Avrupa Teknoloji Yarışını Neden Kaybediyor?
Yazar: Agathe Demarais – Foreign Policy köşe yazarı, ECFR kıdemli politika analisti.
Çeviri: Cengiz Sözübek
Amerika Birleşik Devletleri dünyanın baskın finansal ve teknolojik gücüdür. Çin küresel üretim hegemonudur. Avrupa’nın ekonomik kaldıracı nedir? Bu soru eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi’nin yakın zamanda yayınladığı bir raporun merkezinde yer almaktadır. Özetle, Draghi Avrupa Birliği’nin yakında bloğu küresel ekonomik sahnedeki varlığını müphem hale getirebilecek büyük ekonomik zorluklarla karşı karşıya olduğunu savunuyor. Bu iddia kulağa korkutucu gelebilir. Ancak ABD, Çin ve Avrupa ekonomik verilerine derinlemesine bir bakış, Draghi’nin analizinin yerinde olduğunu gösteriyor. AB, ABD ve Çin arasında sıkışmaktan kaçınmak istiyorsa; inovasyonun finansmanına yaklaşım biçiminden başlayarak, ekonomik modelini elden geçirmeli
Avrupa’nın ekonomik sıkıntılarının nedenleri yapısal. Demografi ve üretkenlik artışı uzun vadeli ekonomik beklentileri belirliyor ve AB her iki ölçütte de iyi durumda değil. Demografiyi ele alalım: Öncelikle düşük doğurganlık oranları nedeniyle, AB’nin iş gücü 2040 yılına kadar her yıl yaklaşık 2 milyon işçi kadar azalabilir. Avrupa’nın zayıf demografik beklentileri, en azından Avrupalılar yaşlandıkça artan kamu sağlık hizmetleri ve emeklilik maliyetlerini finanse etmenin giderek daha zor olacağı için önemli dalgalanma etkilerine sahip olacak. 2015’ten bu yana ortalama olarak yılda mütevazı bir yüzde 0,7 oranında büyüyen üretkenlik için işler daha iyi görünmüyor – ABD oranının yarısından az ve aynı dönemde Çin’in bildirilen rakamının yalnızca dokuzda biri. Tek bir veri noktası her şeyi söylüyor: 1995’te ABD ve AB üretkenliği genel olarak benzerdi. Bugün, Avrupa’nın üretkenliği Amerika’nın yaklaşık yüzde 20 altında.
Avrupa Birliği Bu Açığı Kapatabilmek İçin Ne Yapabilir?
Ekonomistler uzun zamandır Avrupa’nın yetersiz üretkenliğinin nedenleri üzerinde tartışıyorlar. Sebeplere ait uzun listesinin başında düşük işgücü hareketliliği, ezici bürokrasi ve eğitim sistemindeki kusurlar yer alıyor. Ancak, AB’nin araştırma ve geliştirmeye yönelik düşük harcamaları, ABD ve AB ekonomileri arasındaki büyüyen üretkenlik farkının ana itici güçlerinden biri olarak öne çıkıyor. Veriler çarpıcı: 2022’de 886 milyar dolar veya GSYİH’nin %3,4’ü olan ABD Ar-Ge harcamaları, 382 milyar dolar veya GSYİH’nin %2,3’ü olan AB’nin iki katından fazlaydı. Çin çok geride değil; ülke halihazırda kamu Ar-Ge’sine dünyanın en çok harcama yapan ülkesi ve özel harcamalarda da hızla yetişiyor. Bu ölçüte göre, ABD ve Çin, yüksek teknolojiye sahip, dijitalleştirilmiş ekonomilere doğru küresel geçişte başarılı olmak için kendilerine araçlar sağlıyor. Ancak AB çok geride kalıyor.
AB politikacılarının bloğun demografik görünümünü iyileştirmek için yapabileceği pek bir şey yok. Ana potansiyel çözüm, gelecekte büyük ölçekli göçün devam etmesini gerektiriyor, ancak popülist, aşırı sağ partilerin artan cazibesi bu gidişatı olası kılmıyor. Ancak verimlilik artışı konusunda, Avrupa politikacılarının harekete geçme alanı var.
Bu konuda, Draghi raporu Ar-Ge harcamalarını artırmak için finansal bir elektroşok çağrısında bulunuyor. Ekonomistlerden oluşan ekibi, AB’nin Amerika Birleşik Devletleri ile arayı kapatmak ve bloğun rakiplerinden çok daha geride kalmamasını sağlamak için her yıl ekstra 750 milyar ila 800 milyar euro harcaması gerektiğini düşünüyor. Böyle bir yatırım hamlesi büyük olacaktır. Bu, her yıl AB GSYİH’sının yaklaşık %5’ine denk gelecektir—herhangi bir standartla büyük bir miktar. İşte tam da bu nedenle, bunun gerçekleşmesi pek mümkün değil.
Özel sektör, böyle çarpıcı maliyetleri tek başına üstlenemezdi. Dolayısıyla, Draghi’nin yatırım teşviki çağrısının kaderi, Avrupa’nın Ar-Ge’ye kamu harcamalarını büyük ölçüde artırma yeteneğine bağlı olacaktır. Teorik olarak, bu ölçekli finansman, ilk olarak 2020’de kullanılmış olan ortak AB borçlanmasıyla gerçekleştirilebilir; o zaman AB üye devletleri, Avrupa Komisyonu’na COVID sonrası ekonomik toparlanmayı finanse etmek için 750 milyar euroya kadar tahvil ihraç etme izni vermişti. Ancak bu sefer, ortak borçlanma görünmüyor. Draghi raporunun yayınlanmasından kısa bir süre sonra Alman Maliye Bakanı Christian Lindner, “ortak borçlanmanın AB’nin yapısal sorunlarını çözmeyeceğini” açıkladı. Almanya “hayır” derken, Draghi’nin AB tahvilleri önerisi, öngörülebilir gelecekte ölü görünüyor.
Draghi’nin büyük bir yatırım teşviki çağrılarının muhtemelen dikkate alınmayacak olsa da, bloğun yenilik harcamalarını artırmak için ücretsiz seçenekleri hâlâ var. Bu alanda Avrupa, Avrupa start-up’ları için iki iyi bilinen sorunu çözmeye çalışabilir: AB üye devletleri ve sektörler arasında parçalı kamu finansmanı ile özel girişim sermayesinin göreceli eksikliği.
Draghi raporu, kamu desteğinin parçalanması (fragmantasyon) konusunda basit bir gözlem yapıyor. 27 AB üye ülkesi, kritik gördükleri bazı teknolojik sektörlere bir şekilde finansal destek sunuyor. Bu yatırımlar bir araya getirildiğinde, miktarlar önemsiz olmaktan çok uzak kalıyor. Ancak, bir sorun var: Birkaç öncelikli sektörü belirlemek için AB çapında iş birliğinin olmaması, çok sayıda endüstrinin çok az para alması anlamına geliyor ve bu da Avrupa teknoloji şampiyonlarının ortaya çıkmasını engelliyor.
Bu durum cesur bir çözüm gerektiriyor: AB üye ülkeleri bir avuç kritik sektör belirlemeli ve bu alanlarda birlikte büyük yatırımlar yapmalılar. En önemlisi, bu, kazananları seçmek ve rekabeti bozmak amacıyla belirli firmaları kayırmak anlamına gelmiyor. Ayrıca, her AB üye ülkesinin kendi gözde projelerini seçmesi ve AB’den bunların gelişimini desteklemesini istemesi anlamına da gelmiyor. Ve tabii ki, blok ayrıca vergi mükelleflerinin parasının enjekte edilmediği takdirde kârsız olacak zombi firmaları desteklemekten de kaçınmalıdır.
Bunun anlamı, AB’nin öncelikli sektörleri belirlemek ve finanse etmek için AB düzeyinde bir yapı oluşturması ve esasen AB kurumlarına, daha tutarlı bir AB finansman ortamının ortaya çıkmasını teşvik etmek amacıyla hangi sektörlerin kamu Ar-Ge parası alması gerektiğini açıklama sorumluluğunu devretmesi gerektiğidir. Yapay zeka ve kuantum hesaplama gibi öncü teknolojiler, AB’nin tümüyle dahil olması gereken açık sektörler olacaktır. Veriler çarpıcıdır: Küresel AI fonlamasının yüzde 80’inden fazlası ABD veya Çin firmalarına giderken, AB işletmelerine sadece yüzde 7 gidiyor. Kuantum hesaplama için de uçurum benzer şekilde çarpıcıdır. Alandaki ilk 10 küresel firmanın yedisi ABD merkezlidir. İkisi Çinli ve biri Japon; hiçbiri Avrupalı değil. Bu iki alanda, kaynakların AB üye devletleri arasında bir araya getirilmesi, Avrupa ile rakipleri arasındaki uçurumu kapatmak için uzun bir yol kat edebilir.
AB teknoloji şampiyonlarının ortaya çıkması ek bir faydayla birlikte gelecektir: Avrupa’nın küresel girişim sermayesi fonlarının radarındaki yerini yükseltecektir. 2013’ten beri, ABD’deki girişimlere Avrupa’dakilerden yaklaşık beş kat daha fazla risk sermayesi gitti. Avrupa’da bu tür fonlamanın eksikliği, AB girişimleri için dramatik sonuçlar doğuruyor: 2008’den beri AB’de ortaya çıkan 147 unicorn’un (değeri 1 milyar doların üzerinde olan girişimler) yaklaşık üçte biri sonunda yurtdışına, Avrupa’da operasyonlarını büyütmek için yeterli finansman bulamadıkları için çoğunlukla ABD’ye taşındı. Elbette, AB ve ulusal düzenlemelerin karmaşasını basitleştirmek de Avrupa’nın risk sermayesi fonlarının cazibesini artırmak için uzun bir yol kat edecektir.