Alman Rehavetinin Sonu
Friedrich Merz, selefinin vaat ettiği Zeitenwende (“tarihi dönüm noktası”) sürecini hayata geçiren şansölye olarak hatırlanabilir; bu, Almanya’nın ekonomik ve diplomatik kapasitesiyle orantılı jeopolitik sorumluluklar üstlenmesi anlamına geliyor. Ancak bunun teyidi için Merz’in hükümeti, hem iç hem de dış politikada birçok sınavla karşı karşıya kalacak.
Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, 6 Mayıs 2025’te göreve başladığında, çok az kişi ülkenin dış politikasını bu kadar hızlı bir şekilde yeniden şekillendireceğini öngörmüştü. Yaygın olarak öngörülememiş olmasına karşın Almanya’nın dış politikasındaki ton değişikliği açıkça fark ediliyor. Almanya’nın uzun süredir devam eden stratejik tereddüt dönemi sona eriyor.
Bu yeniden yönelimin merkezinde, bir zamanlar kutsal ancak hâlihazırda ciddi bir şekilde aşınmış olan Almanya’nın en temel ittifakının, transatlantik ilişkisinin Almanya tarafından açıkça yeni bir değerlendirmeye tabi tutulması yer alıyor. Uzun süredir sadık bir transatlantikçi olan Merz, artık açıkça ABD’nin Avrupa güvenliğinin güvenilir bir garantörü veya ekonomik açıdan güvenilir bir ortağı olarak görülemeyeceğini kabul ediyor. Kamuoyu önünde yaptığı çarpıcı bir eleştiride, Trump yönetiminin üst düzey yetkililerinin Alman siyasetine müdahalesini “Moskova’nın müdahalesi kadar sert, dramatik ve utanç verici” olarak kınadı.
Bu değişim sadece retorik düzeyde değil. 1945’ten bu yana Batı Avrupa (ve 1989’dan sonra Orta ve Doğu Avrupa’nın büyük bir kısmı), kimliğini ve güvenliğini ABD ile uyum içinde şekillendirmişti. Ancak 80 yıl sonra Merz hükümeti, Almanya’nın odağını içeriye çeviriyor, ülkeyi savunmaya büyük yatırımlar yapıyor ve daha özerk bir Avrupa’yı savunuyor. İronik olarak, bu değişim, geleneksel bir Amerikan değerinden, yani demokrasinin ve özgürlüğün gücüne olan inançtan kaynaklanıyor. Avrupa bu prensibi bağımsız bir şekilde yeniden ortaya koyabilirse, günümüzün değişen küresel düzeninde belirleyici bir oyuncu olarak ortaya çıkabilir.
Almanya’nın yeni dış politika tutumu şu ana kadar üç temele dayanıyor: Merz’in stratejik açıdan temel olarak gördüğü Ukrayna’ya yönelik kararlı askeri destek, İsrail’e karşı daha incelikli bir duruş ve Avrupa egemenliğine yönelik bilinçli bir çaba. Merz hükümetinin kararlılığı, Rusya’nın amansız saldırganlığı, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ateşkeslere veya müzakerelere olan açık ilgisizliği ve Trump yönetiminin tutarsızlığı karşısında daha da güçlendi.
Almanya, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin 28 Mayıs’ta Berlin’e yaptığı ziyaret sırasında, hava savunma sistemleri için 1 milyar avro dahil olmak üzere Ukrayna topraklarında uzun menzilli silahların ortak geliştirilmesi için teknik ve mali yardım olarak 5 milyar avro (5,7 milyar dolar) tutarında büyük bir yardım paketi açıkladı. Bu taahhüt, Merz’in selefi Olaf Scholz’un daha temkinli yaklaşımına kıyasla belirgin bir kopuşu temsil ediyor.
Önümüzdeki dönemde Almanya’nın bu tutumu, Rusya’ya karşı daha güçlü yaptırımlar uygulanması konusunda Avrupa’da yapılacak müzakereler ve en önemlisi de Putin’in savaş çabalarına dolaylı desteği nedeniyle Çin ile yaşanacak kaçınılmaz çatışma tarafından sınanacak.
Merz, Almanya’nın geleneksel olarak sarsılmaz bir şekilde destek verdiği İsrail’e yaklaşımını da yeniden ayarlamaya başladı. Son tahminlere göre, Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihinde gerçekleştirdiği saldırısıyla tetiklenen Gazze’deki savaş 53.000’den fazla Filistinlinin ölümüne neden oldu ve bu durum Merz ve kabinesinin kilit üyelerini Almanya’nın pozisyonunu yeniden değerlendirmeye yöneltti. İsrail’in askeri müdahalesinin ölçeği ve Gazze’deki kötüleşen insani durum konusunda endişelerini dile getirdiler ve bu söylem değişikliği Alman kamuoyundan oluşan düşünceleri yansıtıyor. Özellikle genç nesiller, Holokost dönemi suçluluk duygusuna daha az bağlılar ve önemli bir Müslüman nüfusun da bulunduğu, daha çeşitli ve çoğulcu bir toplumun içinde şekillendiler.
Elbette, Almanya ile İsrail karşılıklı olarak birbirine bağımlı olmaya devam ediyor. Kasım 2023 ile Ağustos 2024 arasında on ay süreyle askıya alınan Almanya’nın İsrail’e silah teslimatları yeniden başlatıldı ve Almanya, Ukrayna’ya destek amacıyla kullanılmak üzere İsrail yapımı Arrow 3 hava savunma sistemleri ile Heron insansız hava araçlarını satın alma taahhüdünü sürdürüyor. Yine de ton değişikliği önemlidir ve bu durum politika değişikliklerinin habercisi olabilir. Almanya’nın iki devletli çözüm ve AB-İsrail Ortaklık Anlaşması’nın askıya alınması yönündeki girişimleri destekleyip desteklemeyeceği bu konuda yeni bir şeylerin olup olmayacağının testi olacak. Bu anlaşma, 2000 yılından bu yana İsrail’e Avrupa pazarına ayrıcalıklı bir erişim sağlıyor ve anlaşmanın askıya alınması ise Netanyahu’yu uluslararası insani hukuka saygı göstermeye ve nihayetinde Gazze’deki saldırıları sona erdirmeye zorlamanın bir aracı olarak görülüyor.
Ancak Merz’in dış politikasındaki en köklü unsur, Avrupa’nın stratejik özerkliğini geliştirme vurgusudur. Amerikan’ın geri çekilmesi karşısında Almanya, 1945’ten bu yana en büyük yeniden silahlanma çabasına girişmiş ve savunma ile güvenliğe €400 milyar ayırmıştır.
Savunma harcamalarındaki bu büyük artış, ülkenin “borç frenini” (yıllık açıkların üst limitini) gevşetmek için yapılan anayasa değişikliğiyle mümkün oldu. Önceki hükümet Litvanya’ya tam teşekküllü bir Alman tugayı konuşlandırarak yeni bir çığır açmışken, Merz bu girişimleri şansölyeliğinden önce de desteklediğinden kendi girişimleri olarak benimsemiş ve böylece Almanya’nın NATO içinde ve dışında güvenilir bir ortak olarak itibarını sağlamlaştırmıştır.
Bu adımlar Alman dış politikasında bir devrim olmasa da anlamlı bir evrim niteliğindedir. Uzun süredir ekonomik bir güç merkezi ve diplomatik bir aktör rolüne alışmış olan Almanya, artık kapasitesiyle orantılı jeopolitik sorumluluklar üstlenmektedir.
Merz, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’ya yönelik tam kapsamlı işgalinin ardından Scholz’un ilan ettiği Zeitenwendeyi (tarihi dönüm noktası) hayata geçiren Alman lider olarak mı hatırlanacak? AB kurumlarında ve Fransa ile Polonya gibi kilit üye devletlerde (ve aynı zamanda İngiltere’de), Almanya’nın yeni kararlılığı; savunma, demokrasi ve egemenlik konularındaki tartışmaları şimdiden şekillendirmeye başladı. Gücün yeniden pazarlığa konu olduğu, ittifakların sınandığı bir dünyada, Almanya nihayet kendi şartlarıyla liderlik etmeye başlıyor.
*Daniela Schwarzer, Bertelsmann Vakfı İcra Kurulu üyesi, Alman Dış İlişkiler Konseyi’nin eski direktörü ve Açık Toplum Vakıfları’nda Avrupa ve Orta Asya’dan sorumlu eski genel direktördür. Schwarzer, Krisenzeit: Folgen Sicherheit, Wirtschaft, Zusammenhalt – Was Deutschland jetzt tun muss adlı kitabın yazarıdır (Piper, 2023).
Tercüme: Ali Karakuş