Avrupa’nın Kritik Hammaddeler Stratejisi
ABD Başkanı Donald Trump ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ticaret savaşlarında bir yıllık bir ateşkes üzerinde anlaşarak Çin’in nadir toprak elementleri ve diğer kritik mineraller üzerindeki sıkı ihracat kontrollerini geçici olarak gevşettiğinde, Paris’ten Varşova’ya kadar şirket merkezlerinde sessiz bir rahatlama hissi yayıldı. Ancak sorunun altında yatan yapısal gerçeklik değişmedi: Çin, rakipsiz istihraç ve işleme kapasitesi sayesinde küresel arzı kontrol ettiği için Avrupa tehlikeli bir şekilde bağımlı kalmaya devam ediyor.
Avrupa, elektrikli araçlar, rüzgâr türbinleri ve savunma sistemleri üretiminde kullanılan nadir toprak mıknatıslarının yanı sıra, pil üretiminin temelini oluşturan lityum, kobalt ve grafitin neredeyse tamamını ithal ediyor. Bu malzemelerin büyük oranda sınırlarımız dışında rafine edilmesi dolayısıyla Çin’in ihracat kısıtlamalarının geçici olarak askıya alınması bize yalnızca biraz zaman kazandırıyor.
Avrupa öngörülebilir bir gelecekte savunmasız olmaya devam edeceğinden, tek soru bu nefes alma fırsatını gelecekte olabilecekler için hazırlanmada kullanıp kullanmayacağımızdır. Kendi ekonomik geleceğimizi düşündüğümüzde, önemli olan şey dirençtir; yani önemli sektörleri felç edebilecek şokları absorbe etme yeteneğidir. Avrupa çeşitlendirmeyi hızlandırmadıkça, yerli kapasiteyi artırmadıkça ve risk yönetimini kurumsallaştırmadıkça bir sonraki arz krizi en az önceki kadar sert vuracak, belki daha da sert.
Kritik Hammaddeler Yasası ile Avrupa Birliği bu malzemelerin tüketiminin %10’unun istihracını, %40’ının işlenmesini ve %25’inin geri dönüştürülmesini Avrupa içinde gerçekleştirme gibi iddialı hedefler belirledi. Avrupa Yatırım Bankası (EIB) olarak, AB içinde ve dışında, arama, istihraç ve rafine etmeden geri dönüşüm ve inovasyona kadar kritik hammadde zincirini güçlendiren projelere desteğimizi artırıyoruz. Bu malzemelerin Avrupa sanayilerine güvenilir ve uzun vadeli şekilde sağlanmasını garanti altına almak için yılda yaklaşık 2 milyar € (2,3 milyar $) taahhüt ediyoruz.
Bir banka olarak kredi, yüksek riskli projeler için öz sermaye tipi finansman ve proje sponsorlarına teknik danışmanlık gibi kaynakları sunuyoruz. Son dönemde Almanya’da bir bakır geri dönüşüm tesisine, Finlandiya’da lityum üretimine ve Fransa’da elektrikli araçlar için batarya üreten bir fabrikaya verdiğimiz destek, kamu ve özel yatırımların aynı yönde hareket etmesi durumunda neler başarılabileceğinin bir göstergesidir.
Avrupa bu iddialı hedeflerin ve dayanışmacı yatırımların peşinde koşarken, Amerika Birleşik Devletleri daha doğrudan bir yaklaşım benimsedi; ABD Savunma Bakanlığı, ülkenin tek nadir toprak madenini işleten MP Materials’da önemli bir payı satın aldı. Kamu finansmanı ve uzun vadeli alım anlaşmalarıyla desteklenen bu adım da, tıpkı Avrupa’nın hedeflediği gibi, yerli tedarik zincirlerini güvence altına almak ve Çin’den ithalata bağımlılığı azaltmak için tasarlandı.
ABD’nin temel hedefi ulusal güvenlik ve sanayi dayanıklılığıdır; bu politika ortamında Apple gibi büyük özel sektör oyuncuları da malzemelerini yerel olarak tedarik etme taahhüdünde bulunuyor. ABD’nin stratejisi sadece ülke içi eylemlerle sınırlı değil. Hükümet, Kanadalı madencilik şirketlerinde pay satın almak gibi adımlarla küresel çapta nadir toprak elementleri ve diğer kritik malzemelere erişimi güvence altına almaya çalışıyor.
AB izleyici koltuğunda kalmayı göze alamaz. Ancak sübvansiyon yarışında rekabet etmek veya doğrudan devlet mülkiyetine güvenmek yerine (ki bu piyasaları bozma ve Avrupa’nın hâlâ savunduğu kurallara dayalı ticaret sistemini baltalama riskini taşır) blok, stratejik ittifaklar ve ortaklıklar kurmaya odaklanmalıdır. Dayanıklılık yalnız başına inşa edilemez.
AB, tek bir baskın tedarikçiye alternatifler sağlama ve küresel tedarik zincirlerindeki konumunu güçlendirme amacıyla, sorumlu kaynak geliştirme uygulamalarına ve adil rekabete değer veren ülkelerle uzun zamandır iş birliği yapmaktadır. Kanada, Şili ve Ukrayna’nın da aralarında bulunduğu 14 ülkeyle kritik hammaddeler konusunda stratejik ortaklıklar kurulmuş durumda ve her biri sürdürülebilir büyümeyi desteklemeyi hedefliyor.
Avrupa Yatırım Bankası olarak biz de bu geniş AB çabasını kendi eylemlerimizle tamamlıyoruz. Bir madencilik gücü olan Avustralya bu bakımdan kilit ortaklardan biri. Son zamanlarda Avusturalya’ya gerçekleştirdiğim ziyaretimin ardından, kritik hammaddeler konusunda işbirliğini derinleştirme niyetimizi ortaya koyan bir deklarasyon imzaladık; bu adım, gelecekte sürdürülebilir büyümeyi teşvik edecek ortak girişimlere kapı aralıyor.
Güvenilirlik ve öngörülebilirlik, Avrupa’nın ortaklıklar söz konusu olduğunda en güçlü para birimleridir. Bu nitelikler ittifaklarımızın temelini oluşturuyor ve şeffaflığa ve adil oyuna bağlı, benzer düşünen ülkelerden oluşan bir koalisyonun temelini oluşturabilirler. Birlik olarak piyasa manipülasyonlarını önleyebilir, istikrarlı ve güvenilir bir arzı sağlayabiliriz.
Ancak bu arada riski azaltacak tamponlara ihtiyacımız var. Avrupa Komisyonu’nun ReSourceEU girişiminde önerildiği gibi stratejik stoklama ve ortak satın alma, her şeyi çözecek çözümler olmayabilir, ancak önemlidir. Stratejik rezervler riski ortadan kaldırmasa da ani arz şoklarının etkisini hafifletebilir; ortak bir AB satın alma platformu ise pazarlık gücünü artırabilir ve istikrarsızlığı azaltabilir. Bir arada olmak, pazar gücü yaratır. Her iki fikir de sadece tartışmaktan daha fazlasını hak ediyor; eylem gerektiriyor.
Geri dönüşüm, başka bir direnç katmanı sunuyor. Artık kullanım ömrü dolmuş pillerin malzemelerinin %95’ine kadarını kurtarabilen teknolojilere sahibiz, ancak bunların kullanımını yaygınlaştırmak için ek yatırım ve yasal düzenlemelerin netleştirilmesi gerekiyor. Aynı zamanda nadir toprak mıknatısları ve kobalt bazlı kimyasal bileşenlere alternatifler üzerine yapılan araştırmaların kıyıda köşede olmaktan çıkarılıp merkeze taşınması gerekiyor.
Avrupa hızlı hareket etmelidir. Bu, yalnızca AB kurumlarının değil, aynı zamanda üye devlet hükümetleri ve sanayilerinin de devreye girmesi anlamına gelir; özellikle alım anlaşmaları ve değer zincirinin tüm adımlarına yapılacak yatırımlar gibi mekanizmalarla net taahhütlerde bulunabilirler. Avrupa Yatırım Bankası, bu zorluğu üstlenen herkes için güçlü bir ortak olmaya devam edecektir.
Eğer Avrupa rekabet gücünü artırmak ve stratejik bağımlılıkları azaltmak konusunda ciddi ise, ilgili tüm kamu ve özel sektör aktörlerini harekete geçirmelidir. Ancak kolektif eylemle pazar gücümüzü artırabilir ve dayanıklılık inşa edebiliriz. Evet, bu yatırım gerektirecek. Ancak maliyet, bir sonraki şoka hazırlıksız yakalanmanın bedeliyle kıyaslandığında çok daha küçük kalacaktır.
*Nicola Beer Avrupa Yatırım Bankası Başkan Yardımcısıdır.