Erdoğan’ın Tarihi Çağrısı: İslam Dünyası Tek Kutup Olmalı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Manifestosu
Artık hakikat apaçık ortadadır: Müslüman ülkelerin önünde güçlü bir ittifak kurmaktan başka bir yol kalmamıştır. Bu birliğin yalnızca bir masa başı oluşum değil, gerçek bir orduya ve stratejik bir liderliğe ihtiyacı vardır. O lider ülke de hiç şüphesiz, tarihiyle, birikimiyle, halkının direnciyle Türkiye’dir. Aydınlarımız, akademisyenlerimiz, yazarlarımız, bürokratlarımız ve siyasetçilerimiz artık iç çekişmeleri bir kenara bırakmalı; bu görevi insanlık onuru adına birinci öncelik ilan etmelidir.
Eğer yeni kurulan bu postmodern küresel düzende yer almak istiyorsak; eğer çocuklarımıza onurlu bir gelecek, ümmete huzurlu bir sabah bırakmak istiyorsak, bu birliğe can havliyle sarılmalıyız.
Batı’nın yüzyıldır dillerinden düşürmediği demokrasi, hukuk, insan hakları, uluslararası kurumlar… hepsi birer efsane çıktı. Bütün bunların arkasında bitmeyen bir Haçlı kini, siyasal Hristiyanlık, ve nihayetinde siyasi siyonist mistisizmin hüküm sürdüğü apaçık ortaya çıktı. Büyük devletler, siyonizmin sözde dini dayanaklarına dört elle sarılırken, kendi halklarını dahi bu yalanlara ortak ettiler. ABD’nin Teksas Cumhuriyetçi Senatörü Ted Cruz, bu zihniyeti şu cümleyle özetliyordu: “Pazar okulunda büyürken İncil’den şu öğretilmişti bana: İsrail’i kutsayanlar kutsanır, lanetleyenler lanetlenir.”
Dünya siyasetinin geldiği noktaya ibretle bakan Mısırlı liberal politikacı Memduh Hamza ise yıllarca savunduğu laik dünya görüşüne rağmen bugün şu acı gerçeği dile getirdi: “Ben her zaman dinin siyasete girmesine karşıydım. Batı’nın dostluk ve düşmanlık ilişkilerinde dini önemsemediğini düşünürdüm. Ama şimdi… yanıldığımı anladım. Ve bugün gördüklerim karşısında, İslamî bir birlik ya da ittifakın kaçınılmaz ve zorunlu olduğunu düşünüyorum — çünkü aksi hâlde, devletler birer birer yıkılacak.”
Bu gerçeği yıllardır en gür sesle dile getiren liderlerden biri, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu. İstanbul’da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda yaptığı tarihî konuşma, yalnız İslam dünyasında değil, bütün dünyada yankı uyandırdı. Erdoğan şöyle seslendi: “İstanbul’un kaderi, Şam’ın kaderinden, Bağdat’ın kaderinden, Tahran’ın kaderinden, Mekke ile Medine’nin, Gazze’nin, Kudüs’ün kaderinden ayrı değildir.”
Konuşması bir manifesto niteliği taşıyan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2 milyarlık İslam dünyasına seslenerek, hem tarihi bir çağrı yaptı hem de ortak bir kaderin altını çizdi. Şöyle diyordu: “2 milyarlık İslam âleminin tek başına kutup haline gelmesi şarttır. İslam dünyasının daha fazla sorumluluk üstleneceği bir dönemin arefesindeyiz.”
Ve ardından, milletlerin sınırlarını aşan, ümmetin ortak kaderini dile getiren şu sözleri yankılandı: “Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı, Fars’ıyla; Sünnî’siyle, Şiî’siyle, Alevî’siyle; Afrikalı, Asyalı ve Latin Amerikalısıyla ve diğer tüm mezhep ve kökenleriyle Müslümanların kıblesi gibi kaderleri de ortaktır.”
Bu sözler, sadece bir temenni değil, aynı zamanda bir çağrı, bir uyarı ve bir tarihi fırsatın ilanıydı. İslam coğrafyasına “İttihad Vakti”nin geldiğini duyuran Erdoğan’ın bu vurgusunun hemen ardından, aynı toplantıda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da teşhis koyan net bir açıklama yaptı: “Filistin değil, Suriye değil, Irak ya da İran değil…Ortadoğu’da tek bir sorun var: İsrail. Bu sadece bölgemizin değil, tüm dünyanın sorunudur. Adı konulmalıdır: İsrail sorunu.”
İsrail’in katliamlarla anılan başbakanı Netanyahu ise yakın zamanda şunları söyleyerek nasıl bir zihniyetle hareket ettiklerini açık etti: “İsrail devleti kurulduktan sonra, birleşik bir Arap dünyasıyla karşılaştık… ve biz onu aşama aşama parçaladık.”
Bu sözler, bir hatırayı, bir kıssayı hatırlatıyor bana. Rivayet olunur ki, bir zamanlar ormanda üç boğa yaşarmış: biri beyaz, biri kırmızı, biri siyah. Bu üç boğa ayrılmazmış birbirinden. Birlikte yer, birlikte gezer, birlikte karar alırlarmış. Sanki üç ayrı beden değil de tek bir yürekmişler.
Fakat aynı ormanda, gölgelerde sinsice dolaşan aç bir aslan yaşarmış. Onları her gördüğünde, “keşke yalnız olsalar” diye düşünürmüş. Çünkü güçleri birliklerindeymiş. Günlerden bir gün, aslan kırmızı ve siyah boğayı bir kenara çekmiş, tatlı dilli bir tavırla şöyle demiş:
“Aramızda bu beyaz boğa bize zarar veriyor.
Beyaz rengiyle diğer hayvanları cezbediyor, sevilip dostluk ediliyor… ama biz dışlanıyoruz.
Eğer onu bana bırakırsanız, hepimiz rahat ederiz.”
İki boğa başlarını öne eğmiş ve demişler: “Doğru söylüyorsun. Al onu, ye de kurtulalım.”
Ve aslan saldırmış. Beyaz boğa yardım istemiş, haykırmış, gözleriyle dostlarını aramış… Ama ne el uzanmış, ne omuz verilmiş. Ve beyaz boğa yenmiş.
Günler geçmiş. Aslan yine acıkmış. Bu sefer kırmızı boğaya yanaşmış, daha da nazik: “Siyah boğa bizim için yük. Rengi korkunç, diğer hayvanları ürkütüyor. Onu da bana bırak,
biz de mutlu mesut yaşayalım.”
Kırmızı boğa başını sallamış. Aslan saldırmış. Siyah boğa da bakışlarıyla yardım istemiş ama
kırmızı boğa başını başka tarafa çevirmiş. Ve siyah boğa da yenmiş.
Ve nihayet… geriye tek kalan kırmızı boğa olmuş.
Aslan yine acıkmış ve bu kez saklamamış niyetini: “Artık yalnızsın ey kırmızı boğa…
Seni yiyeceğim. Ne kaçabilirsin ne de seni koruyacak biri var!”
O an, kırmızı boğa hakikati idrak etmiş. Gözleri kapanırken, dudaklarından şu cümle dökülmüş:“Ben… Beyaz boğa yendiği gün yenildim!”
Bu hikâye bir masal değildir. Bu kıssa, İngilizlerin yüzyıllardır Müslüman dünyasında uyguladığı
“Böl ve yönet” siyasetinin ta kendisidir. Her ümmet parçası, komşusunun zayıflamasına göz yumdu. Ve bugün sıra herkese geldi.
Artık daha fazla susmak, daha fazla bölünmek, daha fazla kandırılmak kabul edilemez. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işaret ettiği bu birlik çağrısı; akademisyenler, yazarlar, bürokratlar ve siyasetçiler için değil yalnızca — aynı zamanda ümmetin her ferdine, her vicdana, her kalbe yapılmış bir çağrıdır.
Son olarak, Batı’nın İran’ın nükleer programı üzerinden yürüttüğü ikiyüzlü söyleme karşı
Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev’in şu sözüyle bitirelim: “İsrail’in de İran ile birlikte kendi nükleer programından vazgeçmesi gerekiyor.”