Avrupa’nın Pervasız Savaş Çığırtkanlığı; Rusya’yı Hafife Aldık
Max Weber, 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarının kültürlü entelektüel tipinin simgesiydi. Alman sosyolog, Protestan ülkelerin o dönemde diğerlerinden neden daha başarılı olduğunu açıklayan “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” adlı denemesiyle tanınıyordu. Birinci Dünya Savaşı başladığında Weber 50 yaşındaydı. Alman tarihçi Golo Mann — Thomas Mann’ın küçük kardeşi — Weber’in çarpıcı bir yorumuna, 1789’dan Sonra Almanya Tarihi adlı kitabında yer verdi. Bu yorum, savaşlara ne kadar kolay sürüklendiğimizi gösteriyor:
“Melankolik ve sert bir realist olarak tanıdığımız Max Weber, ‘bu büyük ve harika savaş’tan ve hâlâ hayatta olup bunu deneyimleyebilmenin ne kadar olağanüstü olduğundan söz etmiş, ancak yaşının onu cepheye gitmekten alıkoymasının ne kadar acı verici olduğunu da yazmıştı.”
Hiçbir noktada Weber ve dönemin savaş çığırtkanı diğer birçok Alman, savaşın düşündükleri gibi sonuçlanmayabileceği ihtimalini dikkate almış gibi görünmüyordu.
Bugün Avrupa’nın da benzer bir konumda olduğunu görüyorum. Weber gibi, çağımızın birçok entelektüeli ve siyasetçisi Rusya ile savaşa girmeye hevesli. Batı’nın askerî müdahalesine en güçlü desteği veren isimlerden biri, daha önce Yale Üniversitesi’nde, şimdi ise Toronto Üniversitesi’nde görev yapan tarihçi Timothy Snyder. 2023 yılında şöyle demişti: “Ruslar, Almanların yenildiği gibi yenilmelidir.”
Avrupalı siyasetçiler de Ruslarla savaşma konusunda giderek daha istekli hale geliyor. Bunlardan biri, Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb. Onu Brüksel’deki yıllarımdan tanırım; o zamanlar alçakgönüllü bir Avrupa Parlamentosu üyesiydi, sakin ve entelektüel bir Kuzey Avrupalının vücut bulmuş hâliydi. Geçtiğimiz hafta, Ukrayna’ya verilen güvenlik garantilerinin, bu garantörlerin Ruslarla savaşmaya istekli olduğu anlamına geldiğini söyledi.
Vladimir Putin’in oluşturduğu güvenlik tehdidini küçümsüyor değilim. Rus savaş uçaklarının Estonya hava sahasına girmesi, hiç kuşkusuz kabul edilemez bir saldırı eylemidir. NATO’nun bu uçakları düşürme hakkı vardır ve bir sonraki sefer böyle olacağını açıkça göstermelidir. Ancak ittifakınızı savunmak, NATO üyesi olmayan Ukrayna’da bir vekâlet savaşı yürütmekten farklıdır.
Soğuk Savaş, yalnızca güç dengesi siyaseti nedeniyle değil, aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı’nın dehşetini yaşamış olan siyasetçilerin barışı güvence altına alma arzusundan ötürü görece istikrarlı bir dönemdi. O kuşağın büyük bölümü artık hayatta değil. Weber gibi, bugünün Avrupalı seçkinleri de şanlı bir savaş yapma fırsatını kaçırdılar. Fark şu ki, onlar bu savaşı başkalarına yaptırmayı tercih ediyorlar.
Sıcak bir savaşa tırmanma olasılığı, ciddiye alınacak kadar yüksek. Genel olarak savaşa aç bir eğilim dışında, bugün en büyük risk, 1914’teki Almanlar gibi, düşmanı yanlış değerlendiriyor olmamız. Putin de Ukrayna’yı işgaline karşı Batı’nın vereceği tepkiyi ve Ukrayna ordusunun direncini yanlış değerlendirdi. Ancak Batı’nın yanlış değerlendirmeleri daha kalıcı nitelikte.
En büyük yanlış değerlendirme, Rusya ekonomisinin zayıf olduğu ve sonunda Batı baskısı altında çökeceği yönündeydi. Bu yanlış değerlendirmenin birkaç katmanı var. Her şey, Rusya’nın aslında yalnızca küçük bir ekonomi olduğu yönündeki istatistiksel bir yalanla başladı. Rus ekonomisinin büyüklüğünü yıllık üretim üzerinden ABD doları cinsinden ölçerseniz, bu gerçekten de böyle görünürdü. Savaşın başında, Rusya ekonomisi ABD doları cinsinden ölçüldüğünde yaklaşık olarak İspanya ekonomisi büyüklüğündeydi. Ancak bu, savaş zamanında bir ülkenin kapasitesini değerlendirmek için iyi bir yöntem değildir. Önemli olan, paralarının harcama gücüdür — yani paralarıyla kaç tank satın alabilecekleridir. Cevap şu: Bizimkinden çok daha fazla tank satın alabiliyorlar.
Bir ekonomiyi satın alma gücü temelinde ölçerseniz, bizim kendini beğenmiş istatistiklerimizin sunduğu tablo yerine tamamen farklı bir tablo ortaya çıkar. Dünya Bankası’na göre, satın alma gücü paritesi esas alındığında dünyanın en büyük ekonomisi açık ara farkla Çin’dir. (Satın alma gücü paritesi, bazı ülkelerde malların diğerlerine kıyasla daha uygun fiyatlı olmasını hesaba katar.) İkinci sırada ABD yer alır. Onu Hindistan ve ardından Rusya takip eder. Altıncı sırada yer alan Almanya ise Avrupa ülkeleri arasında en büyük olandır.
Bu ölçüme göre, Çin ve Rusya ile ittifak hâlinde olan 10 ülkenin oluşturduğu BRICS grubu, ABD, Batı Avrupa ve Japonya’nın toplamından daha büyüktür. Gerçekten iki kutuplu bir dünyada yaşıyoruz. ABD ve Çin, her iki tarafın lideridir. Artık kararları biz vermiyoruz, her ne kadar öyle olduğunu sansak da. Zamanla, karşı taraf daha da büyüyecek, çünkü bizden daha hızlı büyüyorlar.
Savaşın başlangıcından bu yana Rusya, G7 ekonomilerinin tamamını geride bıraktı. Britanyalı iktisatçı John Maynard Keynes buna şaşırmazdı, çünkü yaşananlar klasik bir Keynesyen savaş ekonomisi etkisidir. Birleşik Krallık bu etkiyi İkinci Dünya Savaşı sırasında deneyimlemişti. Putin, Rusya’yı bir savaş ekonomisi olarak yeniden yapılandırdı.
Bu ekonomik gerçekleri vurgulamamın nedeni, Ukrayna’da sahadaki gidişatı bundan sonra belirleyecek olanın tam da bunlar olmasıdır. Silahları satın alan paradır. Ukrayna için bu para kurumuş durumda. ABD, bugüne kadar Ukrayna’ya toplamda 115 milyar avro ikili yardım sağladı; bu miktar, Almanya’nın 21,3 milyar avrosunu ve Fransa’nın 7,56 milyar avrosunu gölgede bırakıyor. ABD olmadan, Avrupalıların savaşı kendi başlarına finanse edebilmeleri kesinlikle mümkün değildir. Bunun için borç para almaları gerekir.
Ya da Avrupa’da bulunan 210 milyar avroluk dondurulmuş Rus varlıklarına el koyabilirler. Daha önce Almanya, Fransa, Belçika ve Avrupa Merkez Bankası, çeşitli nedenlerle bu tür bir el koyma işlemine karşı çıkmıştı. Söz konusu paranın büyük bölümü Belçika topraklarında bulunuyor. Para, Brüksel merkezli büyük bir finansal depo olan Euroclear’in kasalarında duruyor. Rusya, ticari mahkemelerde dava kazanırsa, Fransa ve Almanya tazminat talepleriyle karşı karşıya kalabilir. Avrupa Merkez Bankası, böyle bir el koymanın yasa dışı olduğunu ve Avrupa’nın finans merkezi olarak itibarını geri dönülmez biçimde zedeleyeceğini düşünüyor. Normal şartlar altında, AB’nin böyle bir riski göze alması çılgınlık olurdu; ancak Ukrayna’ya destek vermeye devam etmek istiyorlarsa, ellerindeki tek finansal araç bu. Avrupa Komisyonu, bu paranın serbest bırakılması için bir öneride bulunduğuna göre, bunun gerçekleşme ihtimali oldukça yüksek.
Peki sonra ne olacak? Karmaşık teknik ve hukuki meseleleri bir kenara bırakırsak, AB Margaret Thatcher’ın sosyalizm karikatüründe tarif ettiği türden bir sorunla karşı karşıya kalacak: Sonunda başkalarının parası tükenecek. Yanlış değerlendirme şudur: 200 milyar avro, Donald Trump görevden ayrılana kadar bize yetecek; onun yerine geçecek Demokrat bir başkan ise fonlamanın aslan payını memnuniyetle üstlenecek. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, geçtiğimiz günlerde savaşın, Rusya ekonomik olarak tükendiğinde sona ereceğini söyledi. Batı’nın stratejisi budur.
Ancak uyguladığımız yaptırımlar Rus ekonomisini çökertmeyi başaramadı. Einstein’ın deliliği, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek olarak tanımladığını hatırlayın. AB bugüne kadar Rusya’ya karşı 18 yaptırım paketi kabul etti. 19. paket ise şu anda hazırlanıyor.
Gerçekten de Rus ekonomisinde bazı finansal sıkıntı belirtileri var. Rusya Merkez Bankası Başkanı Elvira Nabiullina, bu yılın başlarında, Rus ekonomisinin esasen bedelsiz kaynaklar, işgücü, el konulmuş sanayi kapasitesi ve ülkenin Ulusal Servet Fonu’ndan sağlanan likit varlıklar sayesinde büyümeyi başardığını kabul etti. Bu kaynakların gerçekten tükendiğini söyledi. Ancak bu yorum Batı’ya değil, Putin’e yönelikti. Putin’in yeni kaynaklar yaratmanın yollarını bulması gerekiyor. Batı’nın da öyle.
Ancak Rusya’nın, Ukrayna’nın sahip olmadığı bir şeyi var. Çin, Rusya için, ABD’nin Ukrayna için olduğundan daha iyi bir müttefik. Batılı neoconlar, Çin-Rusya ittifakının derinliğini sürekli olarak hafife alıyor; oysa bu ittifak, son on yıldaki beceriksiz ABD dış politikasının bir sonucudur. ABD, her iki ülkeye de yaptırımlar ve gümrük vergileri uygulayarak, sonunda bu iki ülke arasında stratejik bir ittifak yaratmış oldu. Öte yandan ABD, Trump döneminde Ukrayna’ya Biden dönemine kıyasla çok daha mesafeli duruyor.
Batı yaptırımlarının ardındaki yanlış fikir, Rusya ve Çin’in yarı iletken çipler gibi Batı teknolojisine bağımlı olduğu yönündedir. Ancak Biden yönetiminin büyük sürprizine rağmen, Çin yüksek performanslı çipleri kendi başına üretmeyi başardı. Geçtiğimiz hafta Çin, Nvidia çiplerinin ithalatına yasak getirerek durumu tersine çevirdi.
Ukrayna’ya kredi olarak serbest bırakabileceğimiz 200 milyar avroluk dondurulmuş varlıklar, karşı tarafça da kolaylıkla dengelenebilir. Çin, bu krediyi Rusya’ya, Çin’deki Batılı varlıkları ya da Rusya’nın gelecekte hak kazanabileceği yasal tazminat gelirleri karşılığında verebilir. Batı’nın — ikili tekelci dünyamızın daha küçük parçası olarak — daha büyük olan tarafı etkisizleştireceğini düşünmek, süregiden bir yanlış değerlendirmedir.
Bu ölçekte ve sayıda yanlış değerlendirmeler, bölgesel savaşları dünya savaşlarına dönüştürür. Tweet atan, savaşa aç Batılı entelektüellerden oluşan ordumuz, Max Weber’in halefleridir. Onlar, tıpkı 100 yıl önce olduğu gibi, şanlı bir savaşa ciddi bir destek olduğunu bana hiç şüphe bırakmadan gösteriyorlar.
Kaynak: https://unherd.com/2025/09/europes-reckless-warmongering/