Din Ruh Sağlığını Nasıl Koruyor? Sıla-i Rahimin Rolü Nedir?

Din psikolojisi, tıpkı psikoloji gibi, 19. yüzyıl sonlarında teoloji, felsefe ve biyolojiden ayrılarak bağımsız bir bilim dalı olarak şekillenmiş ve zamanla popülaritesi giderek artan bir disiplindir. Kısaca tanımlamak gerekirse, dinî davranışların psikolojik neden ve sonuçlarını inceleyen bilim dalıdır.

Tarihsel sürece bakıldığında, ilk dönem araştırmalar daha çok dinî davranışların nedenleri üzerine yoğunlaşmışken, zamanla bu ilgi sonuçlara kaymış, günümüzde ise özellikle sonuçlara yönelik araştırmalar ağırlık kazanmıştır. Bu eğilim Türkiye’de daha belirgin bir şekilde gözlenmektedir; çünkü hem ekonomik hem de bürokratik engeller, araştırmacıları daha çok ‘dindarlığın psikolojik sonuçları’na yöneltmektedir.

Bu noktada kısa bir parantez açmak faydalı olacaktır: Dinî davranışların nedenlerini inceleyen ilk dönem din psikologlarının önemli bir kısmı —ki çoğu aynı zamanda psikolog veya psikiyatristtir— ideolojik gerekçelerle hareket etmiş, Tanrı ve dinin insan psikolojisinin bir ürünü olduğunu ispat etmeye çalışmıştır. Bu indirgemeci yaklaşım uzun yıllar boyunca etkili olmuş, ancak din psikolojisinin ‘değer üretmeyen’, ‘olanı inceleyen’ bir bilim olduğu anlayışı güç kazandıkça, psikolojiyi ateizmin bir aparatı gibi kullanma eğilimi zayıflamıştır. Günümüzde hâlâ dinin psikolojik travmaların bir sonucu olduğunu iddia eden bazı psikologlar olsa da, din psikolojisinin ana akımı artık daha çok, bireyin dindarlığının psikolojisi üzerindeki etkilerine odaklanmaktadır.

Ülkemizde ise başından itibaren din psikologları, özellikle ekonomik ve bürokratik zorluklardan dolayı dini davranışların nedenlerinden ziyade sonuçları ile ilgilenmektedir. Bir başka anlatımla insanın psikolojisinin dinî tutum ve davranışlarını nasıl etkilediğini daha az, dindarlığının psikolojisi üzerindeki etkilerini çok daha fazla araştırmakla meşgul olunmaktadır. Bu çerçevede dindarlığın psikolojik sağlık üzerindeki etkilerini araştırıldığı hatırı sayılır sayıda çalışma yapılmıştır. Bu yazıda da tam olarak dini davranışların psikolojik sonuçlarına odaklanacağız.

Bu girizgahtan sonra artık asıl anlatmak istediğimiz meseleyi açabiliriz. Din psikolojisi literatürü dindarlığın ruh sağlığına olumlu etkilerinin olduğunu ortaya koyuyor. Bazı çalışmalar konusuna göre dindarlık ile ruh sağlığı arasında ilişki olmadığını, az sayıdaki bazıları ise dinin belli konularda olumsuz etkilere sahip olduğunu tespit etmiştir. Bilhassa ruh sağlığının olumsuz göstergesi olduğu düşünülen ölüm kaygısı ve yeme bozukluklarının aralarında bulunduğu birkaç konuda dinin ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkisinin olduğu yönünde saptamalar söz konusudur. Bu tespitler üzerine yapılabilecek bir tartışmaya bu yazıda girmeyeceğiz. Zaten beri tarafa döndüğümüzde dua, ibadethaneye devam, maneviyat vb dini unsurun, hayatın anlamı, yaşam amacı, mutluluk, iyimserlik, psikolojik iyi oluş, psikolojik sağlamlık vb olumlu ve depresyon, anksiyete, intihar benzeri olumsuz birçok psikolojik değişken açısından ruh sağlığını iyi yönde etkilediğine dair araştırma bulgularının ağırlıkta olduğunu görüyoruz. Bu iki fenomen arasındaki ilişkiye dair o kadar fazla araştırma yapıldı ki, günümüzde yeni araştırmalar yapmaya devam edilirken, aynı zamanda çok sayıdaki araştırmanın metaanalizleri yapılmakta, bunca yıllık araştırma mirasının genellenebilir sonuçları araştırılmaktadır. Üstelik son dönemde, araştırma literatürünün zenginliği nedeniyle her çalışmanın değil, yalnızca nitelikli dergilerde yayınlanan makalelerin metaanalizleri yapılmaya başlanmıştır. İşte araştırmalar ve metaanaliz çalışmaları üzerine yakın tarihte yaptığmız bir incelemede halâ dindarlığın birçok açıdan ruh sağlığını olumlu etkilediğini teyit ettik. “Yine de” ifadesini kullanıyoruz, çünkü son dönemde artan sekülerleşme nedeniyle dindarlıktaki yoğunluk yahut derinliğin bilhassa batıda hayli azaldığını, bunun da dindarlığın olası etkilerinin de azalmasına neden olduğunu düşünüyoruz. Bu tartışmayı da paranteze alacak olursak, dindar insanların psikolojik sağlığın birçok parametresinde avantajlı oldukları ortadadır.

Önceki bir yazımızda ifade ettiğimiz gibi, bizzat bendeniz ve danışmanlığını yaptığım lisansüstü öğrencileri tarafından yapılan çok sayıda ampirik araştırma, dindarlığın olumlu etkilerini güçlü şekilde teyit ediyor. Bir öğrencimin daha bu yaz tamamladığı, bilimselliği yüksek bir deneysel çalışmada oldukça çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı. Öyle ki bir tebliğ veya eğitim gayesi olmaksızın, dini unsurlarla yüzeysel karşılaşmaların (buna örtük uyaran diyoruz) bile kişinin öz kontrolünü artırdığını tespit ettik. Çok boyutlu bu deneysel çalışmada örneğin dini unsurların içerisinde bulunduğu bir paragraflık metnin yazım yanlışlarını düzeltme görevini yapanların, dini olmayan bir metni düzeltenlerden daha fazla öz kontrol elde ettiğini tespit ettik. Bir başka çalışmada dindarların sosyal kaygılarının daha düşük olduğunu bulguladık. Bir diğerinde ise dindarların dindar olmayanlara kıyasla; kendisine, hayata ve geleceğe daha olumlu baktığını saptadık. Uzaklara bakmadan, yalnızca bizim bizzat yaptığımız yahut katkı sağladığımız bir düzineden fazla araştırma dindarlığın farklı açılardan ruh sağlığını olumlu etkilediğini ortaya koydu.

Din psikolojisi araştırmacıları çalışmalarında bu olumlu etkinin nedenlerine ilişkin farklı fikirler ortaya atıyor. Dinin faydası, kimine göre insanın moral seviyesini yükseltmesinden, kimine göre hayata anlam ve amaç katmasından, kimine göre ahlaklı bir yaşam sağlamasından, kimine göre ise kişinin Allah ile kurduğu bağ sayesinde yalnızlık hissine kapılmamasından kaynaklandığını söylemektedir. Ezcümle insan fıtratına en uygun yapıyı sunması nedeniyle dindarlığın ruh ve beden sağlığını olumlu etkilediği ifade edilmektedir.

Dinin ruhsal olduğu kadar bedensel sağlık üzerindeki olumlu etkisini de tek bir nedene bağlamak mümkün değildir. Yukarıda zikrettiğimiz deneyde olduğu gibi yüzeysel karşılaşmalar bile etki doğurabiliyorsa, dindarlığın çok katmanlı ve çok yönlü bir koruyucu etkiye sahip olduğu açıkça ortadadır.

Bu noktada, yakın zamanda yaptığımız bir çalışma bu konuda bizi hem şaşırttı hem de bir aydınlanma yaşamamızı sağladı. Sizleri daha fazla meraklandırmadan bu çarpıcı tespiti açıklayalım. Bir yüksek lisans öğrencimiz, daha önce tarafımızdan geliştirilen akrabalık ve arkadaşlık bağları ölçeğini kullanarak dindarlık, psikolojik iyi oluş ve sıla-i rahim değişkenlerinin karşılıklı ilişkisini tespit etmek üzere İstanbul’daki devlet üniversitelerinde okumakta olan, farklı fakültelerden öğrenciler üzerinden bir alan araştırması gerçekleştirdi. Sonuçta hem dindarlık ile akrabalık ve arkadaşlık bağları arasında, hem dindarlık ile psikolojik iyi oluş arasında hem de bu sosyal bağlar ile psikolojik iyi oluş arasında pozitif korelasyon, yani olumlu ilişkiler tespit ettik. Bu ilişkiye dair analizleri derinleştirince (aracılık analizi) bizi asıl şaşırtan bulguya ulaştık. Dindarlığın psikolojik iyi oluşu etkileyişi akrabalık ve arkadaşlık bağları üzerinden oluyordu. Öyle ki dindarlık, akrabalık ve arkadaşlık bağlarını güçlendiriyor, bu bağlar güçlendikçe de psikolojik iyi oluş artıyordu, ama akrabalık bağları değişkeni denklemden çıkarıldığında dindarlığın psikolojik iyi oluş üzerindeki etkisi ortadan kalkıyordu. Daha açık bir anlatımla akrabalık ve arkadaşlık bağlarının dindarlık sayesinde güçlendiği, bu bağlar güçlendikçe de psikolojik iyi oluşun arttığı ortaya çıktı.

Bugüne kadar ki akademik hasılamız bize dindarlığın ruh sağlığı üzerindeki olumlu etkisini açıkça gösteriyordu, fakat bu son araştırma sayesinde dindarlığın bu noktadaki en önemli asetinin sosyal bağları güçlendirici fonksiyonu olduğunu anlamış olduk. Buradan çıkarılacak sonuç da hayli açık olsa gerek, İslam dini insan fıtratına en uygun olan yaşam biçimlerini öneriyor, hatta emrediyor. Birçok ayet ve hadiste geçen sıla-i rahim emrinin sadece İslam toplumunun dirlik ve düzenini değil hem de tekil olarak bireylerin ruh sağlıkları için hayli önem arzettiği, bilimsel açıdan da tespit edilmiş bir hakikat olarak karşımızda duruyor. Bilhassa bireyselliğin yaygınlaştığı, aile ve dostluk bağlarının zayıfladığı, buna bağlı olarak yozlaşma ve bunalımın arttığı günümüz ikliminde, İslam’ın sıla-i rahim ve kardeşlik ilkeleri, ihmal edilmemesi gereken bir şifa kaynağı olarak yeniden değerlendirilmeyi beklemektedir.