Çin 2049: Fütürolojik Bir Analiz

Çeviri ve Takdim: Cengiz Sözübek

Rusya Federasyonu Bilim ve Yüksek Eğitim Bakanlığı uhdesindeki Rusya Bilimler Akademisi tarafından “Çin 2049: Fütürolojik Bir Analiz” başlıklı bir analiz yayımlandı.

Mao Zedung önderliğindeki Çin komünist hareketinin Çin İç Savaşı’nı kazanarak Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurduğu yıl olan 1949’un yüzüncü yılına atıfla hazırlanan raporda, 2049 yılında Çin’in küresel sistemde üstleneceği muhtemel rol üzerine senaryolar kalkınma stratejileri ekseninde tartışılıyor.

Otuz yıl süren dışarıya kapalı ekonomi modeli Mao’nun 1976’de ölmesiyle sona ermiş, Deng Şiaoping’in yönetimi devralmasıyla “Reform ve Açılım” siyasetiyle adeta “Çin konservesi”nin kapakları yavaşça açılmaya başlayarak “Açık Çin”in temelleri atılmıştı. 1978-2008 döneminde Çin ekonomisi her yıl ortalama %9 büyümüş, uyuyan küçük dev uyanmaya başlamıştı.

Bugün Çin ekonomik olarak; Afrika’daki bir nehrin debisinde, Arktik’teki bir buzulu parçalayan geminin motorunda, Sibirya’daki kritik bir maden cevherinin kimyasal analizinde ya da dünyanın en büyük çip üreticisi Tayvan’ın işgaliyle III.Dünya Savaşı’nın bir tarafı olarak adı bir şekilde gündeme gelen bir ülke.

Çin devlet başkanı Şi Cinping’in 2013 yılında “Bir Kuşak Bir Yol” ile başlattığı “kapitalizm-komünizm sentezi çözüm süreci”; 2017 yılında Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda Trump 0.1’e de nazire edercesine “Çin’in, küreselleşmenin ve serbest ticaretin güçlü bir savunucusu” olduğu distopyasına evrildi.

Trump 0.2’yle de Amerika’nın “Rus’laşmaya, Çin’leşmeye” özenmesi, hangisinin trajedi hangisinin komedi olduğunu anlayamadığımız bir cümbüşe dönmüş oldu.

Kuşkusuz Rusya da, hem komşusu olduğu için hem de “Küresel Güney” bloğu üzerinden büyük fırsatları ve tehditleri aynı anda paylaştığı Çin’i yakından takip etmek zorunda.

Çin kelimesi Mandarin Çince’sinde “Orta/Merkez Krallık” anlamına geliyor.  Rusya’nın saygın filoloji, tarih ve ekonomi uzmanları tarafından hazırlanan rapor da Çin edebiyatının klasiklerinden “Üç Krallık”tan bir atıfla başlıyor: “Göksel İmparatorluğun büyük güçleri uzun bir süre ayrı kaldıktan sonra tekrar birleşmek için çabalarlar ve uzun bir birlik döneminden sonra tekrar dağılırlar.

Analiz iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde Çin’deki ana eğilimler anlatılırken, ikinci bölümde Çin’in geleceğiyle ilgili dört farklı senaryonun dünya ve Rusya için ne anlama geleceğiyle ilgili öneriler sıralanıyor.

Ekonomi” başlığında;

Çin devletinin açıkladığı Çin tarzı modernleşmenin önümüzdeki çeyrek yüzyılda kemâle ereceği ve “Zengin, güçlü, demokratik, medeni, uyumlu bir sosyalist güç” hedefine işaret ediliyor.

Çin’in 2034-2035 yıllarında nominal GSYH’de ABD’yi geçebileceğine işaret edilirken, ekonomi alanında karşılaşılacak iç ve dış zorluklar için şu başlıklar öne çıkıyor: “iç tüketim tabanının zayıflığı, 21.yy ortalarında yaşayacağı ciddî demografik zorluklar, ülkenin sahil kesiminde yoğunlaşan nüfus ve beraberinde gelen bölgesel eşitsizlikler, birincil inovasyon kabiliyetlerinin azalması.”

Rus uzmanlar Çin ekonomisinin Japonya’nın tecrübe ettiği “kayıp on yıllar” modeline düşme olasılığını da ele alarak, Çin’in Japonya’nın yaptığı hataları yapmayacağını ve zaten koşulların farklı olduğunu ifade ediyor. Türkiye’nin önemli iktisatçılarından Mustafa Özel, 1993 yılında yazdığı “Amerikan Yüzyılının Sonu” kitabında Amerika’nın yerini ekonomik olarak Japonya’nın alacağını iddia ediyordu. Çin karşıtı bloğun Tayvan’a yaptığı çip yatırımını da, askeri ve siyasi kötürüm Japonya’nın ekonomik anlamda da beklenen performansı sağlayamamasıyla birlikte okuyunca Çin için “acaba” soruları da beraberinde geliyor:

Teorik olarak, en kötü senaryo olan Çin ekonomisinin çöküşü de varsayılabilir. Ancak böyle bir gelişme sadece savaş ya da ülke içinde akut bir siyasi kriz gibi aşırı bir dış şok durumunda, sosyal kaos ve birleşik bir devletin çöküşü ile birlikte gerçekleşebilir. Bu da 2049 yılına kadar olan dönemde pek olası görünmemektedir.

Raporun “ekonomi” başlığının sonunda; önümüzdeki on yıllarda teknolojik soğuk savaşın sonucu olarak, askeri güce dayalı ittifaklardan ziyade kritik teknolojilere dayalı ittifakların mümkün olacağına dikkat çekiliyor.

Savunma ve Güvenlik” başlığında;

Elbette her alanda küreselleşen Çin’in, küresel bir askerî güç olmayacağını beklemek –Çin devleti bu konuda genelde sessiz kalsa da- çok da mümkün değil:

Çin’in, Rusya ve ABD’nin halen uymakta olduğu START-3 anlaşmasıyla tanımlanan Rus ve stratejik nükleer cephaneliklerinin seviyesine, Çin’in yaklaşık 1.500 nükleer savaş başlığına sahip olacağı 2035 yılında ulaşması mümkündür.

2049 yılına kadar Çin Donanması’nın ABD Donanması ile karşılaştırılabilir bir savaş kabiliyetine ulaşması beklenebilir.

Afrika’nın batı kıyısında ve Orta Doğu’da Çin üsleri beklenebilir.

Uzay, 2049 yılına kadar Çin ve ABD arasında yoğun bir rekabet alanı olmaya devam edecek ve Çin uzay keşif, iletişim ve kontrol sistemlerinde liderliği ele geçirmeye çalışacaktır. Çin ayrıca uzay hedefleme sistemlerinde de liderliği ele geçirmeye çalışacaktır.

Dış Politika” başlığında;

Çin’in tahminlerine göre, dünya sistemi şu anda yüzyılda eşi benzeri görülmemiş derin bir değişim sürecinden geçmektedir. Çin, reform yılları boyunca kendisini dünya sahnesinde bir gözlemciden kilit bir oyuncuya dönüştürdü. Çin liderliği, ülkenin gelecekteki rolünü ve “Çin rüyası” olan ulusal canlanmanın gerçekleşmesini, küresel sistemin devam eden istikrarsızlığı ve kaotikleşmesi zemininde görmektedir.

Çin kendisini kalıcı istikrarsızlık koşullarında hareket etmeye hazırlamaktadır.

Çin’in çok kutupluluk arayışı, uluslararası ittifaklara ve girişimlere yaklaşımını şekillendirmeye devam edecektir. Çin, şu anda sahip olduğundan çok daha fazla sorumluluğa sahip tek bir lider olmak yerine, kendisini Küresel Güney’in lideri ve dolayısıyla dünyanın güçlü etki merkezlerinden biri olarak görmektedir.

Pekin ve Washington arasındaki rekabet devam edecek, ancak 2049’a kadar tam bir “boşanma” olmayacak.

Pekin, Rusya’nın bir müttefik olarak önemini kabul edecek ve kuzey sınırındaki güvenliğe değer verecektir. Bununla birlikte, resmi bir askeri ittifak sadece tam ölçekli bir sıcak savaş durumunda bir seçenek olarak kalacaktır.

Çin’in müzakere etmek yerine güç gösterisinde bulunmaya istekli olması diğer ülkelerin misilleme yapmasına neden olacaktır. kendi kabiliyetlerini abartmaya devam ederse, Çin’e karşı koalisyon kurma olasılığı artacak ve bu da Küresel Güney’e liderlik etme hedeflerini baltalayabilecektir.

Pekin, dünya liderliğine giden yolun küresel pandemiler, mali krizler veya teknolojik yarışta geri kalmak gibi pek çok öngörülemez faktörü farkındadır. Bu değişiklikler Pekin’in mevcut politikalarını “kendini izole etme” ve içsel güçlenme yönünde revize etmesini gerektirebilir. Alternatif bir senaryoda, dış ortam Çin’in katılımını destekliyorsa, Pekin iklim değişikliği ve siber güvenlik gibi ortak sorunlara çözümler sunarak yeni uluslararası işbirliği biçimlerini aktif bir şekilde teşvik edebilir.”

Raporda 2049 yılına kadar dünya sisteminin gelişimi ve Çin’in bu sistemdeki rolü için dört senaryo analiz ediyor:

“1.Çin’de ciddi bir durgunluk ya da kriz uluslararası ilişkilerin kaotikleşmesini arttırır.

Bu senaryo, sadece Çin’deki ciddi sorunları değil, aynı zamanda ABD ve AB’nin mevcut eğilimlere uymayan istikrarlı ilerici gelişimini de ima ettiği için en az olası senaryodur. Yine de bu senaryo tamamen göz ardı edilemez. Çin’de yaşanacak bir kriz Rus ekonomisi ve güvenliği için ciddi sorunlar yaratacağından ve zayıflamış bir Çin, güçlenmiş bir Batı karşısında Rusya’yı ciddi bir destekten mahrum bırakacağından, Rusya için böyle bir gelişme en az elverişli olanıdır. Dolayısıyla böyle bir senaryodan kaçınmak için elinden gelen her şeyi yapmalı, Çin’de ve çevresinde istikrarsızlığa yol açabilecek dış krizlerden kaçınmaya çalışmalı (örneğin Kore Yarımadası’nda veya Tayvan Boğazı’nda ve Çin-Hindistan sınırındaki durumun ciddi şekilde karmaşıklaşması da tehlikeli bir tetikleyici olabilir) ve uluslararası gerilimleri azaltmak ve küresel sorunları çözmek için Çin ile ortak girişimlerde bulunmalıdır.

2. Çin’de ciddi bir durgunluk ya da kriz yaşanması ve buna Batı’da da aynı olguların eşlik etmesi.

Hem Çin’in hem de Batı’nın temel kalkınma eğilimleriyle çeliştiği için bu senaryo da değildir, zira çoklu sorunları ne tam bir ekonomik ne de siyasi parçalanmaya işaret etmektedir. Ancak, olası nedenler arasında küresel çevre felaketleri, mali krizler veya salgın hastalıklar yer alabilir ve karşılıklı zayıflama için koşullar yaratabilir. Bu senaryonun küçük bir olasılığı bile göz önünde bulundurulduğunda, Rusya kendi kendini güçlendirme yoluna devam etmeli ve küresel bir çatışmanın içine çekilme riskinden kaçınmalı, Çin ile en yakın işbirliğini geliştirirken bile ona ve muhatap olacağı diğer dünya oyuncularına ciddi bir ekonomik ve siyasi bağımlılık içine düşmemeye çalışmalıdır.

3. Çin’in kalkınmada ABD ve müttefiklerini geride bırakması.

Bu senaryonun gerçekleşme olasılığı önceki iki senaryodan biraz daha yüksek olsa da, son 5-6 yılda yavaşlayan Çin ekonomisi karşısında Çin’in 2049 yılına kadar Batı’ya karşı ikna edici bir zafer kazanıp kazanamayacağı konusunda şüpheler ortaya çıkmıştır. Yine de bu senaryonun başarılı olmasının Rusya için hem fırsatlar hem de sorunlar yaratacağı unutulmamalıdır. Çin’in tek dünya lideri olduktan sonra nasıl davranacağı tam olarak belli değildir. Çin yönetimine göre dünya sisteminde hegemonya kurmak gibi bir planları yok. Ancak ülkenin elit kesimlerinde halihazırda milliyetçi duygular mevcut ve bu duygular ülkeyle duyulan gurur arttıkça daha da güçlenebilir ve bu da Rusya da dahil olmak üzere komşularıyla ilişkilerini olumsuz etkileyebilir. Bu koşullar altında, dış politikada tek taraflı olarak Pekin’e güvenme eğilimi tek taraflı bağımlılığa dönüşebilir. Rusya’nın Çin ile karşılıklı fayda sağlayan ticari, ekonomik ve siyasi işbirliğini aktif bir şekilde geliştirmesi ve aynı zamanda diğer güç ve kalkınma merkezleriyle bağlarını güçlendirmesi gerekmektedir. Bir güç merkezinin tartışmasız lider rolüne terfi etmesinin kaçınılmaz olarak diğer tüm daha az güçlü merkezler arasında bir güç dengesi oluşturmak için işbirliğinin güçlendirilmesine yol açacağı dikkate alınmalıdır. Eğer bu senaryo gerçekleşirse, Rusya’nın bu eğilimin dışında kalması pek olası değildir.

4. Çin ve Batı arasındaki mevcut güç dengesinin ve birbirleriyle yakından bağlantılı bir ortamda aralarındaki çatışmanın sürdürülmesi.

Hem Çin hem de Çin’deki mevcut eğilimler göz önüne alındığında kontrollü rekabet en olası senaryo gibi görünüyor. Bu durumda Rusya’nın Batı’nın tehditlerine karşı koymak için Çin ile kapsamlı işbirliğini arttırması, aynı zamanda Batılı olmayan diğer güç merkezleriyle işbirliğini aktif bir şekilde geliştirmesi ve mümkün olan her yerde Avrupa’daki geleneksel ortaklarıyla yapıcı bağlar kurmaya çalışması gerekmektedir. Tutarlı bir çok taraflı diplomasi politikası ve küresel girişimlere katılım, süregelen rekabetler karşısında izolasyonun önlenmesine ve egemenliğin desteklenmesine yardımcı olabilir. Yukarıdaki tüm senaryolar göz önüne alındığında, böyle bir yol Rusya için bir bütün olarak en uygun yol olacaktır.”