Çin-Rusya Ortaklığı Göründüğünden Daha Azdır

Çin, yeni bir soğuk savaşa karşı önlem almaya devam ederken, Çin-Rusya karşılıklı bağımlılığı hızlı değil, yavaş bir şekilde artmaktadır.

Bu ayın başlarında, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i Pekin’de ağırladı ve iki lider Çin’in askeri geçit törenini izledi. Bunu izleyenler, Pekin ve Moskova’nın ABD’nin aleyhine tehlikeli bir şekilde yakınlaştığını düşündüklerinde hoş görülebilirler.

Geçit töreninde Çin’in askeri gücünün tam olarak sergilenmesi, bu endişeyi daha da artırıyor. Halk Kurtuluş Ordusu gerçekten bir “kâğıttan kaplan” değil; ancak Pekin’deki bu gösteri bariz bir soruyu gündeme getirdi: Çin ve Rusya gerçekten “aynı adımda” ilerliyorsa, bu ürkütücü Çin silahlarının hiçbiri neden şu anda Ukrayna’daki savaş alanında kullanılmıyor?

Washington’daki yorumcular, Rus kuvvetlerinin neden Çinli “gönüllüler” ya da askeri teçhizat ve ateş gücüyle takviye edilmediğini nadiren sorgular. Aslında Çin, Kremlin’e Ukrayna’daki savaş çabaları için yalnızca ılımlı bir destek sunmuştur.

Bu durum bazı Moskova stratejistlerini hayal kırıklığına uğratsa da, Pekin’in temkinliliğini, ihtiyatını ve Batı’ya karşı “yeni bir soğuk savaş”ın mutlaka önlenmesi gerektiğine dair daha temel bir inancını yansıtmaktadır.

Bu durum, Çin ve Rusya’nın da aralarında bulunduğu diğer ülkelerin katıldığı, diplomatik ve ekonomik alt tonlara sahip ama çok az askeri gündemi olan, yakın zamanda Tiencin’de düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) toplantısında görülebilir.

Bu zirveden çıkan en önemli manşet, Çin ve Hindistan liderlerinin nihayet bir araya gelerek diyalog kurmaya başlamaları ve 2020’den bu yana bu önemli ikili ilişkiyi ciddi şekilde bozan kalıcı sınır anlaşmazlığının ötesine geçmeyi ümit etmeleriydi.

Washington, “otoriterlerin ekseni” tarafından yönetilen yeni bir dünya düzeni karşısında kaygılanmak yerine, yakın geçmişte yoğun şiddet yaşamış ve eskiden düşman olan iki nükleer güç arasındaki büyük ilerlemeyi kutlasa yeridir.

2001 yılında kurulan ŞİÖ, geleneksel olarak sınır güvenliği ve aşırılıkçılık konularına odaklanmıştır. Bu konular, özellikle Sovyetler Birliği’nin ani çöküşünden sonra, Asya’nın engin coğrafyasında önemsiz meseleler değildir. Özellikle dikkat çekici olan, örgütün, birçok “sorumluluk üstlenme” çağrısına rağmen, ABD’nin Afganistan’ı istikrara kavuşturma çabasına katılmayı reddetmiş olmasıdır.

ŞİÖ’nün üye ülkeleri ve iki kurucu büyük gücü olan Çin ve Rusya’nın liderleri, yeni büyük taahhütler konusunda temkinli görünmekte ve örgütün esasen bir “konuşma platformu” olarak varlığını sürdürmesinden memnun görünmektedir. Tiencin görüşmelerinde alınan, sınır ötesi suçlar ve özellikle uyuşturucu ticaretinin ortaklaşa incelenmesine yönelik yeni kararlar, örgütün bölgesel saldırganlık planladığına dair pek bir işaret vermemektedir.

Aynı şekilde, Moskova ile Pekin arasında ikili düzeyde imzalanan anlaşmalar da ticari, bilimsel ve kültürel alanlara odaklanmıştı. İki ülkeyi birbirine bağlayacak olan iddialı Sibirya’nın Gücü 2 hattının inşasına yönelik uzun süredir beklenen doğal gaz anlaşması, kuşkusuz önemli bir dönüm noktasıdır.

Ancak bu proje, yalnızca uzun süredir devam eden bir eğilimin devamı niteliğindedir ve büyük ölçüde Avrupa’nın yaptırım rejimi kapsamında Rus enerji ithalatını reddetme kararını yansıtmaktadır.

Aslında Amerikalılar bu boru hattı anlaşmasından oldukça fayda görebilir, zira Çin’in kömürden doğal gaza büyük geçişi öncesinde ABD’nin hava kalitesi, Çin’in hava kirliliğinden olumsuz etkilenmekteydi. Ayrıca, bu tür boru hattı taşımacılığı, deniz yoluyla yapılan sevkiyatlara kıyasla Alaska kıyılarını yıkıcı bir petrol sızıntısı tehlikesiyle karşı karşıya bırakma olasılığı açısından daha düşüktür.

Çin-Rusya karşılıklı bağımlılığı artıyor, ancak özellikle hızlı bir şekilde değil; bazı açılardan ise ikili ilişkiler hâlâ büyük ölçüde gelişmemiş durumda. Örneğin, iki ülkeyi Amur Nehri üzerinden birbirine bağlayan ilk karayolu köprüsü ancak 2022 yılında tamamlanabildi.

Çin’in etkileyici yüksek hızlı tren (YHT) sistemine rağmen, Çin ve Rusya şehirleri arasında YHT ile seyahat hâlâ mümkün değil ve bu durum yakın zamanda değişmeyecek.

Elbette endişe duymak için gerekçeler de mevcut. Rus (ve Sovyet) mühendisliği, Çin’in hava ve deniz gücünü geliştirmede temel bir rol oynamıştır. İki ülke, hatta Ay’da bir üs kurmak için ortak bir misyon da dâhil olmak üzere, son derece iddialı bir uzay iş birliği modeline sahiptir.

Dikkate değer bir gelişme olarak, Şi ve Putin’e Pekin’de Kuzey Kore lideri Kim Jong Un da katıldı. Bu gelişme, Kore Yarımadası’nda Çin-Rusya koordinasyonunun olasılığına işaret ediyor olabilir.

Bununla birlikte, Çin ve Rusya, Batı’yı tehdit edebilecek tam kapsamlı bir askeri ittifak kurmamaya çok net bir şekilde karar vermiştir. Rusya kısa vadede böyle bir tırmanışa açık olabilirken, Çin bu yaklaşımı reddetmiş ve Pekin bu ikili ilişkinin direksiyonunda oturan taraf olmuştur.

Kayda değer bir öngörüyle, Çinli liderler, abartılı olsa bile, yeni bir soğuk savaşın Çin’in refahını ve ulusal güvenliğini tehlikeye atacağı sonucuna varmışlardır.

Son yirmi yıldır hem Rusya’ya hem de Çin’e sürekli olarak uygulanan ABD baskısı, ne yazık ki bu “yarı ittifak”ın oluşmasına katkıda bulunan bir etken olmuştur. Ancak Washington şimdi Pekin’in ihtiyatlı tutumunu benimsemeyi seçerse, Çin-Rusya ilişkisinin mevcut düzeyde — yani ılımlı ve tehditkâr olmayan bir düzeyde — kalmasını sağlayabilir.

Lyle Goldstein, Defense Priorities’te Asya ilişkileri direktörüdür.

Kaynak: https://asiatimes.com/2025/09/china-russia-partnership-is-less-than-meets-the-eye/