Dilimize Arapçadan geçmiş ıyal/ayal kelimesi geçimini sağlamak zorunda olduğumuz, nafakasını verdiğimiz, görüp gözettiğimiz, bakmakla mesul olduğumuz kişiler, çoluk çocuk manasında kullanılıyor. Osmanlı devrinde “bir adamın üzerine nafakasını vermek vacip olan, kendilerini geçindirdiği kimseler” manasında kullanılmış. Yani aslında hepimizin aile dediği şeye, hani şu tüm iş güç koşuşturmasının son durağına ıyal diyoruz. Bir nevi hayat yükünün müşahhas hali. Cemiyetin direği. Kelime İbraniceden iktibas edilmiş. Evlad ü ıyal ise çoluk çocuk demek. Kamus-ı Osmani’de ıyal u evlad olarak da geçiyor. Ayal aynı zamanda hanım, eş manasına da geliyor.
Arapça kökenli aile kelimesi de ıyal kelimesinden türetilmiş. Ev halkı manasına geliyor. Cemiyetin temel taşı olan aile kolektif hayatın ilk adımlarının atıldığı merkez.
Arapça maalie kelimesi ise tam da ailenin her an her yerde birlikte olma ruhunu yansıtıyor. Beraber manasına gelen maa edatıyla her şey özetlenmiş. Tatilde, bayramda, düğünde, misafirlikte, hatta en çok da pazar alışverişinde hep birlikteyiz. Özgürlüğe yer yok, çünkü maaile demek birlikte olmaktan fazlasını, birlikte yüklenmeyi, hatta birlikte yorulmayı da içeriyor. Kelime aynı zamanda nefes alan bir aile manifestosu. Ailevi ise aileye dayalı, aile ile ilgili demek.
Kelime manasını kaybetmeden yerinde durmuş; tek mesele bu mesuliyetin altına girenin sırtındaki ağırlığın sürekli artması.
FAMİLYA
Dilimize İtalyancadan geçmiş. İtalyanca famiglia kelimesi Latince familia kelimesinden türetilmiş. Kelimenin kökeni hizmetkâr, besleme, köle manasına gelen Latince famulus kelimesine kadar uzanıyor. Bu kelimenin kökeni olan famula ise kadın köle, hizmetçi, cariye demek. Tapınak görevlisi manasına da geliyor. Yani aile en başından bir nevi hizmetçi kadrosu gibi kurulmuş. Herkesin birlikte yaşadığı ama işlerin bir şekilde hizmetçilik seviyesine düştüğü bir yapı. Aile tam anlamıyla bir hizmet sektörü. Kelimenin asıl kökeni ise Proto Hint-Avrupa dilindeki dheh kelimesine kadar uzanıyor. Kelime günümüz İtalyancasında aile, ev ve hizmetçiler manasına geliyor. Hatta kalitesiz şarap manasına gelen vino da famiglia ifadesi kelimenin tam manasıyla hizmetçiler için şarap demek.
Bugün İngiliz kültüründe aile derken mukaddes, örnek bir topluluktan söz ediyorlar, oysa tarih işin ilk başlarda pek de öyle olmadığını söylüyor.
Osmanlıcada aile manasında kullanılan kelime aslında bir aileden fazlasını, bir topluluğun ne denli kalabalık olduğunu ifade ediyor. Kamus-ı Türki’de aile, hanedan, düdman manası verilmiş. Zevce, karı manasına da geliyor. Lehçe-i Osmani’de “nebatat familyalarına fasile, hayvanatın familyalarına zümre denir” şeklinde tarif edilmiş.
Familya aynı zamanda birçok ortak özelliği sebebiyle bir araya getirilen cinslerin topluluğu, fasile manasına geliyor.
FAMILY
İngilizce family ilk başlarda bir avuç hizmetkârla başlayıp zamanla anne-baba ve çocuğu da içine almış. Aile değerleri manasına gelen family values ise büyük bir ideal haline gelen bir çatı. Bugün İngiliz kültüründe aile derken mukaddes, örnek bir topluluktan söz ediyorlar, oysa tarih işin ilk başlarda pek de öyle olmadığını söylüyor. Aile babası manasına gelen family man eskiden hırsız manasına gelirken bugün değerlerin en büyüğünü taşıyan figür olarak yüceltiliyor. Biraz esnetmişler, biraz daha mukaddes hale getirmişler ama temelde kimin kim için çalışacağı, kime bağlı kalacağı belirlenmiş. Öyle esnetilmiş ki artık kimin kiminle aile olduğu tam bir bulmaca. Eski eş, yeni partner, evlatlık alınmış çocuk, üstüne bir de köpek ve kedi…
FASÎLE
Kelimenin manası takım, aile. Kamus-ı Türki’de takım, zümre, bir aileyi teşkil eden halk şeklinde tarif edilmiş. Yukarıda Lehçe-i Osmani’den iktibas ederek ifade ettiğimiz gibi aynı cinsten olan ve aralarında benzerlik bulunan nebat topluluğuna fasile deniyor. Fasile-i bakliyye bakla fasilesi, yani baklagiller, fasile-i ceresiyye çançiçeğigiller, fasile-i zeytuniyye zeytingiller, fasile-i haşhaşiye ise gelincikgiller demek. Lugat-ı Remzi’de ayrıca “aba vü ecdadı tarafından akrab olan akrabasına deniliyor” denmiş. Yani akraba manasında da kullanılmış.
HANEDAN
Hanedan kelimesi Farsça aile, klan manasına gelen aynı kelimeden geliyor. Farsça hane kelimesi ev manasına geliyor. Farsça –dan kelimesi ise tutan, alan, taşıyan, kap manasına geliyor. Bu edat Avestacadaki dana ile eş kökenli. Bu edat Avestaca vermek, koymak manasına gelen da fiilinden türetilmiş. Hintçe, Urduca, Peştuca handan kelimeleri de aynı kökten.
Hanedan kelimesi hükümdar, devlet büyüğü vb. bir kişiye dayanan soy, büyük aile manasına geliyor. Örnek: Osmanlı Hanedanı.
DÜDMAN
Farsçadan dilimize geçen düdman/dudman ocak, hanedan, sülale, soy sop demek. Azerbaycan Türkçesinde adlı sanlı, tanınmış aile, büyük aile, nesil, ev manasına geliyor. 1927’de Azerbaycanlı dramaturg Abdürrahim Bey Hakverdiyev’in yazdığı tarihi piyesin adı da Köhne Dudman. Mirza Adıgözel Bey, Karabağname adlı eserinde “Ziyadoğlanları kadir bir ocak ve büyük bir dudman oldukları için Nadir Şah onlara başka bir ceza veya başka bir siyaset reva görmedi” diyor. Osmanlı’da yeniçeri ocağının büyük zabitleri için rical-i dudman-ı Bektaşiyan ıstılahı kullanılmış. Buradaki dudman kabile, ocak manasına geliyor. Lugat-ı Cudi’de kabile, hanedan olarak geçiyor. Kamus-ı Osmani’de kavim manası da eklenmiş.
Aileyi en küçük sosyal ünite olarak tarif ediyorlar. Sanıyorsunuz ki içinde sadece en küçük dertler var. Aslında her aile kendi küçük dünyasında bir krallık kurmuş, kan bağını mukaddes bir iplikle örerken koca bir düğüm atmış. Kim kimin üzerinde hak iddia ediyor, kim kime hangi vazifeleri yüklüyor, hepsi önceden belirlenmiş. Arada sırada sofrada “biz bir aileyiz” nidaları yükseliyor ama bakıyorsunuz miras meselelerinde işler kılıç kuşanmaya kadar varıyor.