Dini İstismar Eden Terör Faaliyetlerinde Yeni Moda: Esinlendirme

Terör örgütleri, varlıklarını sürdürebilmek için her dönemin araçlarını kullanmayı bildi. 2000’lerde internetin küreselleşmesiyle din istismarına dayalı söylemler sınır tanımadan yayılmaya başladı. 2010’larda sosyal medyanın yükselişiyle bu süreç daha örgütlü hale geldi; propaganda ve örgütlenme, çevrimiçi platformların sağladığı yeni imkânlarla güç kazandı. Siyasal boşluğun olduğu bölgelerde somut yapılar halinde belirmeyi başardı. Bu ilerleme, devletlerin askeri envanterlerindeki teknolojik dönüşümün de marifetiyle uzun ömürlü olmadı. Bugün ise bambaşka bir döneme girmiş durumdayız. Sosyal medyanın “akış” mantığında yaşanan değişim, uzun metinler ve saatler süren içeriklerin yerini saniyeler içinde tüketilen kısa videolara ve “reels”lere bıraktı. Özellikle dini istismar eden terör örgütleri bu dönüşümü fırsata çevirerek şiddeti estetize eden, cazip ve hızlı içeriklerle propaganda faaliyetlerine köprüler kurdu.

Bu yeni dönemde örgütler artık saldırıları doğrudan planlayan ya da azmettiren aktörler olmaktan çok, bireyleri esinlendiren gölgelere dönüştü. Birkaç dakikalık video ya da sosyal medya paylaşımı, kimi gençlerin zihninde eylem fikrini tetiklemeye yetiyor. Özellikle ergenlik çağındaki bireyler, kimlik arayışı ve aidiyet ihtiyacı nedeniyle bu içeriklere en açık grup haline geldi. Sonuçta, eylemci yaş ortalaması giderek aşağıya çekildi ve terör örgütlerinin en güçlü silahı artık doğrudan emir değil, dolaylı bir esin kaynağına dönüşmüş oldu.

 

Sosyal Radikalleşme

Esinlendirme modelinin bu kadar etkili olmasında dijital dünyanın payı büyük. Sosyal medya, özellikle de kısa video platformları, şiddeti birkaç saniyelik içeriklerle milyonlara ulaştırabiliyor. Görüntülerde şiddet kimi zaman dini sembollerle, kimi zaman müzik ve estetik öğelerle süsleniyor. Bu içerikler çoğu kez doğrudan bir saldırı çağrısı yapmıyor ama izleyiciyi kapalı mesajlaşma gruplarına yönlendiren bir köprü görevi görüyor. Canlı haberleşme ve yayın platformlarında ise çok daha açık, eyleme dönük içeriklerle karşılaşılıyor.

Bu ortamda radikalleşme süresi dramatik biçimde kısalmış durumda. Önceki yıllarda aylar süren, kamplar ve eğitimlerle desteklenen süreçler yerini haftalar içinde gerçekleşen dönüşümlere bıraktı. Özellikle gençler, bu hızlı radikalleşme sürecinin en kırılgan grubu. Avrupa’da yapılan araştırmalara göre DEAŞ bağlantılı gözaltıların üçte ikisi ergen yaş grubunda. Dışlanmışlık hissi, kimlik arayışı ya da bir şey başarma isteği, gençleri bu içeriklere daha açık hale getiriyor. Ayrıca kapatılan veya yasaklanan hesaplar, gençler arasında adeta bir rozet gibi görülüyor dolayısıyla yasa dışılığın kendisi çekici bir kimlik unsuruna dönüşüyor.

Bu tablo, güvenlik kurumları için öngörülmesi zor bir tehdittir şüphesiz. Örgütle hiçbir bağı olmayan, sadece çevrimiçi içeriklerle harekete geçen genç bireyler, tek başına büyük bir tehlike potansiyeli barındırıyor.

Esinlendirme stratejisinin nasıl işlediğini anlamak için son yıllarda yaşanan bazı olaylara bakmak yeterli. 2025’in başında New Orleans’ta bir saldırgan arabasını kalabalığa sürdü. Olaydan önce sosyal medyada DEAŞ’a bağlılığını dile getirmiş, aracında örgütün bayrağı bulunmuştu. Örgütten aldığı doğrudan bir emir yoktu; gördüğü içerikler ve propaganda yeterli olmuştu. Bu saldırı, tek başına hareket eden birinin ideolojik esinlenmeyle nasıl ölümcül bir tehdit yaratabileceğini gösterdi.

Benzer bir tablo Almanya’da görüldü. Solingen’deki bir yaz festivalinde bıçakla saldıran failin örgütsel bağı bulunmadı. Buna rağmen DEAŞ, saldırıyı hızla sahiplenerek onu “askerimiz” ilan etti. Örgüt için önemli olan saldırının planlanma biçimi değil, ortaya çıkardığı korku ve görünürlüktü. Böylece bireysel bir eylem, küresel bir markanın parçası haline geldi.

Viyana’da ise başka bir örnek yaşandı. Bir pop konserine yönelik saldırı hazırlığı güvenlik güçlerince engellendi. Sanıklardan biri henüz on altı yaşındaydı. Bu durum, çevrimiçi içeriklerin çok kısa sürede gençleri etkisi altına alıp onları şiddet eylemi düşüncesine sürükleyebildiğini ortaya koydu.

İzmir’de yaşanan olay ise henüz taze olması sebebiyle halihazırda net bir örgüte işaret etmiyor. Ancak gerçekleşme şekli ve faili portresi, esinlendirme metodunun çok net bir örneği olarak karşımıza çıkıyor.

Bazen birkaç dakikalık bir video, bazen bir propaganda yazısı, bazen de sosyal medyada dolaşan bir slogan, bireyleri eyleme sürüklemeye yetiyor. Örgütler için bunun cazibesi de burada: risk almadan, büyük maliyetlere katlanmadan, dünyanın herhangi bir köşesinde kendi adlarıyla anılan saldırılar gerçekleşiyor.

Küresel Çıkarımlar ve Çözüm Yolları

DEAŞ’ın yeniden yapılanma süreci esinlendirme stratejisini daha da güçlendirdi. Irak ve Suriye’de toprak hâkimiyetini kaybeden örgüt, Sahel’den Mozambik’e, Afganistan’dan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan vilayetlerle esnek bir ağ kurdu. Bu vilayetler geniş coğrafyaları yönetmeye kalkışmıyor; küçük ama ses getiren saldırılarla varlıklarını sürdürüyor.

Bu eylemler sadece yerel etki yaratmakla kalmıyor. Sosyal medya sayesinde dünyanın başka yerlerinde yaşayan gençler için de ilham kaynağı oluyor. Mozambik’teki bir köy baskınının görüntüleri, Avrupa’da ya da Amerika’da bir genci harekete geçirebiliyor. Bu nedenle esinlendirme, sınırları aşan, öngörülmesi zor bir tehdit haline geldi.

Böyle bir tabloda yalnızca güvenlik önlemleriyle yetinmek mümkün değil. Dijital platformların algoritmaları, şiddeti doğrudan gösteren içeriklerin yanında, şiddeti estetize eden ya da mizahla gizleyen videoları da yakalayabilmeli. Aileler ve okullar, gençlerin davranışlarındaki ani değişimleri erken fark edebilmeli. İçe kapanma, yoğun şekilde şiddet içerikli videolara maruz kalma ya da kapalı sohbet gruplarına yönelme gibi işaretler, birer uyarı olarak görülmeli. Bunun yanı sıra gençlere pozitif aidiyet alanları açmak da en az güvenlik kadar önemli. Spor, sanat, teknoloji ve gönüllülük faaliyetleri, radikalleştirici anlatıların cazibesini azaltabilecek güçlü alternatifler sunabilir.

 

Sonuç: Zihinleri Fethetmek

Artık terör örgütleri için asıl hedef toprak değil, zihinler. Esinlendirme stratejisi, büyük ordular kurmaya gerek kalmadan, sınırları aşmadan, yalnızca ekranlar üzerinden gençleri etkisi altına alabiliyor. New Orleans’tan Solingen’e, Viyana’ya kadar uzanan örnekler, bu yeni dönemin gerçekliğini gösteriyor.

Devletler için bu yeni modayla mücadele etmek kolay olmayacak. Çünkü mesele artık sadece “nerede saldırı olacak?” sorusuyla sınırlı değil. Asıl kritik soru şu: “Hangi ekran, hangi gencin zihnine bu fikri düşürecek?” Bu soruya verilecek yanıt, esinlendirmenin doğurduğu yeni nesil terör tehdidine karşı en önemli savunma hattı olacak.