El-Kaide’den Suriye Devletine: HTŞ’nin Dönüşümünü Anlamak

Şam’da benimsenen yeni yönetim uygulamaları, hükümetin söylemleri, Avrupa, Arap dünyası ile İslam ülkeleriyle kurmaya çalıştığı diplomatik ilişkiler göz önünde bulundurulduğunda, HTŞve lideri Colani’nin devlet yönetimi konusunda daha gerçekçi bir anlayışı benimsediği söylenebilir. Bu bağlamda örgüt, devrimci bir hareketin organizasyonel zihniyetinden uzaklaşıp, Suriye’nin ulusal çıkarlarını ön planda tutan bir devlet mantığıyla hareket etmeye başlamıştır. Yüksek düzeyde bir pragmatizm sergileyerek Suriye’ye uygulanan yaptırımları kaldırmak, ekonomik ve sosyal kalkınmayı sağlamak ve uzun vadeli istikrara zemin hazırlamak temel hedefler arasında yer almaktadır.
image_print

Suriye muhalefetinin Şam’ı kontrol altına alması ve Beşşar Esad rejiminin 2011’de başlayan Suriye Devrimi’nin üzerinden 13 yıl geçtikten sonra çökmesi, çoğu çevrelerce sürprizle karşılandı. Ancak en şaşırtıcı gelişmelerden biri, eski adıyla Ebu Muhammed El-Colani olarak bilinen Ahmed Şara’nın ideolojik dönüşümüydü. Colani, geçmişte hem Nusra Cephesi’ni hem de Heyet Tahrir Şam’ı (HTŞ) yönetmişti. Ancak beklentilerin ve öngörülerin aksine Şara devrimden sonra askeri ve ideolojik olarak son derece hoşgörülü bir tutum sergiledi.

Yılbaşı gecesi Şam’da Bab Tuma ve Bab Şarki caddelerinde Noel için ışıklarla süslenmiş ağaçların arasında dolaşırken barlarda yılbaşı kutlamalarının devam ettiği görülüyordu. Kutlamaların güvenliğini ise HTŞ’ye bağlı güvenlik güçleri sağlıyordu.

Bu manzara karşısında şaşıran yalnızca dünya kamuoyu değildi, Şam halkı da şaşkınlık içindeydi. Zira şehirde içki yasağının getirilmesi ve zorunlu başörtüsü uygulamasının devreye sokulması beklenirken durum tam tersiydi. Aynı şekilde, yıllarca İslam şeriatının hâkimiyetini savunan sloganlarla savaşan HTŞ üyeleri bile kendilerine verilen emirleri yerine getirirken gördükleri sahne karşısında hayrete düşmüşlerdi.

Bu yazı, HTŞ ve genel olarak Suriye muhalefetinde yaşanan dönüşümü; sahadaki gözlemler ve çok sayıda savaşçı, siyasetçi ve askeri yetkiliyle yapılan görüşmeler  ışığında kaleme alınmıştır. Beşşar Esad rejiminin çöküşünden Ahmed Şara’nın Suriye Cumhurbaşkanlığına seçilmesine kadar Şam’da geçirilen yaklaşık 2 aylık süreçteki saha gözlemlerini kapsayan bu yazıya HTŞve lideri Ahmed Şara’nın devrim öncesi durumlarına değinerek başlamak faydalı olacaktır.

Nusra Cephesi’nin Doğuşu

2011’de Suriye’de devrim hareketinin başlaması ve ülke genelinde protestoların yayılmasıyla birlikte rejimin bu gösterileri gerçek mermilerle bastırma girişimi, çatışmaların silahlı bir boyuta evrilmesine yol açmıştı. Bu süreçte, Irak’ta da farklı gelişmeler yaşanıyordu.

Irak’ta “Os El-Musuli” adıyla hareket eden, o dönemde El-Kaide’nin Irak kolu olan ve adı Irak İslam Devleti olarak bilinen örgütün saflarında yer alan Suriyeli bir genç, örgüt liderliğine bir öneri sundu. Bu öneri, Irak’taki cihat tecrübesinin Suriye’ye taşınması yönündeydi. Genç adam, El-Kaide’den mali ve askeri destek talep ederek Suriye’de bir yapı kurmayı planlıyordu. Nihayetinde, dönemin örgüt lideri Ebu Bekir El Bağdadi bu teklifi kabul etti ve ona küçük bir grup savaşçı ile 50 bin dolarlık bir bütçe tahsis etti.

Bu genç, daha sonra Ebu Muhammed El-Colani olarak tanınacak olan kişiydi. O dönemde 30’lu yaşlarının başında olan Colani, Irak El- Kaidesi’ne sunduğu planda, Suriye’nin kendine özgü dinamiklerine dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyordu. Ona göre, temel farklar şunlardı:

  • Irak’taki cihat, yabancı bir işgalciye karşı başlamışken, Suriye’deki mücadele, zulme karşı başlatılan bir halk devrimiydi. Dolayısıyla, insanları harekete geçirmek için aynı söylemin kullanılması mümkün değildi.
  • Irak’ta Şiiler çoğunlukta iken, Suriye’de Aleviler azınlıktaydı.
  • Irak’ta aşiret yapısı güçlüydü; ancak Suriye’de durum böyle değildi. Bu nedenle sadece aşiret desteğine dayanmak yeterli olmayabilirdi. Şehir halkına hitap edecek bir söylem geliştirilmeliydi.

Bunun yanı sıra, Colani Suriye’de El-Kaide’den tamamen kopmayan ancak bağımsız kararlar alabilen bir liderlik modelinin oluşturulması gerektiğini düşünüyordu.

Colani’nin Suriye’ye gitmesinin ardından, Nusra Cephesi’nin kuruluş süreci başladı. Örgüt, faaliyetlerinin ilk döneminde Suriye’nin başkenti Şam’da intihar saldırıları düzenledi. 2012 yılında, Şam’daki Kafr Suse’de bulunan Suriye istihbarat merkezini hedef alan saldırılar da dâhil olmak üzere, 600’den fazla eylem gerçekleştirdi. Bu saldırılar, Suriye ordusunun mevzilerine yönelik operasyonları ve bomba yüklü araçlarla düzenlenen eylemleri kapsıyordu.

Ancak örgüt içindeki görüş ayrılıkları kısa sürede gün yüzüne çıkmaya başladı. İlk aşamada, çatışma yöntemleri ve öncelikler konusundaki farklılıklar dikkat çekiyordu. Irak’taki örgüt, Türkiye’de bombalı araç saldırıları düzenlemeyi ve doğrudan Alevi nüfusu hedef almayı planlarken, Colani Suriye’de farklı bir cihat modeli geliştirme arayışındaydı. Irak El-Kaidesi’nin benimsediği, “vahşet yönetimi” ve düşmanı maksimum seviyede korkutma stratejisinden farklı bir yol izlemeyi amaçlıyordu.

Colani, Irak İslam Devleti’nin liderliğini kendi projesine ikna ederek Suriye’ye yöneldi. Ancak Suriye’ye vardıktan sadece birkaç ay sonra, yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden dolayı örgüt içinde fikir ayrılıkları ortaya çıkmaya başladı. Colani, Suriye’nin kendine özgü bir yapısı olduğunu ve burada Irak’taki yöntemlerin aynısının uygulanmasının doğru olmayacağını savunuyordu.

Bu fikir ayrılıkları giderek derinleşti ve nihayetinde, Irak İslam Devleti 2013 yılında Suriye ve Irak’ı kapsayan tek bir yapı oluşturduğunu ilan etti: DEAŞ. Bu noktadan itibaren, iki taraf arasındaki çatışma açık bir hâl aldı. El-Kaide lideri Eymen Ez-Zevahiri, Nusra Cephesi’ni Suriye’de El-Kaide’yi temsil eden resmi yapı olarak tanıdı. Ancak DEAŞ, bu kararı kabul etmedi ve yalnızca Nusra Cephesi’ne değil, El-Kaide merkezine karşı da düşmanca bir tutum benimsedi.

Bu dış müdahale, Ebu Muhammed El-Colani için hayati bir dönüm noktası oluşturdu. Colani, Suriye halkının çıkarlarını önemseyen güçlü bir komşu devletin varlığının belirleyici bir faktör olduğunu fark etti ve bu doğrultuda HTŞ bünyesinde siyasi ilişkileri geliştirmeye daha fazla yatırım yapmaya başladı. Bu çerçevede kurulan Siyasi İşler İdaresi, örgütün diplomatik ilişkilerini yürütmekle görevlendirildi ve böylece Esad rejiminin çöküşünün ardından tesis edilen Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın temelleri atılmış oldu.

Bu noktadan hareketle, devrimin zorlu yıllarının –tüm sıkıntılı süreçleriyle birlikte– Suriye muhalefetini olgunlaştırdığı söylenebilir. Bu süreç, sahanın gerçekleriyle uyumlu hareket eden aktörlerin mücadelede üstün gelmesini sağladı. Sahadaki şiddet ve iç çatışmalar her ne kadar derin yaralar açmış olsa da muhalefet içerisinde siyasi manevra kabiliyeti yüksek, pragmatik bir neslin ortaya çıkmasına zemin hazırladı.

Heyet Tahrir Şam’ın Dönüşümünü Etkileyen Faktörler

Suriye’de gerçekleşen devrime giden süreçte savaşın uzunca bir süre devam etmesi ve Rusya ile İran’ın ezici müdahalesinin yanı sıra HTŞ ile diğer muhalif gruplar arasındaki iç çatışmaların da önemli bir etkisi olduğu ifade edilebilir. Bu kapsamda devrimin mimarı olan HTŞ’nin söyleminde ve politikasında yaşanan dönüşümün arkasında biri iç diğeri dış olmak üzere iki temel itici gücün var olduğu söylenebilir.

İç Dinamik: İdlib’de Yönetim Deneyimi

HTŞ’nin İdlib’i ele geçirmesi ve büyük bir şehri yönetmesi, örgüt açısından önemli bir dönüm noktası oldu. Bölgede yaşayan 4 milyondan fazla insanın temel ihtiyaçlarının –su, elektrik ve gıda gibi– karşılanması gerekiyordu. Ayrıca ticaretin ve sınır kapılarının yönetimi gibi sorumluluklar da ortaya çıktı. Bu yükümlülükleri yerine getirememeleri halinde yönetim deneyimlerinin başarısız olacağı açıktı. Bu durum, HTŞ lideri Ahmed Şara’nın daha gerçekçi bir bakış açısıyla hareket etmesine ve öncelikli olarak halkın temel ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanmasına neden oldu.

Bu bağlamda, bölgede yönetimi sağlamak amacıyla bir dizi kurumsal yapı oluşturuldu. Öncelikle “Kurtuluş Hükümeti” kurularak bölgeyi yönetecek bir bakanlar kurulu oluşturuldu. Bunun yanı sıra, sınır kapılarını yönetmek için özel bir kurum, güvenliği sağlamak amacıyla genel güvenlik birimi ve ekonomik faaliyetleri yürütmek için çeşitli yatırım şirketleri hayata geçirildi. Bu deneyim, örgütün kendisini yalnızca bir “silahlı cihat hareketi” olarak değil, aynı zamanda kamu işlerini yürütebilecek bir yönetim organı olarak görmesine ve gelecekte Şam’ı yönetebilecek bir model oluşturmasına zemin hazırladı.

Dış Dinamik: Rejimle Savaş ve Türkiye’nin Rolü

2019 yılında Suriye rejimi, Rus hava kuvvetleri ve İran destekli milislerin yardımıyla geniş çaplı bir askeri operasyon başlatmıştı. Bu saldırılar sonucunda rejim, Hama kırsalında önemli ilerlemeler kaydetti ve İdlib’in sınırlarına kadar ulaştı. Esad rejiminin, kural tanımaz ilerleyişi Hama ve kırsalında büyük bir yıkıma yol açtı ve bu saldırı dalgasının sonunda İdlib’in düşmesi an meselesiydi. Tam bu noktada oldukça kritik bir hamleyle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) devreye girerek cephe hatları boyunca askeri gözlem noktaları kurdu. Aynı zamanda TSK’ya ait insansız hava araçları (SİHA’lar), Suriye ordusunun konvoylarını vurarak rejimi operasyonlarını durdurmaya zorladı. Bu müdahale, İdlib’in düşmesini engelledi.

İdlib’in düşme noktasında geldiği bu zorlu sınav HTŞ lideri Şara’ya sahanın gerçeklerinin ve siyasi ilişkilerin önemini göstererek HTŞ’nin geleneksel Selefi-cihatçı söylemlerin yerine, siyasi pragmatizmi benimsemesinin zorunlu olduğunu fark etmesini sağladı. Kimi çevrelerce oldukça hayret verici gelen Şara’daki bu dönüşümün ya da başka bir ifadeyle HTŞ’nin şartları değerlendirmesi ve pragmatik siyaset izlemesinin nedeni işte bu zorlu tecrübeye dayanmaktadır.  HTŞ’ye yakın kaynaklardan biri, rejimin çöküşünden birkaç gün sonra Şam’da yaptığımız görüşmede şu ifadeleri kullandı:

“Geçmişte kullandığımız yöntemler ve uyguladığımız stratejiler konusunda son derece net ve keskin bir tavır içindeydik. Bu uğurda savaşmaya da hazırdık. Amacımız aynı olsa da aradan geçen yıllar ve zorlu tecrübeler bize, hedeflerimize ulaşmak için yöntemlerde daha esnek ve pragmatik olmamız gerektiğini öğretti.”

Şam’da benimsenen yeni yönetim uygulamaları, hükümetin söylemleri, Avrupa, Arap dünyası ile İslam ülkeleriyle kurmaya çalıştığı diplomatik ilişkiler göz önünde bulundurulduğunda, HTŞve lideri Colani’nin devlet yönetimi konusunda daha gerçekçi bir anlayışı benimsediği söylenebilir. Bu bağlamda örgüt, devrimci bir hareketin organizasyonel zihniyetinden uzaklaşıp, Suriye’nin ulusal çıkarlarını ön planda tutan bir devlet mantığıyla hareket etmeye başlamıştır. Yüksek düzeyde bir pragmatizm sergileyerek Suriye’ye uygulanan yaptırımları kaldırmak, ekonomik ve sosyal kalkınmayı sağlamak ve uzun vadeli istikrara zemin hazırlamak temel hedefler arasında yer almaktadır.

Sonuç

HTŞ, başlangıçta El-Kaide’nin Irak kolu olan DEAŞ’a bağlı bir yapı olarak Suriye sahnesinde yer aldı. Zamanla önce DEAŞ’tan, ardından da El-Kaide’den ayrılarak bağımsız bir çizgi benimsedi ve Suriye’nin kuzeyinde özgün bir yönetim modeli oluşturma çabalarına yöneldi.

Uluslararası koalisyonun askeri operasyonları, rejim ve Rusya’nın muhalefete karşı yürüttüğü saldırılar ve Türkiye’nin muhalefete sağladığı destek, HTŞ için sahadaki tüm dinamikleri ve öncelikleri yeniden şekillendirdi. Bu süreçte HTŞ de dâhil olmak üzere Suriye muhalefetinin tüm fraksiyonları, daha olgun ve stratejik hareket etmeyi öğrendi. Sonunda, taraflar aralarındaki anlaşmazlıkları bir kenara bırakarak Şam’a ilerledi ve Beşşar Esad rejimini devirdi. Böylece, eski adıyla Ebu Muhammed El-Colani olarak bilinen Ahmed Şara, Suriye Cumhurbaşkanı olarak göreve başladı. Gelinen noktada yeni Suriye yönetiminin, bölgesel ve uluslararası ilişkilerini güçlendirmeyi hedefleyen pragmatik ve gerçekçi bir politika izleyerek Arap dünyası, İslam ülkeleri, Batı ve ABD ile dengeli ilişkiler kurmayı amaçladığı gözlenmektedir.

Muhammed Davut Ünalmış

2015’te Ürdün Uluslararası İslami İlimler Üniversitesi İlahiyat ve İslami Bilimler Bölümü’nden mezun oldu. 2015-2022 arasında Katar merkezli Aljazeera kanalında farklı kademelerde çalıştı. 2022-2024 arasında TRT Arabi haber, planlama ve yurt dışı müdürü olarak görev yaptı. Akademik anlamda Ürdün, Ortadoğu ve İslami hareketler konularında çalışmalar yaptı. 2022’de Religions dergisinde “Partnership and Rescue Party and the Transformation of Political Opposition in Jordan” başlıklı bir makale yayımladı. 2023’te yayımlanan Küresel İhvan: Müslüman Kardeşler’in Rejimlerle İlişkisi ve Ulusötesi Niteliği adlı kitapta bir bölüm yazdı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.