Çin’in Amerikanlaşmadan Uzaklaşma Stratejisi

ABD “riskleri azaltma” politikası izlerken, Çin de bağımlılıktan özerkliğe uzanan kendi rotasını çiziyor.

Çin artık Washington’un kopuş yaşayıp yaşamayacağını görmek için beklemiyor. İlk adımı atan taraf oluyor ‒ hem de hızla. ABD’li stratejistler Çin’in izole edilip edilmediğini hâlâ tartışırken, Pekin ekonomik ve teknolojik altyapısını sessizce yeniden şekillendirmeye çoktan başladı bile.

On yıl önce “Amerikanlaşmadan uzaklaşma” söylemiyle başlayan süreç, bugün verilerle desteklenen, kendine yeterliliğe ve küresel çeşitliliğe yönelik istikrarlı bir dönüşüme dönüşmüş durumda.

Bu bir Soğuk Savaş tekrarı ya da bağları koparma girişimi değil. Aksine, Çin’in kalkınma yolunu yeniden tanımlama ve ABD baskısına maruz kalma düzeyini azaltma yönündeki daha kapsamlı çabasını yansıtıyor. Sonuçlar beş kilit alanda en belirgin hâlini alıyor; ilki ticaret.

  1. Ticaret: Bağımlılıktan Çeşitlendirmeye

Çin’in ticaret dengesini yeniden kurma süreci, siyasetten çok pragmatizme dayanıyor. Washington’un gümrük tarifeleri ve korumacılığıyla karşı karşıya kalan Pekin, Asya, Avrupa ve Küresel Güney üzerinden yeni ticaret rotaları inşa etti.

2018 yılında Amerika Birleşik Devletleri, Çin’in toplam dış ticaretinin %19,3’ünü oluşturuyordu. 2025’in ilk sekiz ayında bu oran %9,2’ye düştü ‒ üstelik Çin’in toplam ticareti %45 artmış olmasına rağmen. Rakamlar her şeyi anlatıyor: Çin daha fazla ticaret yapıyor, ancak ABD ile olan ticaretinde ciddi bir azalma var.

Belirli malların ithalat ve ihracatında da değişimler görülüyor. Bir zamanlar Çin’in soya fasulyesi ithalatının %85’i ABD’den geliyordu; bugün bu oranın %68’i Brezilya’dan sağlanıyor, ABD’den yapılan ithalat ise %22’ye gerilemiş durumda. ABD’ye yapılan yüksek teknolojili ürün ihracatı, Çin’in toplam ihracatının %28’ine düşerken; Asya ve Pasifik’i kapsayan bir ticaret bloğu olan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) ülkelerine yapılan ileri teknoloji ekipman satışları %41’e yükseldi.

Pekin kendini ABD pazarından bütünüyle koparmıyor; ancak bu pazara artık bağımlı olmamasını güvence altına alıyor. Buna Çin’in “riskleri azaltma” versiyonu denebilir.

  1. Bilim ve Teknoloji: Takipçiden Rakibe

Washington’un yaptırımların ve ihracat kontrollerinin Çin’i yavaşlatacağını umduğu yerde, bunun tam tersi bir gelişme yaşanmış gibi görünüyor. 2018’den bu yana Amerika Birleşik Devletleri, 1.700’den fazla Çinli kuruluşu kara listeye aldı ve bu yolla onların ileri teknolojilere erişimini engellemeyi amaçladı. Ancak bunun sonucu, devlet öncülüğünde inovasyonun artması ve yerli alternatifler üretme yarışının hız kazanması oldu.

Çin bugün küresel 5G standart temel patentlerinin %42’sine sahip ve Eylül 2025 itibarıyla 4,6 milyondan fazla 5G baz istasyonu işletmesi bekleniyor ‒ bu da dünya genelindeki toplamın yaklaşık %60’ına denk geliyor. Bu yaygın altyapı, endüstriyel internet ve Araçların İnterneti gibi yeni endüstrilerin temelini oluşturdu.

Benzer bir model yapay zekâ ve öncü teknolojilerde de gözleniyor. Çin, küresel üretken yapay zekâ (generative AI) patentlerinin %61,5’ine sahip ve otonom sürüş ile kuantum bilişim alanlarındaki araştırma makaleleri artık atıf etkisi bakımından ABD yayınlarını geride bırakmış durumda.

Araştırma ve geliştirme harcamaları 2024 yılında GSYİH’nin %2,55’ine ulaştı; temel araştırmalara ayrılan pay ise bu toplamın %6,8’ine çıktı. Bu durum, Çin’in kısa vadeli ticari kazançlardan ziyade uzun vadeli kapasiteye yöneldiğini gösteriyor.

Çin’in teknolojik bağımsızlık yönelimi donanım alanında da kendini gösteriyor. Huawei ile Çin’in önde gelen yonga dökümcüsü Semiconductor Manufacturing International Corporation (SMIC) tarafından geliştirilen Kirin 9000S yongası, uzun süredir en ileri yarı iletken üretimi için vazgeçilmez kabul edilen Hollandalı ASML firmasının ürettiği aşırı ultraviyole litografi araçları kullanılmadan üretildi.

Diğer alanlarda da kayda değer dönüm noktaları göze çarpıyor: Beidou uydu ağı artık 200’den fazla ülke ve bölgeye hizmet veriyor. C919 yolcu uçağı ticari hizmete girdi. Fendouzhe denizaltısı 10.000 metre derinliğe ulaştı. Chang’e 6 Ay sondası, Ay’ın uzak yüzünden örnekler getirdi.

Dronlardan kuantum bilgisayarlara, yeni nesil batarya sistemlerinden ileri teknolojili yongalara kadar tüm bu örnekler, Çin’in teknoloji ekosisteminin giderek daha fazla kendi kendine yeterli hâle geldiğini ve bu yönde kararlılıkla ilerlediğini ortaya koyuyor.

  1. Finans: Doların Ötesinde Çeşitlendirme

Çin, ABD dolarına olan bağımlılığını azaltmayı ve daha dayanıklı bir küresel finans ağı kurmayı hedefliyor.

Washington, SWIFT yaptırımları, uzun kollu yargı yetkisi ve varlık dondurma uygulamaları yoluyla doları bir nüfuz aracı olarak kullandı ve dolar merkezli sistemin kırılganlıklarını gözler önüne serdi. Çin’in tepkisi ise planlı ve kademeli oldu.

Çin’in Sınır Ötesi Bankalararası Ödeme Sistemi (CIPS), şu anda 185 ülkede işlemleri destekliyor. Şanghay Petrol ve Gaz Borsası’nda renminbi (RMB) cinsinden sıvılaştırılmış doğal gaz işlemleri artarken, Shenzhen Qianhai Ortak Ticaret Merkezi denizaşırı soya fasulyesi işlemlerini düzenli olarak RMB cinsinden gerçekleştiriyor. Çin, 40’tan fazla ülkeyle yerel para birimi üzerinden ödeme mutabakatı anlaşmaları imzaladı.

2023 yılına gelindiğinde, sınır ötesi RMB ödemeleri 52 trilyon yuan’a ulaşarak çoklu para birimleri cinsinden toplam sınır ötesi akışların %58’ini temsil etti. Bu, kıyaslanabilir ölçütlerde ABD dolarını geride bırakan tarihî bir dönüm noktası oldu. Çin’in Rusya ile yaptığı ticarette işlemlerin %95’inden fazlası yerel para birimleriyle gerçekleştiriliyor.

Çin’in hedefi, ABD dolarını tahtından indirmek değil. Bunun yerine, doların merkezî rolünü koruduğu; ancak diğer para birimlerinin de desteklediği, finansal güvenliği artıran ve tek taraflı yaptırımlara maruz kalma riskini azaltan bir sistem inşa etmeye çalışıyor.

  1. İdeoloji: Çin Modelini İnşa Etmek

Çin, kalkınmanın tek yolunun ABD modeli olduğu düşüncesinden uzaklaşıyor. Bunun yerine, yönetişim, bilgi üretimi ve küresel etkileşim konularında kendi yaklaşımını geliştiriyor. On yıllar boyunca “demokratik barış teorisi” gibi Batılı kuramlar küresel söylemi şekillendirdi ve tek bir standart dayattı. Oysa Çin’in deneyimi bu varsayımı sorguluyor.

Son on yılda Çin, 100 milyondan fazla insanı aşırı yoksulluktan kurtardı ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine 10 yıl önceden ulaştı. Buna karşılık, ABD nüfusunun yaklaşık %15’i hâlâ sağlık sigortasından yoksun ve sağlık hizmetlerine erişim tartışmaları hükümetin kapanmasına yol açmış durumda.

Çin, hem yurtiçinde hem de uluslararası alanda kendi yönetişim sistemini “tüm süreçte halk demokrasisi” örneği olarak tanıtıyor. Küresel düzeyde ise Çin, çok taraflılığı savunuyor ve dışlayıcı ticaret ve güvenlik bloklarına karşı çıkıyor.

BRICS grubu (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) 5 üyeden 15 üyeye genişledi; Şanghay İşbirliği Örgütü, dünya nüfusunun %40’ını temsil eden ülkeleri içeriyor; ve 150’den fazla ülke Kuşak ve Yol Girişimi’ne katılmış durumda.

Bu yapılar aracılığıyla Çin, ABD liderliğindeki küresel kuralların pasif bir alıcısı olmaktan çıkıp, yeni yönetişim yapılarını şekillendiren etkin bir katılımcıya dönüşüyor.

Bu strateji Amerikan karşıtlığı değil. Aksine, küresel karar alma süreçlerine daha eşit bir zeminde katılma ve Çin’in kendi deneyimlerinden beslenen bir kalkınma modelini teşvik etme çabasını yansıtıyor.

  1. Eğitim: Beyin Göçünden Yerli Yeteneklere

Çin, yükseköğretim sistemini Amerikan üniversitelerine olan bağımlılığı azaltacak şekilde yeniden yapılandırıyor ve yerli uzmanlığı geliştirmeyi hedefliyor. 2010’dan önce Çin’in birçok seçkin üniversitesi müfredatlarını ve araştırma değerlendirme sistemlerini ABD standartlarına göre şekillendiriyordu.

Bir dönem, Çinli fen ve mühendislik mezunlarının önemli bir bölümü ABD’de kalıyor, bu da Çin’in yerli inovasyon kapasitesini sınırlıyordu. Bu eğilimi tersine çevirmek amacıyla Çin, Temelleri Güçlendirme Planı’nı başlattı ve yarı iletkenler ile nükleer bilim gibi alanlarda beş yıl içinde 180.000 öğrenciyi kayıt altına aldı.

2024 yılına gelindiğinde, bu mezunların %92’si Çin’de kaldı.

Ayrıca ülke, araştırma değerlendirmelerinde tek ölçüt olarak Bilimsel Atıf Endeksi’ni (Science Citation Index) kullanmaktan vazgeçti; onun yerine yenilikçilik ve pratik etkiyi önceliklendirmeye başladı.

Uluslararası öğrenci hareketliliği de dengelenmiş durumda: 2024 yılı itibarıyla Çin 520.000 yabancı öğrenciye ev sahipliği yaparken, ABD’de öğrenim gören Çinli öğrenci sayısı 400.000’den 200.000’in altına düştü.

Çok Kutuplu Bir Dünyaya Doğru

Ticaret, teknoloji, finans, ideoloji ve eğitim alanlarında Çin, dünyayla kendi koşulları çerçevesinde ilişki kurma kapasitesini geliştiriyor. Çin’in Amerikanlaşmadan uzaklaşması, ne küreselleşme karşıtlığı ne de Amerikan karşıtlığıdır. Bu, daha bağımsız ve dirençli bir Çin yaratmayı, küresel iş birliğine daha eşit temelde katılabilen bir aktöre dönüşmeyi amaçlayan stratejik bir yeniden ayarlamadır.

Çin’in Amerikanlaşmadan uzaklaşma süreci, tek kutuplu ABD egemenliğinden daha çok kutuplu bir küresel düzene yönelen daha geniş kapsamlı bir geçişin parçasıdır. BRICS’in genişlemesinden Kuşak ve Yol projelerine, bağımsız 5G altyapısının kurulmasından yoksullukla mücadele stratejilerinin paylaşılmasına kadar Çin, ne tamamen Batılı ne de tamamen Amerikan olan alternatif bir kalkınma modeli ortaya koymaktadır.

Hedef çatışma değil, stratejik özerkliktir. Bu evrilen çerçevede, yükselen ekonomiler tek bir baskın güce bağımlı olmaksızın küresel yönetişime katılabilir. Amerikanlaşmadan uzaklaşma, bir başkaldırı değil; sessiz bir yeniden konumlanmadır ‒ ve çeşitliliğin, dengenin ve çok kutupluluğun yeni norm hâline geldiği, “yeniden küreselleşme” olarak adlandırılabilecek bir sürecin temelini atmaktadır.

* Wang Wen, Chongyang Finansal Araştırmalar Enstitüsü ve Renmin Üniversitesi Küresel Liderlik Okulu’nda profesör ve dekan olarak görev yapmaktadır.

Kaynak: https://thediplomat.com/2025/10/chinas-de-americanization-strategy/