Daha İyi Bir Dünya İçin Savaşan ve Genç Yaşta Ölenlere Saygı
Her ne kadar genç yaşta hayatlarını kaybetmiş olsalar da, Frantz Fanon ve Patrice Lumumba gibi devrimciler, sömürgecilik karşıtı ve ulusal kurtuluş mücadelelerine paha biçilmez katkılarda bulundular.
Temmuz ayında, Frantz Fanon’un doğumunun yüzüncü yıldönümünden birkaç gün sonra, kızı Mireille Fanon Mendès-France ile öğle yemeği yedim. Fanon’un otuz dokuz yaşında çok genç yaşta öldüğünü söylediğimde Mireille beni düzeltti: “Hayır, otuz altı.” Üç yıl daha yaşamış olsaydı, bu onun için bir armağan olurdu; çünkü başka çalışmalarını tamamlayabilir, ailesiyle daha fazla zaman geçirebilirdi. Bizim için de bir armağan olurdu; çünkü Yeryüzünün Lanetlileri’nden sonra gelecek olan kitabı okuyabilirdik – belki de dar milliyetçilik tuzaklarına düşmeyecek bir ulusal projenin nasıl inşa edileceğine dair bir kitap. Ama bu olmadı.
Mireille ile yaptığım konuşmayı ve babasının geride bıraktığı mirası düşünerek, Tricontinental: Sosyal Araştırma Enstitüsü’ndeki ekipten, kırk yaşına gelmeden hayatını kaybeden devrimci liderler ve entelektüellerin bir listesini oluşturmama yardım etmelerini istedim. İsimler birbiri ardına sıralandı ve farkına bile varmadan önümde birkaç sayfa dolusu isim belirdi; düşünceleri yüzünden suikasta kurban giden insanlara adanmış dijital bir anıt. Liste, Mozambik’ten Josina Machel (25 yaşında) ile Küba’dan Che Guevara’ya (39 yaşında) kadar uzanıyordu. Listenin kısa bir versiyonunu bu bültende yayımlamak istedim ama vazgeçtim. Zaten yetersiz olan bir listeyi daha da kısaltmak nasıl mümkün olabilir ki? O kadar çok yerde, o kadar çok insan, lider ve entelektüel, emperyalist sistemin kurduğu devasa baskı mekanizmaları tarafından öldürülmüşken…
Yetersiz bir liste sunmak yerine, kısa yaşamına iki kitap sığdıran Fanon’a dönelim: 1952’de yayımlanan Siyah Deri, Beyaz Maske ve ölümünden yalnızca birkaç ay önce, 1961’de yayımlanan Yeryüzünün Lanetlileri. 1959’da yazdığı Ölen Sömürgecilik ve 1952 ile 1961 arasında kaleme aldığı denemelerden oluşan Afrika Devrimine Doğru ise ölümünden sonra, 1964’te yayımlandı.
Bu eserleri alıp da, “İşte Fanon’un tüm üretimi budur; yaptığı her şey – psikiyatri pratiği, Cezayir kurtuluş mücadelesine katkısı – sadece bundan ibarettir,” demek mümkün değildir. Akademisyenler Fanon’u tamamlanmış bir külliyat olarak ele alırlar; ama gerçekte o henüz zirveye ulaşmamıştı. Son kitabındaki argümanların berraklığı, 1961 sonrasında – yaşamı yarıda kesilmemiş olsaydı – Fanon’un takip edeceği yeni araştırma alanlarının yolunu açmıştı. Özellikle de, kısa süre içinde ortaya çıkan, sömürgecilik sonrası devletlere dayatılan iç ve dış sınırlamalara ilişkin kanıtlar ışığında.
Beş yıl önce, Tricontinental: Sosyal Araştırma Enstitüsü, The Brightness of Metal (Mart 2020) başlıklı bir dosya yayımlayarak Fanon’un ulusal kurtuluş üzerine düşüncesine dair geçici bir değerlendirme sundu. Ancak bu sadece geçici bir değerlendirmeydi – çünkü Fanon’un teorisi, erken ölümüyle birlikte tamamlanmamış olarak kaldı.
Yeryüzünün Lanetlileri’nden sonra yazılması muhtemel olan kitaba dair unsurlar, Fanon’un 17 Ocak 1961’de, 35 yaşındaki Patrice Lumumba’nın suikastından sonra yazdığı denemede açıkça görülmektedir. Şubat 1961’de Afrique Action’da yayımlanan “Lumumba’nın Ölümü: Başka Türlü Davranabilir miydik?” başlıklı makaledeki argüman, şu güçlü paragrafla özetlenebilir:
Bizim hatamız – biz Afrikalıların yaptığı hata – düşmanın asla samimiyetle geri çekilmeyeceğini unutmamızdı. O asla anlamaz. Teslim olur ama dönüşmez.
Bizim hatamız, düşmanın mücadele ruhunu ve zararlılığını yitirdiğine inanmamızdı. Lumumba yoluna çıkarsa, Lumumba ortadan kaldırılır. Cinayet konusunda tereddüt, emperyalizmin doğasında yoktur.
Gerçekten de, emperyalizm asla cömert ya da insani değildir.
Fanon, Lumumba üzerine yazdığı bu yazısında iki isimden daha söz eder, ancak detaylara girmez: “Ben M’hidi’ye bakın, Moumié’ye bakın, Lumumba’ya bakın.”
Mohammed Larbi ben M’hidi (1923–1957), Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (FLN) altı kurucu üyesinden biriydi. “Bilge Larbi” olarak tanınan M’hidi, Oran bölgesindeki Wilaya V askeri bölgesinin komutanıydı ve daha sonra Cezayir Savaşı’nda FLN’nin liderliğini üstlendi. Şubat 1957’de yakalandı, vahşice işkence gördü ve bir ay sonra, otuz üç yaşında idam edildi. Fransa, bu onurlu Cezayirliyi kabullenemezdi.
Félix-Roland Moumié (1925–1960), Kamerun’un 1955’te başlayan bağımsızlık mücadelesi boyunca Kamerun Halkları Birliği’nin liderliğini yaptı. Cezayir’de olduğu gibi, Kamerun’daki Fransız baskısı da şeytani boyutlara ulaşmıştı; sivil yerleşim merkezlerine yönelik sert saldırılarda on binlerce insan öldürüldü. Bu tarih büyük ölçüde unutulmuş durumda. Moumié, Cenevre’de Fransız güvenlik servislerinden bir ajan tarafından talyumla zehirlenerek öldürüldü. Otuz beş yaşındaydı.
Fanon’un yakından tanıdığı M’hidi, Moumié ve Lumumba’nın ölümleri, emperyalizmin vahşetini gözler önüne serdi. Eğer egemenliğe giden yolda halkı peşinden sürükleyecek radikal bir figür ortaya çıkarsa, onun yaşamasına izin verilmez. Lumumba bir radikaldi; Fanon’un deyimiyle “Afrika’ya satılmış” bir adamdı – yani yüreği Afrika halkıyla birlikteydi ve emperyalizme satılmamıştı. Bu yüzden öldürüldü.
Belçika, Britanya, Fransa ve Portekiz, Afrika’daki sömürgelerinden barışçıl biçimde çekilmeyi reddettiler. Nazi Almanyası ve Japonya tarafından İkinci Dünya Savaşı sırasında kullanılan – ve sonrasında sırasıyla Nürnberg ve Tokyo Mahkemeleri’nde savaş suçu ilan edilen – her türlü yöntemi devreye soktular. Eğer bu mahkemelerdeki suç tanımları Cezayir’den Kamerun’a uzanan sömürge savaşlarına uygulanmış olsaydı, bu Avrupa ülkelerinin askerî ve sivil liderleri asılırdı.
Örneğin, Japon İmparatorluk Ordusu Generali Tomoyuki Yamashita, askerlerinin Filipinler’de sivillere yönelik işlediği zulümlerden dolayı 1946’da Tokyo Mahkemesi tarafından, komuta sorumluluğu ilkesi uyarınca (sonradan “Yamashita Standardı” olarak anılacaktır) suçlu bulunarak asıldı. Bu standart tutarlı biçimde uygulanmış olsaydı, İngiliz Mareşal Gerald Walter Robert Templer da, Malaya Acil Durumu (1948–1960) sırasında genel halka yönelik olarak kullanılan toplama kampları ve herbisit savaşından – ki bu, daha sonra ABD’nin Vietnam’da kullandığı Agent Orange’ın öncüsüydü – dolayı asılırdı.
Aynı ölçüt uygulanacak olsaydı, Fransız generaller Jean-Marie Lamberton ve Max Briand da, Kamerun Savaşı’ndaki (1955–1964) rolleri nedeniyle asılırdı. Zira Fransız güçleri, hem direnişçilere hem de sivillere karşı aşırı bir vahşet uygulamış, belgelenmiş katliamlar gerçekleştirmiş ve psikolojik savaş yöntemi olarak kafa kesme uygulamalarına başvurmuştu.
Ama elbette, hepsi göğüslerinde madalyalarla öldü.
Savaşın sonlarına doğru, 13 Şubat 1960’ta Fransa’nın, Sahra Çölü’ndeki Reggane’de nükleer bomba denemesi gerçekleştirdiğini ve böylece dünyada nükleer silaha sahip dördüncü ülke haline geldiğini hatırlamak önemlidir. Fransa, 1963 tarihli Kısmi Nükleer Test Yasağı Antlaşması’na katılmayı reddetti. Cezayir 1962’de bağımsızlığını kazandı, ancak Fransa Reggane’deki nükleer denemeleri sürdürebilmek için beş yıllık bir kira sözleşmesi yaptı ve 1966’ya kadar testlere devam etti. Daha sonra ise denemelerini Pasifik Okyanusu’ndaki Fangataufa ve Moruroa adalarına taşıdı ve sonraki otuz yıl boyunca burada toplam 193 nükleer deneme gerçekleştirdi.
Fransa Reggane’de atom bombalarını test ederken Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri adlı eserinde şöyle yazdı: “Askerî araştırmalara yatırılan bu kelimenin tam anlamıyla astronomik miktardaki paralar, nükleer savaş teknisyenlerine dönüştürülen mühendisler, on beş yıl içinde azgelişmiş ülkelerin yaşam standartlarını %60 oranında yükseltebilirdi.” Fanon bunu ekonomik bir çerçevede yazmış olsa da, aynı zamanda siyasî tehditler açısından da yazabilirdi: Suikastlar işe yaramazsa, Fransa’nın asi sömürgelerine karşı kullanabileceği bir atom bombası da vardı.
Fanon, 1958 yılında Gana Başbakanı Kwame Nkrumah tarafından Akra’da düzenlenen Tüm Afrika Halkları Konferansı’nda, Cezayir geçici hükümeti adına Lumumba ve Moumié ile bir araya geldi. Ulusal kurtuluş mücadelelerinin gerekliliği, emperyalist gücün şiddetinden en iyi şekilde nasıl korunabilecekleri ve yeni-sömürgeci yapının pençesinden nasıl kurtulabilecekleri üzerine konuştular. Fanon, Cezayir ve müttefikleri tarafından eğitilecek, kıtanın kurtuluş savaşlarına katılacak bir askerî güç olarak “Afrika Lejyonu”nun kurulmasıyla ilgileniyordu. Bu toplantılardan aldığı notlarda Fanon, Moumié’nin ölümüyle ilgili şunları yazmıştı:
Soyut bir ölüm, en somut, en canlı, en fevri adama isabet etti. Félix’in sesi hep yüksek perdedeydi. Agresifti, öfke doluydu, ülkesine aşıktı, korkaklardan ve entrikacılardan nefret ederdi. Sertti, haşindi, yozlaşmazdı. Altmış kilo kas ve kemik içine sığmış devrimci bir ruhtu.
Bu cümleler aslında Fanon’u da çok iyi tanımlar.
Fanon’un ölüm kaydında “bronşiyal zatürre” yazıyor, ama bu sadece belgede yazan şey. Ölüm anında orada bulunan bir CIA görevlisi vardı: C. Oliver Iselin. İşte böyle.
Kaynak: https://thetricontinental.org/newsletterissue/fanon-young-revolutionaries/