Bir İtalyan Faşizmi Uzmanından; Yeni Mussolini Dizisini Neden Sevdim
İtalyan faşizmi üzerine çalışmalar yapmış ve dersler vermiş bir tarihçi olarak, 1922’den 1943’e kadar ülkeyi yöneten diktatör Benito Mussolini’nin görüntülerini izleyerek ve konuşmalarını dinleyerek saatler geçirdim.
Bu nedenle, Sky Atlantic’in yeni dizisi M: Son of the Century hakkında bir değerlendirme yazmam istendiğinde oldukça heyecanlandım. Dizi, İtalyan faşizminin yükselişine ve 1919’dan 1925’e kadar iktidarını sağlamlaştırmasına odaklanıyor. Sekiz bölümü art arda izlediğimde, en çok ünlü İtalyan aktör Luca Marinelli’nin performansı beni büyüledi.
Marinelli, sekiz saatlik dizinin neredeyse tamamında ekranda ve çoğu sahnede yakın çekimde doğrudan kameraya bakıyor. Bu olağanüstü bir oyunculuk gösterisi. Fiziksel olarak Marinelli, Robert De Niro’nun Raging Bull filmindeki performansına benzer şekilde bu rol için ciddi miktarda kilo almış. Sonuç olarak, Mussolini’ye olan benzerliği ürkütücü.
Ancak olay sadece fiziksel benzerlikten ibaret değil. İzleyici, Mussolini’nin gazeteciliğinden ve konuşmalarından doğrudan alınmış kelimeler, hitabet ve iç monologlarla karşı karşıya kalıyor. Marinelli, Mussolini’nin konuşmalarındaki kesinliği ve karizmatik doğasını yansıtmakla kalmıyor, aynı zamanda dile getirdiği birçok kavramın acımasızlığını da gözler önüne seriyor.
Dizide bol miktarda barok İtalyanca küfür de var ve Marinelli, kaba saba bir demircinin oğlu olan Mussolini’yi ve onun ifade biçimlerini büyük bir keyifle canlandırıyor. Bu rolüyle kesinlikle ödül kazanmazsa şaşırırım. Gerçekten büyüleyici bir performans sergiliyor.
Yönetmen Joe Wright’ın dizisi, Antonio Scurati’nin aynı adlı çok satan tarihî romanına dayanıyor. Scurati’nin Mussolini’ye yaklaşımı, tarihî belgelerden faydalanmakla birlikte, aynı zamanda deneyimli bir romancı olarak hikâyeyi anlatmadaki ustalığını da yansıtıyor.
Scurati’nin Mussolini hakkındaki bu kitabı ve serinin diğer üç kitabı, İtalyan faşizmi tarihçileri arasında tartışmalara yol açtı. Kimileri, kitapların bazı tarihsel hatalar içerdiğini ve tarihi fazla basitleştirdiğini savunuyor. Öte yandan, bazıları da bu eserleri tarihi anlamanın ve yaymanın yeni bir yolu olarak görüyor. Kitaplar, genel okuyucu kitlesi arasında büyük ilgi gördü.
Wright’ın dizisi, serinin ilk kitabını uyarlıyor. Dizi, Mussolini’nin 1919’da ilk faşist hareketi kurması ve sendika ile sosyalist hareketi bastırmak için Siyah Gömlekliler adlı paramiliter grubu örgütlemesiyle başlıyor. 1922’de Mussolini’nin faşist ayaklanmayı yöneterek iktidara gelişini konu ediniyor. Ve 1925’te, Mussolini’nin diktatörlüğünü pekiştirmeye başladığı ünlü parlamento konuşmasıyla sona eriyor.
Oldukça karmaşık bir hikâye olmasına rağmen, senaristler ve yönetmen, bu tarihi daha geniş bir kitleye ulaştırmak için başarılı bir iş çıkarmışlar. Beklenildiği gibi, geçmiş sık sık basitleştirilmiş ya da olaylar anlatıya uyacak şekilde değiştirilmiş. Bu tür bir sadeleştirme, genellikle dönemin atmosferini canlandırmada etkili oluyor. Ancak, dönemin tarihçileri birçok sahnenin gerçek olaylardan saptığını fark edecektir.
Örneğin, dizide merkezi bir rol oynayan bazı isimler, Mussolini’yi anlamanın yolları olarak sembolik bir şekilde kullanılıyor. Bunların başında, Mussolini’nin sevgilisi, gazeteci ve yazar Margherita Sarfatti geliyor. Sarfatti, diktatör kültünün inşa edilmesinde ve yayılmasında önemli bir figürdü.
Wright’ın dizisinde Sarfatti, bir tür politik danışman olarak resmediliyor; Mussolini’nin zor zamanlarında başvurduğu biri ve siyasi stratejisine ilham veren bir figür olarak anlatılıyor. Dizide Sarfatti’nin rolü abartılmış olsa da bu tercih, anlatımın netliğini artırmak ve keskin bir hikâye örgüsü oluşturmak amacıyla yapılmış.
Dizinin tonu, sürekli olarak karanlık atmosfer ile aşırı şiddet sahneleri arasında gidip gelirken zaman zaman komedi ve hiciv ögeleriyle dengeleniyor. Bu hassas bir denge ve genellikle başarılı bir şekilde uygulanmış. İzleyiciler, hangi sahnelerin sınırı aşıp aşmadığı ve şiddet ya da trajediyi nasıl ele aldığı konusunda kendi yorumlarını yapacaklardır.
Özellikle 1922’deki Roma Yürüyüşü’nün oldukça komik bir şekilde işlendiği sahneler dikkat çekiyor. Wright ve senaristler, bence doğru bir şekilde, faşizmin şiddetini hikâyenin merkezine yerleştirmişler ve bu konuda nadiren geri adım atmışlar.
Bu dizinin günümüzle olan bağlantısını görmezden gelmek imkânsız. Açıkça bir uyarı niteliği taşıyor: Demokrasi son derece kırılgandır ve korunmaya muhtaçtır. Bir sahnede Mussolini kameraya dönerek şöyle diyor: “Demokrasi güzeldir. Size onu yok etme imkânı bile verir.”
Trump’ın zaferi ve Elon Musk’ın siyasi yükselişiyle birlikte, bu dizinin öngörüsü, etkisi ve gücü daha da anlam kazandı. Hatta bir sahnede Roma selamı’nın anlamı ve faşizm sırasında nasıl kullanıldığı tartışılıyor; bu da Musk’ın son dönemdeki tartışmalı el hareketi bağlamında güncelliğini koruyan bir konu.
Ancak nihai eleştiri, Mussolini’nin yükselişine izin veren ve onun kışkırtıcı dili ile taraftarlarının şiddetine göz yumanlara yöneltiliyor. Dizi, tek bir kelimeyle sona eriyor: “Sessizlik.” Hiçbir şey yapmayanlar, bu acımasız diktatörün yükselişini destekleyenler kadar suçludur.
* John Foot, bu makaleden doğrudan fayda sağlayabilecek herhangi bir kuruluş için çalışmamakta, danışmanlık yapmamakta, hisse sahibi olmamakta veya herhangi bir fon almamaktadır. Akademik görevleri dışında ilgili herhangi bir bağlantısı bulunmamaktadır.