Çin’den Starlink Raporu: Küresel İstikrara Tehdit
Starlink Militarizasyonu ve Bu Militarizasyonun Küresel Stratejik İstikrara Etkisi
Bu çalışmada, Çin Halk Kurtuluş Ordusu’na bağlı Ulusal Savunma Teknolojileri Üniversitesi’nden iki araştırmacı tarafından; açık askeri uygulamalara sahip olması, uzayda artan kaza ve çarpışma risklerini arttırması ve SpaceX’in ABD ordusu ile yakın ilişkiye sahip olması dolayısıyla Starlink projesinin küresel istikrara zarar vereceği ileri sürülmektedir. Yazarlar, ABD’nin geniş bir şekilde Starlink uydularını konuşlandırması dolayısıyla uzaydaki stratejik istikrarı bozmasına diğer ülkelerin tepki vermesi dolayısıyla giderek kötüleşen bir güvenlik çıkmazı öngörüyorlar.
Çalışmadan Çıkarılan Temel Sonuçlar:
– Ulusal Savunma Teknolojileri Üniversitesi’nden araştırmacılar, SpaceX’in internet uydu teknolojisinin amiral gemisi olan Starlink’in olası sonuçlarını stratejik istikrar açısından analiz etmektedirler. Tabiatının ikili kullanıma imkan vermesi ve SpaceX’in ABD ordusu ile giderek artan yakın ilişkileri dolayısıyla Starlink’in küresel istikrar için diğer teknolojilerden daha fazla risk oluşturduğunu ileri sürmektedirler.
– Yazarlar, Starlink gibi teknolojilerin öncesinde uzayın diğer alanlarda bir araç olarak kullanıldığını ve Starlink’in geniş olarak konuşlandırılması, ABD ordusunun projenin gelişimine dahil olması ve kullanmasıyla uzayın başlı başına bir askeri alan haline geldiğini ileri sürmektedirler.
– Starlink’in geleneksel silah kontrol ve onay mekanizmalarına zarar vererek teknolojik bir silahlanma yarışı riskini arttırdığını iddia etmektedirler.
- Uzayda Stratejik İstikrar: Sorunlar ve Araştırma
Stratejik istikrar kavramı uzunca bir süre soğuk savaş dönemi ABD-SSCB nükleer cephane dengesi çerçevesinde kullanıldı ancak uzaydaki gelişmeler, siber gelişmeler, yapay zeka, hipersonik araçlar, katmanlı imalat, radara yakalanmama, hassas yönlendirmeli teknolojiler gibi yeni gelişmelerle dünya yeni bir teknolojik dönemin eşiğinde olduğundan stratejik istikrar kavramının da kullanım alanı genişlemiştir.
Stratejik istikrar kavramı bağlamında yapılan araştırmalar askeri uzay teknolojisinin küresel stratejik istikrarı iki temel açıdan etkileyebileceğini göstermektedir.
Bunlardan biri; uzay teknolojisinin, erken uyarı, askeri uzay unsurlarına sahip ülkenin kendi nükleer güçlerinin gözetim-keşfi, önleyici saldırı, düşmanın nükleer kapasitesinin değerlendirilmesi, keşif uydularının Soğuk Savaş döneminde kullanıldığı gibi kullanılarak balistik füze savunma ve saldırı sistemlerinin desteklenerek uzaya erişimi bulunan ülkeleri endişeye sevk ederek asimetrik önlemler almaya yönlendirerek stratejik istikrarı bozabileceğidir. Bu durum “hegemonik bir istikrar”dan çok stratejik istikrarın yıkımıyla sonuçlanacaktır. Uzay teknolojisinin istihdam edilerek önleyici nükleer saldırı gerçekleştirme hevesi, ilk saldırı istikrarını azaltarak bölgesel stratetik istikrarın altını oyacaktır.
Uzmanlar; uzay temelli lazer silahları, uzay temelli füze savunma teknolojileri, siber anti-uydu teknolojileri ve nükleerle güçlendirilmiş uydular gibi uzay araçları ve silah sitemlerinin üretimindeki son gelişmelerin mümkün kıldığı “nükleer-uzay-bilgi” üçlüsünden oluşan üçlü teknolojilerin ikame modeli içerisinde kullanımıyla insani kontrolün azalarak hem dış uzay hem de askeri stratejik istikrarın bilerek veya kazaen olumsuz etkileneceğini ifade etmektedirler.
Uzay teknolojileri ve stratejik istikrar ile ilgili hatırı sayılır derecede araştırma olsa da hala dikkate değer eksiklikler bulunmaktadır bu alanda. Araştırmalar, ağırlıklı olarak orduların uzay çalışmalarına odaklı ve Starlink gibi “sivil” uzay teknolojilerinin gelişim süreçlerini göz ardı ediyorlar. Bu çalışmalarda görülen bir diğer eksiklik; sivil veya askeri bu teknolojilerin nükleer teknoloji, konvansiyonel silahlar ve siber veya yapay zeka gibi diğer teknoloji alanları ile ikameci bir model içerisinde stratejik istikrara verebileceği zararları görmezden gelmeleridir.
Tarihsel olarak, herhangi bir teknolojinin stratejik istikrar üzerindeki derin etkisini basitçe değerlendirmek genellikle zordur. Starlink sivil bir alandan doğmuş olmasına rağmen ABD’nin dış uzayı askerileştirmesinde çok önemli bir rol oynuyor. Böylesi bir askerileştirme uzayda silah yarışını şiddetlendirebilir, uzaydaki varlıkların kırılganlıklarının yeniden şekillendirilmesini gerektirebilir, dış uzay çatışmalarını arttırabilir ve potansiyel olarak uzay savaşlarını tetikleyebilir. ABD tarafından Starlink projesinin artan bir şekilde askerileştirmesinden dolayı Starlink’in küresel istikrar açısından değerlendirilmesi yapılmaktadır bu çalışmada. Konunun küresel istikrar bağlamında değerlendirmesi üç açıdan yapılmaktadır: ilk saldırı istikrarı, kriz istikrarı, silahlanma yarışı istikrarı.
- Starlink’in Militarizasyon Gelişim Eğilimlerinin Analizi
SpaceX’in, Starlink projesini uygulamadaki ilk niyetinin öncelikle sivil sektörü hedefleyen ticari bir girişim olması gerçeğine karşın geniş hizmet alanı ve askeri alan için potansiyel değeri dolayısıyla pek çok hükümet ve askeri kuruluşun ilgisini kendisine çekti. Ukrayna krizinde Starlink’in başarılı bir şekilde kullanılması ABD ordusunu Starlink’i askerileştirme sürecini güçlendirerek hızlandırdı. Starlink’in askeri kullanımı çok farklı alanlarda olmakla birlikte üç (3) temel askeri alanda potansiyel kullanıma uygundur:
(i) Starlink Aracılığıyla Çok Boyutlu Savaş Alanı Bilgi Ağı Oluşturulması
İkame modeli temelli bu yaklaşım; keşif, veri, savunma ve saldırı, düşmanın askeri-sivil unsurlarını her anlamda işlevsizleştirme gibi fonksiyon teknolojilerinin birbirlerini ikamesi sayesinde daha hızlı, büyük verilerin hızlı aktarımı, yeryüzünün doğal engellerine takılmama gibi meziyetlerle icrasını mümkün kılmaktadır. Söz konusu bu kabiliyetlerin SpaceX ve Starlink militarizasyonu ile ilişkisine bir örnek olması bakımından Mayıs 2020’de ABD Ordusu ve SpaceX arasında imzalanan, ordunun komuta, kontrol ve taktik iletişimde artan birbirine bağlı ağ ihtiyaçlarını karşılamak için bir İşbirliğine Dayalı Araştırma ve Geliştirme Anlaşması (CRADA) gösterilebilir. Ayrıca Ağustos 2020’de SpaceX, Starlink’i Hava Kuvvetlerinin yeni nesil sensör ağına entegre eden “Global Lightning (Küresel Yıldırım)” girişiminin ön testi için ABD Hava Kuvvetleri Araştırma Laboratuvarı (AFRL) ile işbirliği yaptı.
Resim 1: Starlink’in Militarizasyonunun Modeli
(ii) Starlink Aracılığıyla Yok Etme Zincirinin Entegre İşlevselliğinin Geliştirilmesi
Geleneksel uzay araçları temel olarak yerdeki unsurları; iletişim, uzaktan algılama, navigasyon, konumlandırma ve stratejik füze erken uyarı konularında desteklemektedir. Ancak, ABD tarafından yeni nesil uzay silahı olarak konumlandırılan Starlink geleneksel bilgi hizmetlerinin çok ötesine geçerek entegre saldırı ve savunma kapasiteleriyle kapsamlı bir uzay muharebe platformuna evrildi. Savunma uzmanları, uydu kümelerinin savunmanın yanı sıra saldırı yetenekleri açısından değerlendirdiklerinde, küçük uyduların düşman uzay araçlarına yaklaşıp saldırabileceğine ve potansiyel olarak düşman uydularına zarar vermek veya onları yok etmek için uydu karşıtı silahlar olarak hizmet edebileceğine inanıyor. Ordunun, Starlink’in saldırı yeteneklerini genişletme ihtiyaçlarını karşılamak için SpaceX, 2022’de Starshield’ın (Yıldız Kalkanı) askeri açıdan yükseltilmiş versiyonunu piyasaya sürdü ve onun işlevini “barındırılan faydalı yük” olarak tanımlayarak hükümet ve askeri müşteriler için saldırı silah yüklerini taşıyabilen esnek bir mekansal işlevsellik platformu sağladı.
(iii) Starlink’in Operasyonel Savaş Uygulamalarının Aktif Olarak Teşviki
ABD ordusu, Starlink’in yalnızca çok boyutlu ağ bağlantısını ve entegre savaş yeteneklerini vurgulamakla kalmıyor, aynı zamanda üçü bir arada bir savaş eğitim sistemi kurarak Starlink’in savaş potansiyelini pratik savaş yeteneklerine ve gelecekteki stratejik avantajlara dönüştürmeyi hızlandırıyor. Bunlar; “tatbikat-eğitim- savaş uygulaması-geleceğin savaş konseptleri”dir. Aralık 2019’da Starlink, ABD ordusunun ve müttefiklerinin tüm alanlardaki askeri eylemlerinin gerçek zamanlı koordinasyonuna olanak tanıyan, tüm alanlarda ortak komuta ve kontrol (JADC2) sağlamayı amaçlayan gelişmiş savaş yönetim sisteminin (ABMS) yeni iletişim ekosistemi test tatbikatına katıldı. Nisan 2020’de SpaceX, ABD Deniz Piyadeleri tarafından düzenlenen büyük ölçekli gerçek atışlı bir tatbikata katıldı ve Starlink sistemi aracılığıyla dronları ve seyir füzelerini engellemek için ABD kara kuvvetleri, hava kuvvetleri, denizaltılar, yüzey gemileri ve çeşitli uzay unsurları ile entegre ederek ABD ordusunun yeteneklerini güçlendirdi. Ukrayna-Rusya Savaşı’nda SpaceX, Starlink üzerinden droneları yönlendirerek, iletişim ve büyük hacimli verilerin aktarımını sağlayarak Ukrayna ordusunun hem saldırı hem de savunma kabiliyetlerine büyük bir destek verdi.
ABD ordusu, 2019 yılında Starlink’i gelecekteki savaş konseptlerine entegre ederken, şaşırtıcı yeni yollarla savaş başarısı elde etmek için deniz, kara, hava, uzay, elektromanyetik ve siber kuvvetlerin kusursuz entegrasyonunu vurgulayan “Mozaik Savaş” konseptini benimsedi ve Starlink’i bu Mozaik Savaş konseptini işletecek bir işlemci olarak konumlandırdı.
III. Starlink’in İlk-Saldırı İstikrarına Etkisi
Önleyici saldırı istikrarı olarak da bilinen ilk-saldırı istikrarı, stratejik istikrarın çok önemli bir boyutu ve garantisidir. Kavramın teorik kökenleri, Thomas C. Schelling’in “Çatışma Stratejisi” adlı kitabında yer alan “karşılıklı sürpriz saldırı korkusu” kavramına kadar uzanabilir; Schelling, bu kavramı, rakibin, bizim saldırmak üzere olduğumuza inanarak sürpriz bir saldırı başlatabileceği korkusuyla ilk olarak bizim saldırmamız şeklinde tanımlar. 1961’de Daniel Ellsberg, önleyici saldırı riskini ölçmek için kullanılan ve önleyici saldırının fırsat maliyeti ile misilleme amaçlı saldırının fırsat maliyeti arasındaki oran olarak tanımlanan “kritik risk” kavramını tanıttı. Bunu temel alarak, Glenn A. Kent ve David E. Thaler ilk kez 1989’da “ilk saldırı istikrarı” kavramını ortaya attılar ve bunu hiçbir süper gücün diğerinin bir kriz anında nükleer ilk saldırıyı başlatmaya teşvik edildiğine inanmadığı bir durum olarak tanımladılar.
Christopher F. Chyba: “Yeni teknolojiler, krizde karar alma süreçlerini çeşitli şekillerde etkileyerek bu kararları nükleer savaşa doğru yakınlaştırabilir veya ondan uzaklaştırabilir. Kilit faktörlerden biri, teknolojinin önleyici saldırı yeteneklerini önemli ölçüde geliştirip geliştirmediği ve böylece rakibi önce saldırmaya veya bir saldırı uyarısı aldığında daha hızlı misilleme yapmaya daha yatkın hale getirip getirmediğidir” demektedir. Siber, uzay ve yapay zeka alanlarındaki teknolojik gelişmeler, Soğuk Savaş’tan bu yana küresel stratejik güçler arasında kurulan saldırı-savunma dengesini sürekli olarak zorlamakta ve “ilk saldırı istikrarını” “ilk saldırı istikrarsızlığına” kaydırmaktadır. Starlink’in askeri amaçlarla kullanımı, ABD’nin hem stratejik saldırı hem de savunma boyutlarında savaş yeteneklerini ve caydırıcılık avantajını artırarak saldırı-savunma dinamiğinde, çatışma duruşunda ve ABD ile stratejik rakipleri arasındaki güç karşılaştırmasında artan bir dengesizliğe yol açmakta ve bu durum, ilk saldırı istikrarını önemli ölçüde etkilemektedir. (bkz. Şekil 2).
Şekil 2: Starlink’in İlk Vuruş Kararlılığı Üzerindeki Etkisinin Mekanizmaları
(i) Starlink ABD’nin Önleyici Stratejik Saldırı Yeteneklerini Güçlendirebilir
Öncelikle, Starlink, ABD’nin rakiplerinin stratejik hayatta kalma kabiliyetini zayıflatmasına yardımcı olarak “karşılıklı güvence altına alınmış hayatta kalma” ilkesine dayalı ilk saldırı istikrarını baltalamaktadır. Soğuk Savaş sırasında, “karşılıklı güvence altına alınmış hayatta kalma” kapsamındaki ikinci saldırı yeteneği, süper güçlerin önleyici saldırılar başlatmasını caydırmada kritik bir rol oynuyordu. Rakibin ikinci saldırısından kaynaklanacak kayıpların, ilk saldırıdan elde edilecek kazanımları fazlasıyla aşacağı korkusu, hem ABD’nin hem de Sovyetler Birliği’nin ilk saldırıyı başlatma isteğini dizginledi ve böylece ilk saldırı istikrarı sağlandı.
2019 ABD Füze Savunma Değerlendirme Raporunda şu ifadeye yer verilmiştir: “Uzay tabanlı sensörler önemli ölçüde hareket kabiliyeti sunar ve kara tabanlı sensörler gibi coğrafi faktörlerle kısıtlanmaz. Sürekli takip imkânı sağlayarak önemli avantajlar sunarlar.” ABD’nin nükleer strateji uzmanlarına göre, mobil fırlatma sistemine sahip kara konuşlu stratejik nükleer füzeler, Rusya ve Çin gibi ülkeler için ABD’nin önleyici nükleer saldırılarına karşı kritik caydırıcı unsurlardır.
ABD ordusu, Starlink tarafından inşa edilen devasa alçak dünya yörüngesi uydu kümesini kullanarak, dünya üzerindeki herhangi bir noktayı saatlik olarak metre altı çözünürlüğünde kapsayıcı keşif ve gözetleme yeteneklerine sahiptir. Bu, mobil balistik füzeler için her koşulda ve her yeri kapsayan bir izleme sistemi oluşturur. Bu durum, rakiplerin nükleer hayatta kalma kabiliyetini azaltırken ABD’nin önleyici saldırı niyetlerini güçlendirmektedir.
İkinci olarak, Starlink, ABD’nin önleyici stratejik saldırılarının verimliliğini artırmaktadır. ABD’nin stratejik saldırı sistemi ve öldürme zinciri içinde, Starlink’in sağladığı sürekli dinamik izleme yeteneği, tek başına çalışmak yerine yapay zeka görüntü tanıma, büyük veri analizi ve hipersonik silahlarla derinlemesine entegre edilmiştir. Bu durum, ABD’yi potansiyel rakiplerine karşı stratejik silahları önleyici olarak kullanmaya teşvik eder, stratejik güçlerin kullanımını tamamen kontrol etmesini sağlar ve böylece ilk saldırı istikrarını azaltır.
(ii) Starlink, ABD Uzay Savunma Sisteminin Dayanıklılığını Artırıyor
Savunma amaçlı askeri yeteneklerin geliştirilmesi de saldırı-savunma dinamiğini ve ilk saldırı istikrarını önemli ölçüde etkilemektedir. Saldırı tarafında, Starlink, ABD’nin mutlak stratejik üstünlük arayışındaki önleyici tedbirlerini daha da güçlendirmektedir. Savunma tarafında ise, yüksek yoğunluklu alçak dünya yörüngesi uydu kümesinin benzersiz konuşlanma yapısından faydalanarak, Starlink, ABD’nin uzay tabanlı füze savunma sisteminin dayanıklılığını ve savunma kabiliyetlerini önemli ölçüde artırmaktadır. Bu, stratejik düşmanların saldırı yeteneklerini ve caydırıcı güçlerini zayıflatırken, stratejik saldırı kuvvetlerinin hayatta kalmasını sağlar ve “saldırı savunmadan daha kolaydır”dan “dengeli saldırı ve savunmaya” doğru bir paradigma değişimi sağlar. Böylelikle bir taraf başarılı füze savunma sistemlerine sahip olduğunda, önleyici bir saldırı gerçekleştirme isteği artar ve bu da ilk saldırı istikrarına zarar verir.
Starlink’in ABD uzay güvenliği paradigması üzerindeki yıkıcı etkisi, onun benzersiz dirençli savunma yapısından kaynaklanmaktadır. Tarihsel olarak uzay varlıkları savunma, görünmezlik ve hareketlilik kusurları yüzünden düşmanların caydırıcılıklarının öncelikli hedefi durumunda idiler. 2015 yılında Rusya, ABD’nin alçak Dünya yörüngesi (LEO) ve jeostasyoner yörüngedeki (GEO) uydularına saldırma yeteneğini gösterdi. 2016 yılında ise Rusya, ABD uydularıyla buluşma ve yakın manevralar yapma yeteneğini sergileyerek, çatışmanın başlangıcında ABD’nin uzay varlıklarına yönelik önemli saldırıları değerlendirme kapasitesine ve istekliliğine sahip olduğunu açıkça belirtti. Askeri uydu ağına duyduğu bağımlılık attıkça ABD, Rusya ve diğer milletler tarafından geliştirilen anti-uydu teknolojilerinin istikrarsızlaştırıcı etkilerini hafifletmek için farklı strateji arayışına girmiştir.
Bu arayış Starlink’in askerileştirilmesini hızlandırmıştır. Starlink ayrıca uzay tabanlı müdahale yeteneklerini geliştirerek ABD füze savunma sistemini de geliştiriyor. Uzay tabanlı füze savunma sistemi, ABD ulusal füze savunma sisteminin önemli bir bileşenidir. Tarihsel olarak ABD, balistik füze önleme yeteneklerini geliştirmek için uzay tabanlı silahları kullanmaya çalıştı. 1980’lerde Yıldız Savaşları, Baba Bush döneminde “Akıllı Kayalar” merkezli Küresel Koruma Sistemi finansal baskılar ve dönemin teknolojik yetersizlikleri nedeniyle başarısız oldular. Ancak, profesyonel savunma araştırma kurumları tarafından yapılan bilgisayar algoritma simülasyonlarında Starlink, 350’den fazla kıtalararası balistik füze için yörüngede önleme simülasyonları gerçekleştirdi ve bunların tümü başarılı oldu. Bunun gerçekte uygulanması ABD ordusunun uzay çalışmalarının öncelikli hedeflerinden biri haline gelmiş durumdadır.
Amerika Birleşik Devletleri’nin bu güvenilir aktif savunması; önleyici saldırı istekliliğini daha da güçlendirecek, teknolojik olarak avantajlı olan tarafa saldırı başlatma özgürlüğü verecek ve teknolojik olarak dezavantajlı olanlar arasındaki paniği artıracak ve sonuçta ilk saldırı istikrarında sürekli bir düşüşe yol açacaktır.
- Starlink’in Kriz İstikrarı Üzerindeki Etkisi
Stratejik istikrar teorisinin önemli bir bileşeni olarak kriz istikrarı, Soğuk Savaş döneminde bir kriz ortamında bile nükleer bir çatışmanın olmamasını temin eden, karşılıklı gerginliğin olmamasına atıfta bulunan, özellikle de gerginlikten, savaştan ve silahlı çatışmadan kaçınırken ülkelerin herhangi bir kriz ortamında kapsamlı bir şekilde politik, ekonomik ve askeri güçlerini nasıl kullandıklarını anlatan bir kavramdır. Nükleer bir kriz ortamında, kriz istikrarının sağlanması büyük ölçüde “karşılıklı garantili yıkım” ve “karşılıklı garantili hayatta kalma” yapısal özelliklerine bağlıdır; bu da kriz istikrarı tartışmalarının siber ve uzay alanlarındaki benzer yapısal özelliklere doğru genişlemesine yol açmaktadır.
Günümüzde uzay ile ilgili teknolojik gelişmelerin askerileştirilmesi, Soğuk Savaş dönemi nükleer silah geliştirme sürecine benzer bir “karşılıklı savunmasızlık” sergilemektedir. ABD öncülüğündeki büyük askeri güçler, uzayın askerileştirilmesini ve silahlandırılmasını güçlü bir şekilde teşvik ederek askeri güçlerini uzay varlıklarına büyük ölçüde bağımlı hale getirmektedir. Ancak uzay varlıklarının operasyonel savunma konusunda doğalarında bulunan savunmasızlık ve bağımlılık, ABD’nin uzay caydırıcılığının gelişimini kısıtlayan yapısal bir çelişki haline gelmektedir. ABD’nin bu yapısal kusurları gidermeye yönelik çalışmaları; uygulanabilirlik, etkinlik, maliyet ve makullük kusurlarıyla malul olmaya devam ediyor.
Uzayda “savunmadan daha kolay saldırı yapılabilir” şeklindeki yapısal özellik, uzun süredir uzaydaki askeri rekabete nükleer silahlanma yarışına benzer bir kriz istikrarı kazandırmıştı. Uzay varlıklarının saldırılara karşı savunmasız olması, uzay krizlerinin büyük çaplı uzay savaşlarına dönüşmesini zorlaştırmaktaydı. Ancak ABD’nin Starlink’i askeri alanda kullanması, yalnızca önemli bir önleyici saldırı avantajını daha da güçlendirerek ilk saldırı istikrarını azaltmakla kalmaz, aynı zamanda uzaydaki saldırı-savunma yapısını belirli ölçüde yeniden şekillendirerek uzayda kriz istikrarını sağlayan yapısal özellikleri bozar. Starlink, uzay saldırılarına karşı yüksek dayanıklılık ve yedeklilik sergileyerek uzaydaki saldırı-savunma yapısının ve caydırıcılık yeteneklerinin yeniden şekillenmesini tetiklemektedir. Sonuç olarak, ABD’nin uzay kriz istikrarı teorisi yeniden inşa edilecek ve bu durum, caydırıcılık sinyallerinin iletilmesini, caydırıcılık kırmızı çizgilerinin belirlenmesini ve uzay krizlerinde caydırıcılık yöntemlerinin seçimini değiştirecektir. Bu da şüphesiz uzaydaki kriz istikrarını etkileyecek, uzay ve nükleer alanlarda çeşitli ulusal askeri güçler arasında oluşan “hassas dengeyi” istemeden bozacak ve “kriz istikrarını” “kriz istikrarsızlığına” doğru iterek uzay savaşına daha da yaklaşılmasına neden olacaktır.
(i) Starlink Uzayda “Kazara Savaş” Riskini Artırıyor
“Kazara savaş” kriz istikrarsızlığının önemli bir göstergesidir. Thomas Schelling, sık sık kazara savaştan ve bunun kriz istikrarsızlığı yaratmadaki rolünden bahsetmiştir. “Kazara savaş, kasıtlı bir planlamadan ziyade ihmalkârlık, panik, yanlış anlama veya asılsız alarmlar sonucunda ortaya çıkan bir savaştır.” “İnsan ve mekanik faktörler nedeniyle bir kriz sırasında kazara savaş olasılığı artar.” Starlink uydu sisteminin muazzam karmaşıklığı, askeri sistemlerle karmaşık etkileşimleriyle birleştiğinde, “kazara savaşların” patlak vermesine yol açabilecek belirsizlik faktörlerini daha da artırıyor. Rekabetçi operasyonel ortam göz önüne alındığında, stratejik komuta ve kontrol sistemleri daha hızlı operasyonel ve önleyici zaman avantajları elde etmeye yönelme eğilimindedir; tüm bunlar kazara olayların gerçekleşme ve risk tırmanması olasılıklarını artırır. Bu nedenle, Starlink’in iç kazalardan kaynaklanan kriz olaylarına yol açma konusundaki savunmasızlığı kaçınılmazdır.
Örneğin, Starlink’in askeri uygulamalarının önemli bir yönü olarak, uzay tabanlı erken uyarı sistemleri giderek balistik füzelerin sürpriz saldırılarını önlemenin kritik bir aracı haline gelmektedir. Buna bağlı olarak, düşmana ait uzay tabanlı erken uyarı uydularına saldırmak, stratejik sürpriz saldırı hedeflerine ulaşmanın temel adımlarından biri olup, genellikle savaşın başladığının bir işareti olarak kabul edilmektedir. Özellikle saldırı yöntemleri arasında lazer imhası, lazer kör etme, elektromanyetik müdahale, kinetik imha ve nükleer imha zincirinin uzay tabanlı bileşenlerinin yok edilmesi yer almakta ve farklı yöntemler farklı seviyelerde tırmanma sinyallerini temsil etmekte ve iletilmektedir. Ancak, mevcut Starlink kümesinin büyük ölçeği ve giderek kalabalıklaşan uzay ortamı göz önüne alındığında, bazı akademisyenler şu noktaya dikkat çekmektedir: “Uydu arızaları meydana geldiğinde, bu arızaların doğal veya tesadüfi nedenlere (örneğin uzay hava olayları, uzay enkazı çarpışmaları), istem dışı girişimlere veya kasıtlı saldırılara bağlı olup olmadığını kesin olarak belirlemek son derece zordur.”
Ayrıca, Starlink’in yapay zeka tanıma sistemleriyle birleştirilmesi “otomasyon yanlılığı”na yol açabilir ve bu da “kazara savaş” riskini daha da artırabilir. “Otomasyon yanlılığı,” geniş veri bilgisi ve son derece belirsiz savaş alanı ortamlarında, operasyonel komutanların yapay zeka sistemlerine aşırı güvenme ve kriz karar alma süreçlerinde bu sistemlerin hesaplama sonuçlarını sorgulamadan takip etme eğilimini ifade eder. Bu nedenle, bu “otomasyon yanlılığı” uzay askeri krizlerinde düşmanca motivasyonları, kanaat hatalarını ve riskli davranışları daha da şiddetlendirecektir. Eğer Starlink tarafından toplanan görüntü bilgileri, karşı taraf tarafından önleyici saldırı istihbaratı olarak yanlış yorumlanırsa, kuvvetlerin hızlı bir karşı saldırı başlatmasına yol açacak ve bu durum kazara bir nükleer savaşın patlak vermesine neden olabilecektir.
(ii) Starlink’e Yönelik Alınacak Karşı Tedbirler Uzayda Krizin Hızla Yükselmesine Neden Olabilir
Kriz tırmanması, çatışan taraflar arasındaki karmaşık stratejik etkileşimlerden kaynaklanır. Bir tarafın, diğer tarafın güvenlik çıkarlarını göz ardı ederek askeri avantaj elde etmek amacıyla tek taraflı eylemlerde bulunması kaçınılmaz olarak misilleme niteliğinde karşı önlemleri tetikleyecek ve risk ile gerginliğin artmasına yol açacaktır. Kontrol edilebilir bir krizden kontrol edilemez bir krize hızlı tırmanma sürecinde, bir “başarısızlık kritik noktası” bulunur; askeri gelişmeler bu kritik noktayı aştığında, caydırıcılık başarısızlığı ve karşı tarafın misilleme saldırıları gerçekleşebilir, bu da nükleer savaşı tetikleyebilir.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Starlink’in askeri uygulamasını teşvik etmesi, füze savunma yeteneklerini geliştirmede önemli bir temel olarak görülebilir. Başlangıçta uzay caydırıcılığını artırmayı ve rakibi saldırgan niyetlerinden vazgeçmeye zorlamayı amaçlamaktadır. Ancak, Starlink diğer ülkelerin misilleme kapasitesini dengelemede “kritik başarısızlık noktasını” aşarsa, caydırıcılığın başarısız olmasına yol açacaktır. Bu durum, rakiplerin Starlink’e karşı önlemler geliştirmeye zorlanarak anti-uydu silahlarının hem yumuşak hem de sert imha yeteneklerini arttırmalarına, bu da ABD’nin paniklemesine ve karşı misilleme tedbirleri almasına neden olacaktır.
Sonuç olarak, uzay silahlanma yarışı ve nükleer silahlanma yarışı hızlanacak ve stratejik istikrar giderek zayıflayacaktır. Soğuk Savaş dönemindeki nükleer krizlerde, insani karar verme süreci, krizin nükleer savaşa dönüşmesini kontrol altına almak için son “güvence” olarak hizmet etti. Eğer kontrol edilemeyen bir tırmanma riski varsa, hem Amerika Birleşik Devletleri hem de Sovyetler Birliği’nin siyasi liderleri, krizi sonlandırmak ve büyük çaplı insani felaketleri önlemek için yeterli kapasiteye, bol zamana ve çeşitli yöntemlere sahipti. Ancak, hızın, algoritmik otomatikliğin neden olacağı kontrol kaybı kriz sonlandırma mekanizmalarını devre dışı bırakarak büyük felaketlere yol açabilir.
(iii) Starlink’in Stratejik Alanlardan Geleneksel Alanlara Yayılan Kriz İstikrarına Meydan Okuması
İlk olarak, “istikrar-istikrarsızlık paradoksu” altında, Starlink’in getirdiği teknolojik avantajlar konvansiyonel savaşın katalizörü haline gelebilir. Starlink gibi mega küme projelerini gerçekleştirebilecek çok az ülke olduğu düşünüldüğünde, diğer ülkeler önemli bir bilgi dezavantajıyla faaliyet göstermek zorunda kalacaklardır. 2022 Ukrayna Krizi sırasında Starlink cihazlarının sağladığı bilgi avantajı, bunun tipik bir örneğidir. “Güçlü olanın daha da güçlenip zayıf olanın ise daha da zayıfladığı” bu kutuplaşmış senaryoda yerel savaşların ve jeoppolitik krizlerin riski daha da artacaktır.
İkinci olarak Starlink, Rusya gibi ülkelerin asimetrik karşı tedbir faaliyetlerini provoke edebilir. Asimetrik karşı tedbir faaliyetleri; nükleer caydırıcılık, uzay caydırıcılığı, siber caydırıcılık, ve konvansiyonel caydırıcılık yöntemlerinin esnek kombinasyonlarını ve birbirini tamamlayan avantajlarını içerir. Starlink’in ABD’nin stratejik saldırı güçlerine kapsamlı istihbarat keşif, gözetim, erken uyarı ve kinetik saldırı yetenekleri sağlaması göz önüne alındığında, rakiplerin tek bir nükleer yetenek çatışmasında stratejik dengeyi koruması zorlaşmaktadır.
Siber uzay, asimetrik dengeleme önlemlerinin uygulanması için önemli bir alan olarak kabul edilir. Siber uzay doğası gereği saldırıya açık ancak savunulması zor bir yapıya sahiptir. Kısa vadede kapatılması zor olan nükleer saldırı yeteneklerindeki boşlukla kıyaslandığında, siber yeteneklerin geliştirilmesi daha az kaynak gerektirir ve hızla ilerletilebilir, bu da asimetrik dengeleme önlemlerinin uygulanabilirliğini daha da artırır. Starlink’in askeri uygulamaları derinleştikçe, ABD ordusunun ticari sektörler tarafından sağlanan uzay kaynaklarına bağımlılığı artıyor ve bu da onu siber saldırılara karşı daha da savunmasız hale getiriyor.
Ayrıca, potansiyel stratejik rakiplerin ABD’ye kıyasla uzay varlıklarına çok daha az bağımlı olması nedeniyle, aynı alan içindeki caydırıcılığın etkinliği oldukça düşüktür. ABD, Starlink gibi uzay askeri varlıklarına yönelik dengeleme önlemlerine karşı koymak için “alanlar arası saldırılar” ve “alanlar arası caydırıcılık” stratejilerini benimseyebilir. ABD Savunma Bakanlığı’ndan üst düzey yetkililer, “ABD’nin uzay karşıtı saldırılara tepkisi, uzay alanı dışında gerekli ve orantılı yanıtları içerebilir” şeklinde açıklamada bulunmaktadırlar. Amerika Birleşik Devletleri, bir rakibin komuta, kontrol, iletişim, bilgisayar, istihbarat, gözetleme ve keşif (C4ISR) bağlantılarına saldırı tehdidinde bulunarak, karadaki ve siber alanlardaki kritik altyapıyı hedef alarak alanlar arası “cezalandırıcı caydırıcılık” sağlayabilir. Ancak bu, kaçınılmaz olarak Rusya gibi uzayda yolculuk yapabilen diğer ulusların güvenlik çıkarlarını ihlal etmekte ve uzay politikası oluşturma ve kaynak tahsis hakları konusunda anlaşmazlıklara ve çatışmalara yol açmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri, uzay unsurlarına saldırı olması durumunda misilleme yapacağını açıkça belirtmiş ve alanlar arası saldırıları önemli bir misilleme seçeneği olarak görse de, hangi tür alanlar arası saldırıların kullanılacağını, misillemenin şiddetini, hangi alanlar arası yöntemlerin seçileceğini veya bunların nasıl birleştirileceğini netleştirmemiştir. Ayrıca, Starlink’e yönelik saldırılar için güçlü bir “kırmızı çizgi” de belirlememiştir. Bu durum, kriz koşullarında diğer ülkeler tarafından yanlış değerlendirme yapılması ve çatışmaların tırmanma riskini daha da artırabilir.
- Starlink’in Silahlanma Yarışı İstikrarı Üzerindeki Etkisi
Kriz istikrarı kavramına benzer şekilde, silahlanma yarışı istikrarı da Soğuk Savaş döneminde ABD-Sovyet nükleer silahlanma sürecinin tarihsel gelişiminden kaynaklanmaktadır. Silahlanma yarışı istikrarı kavramı çerçevesinde; karşılıklı nükleer korku, nükleer çatışma, nükleer caydırıcılık ve karşılıklı savunmasızlık düzenlemelerine dayanarak, çarpık, aşırı doymuş ve sürekli tırmanan nükleer silahlanma yarışlarının nasıl önleneceğini araştırılmaktadır.
Uzun bir süre boyunca, dış uzay alanındaki silahlanma yarışı istikrarı bağımsız bir araştırma alanı olarak ele alınmamıştır. Bunun nedeni, ABD’nin uzay silahlanmasının nükleer caydırıcılık güçlerine bağlı ve onlara hizmet eden bir yapıdan bağımsız olarak gelişmeye başlamasıdır. “Nükleer teknoloji-uzay teknolojisi-bilgi (yapay zeka) teknolojisi” üçlüsünden oluşan yeni stratejik caydırıcılık sistemi altında, uzay silahlanma güçleri ile nükleer güçler arasındaki ilişki, bağımlı bir yapıdan paralel bir yapıya evrilmiş ve uzay silahlanma yarışı istikrarı sorununu ön plana çıkarmıştır.
ABD’nin Starlink’i askerileştirme çabalarının ortaya çıkardığı güvenlik zorluklarına yanıt vermek için diğer uzay yolculuğu yapabilen ülkeler, kaçınılmaz olarak hedeflenen silahlanma gelişim stratejileri benimseyecek ve bu da bir “sarmal” silahlanma yarışına ve uzayda “güvenlik ikilemi”ne yol açarak dış uzaydaki stratejik istikrarı etkileyecektir. Nükleer silahlar gibi stratejik silahlardan farklı olarak, Starlink özel sektör tarafından geliştirilmekte ve ABD ordusunun saldırı ve savunma savaş sistemlerine kapsamlı bir şekilde entegre edilmektedir. Ayrıca, çift kullanımlı ve entegre saldırı-savunma özelliklerine sahiptir. Bu teknolojik özellikler, Starlink sisteminin şeffaflığını ve öngörülebilirliğini azaltarak, geleneksel silah kontrolü ve doğrulama mekanizmalarının uyum sağlamasını zorlaştırmakta ve güven artırıcı silah kontrolü önlemlerinin uygulanmasını engellemektedir. Starlink’in silahlanma yarışı istikrarı üzerindeki etkisi temel olarak üç açıdan yansımaktadır (bkz. Şekil 3).
Şekil 3: Starlink’in Silah Yarışı İstikrarı Üzerindeki Etkisinin Mekanizmaları
(i) Starlink’in Entegre Saldırı-Savunma Özelliği, Silah Geliştirmenin “Güvenlik İkilemini” Ağırlaştırıyor
Klasik silah kontrolü teorisinin özü, ülkelerin silahlanma yapısını ayarlayarak savaş başlatma maliyetini artırmak ve böylece çatışma başlatma isteğini zayıflatmaktır. Teknik açıdan bakıldığında, bazı silahlar belirgin saldırı özelliklerine sahipken, diğerleri açık savunma özelliklerine sahiptir. Bu nedenle, silah kontrolüne yönelik önemli bir yaklaşım, silahların saldırı ve savunma özelliklerini hedef almak ve silahlanma yapısını buna göre ayarlamaktır. Nükleer silah kontrolü açısından, silahların saldırı ve savunma özellikleri genellikle nettir. Örneğin, kıtalararası balistik füzeler belirgin saldırı özelliklerine sahipken, füze savunma sistemleri açık savunma özelliklerine sahiptir. Buna dayanarak, ülkeler saldırı silahlarının geliştirilmesini azaltarak veya sınırlandırarak stratejik istikrar sağlayabilir. 1979 ABD-Sovyet Stratejik Silahların Sınırlandırılması Anlaşması (SALT II), ABD-Sovyet nükleer silahsızlanma tarihinde bir dönüm noktası belgesi olmuştur. Ancak Starlink, nükleer silahlardan farklı olarak sahip olduğu kapasitelerle hem savunma hem de saldırı fonksiyonları icra edebilir. Silahlanma yarışı istikrarını koruma açısından, Starlink’in hem saldırı hem de savunma özelliklerine sahip olması, askeri uygulamalarını belirsiz ve potansiyel olarak olasılıklarla dolu hale getirmekte, bu da silahlanma gelişiminde bir “güvenlik ikilemi”ne yol açabilmekte ve silahlanma yarışı istikrarını azaltmaktadır.
(ii) Starlink’in Çift Kullanımlı Doğası Teknolojik Yayılımı ve Silahlanma Yarışı Risklerini Kolayca Tetikliyor
Starlink’in silahlanma yarışı istikrarına yönelik bir diğer zorluğu, çift kullanımlı doğasından kaynaklanmaktadır. Bir silahlanma yarışında, avantaj elde etmek için rekabet etme motivasyonu ve rekabetten çekilmenin rakibe fayda sağlayacağı korkusu birbirine bağlıdır. ABD’nin Starlink’i stratejik avantaj sağlamak amacıyla askerileştirme motivasyonu, diğer uzay çalışmaları yapan ülkelerin geride kalma korkusuyla iç içe geçerek, küresel sivil uydu küme projelerinin askerileştirilmesini hızlandıracak ve bu da ilgili silahlanma yarışı alanlarında bir kısır döngüyü tetikleyecektir.
Ukrayna krizi patlak verdiğinden bu yana, Amerika Birleşik Devletleri Starlink’i askeri operasyonlarda açıkça kullanmış ve bu durum Rusya’dan güçlü bir hoşnutsuzluk yaratmıştır. Rus yetkililer, “Batı’ya havacılık ve uzay alanında asla güvenmemeliyiz. Starlink başlangıçta tamamen sivil olarak ilan edildi, ancak Rusya’nın Ukrayna’daki özel askeri operasyonu sırasında Elon Musk, Starlink’iyle ortaya çıktı.” şeklinde bir açıklamalar yaptılar. Starlink’in askerileştirilmesi, uzay silahlanma yarışlarının “eylem-tepki” döngüsünü yeniden başlatabilir ve bu da diğer yetenekli ülkeleri geride kalma korkusuyla benzer adımlar atmaya zorlayarak dış uzaydaki istikrarsızlığı daha da artırabilir.
Son yıllarda dikkat çeken bir şekilde, Avrupa’da Airbus, Kanada’da Telesat ve Anglo-Hint ortak girişimi olan OneWeb gibi şirketler, küçük uydu kümelerinin geliştirilmesi ve üretimi alanına girdi. Silahlanma yarışı istikrarı, silah kontrolüne katılan aktörlerin sayısıyla ters orantılı olduğundan çok sayıda özel şirketin bu sürece dahil olması, silah kontrolü sürecinin ilerletilmesindeki belirsizliği daha da artırıyor.
(iii) Starlink Teknoloji Sisteminin Şeffaf Olmayışı ve Öngörülemezliği, Silah Kontrolünde Güven Artırıcı Önlemlerin Uygulanmasını Zorlaştırıyor
Silahlanma alanında güven artırıcı önlemler, ülkeler arasındaki güvenlik ikilemlerinin hafifletilmesi, silahlanma yarışı risklerinin önlenmesi ve stratejik istikrarın sağlanması açısından hayati öneme sahiptir. Soğuk Savaş sırasında ABD ve Sovyetler Birliği, nükleer silahlanma yarışlarının potansiyel risklerini yönetmek için bilgi alışverişi, yardım hatları kurma, test bildirimleri, büyük askeri faaliyetleri gözlemleme ve silah kontrol anlaşmaları imzalama yoluyla nükleer silahlanma eylemlerinin şeffaflığını ve öngörülebilirliğini artırdı. Starlink’in militarizasyonunun tetiklediği mevcut silah kontrolü sorunları için, güven artırıcı önlemler, şeffaflık ve öngörülemezlik gibi zorluklarla karşı karşıyadır.
Starlink’in askeri uygulaması açısından çift kullanımlı yapısı, silah doğrulamasının zorluğunu artırıyor. Örneğin, Starlink uyduları veri iletimi, ağ iletişimi, fotoğraf çekimi, kızılötesi görüntüleme, radar ve diğer çift kullanımlı yükleri taşıyabilir; bu da hangi uydu yüklerinin tamamen ticari amaçlara yönelik olduğunu ve hangilerinin askeri yeteneklere sahip olduğunu doğrulamayı zorlaştırır.
Silahlanma gelişiminin öngörülebilirliği analiz edildiğinde, dış uzay silahlanma gelişiminin mevcut dengesiz durumu, uzay silahlarının kontrol anlaşmalarına varma olasılığını ve silahlanma gelişiminin öngörülebilirliğini azaltmaktadır. ABD, uzayda mutlak bir hegemonya istediğinden Rusya ve Çin tarafından sık sık önerilen Uzaya Silah Yerleştirilmesinin Önlenmesi Antlaşması, Uzaydaki Nesnelere Yönelik Tehdit veya Güç Kullanımı, Uzaya İlk Silah Yerleştirilmemesi Girişimi ve Uzayda Şeffaflık ve Güven Artırıcı Önlemler gibi anlaşmalara yanaşmamaktadır. Uzaya ilişkin mevcut muğlak uluslararası düzenlemeler ve belirsiz küresel yönetişim paradigması göz önüne alındığında, uluslararası toplum, ciddi derecede yetersiz arz kapasitesiyle birlikte, uzayın militarizasyonunu sınırlandıracak yeterli derecede ortak üründen yoksundur. Starlink’in gelecekteki militarizasyon sürecinin öngörülemezliği ve kontrol edilemezliği de buna bağlı olarak artıyor.
Sonuç
ABD, Starlink’i askerileştirerek başlangıçta muhtemelen stratejik istikrarı kalıcılaştırma ve genişletme niyetiyle uzay varlıklarının özünde taşıdıkları kırılganlıkları ortadan kaldırma, dış uzay caydırıcılık kapasitesini geliştirme ve stratejik düşmanlarını saldırma niyetlerini terk etmeye zorlamaya girişmiştir. Ancak ABD, Starlink teknolojisini düşmanlarına karşı stratejik bir avantaj elde etmek için askerileştirirken diğer ülkeler giderek artan bir şekilde Starlink’i nükleer, uzay ve siber alanlarda bir güvenlik tehtidi olarak düşünmektedirler. Sonuç olarak, uzayda silahlanma yarışının derinleşmesini şiddetlendiren ve mevcut stratejik istikrar çerçevesini etkili bir şekilde zayıflatan ilgili teknik takip veya karşı strateji önlemlerini benimsiyorlar. Starlink’in militarizasyon yönü ve eğilimlerinin öngörülemezliği göz önüne alındığında, gelecek için sürdürülebilir güvenlik yönetimine bağlı kalmak çok önemlidir.
Starlink’in askeri amaçlarla kullanıma geçirilmesinin stratejik etkilerini ve risklerini değerlendirme ve öngörme yeteneğini artırmak, Starlink’in askeri alandaki geliştirilme, konuşlandırma ve kullanım sürecini yakından izlemek ve yeterli araştırma, test ve risk değerlendirmesi yapılmadan Starlink’in askeri hale getirilmesinin neden olabileceği “kazara savaş” risklerini öngörmek kritik önem taşımaktadır. Bu tür bir “kazara savaş” ihtimalini ortadan kaldırmak için; temel kritik veri kaynaklarının transferini sıkı bir şekilde kontrol etmek, uzay teknolojisinin yayılmasını veya kötüye kullanımını önlemek ve tespit etmek için izleme yöntemleri geliştirmek, Starlink’in askeri amaçlarla kullanımının getirdiği belirsizliklere karşı güvenlik risk yönetimini sağlamlaştırmak, uzay silahlanma yarışını sürdürülebilir bir şekilde kontrol altına almak ve uzay güvenliğinin gelecekteki gelişim trendini en iyi şekilde yönlendirmek gereklidir.
* (Du Yanyun), (Zhang Huang). “Starlink Militarization and Its Impact on Global Strategic Stability [ CSIS Interpret: China, original work published in Journal of International Security Studies , September 19, 2023
Kaynak:
Journal of International Security Studies