lobisi”, Demokrat Parti’nin İlerici-Sol kanatlarında İsrail eleştirisi yapan vekillerin yeniden seçilmemesi için çok büyük paralar harcadı. Öte yandan İlerici Sol kanat vekiller savunma harcamalarının azaltılması, sonsuz savaşlara son verilmesi, fosil enerji üretiminin durdurulması, servet vergilerinin yükseltilmesi, sosyal harcamalarının artırılması başta gelmek üzere birçok başlıkta köklü politika değişiklikleri istiyorlar. Hem İsrail eleştirileri, hem de diğer talepler İlericiler ve Merkezci Demokratlar arasında ayrışmaya, cepheleşmeye yol açıyor. İsrail Lobisi bu ayrışmayı uygun bir fırsat olarak görerek ön seçimlerde enerji lobisi ve diğer çıkar gruplarıyla bağlantılı rakip adayları destekledi. “İlericiler” İsrail Lobisiyle diğer lobiler arasında ittifakı “kirli ittifak olarak niteliyorlar.
2024 seçimlerinde siyasi yelpazenin her iki tarafına milyarlarca dolar bağış yapıldı. Bu bağışların büyük kısmı büyük şirketlerden ve milyarder iş adamları tarafından gerçekleştirildi. Dünyanın en zengin kişisi olan Elon Musk başta gelmek üzere milyarder iş adamları Trump’ın seçim kampanyasına bağış yaptılar. Bu bağışçıların önemli bir kısmı Trump tarafından önemli görevlere getirildiler veya aday gösterildiler. Trump’ın kabinesi Amerikan tarihinde şimdiye kadar görülmemiş ölçüde milyarder içeren bir kabine olacak. Kabine göze “ultra-süper zenginler kabinesi” gibi görünüyor.
Trump’ın milyarderler kabinesinin ekonomik kararlar üzerinde oynayacağı rolü şüpheyle yahut endişeyle karşılayanlar var. Mesela, ABD Deniz Harp Okulu’ndan siyaset bilimci öğretim üyesi Darrian Stacy‘ye göre, iş dünyasının elitleri politika yapımında orantısız bir etkiye sahip olduğunda, bu durum zenginler için vergi indirimleri, kuralsızlaştırma(deregülasyon) ve sosyal refah programları için kamu fonlarının azaltılması gibi politikalarla sonuçlanabilir. Böyle bir durumsa Amerika’da potansiyel olarak eşitsizliği derinleştirerek kötüleştirebilir.
5 Kasım 2024’teki seçimlerde seksenden fazla milyarder Demokratlar’ın Başkan adayı Kamala Harris’i, 50 civarında milyarder ise Cumhuriyetçiler’in adayı Donald Trump’ı destekledi. Ancak Trump yanlısı kampanya gruplarına 200 milyar dolardan fazla bağış yapan Elon Musk dünyanın en zengin adamıydı. Musk tek başına Harris’i destekleyen milyarderlerin toplamından daha fazla servete sahipti. Musk’ın servetinin 450 milyar doların üzerinde olduğu biliniyor. Trump’ın servetinin ise beş altı milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Dolayısıyla Trump’ın dünyanın en zengin adamını yanına alması seçimlerde kendisine önemli bir avantaj sağladı. Hiç kuşkusuz Musk da Trump’la yakınlaşmasının karşılığını almak isteyecektir.
Trump’ın Musk’ı ve bir diğer milyarder yatırımcı Vivek Ramaswamy’yi yeni kurulan, ancak danışma nitelikli “Hükümet Verimliliği Bakanlığı”nın (DOGE) eş başkanları olarak seçmesi dikkat çekici bir görevlendirme. Musk ve Ramaswamy’nin pozisyonları Senato onayı da gerektirmiyor. İki isim de “tekno-liberter” olarak etiketleniyorlar. Dolayısıyla bu niteliklerini “DOGE”ye de yansıtacaklardır. Elon Musk’ın Çin başta gelmek üzere ABD’nin dış ekonomi, ticaret, teknoloji politikalarında önemli rol oynayacak gibi görünüyor. Musk’ın Çin’de de çok önemli yatırımları var. Dolayısıyla Çin’le ilgili her başlık Musk’ı yakından ilgilendiriyor. Öte yandan Musk, Avrupa’daki radikal Sağ partilerle de flört ediyor ve maddi gücünü bu partilerin seçim kazanmaları için seferber edebileceğine dair emareler gösteriyor. Bu yüzden Musk, “Radikal Sağ’ın George Soros’u”olmaya namzet görünüyor.
Musk’ın Trump’ın atamalarında da etkili olduğu görülüyor. Musk, Trump üzerinde en fazla etkili olması beklenen bir isim olarak öne çıkıyor. Musk ve Ramaswamy ABD Bütçesi’nden 2 trilyon dolarlık tasarruf vaadinde bulunmuştular. Tasarrufun Savunma Bütçesini de kapsayacak olması alarm zilleri çaldırdı. Oysa Trump’ın ilk başkanlık döneminde Savunma Harcamaları azaltılmak yerine artırılmıştı. Ancak Musk, insansız silahlı hava araçlarına daha fazla ağırlık verilmesinden yana. Daha az harcama, daha etkin bir savaş gücü. Bu bir önceliklendirme konusu ve Musk’ın Trump’ı ikna etmesi gerekecek. Musk “F-35” projelerini verimsiz, hatta aptalca olmakla nitelemişti. Musk diğer bir yandan Pentagon harcamalarının çok sıkı şekilde denetlenmesi gerektiğini ifade etmişti. Musk’ın bu yaklaşımının “Askeri- Endüstriyel Kompleks”in bileşenlerini ciddi şekilde rahatsız ettiği anlaşılıyor. Ne ki Musk 2 trilyon dolarlık tasarruf vaadinden geri adım atmış gibi görünüyor. Musk yaptığı bir açıklamada ABD Bütçesinde 1 trilyon dolar bile tasarruf edilmesinin destansı bir sonuç olacağını söyledi. Bu açıklama Musk’ın tasarruf programının karşılaşabileceği engellere işaret ediyor. Amerikan savunma sanayiinin en önemli dallarının kasten ABD’nin birçok eyaletine dağıtılmış olması sebebiyle, yapılacak tasarruflar bu eyaletlerde iş kaybına yol açacaktır. Böyle bir sonuç, ABD Kongresi’ndeki iki partili savunma şahinlerini harekete geçirei gibi Trump’ı da ikircikli bir pozisyona doğru itebilir. “Amerikan Askeri- Endüstriyel Kompleks” ile ilgili dört makalede askeri harcamaların azaltılmasına ilişkin girişimlerin nasıl ve hangi yollarla akamete uğratıldıklarına değinmiştik. Dolayısıyla Trump’ın asker-sivil bürokrasiyi, yanı sıra ABD Kongresi’ndeki Cumhuriyetçiler’i tam anlamıyla zapturapt altına almadan askeri harcamalarda anlamlı kesintiler yapması çok zor.
Trump’ın yeni kabinesinde çok sayıda milyarder bağışçı görev yapacak. Elon Musk, Vivek Ramaswamy ve Steve Witkoff’un dışında Trump’ın yeni yönetiminde Scott Bessen Hazine ve Maliye Bakanlığına, Howard Lutnick Ticaret, Linda McMahon Eğitim, Doug Burgum İçişleri Bakanlığına, Kelly Loeffler “Küçük İşletmeler İdaresi”ne seçilirken, Jared Isaacman ise “NASA” Başkanı olacak. Fosil yakıt kullanımının kararlı bir savunucusu olan petrol ve gaz endüstrisi yöneticilerinden milyarder Chris Wright ise Enerji Bakanlığı’na aday gösterildi. Wright, ABD’nin en büyük petrol şirketlerinden “Liberty Energy”nin CEO’suydu. Wright küresel ısınma ve iklim değişikliğine şüpheci yaklaşımıyla tanınıyor. Wright, elektrikli otomobil üreticisi olmasının yanı sıra ve güneş enerjisine büyük yatırım yapan Elon Musk’la ters düşebilir. Biribirine taban tabana zıt iki yaklaşımın Trump’ın enerji politikalarını nasıl şekillendireceği merak konusu ediliyor. Trump’ın da fosil enerji dostu olduğu ve “Çevre Koruma Ajansı”nı(EPA) etkisizleştirmek istediği ilk başkanlık döneminden biliniyor.
Trump, fosil yakıt kirliliğini araç egzozlarından, enerji santrali bacalarından ve petrol ve gaz kuyularından sınırlayarak küresel ısınmayla mücadele etmek için teşkil edilen EPA düzenlemelerini “ortadan kaldırma” ve “iptal etme” vaatleriyle kampanya yürüttü. Trump, benzinle çalışan arabalardan elektrikli araçlara geçişi hızlandırmayı amaçlayan Biden yönetiminin en önemli iklim kuralını ortadan kaldırmak istiyor. Bu yüzden Trump EPA’nın başkanlığına Lee Zeldin’i aday gösterdi. Zeldin, Temsilciler Meclisi’nde görev yaptığı süre boyunca en az bir düzine kez temiz su mevzuatına ve en az yarım düzine kez de temiz hava mevzuatına karşı oy kullanmıştı. Zeldin, Trump tarafından EPA Başkanlığına aday gösterildiğinde “X” hesabından yaptığı paylaşımda “ABD enerji hakimiyetini geri getireceğiz, Amerikan işlerini geri getirmek için otomotiv endüstrimizi canlandıracağız ve ABD’yi yapay zekanın küresel lideri yapacağız. Bunu yaparken temiz havaya ve suya erişimi koruyacağız” diyordu.
Hazine Bakanlığına aday gösterilen Hedge fon yatırımcısı Scott Bessen’in ise daha önce Demokratlar’ın büyük bağışçılarından liberal, küreselci milyarder George Soros’un şirketlerinde üst düzey yöneticilik yaptığını hatırlatalım. Trumpistler’in bu atamadan mutlu olmadıklarını tahmin etmek zor değil.
Musk’a yakınlığıyla bilinen teknoloji yatırımcısı David Sacks Beyaz Saray’da “Yapay Zeka ve Kripto Başdanışmanı” olarak, finansçı Stephen Feinberg ise Pentagon’daki 2 numaralı pozisyona, yani Bakan Yardımcılığına aday gösterildi. Trump yaptığı açıklamada Feinberg’i “Pentagon’un Yeniden Büyük Olmasına” katkı sağlayacak son derece başarılı bir işadamı olarak niteledi. Adaylığının Senato tarafından onaylanması halinde Feinberg, ABD ordusunun modernizasyonun şekillendirilmesinde kilit rol oynayacak. Bir diğer milyarder iş adamı ve sanat koleksiyoncusu John Phelan ise “Donanma Bakanlığı”na getirildi. Trump’ın iki önemli atamasıysa yakın aile çevresindendi. Trump,damadı Jared Kushner’in babası milyarder emlakçı Charles Kushner’i Fransa Büyükelçiliğine, diğer dünürü Massad Boulos’u ise “Ortadoğu Danışmanı” olarak seçti. Massad Boulos ve Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un görevleri biribiriyle çakışıyor. Boulos Lübnan başta gelmek üzere Arap ülkeleriyle yakın bağlantılı bir iş adamıyken Witkoff ise daha çok İsrail’le yakın bağlantıları olan bir iş adamı. Milyarder bağışçılardan Warren Stephen ise ABD’nin İngiltere Büyükelçiliğine aday gösterildi.
Çok uluslu bir ödeme ve finansal teknoloji şirketi “Fiserv”in Başkan ve CEO’su Frank Bisignano ise “Sosyal Güvenlik Kurumu”nu yönetecek. Bisignano’nun servetiyse 1 milyar doların biraz altında. Bisignano önceki dönemlerde Cumhuriyetçiler’in yanı sıra Chuck Schumer gibi Demokrat Parti’nin merkezci kanadından isimlere de bağışlar yaptı. “New York Times” gazetesinin bir haberine göre 2017 yılında ABD’de en yüksek maaş alan ikinci CEO olarak listelenen Bisignano, büyük finans şirketleri “Shearson Lehman Brothers”, “JPMorgan Chase” ve “Citigroup”ta da çalışmıştı.
“Küçük İşletmeler İdaresi”ne aday gösterilen Kelly Loeffler ise Trump’ın ikinci açılış komitesinin de eş başkanıydı. Loeffler Trump’ın “Truth Social” medya şirketinin satın almak için görüşmelerde bulunduğu emtia ve kripto para ticaret platformu Bakkt’ın eski CEO’sudur. Loeffler’in Trump’ın bağışçılarından, “Intercontinental Exchange”in CEO’su olan milyarder Jeffrey Sprecher ile evli olduğunu da belirtelim.
Trump Hazine Bakanlığı Bakan Yardımcılığına ise maliye profesörü Michael Faulkender‘ı aday gösterdi. Trump’ın ilk döneminde Hazine Bakanlığı’nın baş ekonomisti olarak görev yapan Faulkender “Önce Amerika Politika Enstitüsü”nün de baş ekonomistidir. Faulkender Hazine bakanlığında Scott Bessent’in ardından ikinci adam olarak görev yapacak.
ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance’in yakın arkadaşı yatırım girişimcisi Daniel Driscoll “Kara Kuvvetleri Sekreteri” oldu. Driscoll Irak’ta muharebe görevinde bulunmuş eski bir ordu mensubu. Trump’ın Beyaz Saray Genel Sekreterliğine getirdiği Susie Wiles ise şöhretli bir lobici olarak biliniyor. Wiles Trump’ın 2024 başkanlık kampanyasının eş başkanydı. Yorumlara göre Wiles ana akım Cumhuriyetçidir. 21 Kasım 2024’te Kate Kelly ve Kenneth P. Vogel imzalı, “Trump’ın Yeni Özel Kalem Müdürünün Lobicilik Kariyerinin İç Yüzü” başlıklı haberde “Susie Wiles, Başkan seçilen Donald J. Trump’ın kampanyasını yönetmeden önce, diğerlerinin yanı sıra bir tütün şirketini ve bir madencilik projesini temsil etmiştir” ibaresine yer veriliyordu. Haberde lobiler ile federal yönetim arasındaki “döner kapı” mekanizmasına atıfta bulunuluyordu. Haberde tüketici savunma grubu “Public Citizen”ın Wiles’ın lobicilik geçmişi konusunda uyarıda bulunduğunu ve eski müşterilerini etkileyebilecek politika konularından çekilmesini talep ettiği belirtiliyordu. Haberde Ağustos-2024’te podcaster Theo Von ile yaptığı bir röportajda Trump’ın “Biliyorsunuz, lobicileri pek sevmem ve eğer bir başkana, bir senatöre ya da bir kongre üyesine ya da kadına birazcık bile erişimleri varsa, çok para alıyorlar ve bazı durumlarda sadece parayı alıyorlar, hiçbir şey yapmıyorlar” şeklindeki cümlelerine atıfta bulunuluyordu. Aynı habere göre Trump’ın yeni Ulaştırma Bakanı Sean Duffy ise 2020’de bir havayolu koalisyonu, geçen yıl ise Venezüella hükümetinin borçlarını elinde tutan bir grup yatırımcı için kayıtlı lobicilik faaliyetlerinde bulunduğuna özellikle dikkat çekiliyordu.
Trump’un adamları ve olası politikalarına dair analizimize devam edeceğiz…