Alaska Zirvesi’nin Ardından: Avrupa Türkiye’ye Muhtaç
Geçtiğimiz haftaki Alaska zirvesi, Avrupa’nın zaten farkında olması gereken bir gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi: Ukrayna’yı koruyabilmek için kendi güvenlik mimarisine sahip olması gerekiyor.
Cuma günü Anchorage’da gerçekleşen Vladimir Putin ve Donald Trump zirvesinin sonuçları, Avrupa’da büyük bir şaşkınlık yarattı. Britanyalı tarihçi Robert Service’in ifadesiyle: “Amerikalılar her şeyden önce birer vatanseverdir—paketin tüm kartlarını elinde tutan bu anlaşma ustasının, onlarla bu kadar beceriksizce ilgilenmesine ne kadar süre daha katlanacaklar?” Gerçek anlamda kırmızı halılar Rus lider için serildi; bu sırada Ukrayna şehirlerine yönelik saldırılar ve sivillerin öldürülmesi ise hız kesmeden sürdü. Putin’e, şu sözlerle konuşma zemini sunuldu: “Kalıcı ve uzun vadeli bir çözüme ulaşabilmek için, bu çatışmanın temel köklerini, esas nedenlerini ortadan kaldırmamız gerektiğine eminiz ve bunu defalarca dile getirdik; Rusya’nın tüm meşru kaygılarının dikkate alınması ve Avrupa’da, hatta tüm dünyada adil bir güvenlik dengesinin yeniden tesis edilmesi gerekir.”
Ayrıca Putin şöyle devam etti: “Kiev’in ve Avrupa başkentlerinin bunu yapıcı şekilde algılamasını bekliyoruz; sürece çomak sokmamalarını, perde arkasında çeşitli hesaplarla provokasyonlara kalkışıp filizlenen ilerlemeyi sabote etmemelerini umuyoruz.” Trump ise şu sözlerle noktaladı: “Henüz tam anlamıyla varmadık oraya, ama bir miktar ilerleme kaydettik. Dolayısıyla, bir anlaşma sağlanana kadar ortada bir anlaşma yok.”
Londra merkezli The Telegraph gazetesi şu gözlemde bulundu: “Geriye sadece kutunun tekmelenmesine dair kulakları sağır eden bir gürültü kaldı.” Ve sonuç kısmı oldukça netti: “Eğer Avrupa liderleri bu gelişmenin ardından Ukrayna’ya destek olmazlarsa, tarih önünde bunun hesabını vermek zorunda kalacaklar.” Aksine, Rus basını ise oldukça olumlu bir tepki verdi. BBC’nin Moskova muhabiri Steve Rosenberg şu değerlendirmeyi yaptı: Temel anlatı, zirvenin Moskova açısından iyi geçtiği yönündeydi; Donald Trump’ın Ukrayna konusunda Kremlin’in tutumuna yaklaştığı vurgulanıyordu. Gazeteler, Trump’ın Zelenskiy’ye bir ültimatom vererek bir anlaşma yapmasını isteyeceğini, Avrupa’nın ise bunu raydan çıkarmaya çalışacağını öngörüyor.
Trump’ın, Rusya’nın Ukrayna’da derhal ateşkes talebinden vazgeçip barış anlaşması hedefine odaklanması, Moskova cephesinde zafer havası yarattı. Bu anlaşma kapsamında, Rusya, Ukrayna’nın Donbas’ın halen Ukrayna kontrolünde olan bölgelerini teslim etmesini talep ediyor. Trump ise Zelenskiy’ye yönelttiği ültimatoma bu Rus tutumunu temel aldı. Dahası, zor kararların sorumluluğunu Ukraynalı konuğuna yüklemeye hazır. Eğer Zelenskiy bu öneriyi reddederse, suç Ukrayna’ya yüklenecek.
Aslında olan tam da budur. Putin, Ukrayna’nın Donetsk ve Luhansk’tan çekilmesini talep etti ve temel talepleri karşılandığı takdirde, diğer bölgelerdeki cephe hatlarını dondurmaya hazır olduğunu belirtti. Pazar günü Trump, Zelenskiy’nin isterse Rusya ile savaşı neredeyse anında sona erdirebileceğini, istemezse de savaşmaya devam edebileceğini söyledi. 1938’de Britanya ve Fransa, o dönemki tahkimatlarıyla birlikte Südet Bölgesi’ni Almanya’ya bırakmayı kabul etmişti — bu tavizin “zamanımızın barışını” getireceğine inanıyorlardı. Benzer şekilde, Ukrayna’nın Donetsk’teki tahkimat kuşağını teslim etmesi, Rusya’ya Ukrayna’nın iç kesimlerine engelsiz erişim sağlayacaktır.
Amerikan kamuoyunda, hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar arasında, Rusya’ya karşı ilave yaptırımlar uygulanması ve Ukrayna’ya askerî yardım sağlanması yönünde dikkate değer bir destek artışı gözleniyor. Ancak MAGA hareketi içinde görüş ayrılıkları mevcut. Ayrıca Amerikan askerlerinin doğrudan müdahalesine açık bir kamuoyu karşıtlığı da görülüyor. Senato Dış İlişkiler Komitesi üyesi Teksas Senatörü Ted Cruz ile yapılan bir röportaj, ABD dış politikasındaki çelişkiyi ortaya koyuyor. Cruz, savaşın müzakereyle sona ereceğine ve bunun Rusya açısından açık ve net bir yenilgi anlamına gelmesi gerektiğine inanıyor. “Putin bizim dostumuz değil. O bir KGB kabadayısı. Bu savaşı sona erdirmenin yolu, Trump’ın yaptığı gibi, güçlü bir konumdan müzakere etmektir.” Oysa Trump, ek yaptırımlar meselesinde hâlâ oyalayıcı tavrını sürdürerek tam da bunu yapmıyor. Oysa bu yaptırımlar etkili şekilde uygulanırsa, Rus ekonomisini felç edebilir.
Trump ile Zelenskiy arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşme, Şubat ayındaki buluşmaya kıyasla daha sıcak bir atmosferde geçti. Sonrasında yapılan Avrupa liderleriyle görüşmenin ana gündem maddesi ise Ukrayna’ya yönelik güvenlik garantileri oldu. Trump, daha sonra Truth Social’da şu ifadeleri kullandı: “Görüşme sırasında Ukrayna için Güvenlik Garantilerini konuştuk. Bu garantiler, çeşitli Avrupa ülkeleri tarafından sağlanacak ve Amerika Birleşik Devletleri ile koordineli yürütülecektir.” Trump, ayrıca Putin’i arayarak onunla Zelenskiy arasında bir görüşme ayarlanmasını ve bunu takip eden üçlü bir zirvenin düzenlenmesini istedi. Washington’daki heyetin bir parçası olan bir Avrupa yetkilisine göre, görüşmelerde toprak konuları gündeme gelmedi. Trump, “Bu benim işim değil, bu Ukrayna’ya ait bir mesele,” dedi.
Güvenlik garantilerinin ne şekilde şekilleneceği ve ABD’nin bu süreçteki rolü hâlâ belirsiz. Yine de, Avrupa güvenlik mimarisinin ana hatları yavaş yavaş şekilleniyor. NATO’dan Mark Rutte, AB Komisyonu’ndan Ursula von der Leyen, Almanya’dan Friedrich Merz, Fransa’dan Emmanuel Macron, Britanya’dan Keir Starmer, İtalya’dan Giorgia Meloni ve özellikle Finlandiya’dan Alexander Stubb bu yapının öncülüğünü üstlenen isimler arasında. Şu aşamada, Putin ile Zelenskiy arasında planlanan görüşmenin ve ardından düzenlenmesi muhtemel üçlü zirvenin sonucunu bekliyorlar. Öte yandan, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, güvenlik garantilerine ilişkin görüşmelere Rusya’nın yanı sıra Çin’in de dahil edilmesi gerektiğini ileri sürerek sürece çomak sokmuş durumda.
Finlandiya’nın önde gelen gazetelerinden Iltalehti, bir ateşkes sağlanabilirse, Avrupa’nın Ukrayna’ya 50.000 askerden oluşan tam teşekküllü bir ordu kolu göndermeyi ve buna hava ile deniz desteği de eklemeyi planladığını yazdı. Savaş sonrası döneme ilişkin başka planlar da gündemde. Mart ayında Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bu koalisyonun ilk konferansına katıldı ve Türkiye’nin yeni bir Avrupa güvenlik mimarisinin parçası olmaya istekli olduğunu ifade etti. Türkiye ayrıca, AB’nin savunma harcamalarına yönelik SAFE adlı mali enstrümanından pay alabilmek için de teklif vermekle ilgileniyor.
Bosna-Hersek savaşı ve Afganistan’daki NATO operasyonlarındaki katkısı göz önüne alındığında, Türkiye’nin Ukrayna’yı Rus saldırganlığına karşı savunmak üzere sağlayacağı bir askeri birlik memnuniyetle karşılanacaktır. Berlin merkezli Alman Uluslararası ve Güvenlik İşleri Enstitüsü (SWP), “Zorunluluğun Uyumlaştırılması” (Alignment of Necessity) başlıklı analizinde, Türkiye’nin gelecekteki Avrupa güvenlik mimarisindeki rolü gibi çetrefilli bir konuyu ele aldı. Yeni Avrupa güvenlik sistemi hangi biçimi alırsa alsın, Ankara için bir yer bulmak zorunda kalacaktır.
Kaynak: https://nationalinterest.org/feature/after-the-alaska-summit-europes-moment-of-truth