Erkeklere Karşı Savaş, Hakikate Karşı Savaştır

Modern Batı’da garip bir eğilim var: gerçeği söylemek bir başkaldırı eylemi haline geldi. Gerçek değişmedi — ama toplumun ona olan tahammülü değişti. Bu gerilemenin özünde, bir zamanlar gerçeğin muhafızı olan erkekliğin aşınması yatıyor.

Bir zamanlar medeniyetin temeli olan şey, artık kibar toplum tarafından bir provokasyon gibi görülüyor. Gerçek, kırılgan illüzyonlara dayanan duygulara, anlatılara ve kurumlara meydan okur. Ancak gerçek, asla tesadüfen hayatta kalmaz — yalnızca cesaretle ayakta kalır. Ve tarihsel olarak, bu cesaret özellikle erkeklerin omzuna yüklenmiştir. Gerçeği savunma sorumluluğu hiçbir zaman yalnızca erkeklere ait olmamıştır — ancak tarih boyunca, en kritik anlarda bu yükü çoğu zaman erkeksi cesaret taşımıştır.

Tarih, yolsuzluğu ifşa eden erkeklerle doludur — bunu güvenli olduğu için değil, doğru olduğu için yaptılar. Askerleri tehlikeye atan başarısızlıkları raporlayan subaylardan, resmi COVID-19 anlatısına meydan okuyan bilim insanlarına, komünist rejimlere direnen erkeklere kadar, gerçek kişisel bedeller ödenerek savunulmuştur. İsimleri nadiren onurlandırıldı — ancak cesaretleri akıl sağlığını ve gerçekliği muhafaza etti.

Bugün, gerçeği söylemek yeni bir tür risk taşır — yalnızca yasal veya siyasi değil, mesleki ve sosyal riskler de söz konusudur. Bunun çarpıcı bir örneği, 2021 yılında Coca-Cola’nın düzenlediği bir DEI (Çeşitlilik, Eşitlik ve Kapsayıcılık) eğitiminde çalışanlara “daha az beyaz olmaya çalışın” talimatının verilmesidir. Bu önermeyi sorgulamak, sosyal ya da mesleki sonuçlara yol açma riski taşıyordu. Amerika’daki tüm kurumsal yapılar için tablo aynıdır: belirli anlatılar zorunlu hale geldiğinde, dürüstlük tehlikeye dönüşür.

Erkeklik, en sağlıklı biçimiyle, hakikat, açıklık, sorumluluk ve koruma için dengeleyici bir güçtür. Batı’yı inşa etti, savundu ve özgürlüklerini korudu. Ancak bugün, bir zamanlar toplumu istikrara kavuşturan nitelikler, artık tehdit unsuru olarak yeniden tanımlanıyor. Erkeklik artık denge sağlayan bir güç olarak onurlandırılmıyor. Bunun yerine, genellikle yumuşatılması, evcilleştirilmesi veya “yeniden eğitilmesi” gereken bir şey olarak sunuluyor. Erkekler, doğalarını bastırarak duygusal uyuma yönelmeye teşvik ediliyor. Onlara, onay alabilmek için dürüstlüklerinden vazgeçmeleri söyleniyor.

Erkeklik, duygularla savaş halinde değildir — ancak duygusal mutlakiyetçiliği, yani duyguların gerçeklerin önüne geçmesi ve gerçekliği belirlemesi fikrini reddeder. Erkekliğin bu şekilde yeniden şekillendirilmesi tesadüfi değildir. Bu bir amaca hizmet eder.

The War on Men: How the New Gender Politics Is Undermining Western Civilization (Erkeklere Karşı Savaş: Yeni Cinsiyet Politikası Batı Medeniyetini Nasıl Zayıflatıyor) adlı kitabımda daha ayrıntılı biçimde incelediğim gibi, güç tehlike olarak, netlik ise hoşgörüsüzlük olarak yeniden tanımlandığında, toplum gerçeklikten uzaklaşmaya başlar.

Anlatı kontrolü üzerine inşa edilmiş bir toplum, önce cesareti kabul edilemez hale getirmelidir. Özellikle açık konuşma ihtimali en yüksek olan erkekleri hedef alır. Duygusal uyuma dayalı bir dünyada, resmi anlatıları sorgulayan ve “Neyin gerçek, neyin gerçek olmadığı” sorusunu soran cesarete tahammül edilemez. Bu yüzden, bugün hakikat her zamankinden fazla erkeksi bir cesaret gerektiriyor.

Gerçek Özgürleştirir — Ama Bedel de İster

Kadim bilgelik, hakikatin bizi özgürleştirdiğini öğretir — ama yalnızca onun talep ettiği sorumluluğu ve fedakârlığı kabul ettiğimizde. Günümüzde birçok insan anlatıları benimsiyor; inandıkları için değil, karşı çıkmanın toplumsal açıdan riskli hale geldiği için.

Aldatma bu şekilde yayılır: öncelikle zor kullanılarak değil, dışlanma korkusuyla.

Çocukluk arkadaşım yakın zamanda, Covid “pandemisi” sırasında, içten içe sorguladığı bazı politikalara sırf eşiyle birlikte “kahvehanede bir kahve içebilmek” için uyduğunu itiraf etti. Bu tek cümle, yumuşak tiranlığın neye benzediğini açıkça ortaya koyar: sıradan kolaylıkların, itaati sağlayan kaldıraçlara dönüşmesi. Cesaret kaybolduğunda, önemsiz bir rahatsızlık bile gerçeği susturmaya yeterlidir.

Kültürel Proje – Duygusal İtaat

Erkekliğin modern biçimde yeniden tanımlanması, tek bir hedef etrafında döner: istikrarın yerini duygusal itaatle almak. İstikrarlı, ilkesel ve manipüle edilmesi zor erkekler, uyumu yücelten sistemler için elverişli değildir.

Kültür bugün daha “yumuşak” bir erkeği teşvik ediyor — hassas, kolay yönlendirilebilen, duygusal olarak esnek ve hakikatten çok onay, rahatlık ve takdir peşinde koşan bir erkek modeli.

Oysa duygusal itaat, olgun erkekliğin tam tersidir.

Otantik erkeklik enerjisi kaos içinden istikrar üretir. Sınırlar çizer. Gerçeği adlandırır. Manipülasyona direnir. Korunması gerekeni korur. Sırf eğilmek daha kolay olduğu için eğilmez.

Erkekler bu doğalarını bastırdıklarında, toplum bunun bedelini öder. Karışıklık artar. Sınırlar yok olur. Kurumlar yönsüzleşir. Gerçeklerin yerini anlatılar alır. Akıl yürütmenin yerini duygusal yoğunluk alır. Dünya, gerçeklikten kopar.

Yanılgıyla Şiddetle Savaşılmaz — Gerçeğin Kendi Kılıcıdır

Geleneksel bilgelik, yanılgının zor yoluyla yenilemeyeceğini öğretir. Baltaya ya da kılıca ihtiyacınız yoktur. Netliğe ihtiyacınız vardır.

Gerçek, bizzat kendisi kılıçtır.

Gerçeği dile getiren bir adam, kimseye zarar vermeksizin kafa karışıklığını ortadan kaldırır. Onun silahı saldırganlık değil, açıklıktır. Onun gücü şiddet değil, sorumluluktur. Onun cesareti tahakküm etmek için değil, özgürleştirmek içindir.

Aynı zamanda, gerçeği dile getirmeyi reddetmek tarafsızlık değildir. Bu, ince bir zarar verme biçimine dönüşür — ruhsal bir zarar. Bir kişi gerçeği görüp sessiz kalırsa, vicdanı isyan etmeye başlar.

Daha da kötüsü, sessizlik, gerçeğin söylenmesi halinde kaçabilecek olanları yanılsamaların içinde hapseder.

Yalanlar karşısında sessiz kalmak, barışı korumaz. Zararı uzatır.

Sahte Şefkat – Ahlak Maskesi Takmış Korku

Kültür bugün sessizliği teşvik ediyor ve buna “nezaket” adını veriyor. Başkalarını “incitmemek”, “rahatsızlık yaratmamak” ve “uyumu bozmamak” için sessiz kalmamız söyleniyor. Ancak günümüzde şefkat olarak sunulan şeylerin büyük bölümü, ahlak maskesi takmış korkudan ibarettir.

Bazıları, erkekliğin yalnızca daha nazik bir çağa uyum sağladığını iddia eder. Ancak cesaretten yoksun şefkat olgunluk değil, boyun eğmektir. Nezaket adına sessizliği talep eden bir kültür daha nazik hale gelmez; daha dürüst olmaktan uzaklaşır.

Gerçek şefkat bazen insanların duymak istemediği şeyleri söylemeyi gerektirir. Bu rahatsız edici olabilir — ancak netlik, sınırlar ve cesaret ister.

Bir adam, birinin kafa karışıklığı içinde boğulduğunu görürse, şefkat sessizlik değildir. Hoş karşılanmasa bile, sakin, kararlı ve saygılı bir şekilde gerçeği söylemektir. Cesaret ve şefkat birbirine zıt değildir; birbirlerinin müttefikidir. Şefkat içermeyen cesaret katılaşır. Ancak cesaret içermeyen şefkat, duygusal zayıflığa dönüşür.

Cesaret ve şefkatin birleşimi, ahlaki gücün özüdür.

Yine de, gerçek açıkça söylense bile, dayatılamaz. Bir adama gerçeklik gösterilebilir, ancak onunla yüzleşmeyi seçebilecek olan yalnızca kendisidir. Uykuya razı olmuş bir adamı kimse uyandıramaz; gerçekle yüzleşme kararı sadece ona aittir. Gerçek gösterilebilir — ama seçilmesi gerekir.

Gerçeği Söylemek Kutsal Bir İştir

Tarih boyunca en çok hayranlık duyduğumuz insanlar, gerçeği dile getirmenin bir bedeli olduğu zamanlarda bunu yapabilenlerdir. Kahraman, rahatlığı kovalayan değil; moda haline gelmiş yalanlara boyun eğmeyi reddedendir.

Çoğu zaman en anlamlı olanlar, sessiz eylemlerdir — ideolojiyi hakikatin önüne koyan bir okul yönetimine karşı çıkan bir ebeveyn ya da hayatlara mal olabilecek başarısızlıkları raporlayan bir asker gibi.

Kendi yaşam süremiz içinde bile, gerçeği dile getirmek yeniden riskli hale gelmiştir. Patriot Act gözetim yetkilerini genişlettikten sonra, bu yetkilerin aşırılığını sorgulayan pek çok kişi paranoyak ya da vatanseverlikten uzak olarak yaftalandı — oysa yıllar sonra uyarılarının haklı olduğu ortaya çıktı.

Gerçeği dile getirmek için iktidar gerekmez — yalnızca samimiyet ve cesaret gerekir. Shakespeare’in dediği gibi:
“Her şeyden önce, kendine karşı dürüst ol…”

Onaylanmaktan Korkan Bir Adam Liderlik Yapamaz

Liderlik cesaret gerektirir. Toplumun onaylamamasından korkan bir adam liderlik yapamaz; korku onu tepkisel ve kolayca yönlendirilebilir hale getirir. Pek çok erkek, ahlaki pusulasını halkın onayına devretmiştir — kötü oldukları için değil, korktukları için.

Ancak korku özgürlük doğurmaz. Korku, uyumu doğurur. Ve eğer kültür istikrarsız fikirler üzerine inşa edilmişse, uyum kaosa yol açar.

Bir erkek, kime hizmet edeceğine karar vermelidir: kamuoyuna mı, hakikate mi? Erkeklik yok olmuyor — bekliyor. Ve cesaret arttıkça, hakikat de onunla birlikte yükselecek.

Dünya, Yalana Direnen Erkeklere İhtiyaç Duyuyor

Batı, çağın havasına uyum sağlamak için kendini küçülten, özür dileyen erkeklere daha fazla ihtiyaç duymuyor. Her kültürel dalgayla birlikte sürüklenen erkeklere daha fazla ihtiyaç duymuyor. Eleştiriden kaçınmak için küçük oynayan erkeklere daha fazla ihtiyaç duymuyor.

Batı’nın ihtiyaç duyduğu şey, sağlam duran erkeklerdir.

Yanlış olduğunu bildikleri şeyleri tekrar etmeyi reddeden erkekler.

Rahatlık yerine netliği seçen erkekler.

Kaçmak yerine sorumluluğu kabul eden erkekler.

Duygusal itaati reddeden erkekler.

Gerçeği alçakgönüllülükle, cesaretle ve tutarlılıkla söyleyen erkekler.

Erkek olmak, yalanı reddetmektir — yalan popüler olsa bile.

Erkeklik yeniden icat edilmeye ihtiyaç duymaz — geri kazanılmaya ihtiyaç duyar. Öfkeyle değil, dürüstlükle. Zorla değil, açıklıkla. Erkekler bir kez daha hakikati korumalıdır — aksi takdirde hakikat hayatta kalamaz.

 

* Mark Keenan, The War on Men: How the New Gender Politics Is Undermining Western Civilization (Erkeklere Karşı Savaş: Yeni Cinsiyet Politikası Batı Medeniyetini Nasıl Zayıflatıyor), Climate CO2 Hoax (İklim CO2 Aldatmacası) ve The Debt Machine (Borç Makinesi) adlı kitapların yazarıdır. Eski bir Birleşmiş Milletler teknik uzmanı olan Keenan, modern Batı’yı yeniden şekillendiren kültürel, hukuki, bilimsel ve ideolojik güçler hakkında yazılar kaleme almaktadır. Yayınlarını şu adreste paylaşmaktadır:  markgerardkeenan.substack.com X platformundaki yorumlarına şu kullanıcı adıyla ulaşılabilir: @TheMarkGerard

 

Kaynak: https://www.americanthinker.com/articles/2025/11/the_war_on_men_is_a_war_on_truth.html