Çok Geç Olmadan: Batı, İran’ın Bir Sonraki Krizine Hazırlanmalı

Her askerî komutan, umudun bir plan olmadığını bilir. Başarı, ilk atış yapılmadan önce tehditleri öngörmeye ve acil durum planları geliştirmeye bağlıdır. Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri, İran’ın dinî rejiminin oluşturduğu tehdide karşı da aynı ilkeyi uygulamalıdır. Bunu yapmamak, stratejik bir görev ihmali olur. Bu tehditle yüzleşmek ve nihayetinde onu etkisiz hâle getirmek için bir acil durum planı hazırlamak sadece akıllıca değil—aynı zamanda zorunludur.

Geçen hafta devlet medyasında yer alan açıklamalarda, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, rejimin sözde “füze gücü”nün artışına ilişkin olarak Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerine bir uyarıda bulundu. İran’ın balistik füze stoklarının büyük bir kısmının—ve üretim kapasitesinin önemli bir bölümünün—Haziran ayında İsrail’le yaşanan on iki günlük savaş sırasında imha edildiği bildirildiği hâlde, Tahranlı yetkililer bu etkinin önemini küçümsemeye çalışarak, hâlâ kontrolü elinde tutan bölgesel bir güç imajını koruma çabasında.

Yine de Arakçi ve meslektaşları, bu kapasiteleri yenilediklerini ve genişlettiklerini öne sürüyor. Bazı yetkililer, yeni bir çatışma ihtimalini memnuniyetle karşılamış durumda. Bu cüretkâr çıkışlar içi boş bir blöften ibaret olsa da, bölge genelinde güç göstermeye devam etme yönündeki meydan okuyan duruşlarını ve tehlikeli niyetlerini açıkça ortaya koyuyor.

Politika yapıcılar açısından bu durum, netlik ve kararlılık gerektiriyor. Washington ve müttefikleri, varlığını şiddete borçlu olan bir rejimin davranışlarını yalnızca diplomasiyle değiştirebilecekleri yanılsamasını terk etmelidir.

Kırk altı yıldır İran’ın yöneticileri iki temel üzerine dayanıyor: bölgesel saldırganlık ve iç baskı. Her ikisi de zayıflıyor. Mollaların dışa yönelik güç projeksiyonu, içerideki kararlı muhalefet tarafından sekteye uğratıldı; 2018’den bu yana yaşanan üç ülke çapındaki ayaklanma, rejimin iktidar temellerini sarstı. Rejimin kılıç sallamaları, iktidarının elden kaymakta olduğunu bilen bir yönetimin sesidir.

Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri iki seçenekle karşı karşıya: ya kaçınılmaz olan bir sonraki çatışmaya hazırlanmak ya da rejimin içeriden devrilmesini destekleyerek İran halkının bu çatışmayı önlemesine yardımcı olmak. İkinci seçenek, yabancı müdahale ya da savaşla ilgili değildir; politikayı gerçeklerle uyumlu hâle getirmekle ilgilidir. İran halkı, Batı’nın tereddütleriyle ihanete uğramadıkları sürece, özgürlüğün bedelini bizzat ödemeye hazır olduğunu kanıtlamıştır.

2022 ayaklanması—1979’dan bu yana en yaygın olanı—rejimin kırılganlığını ve halkın kararlılığını açıkça ortaya koymuştur. Ancak Batılı başkentler buna pasiflikle yanıt vermiştir. İran halkını güçlendirmek yerine rejimi güçlendirmişlerdir; rejim ise buna kitlesel infazlar, baskı ve Haziran savaşına yol açan saldırganlıkla karşılık vermiştir.

Bu başarısızlığın sonuçları hâlâ ortaya çıkmaktadır. Bugün rejim, İran Ulusal Direniş Konseyi’nin (NCRI) ana bileşeni olan İran Halkın Mücahitleri Örgütü’nden (PMOI/MEK) 17 kişi hakkında idam cezası vermiştir. Bu terör kampanyası, mollalar dışarıda saldırganlık sergilerken, içeride muhalefeti ezmeye yönelik olarak tasarlanmıştır. Mesaj daha açık olamazdı: Tahran, herhangi bir yabancı düşmandan çok, kendi halkından korkuyor.

15 Kasım’da İranlı-Amerikalı topluluklar, Washington, D.C.’de ilk Özgür İran Kongresi için bir araya gelecek. Bu toplantı, demokratik bir geçiş için gerçekçi bir vizyon ortaya koymak amacıyla binden fazla aktivisti, akademisyeni ve toplum liderini bir araya getirecek. Ayrıca, özgür seçimler, toplumsal cinsiyet eşitliği, din özgürlüğü, barışçıl dış ilişkiler ve nükleer silahlardan arındırılmış bir İran vaat eden Maryam Recevi’nin On Maddelik Planı da gündeme gelecek. Bu çerçeve, hiçbir askerî müdahalenin sunamayacağı bir şeyi sunuyor: Tahran’ın saldırganlık döngüsüne kalıcı bir son.

Hayatını üniforma içinde geçirmiş biri olarak, hazırlıklı olmanın değerini çok iyi biliyorum. Savaş kaçınılmaz olduğu için değil, barış ona bağlı olduğu için plan yaparız. Bugün Batı, Ortadoğu’da bir başka bitmek bilmeyen çatışma için değil, böyle bir çatışmayı önleyebilecek kararlı bir siyasi değişim için hazırlıklı olmalıdır. İran halkı hem cesaret hem de yetenek sergilemiştir. Şimdi ihtiyaç duydukları şey, özgür dünyanın onların yanında—baskıcıların ise karşısında—yer aldığına dair bir güvencedir. İşte bu, 15 Kasım’daki kongreyi eşsiz kılan ve Washington ile diğer Batılı başkentlerdeki politika yapıcıların gereken ilgiyi göstermesi gereken önemli bir etkinlik hâline getiren unsurdur.

Tahran’ın zayıflığı artık açığa çıkmıştır. Asıl soru şudur: Bu zayıflık bir kez daha savaşa dönüşmeden önce harekete geçecek stratejik öngörüye sahip miyiz?

* Org. Charles Wald, ABD Hava Kuvvetleri (emekli), ABD Avrupa Komutanlığı’nda komutan yardımcısı olarak görev yapmıştır.

 

Kaynak: https://www.realcleardefense.com/articles/2025/11/13/before_its_too_late_the_west_must_prepare_for_irans_next_crisis_1147088.html