Afrika’nın Ölümcül Borç Döngüsünden Çıkış Yolu

George Orwell, Stalinizm allegorisi olarak yazdığı meşhur Hayvan Çiftliği adlı eserinde şöyle demektedir: “Bütün hayvanlar eşittir, ama bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir.” Ancak Orwell’in bu veciz sözü, Afrika’daki devlet borçları krizine de kolaylıkla uygulanabilir. Düşük gelirli Afrika ülkeleri, küresel kamu borcunun en küçük payına sahip olmalarına rağmen, borç temerrüdü içinde ya da bu borç temerrüdüne düşme riskine en açık ülkelerdir.

Bu paradoks, fayda üretmeyen bir uluslararası finans sistemini yansıtmaktadır. Derinleşmiş ulusal para cinsi tahvil piyasalarına sahip olan gelişmiş ekonomilerin aksine, Afrika ülkeleri nerdeyse bir kural haline gelmiş bir şekilde fahiş derecede yüksek faiz oranlarına tabidir ve genellikle uluslararası yatırımcılardan hiç bir Afrika ülkesi kendi ulusal para birimi cinsinden borç alamaz ve borç yatırımcısının bu tutumu, devlet borcu piyasalarının “asıl günahı”dır. Bunun yerine, Afrika ülkelerinin dış borçlarının %80’inden fazlası dolar veya euro cinsindedir ve bu da sistemik açıdan önemli olan bir kaç merkez bankasının para politikası değişikliklerine karşı kırılganlıklarını arttırmakta ve borç yüklerini ağırlaştıran bir “ölümcül borç döngüsüne” neden olmaktadır.

Eğer Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nun yıllık Bahar Toplantılarında bir araya gelen politika yapıcıları, küresel finans sistemindeki eşitsizlikleri ele alan reformları sıkı bir şekilde takip edip gerçekleşmelerini mümkün kılmazlarsa, birkaç ayrıcalıklı ülke diğerlerinden daha eşit olmaya devam edecektir. Öngörülen reformlar doğrultusunda harekete geçilmezse bu durum; makroekonomik istikrar, borç sürdürülebilirliği, küresel büyüme ve gelir yakınsaması üzerinde olumsuz sonuçlar doğurabilir ve Dünya Bankası’nın “aşırı yoksulluğu sona erdirme ve yaşanabilir bir gezegende paylaşılan refahı artırma” şeklindeki yeni misyonunu ilan ettiği bir dönemde kurumsal kredibilitesini zayıflatabilir.

Artan finansal istikrarsızlık, tedarik zinciri kırılganlıkları ve enflasyonist baskılar sonucunda, birçok Afrika ülkesi ölümcül borç döngüsünden kurtulmak ve makroekonomik istikrarı teşvik etmek için, hükümet sübvansiyonlarının kaldırılması ve yaygın yoksulluk ile Büyük Buhran seviyelerindeki işsizliğe rağmen agresif faiz artırımları gibi zorlu oldukları kadar halka zorluk yaşatan politikaları halihazırda benimsemiş durumdadırlar.

Örneğin, işsizlik oranının şu anda %30 civarında seyrettiği Nijerya’da, Merkez Bankası kısa süre önce ulusal para birimi Naira’yı güçlendirmek ve Naira’nın Dolar karşısında keskin değer kaybından kaynaklanan döviz kuru geçişkenliğinin körüklediği enflasyonu kontrol altına almak için ana borç verme faiz oranını 400 baz puan artırarak %22,75’e yükseltti. Borç servisi maliyetlerini artıran bu döviz kuru değer kaybı, yatırımcıların ABD Merkez Bankası’nın faiz artırımları sonrası göreli daha yüksek getirilerin peşine düşmesinden kaynaklanan sermaye çıkışlarıyla daha da kötüleşmiştir.

Afrika ülkelerinin yatırım notunun düşük olması, ölümcül borç döngüsünü yönetmenin zorluklarını daha da artırdı. Çoğu Afrika ülkesi, korona salgınının zirvede olduğu dönemde büyük ölçekli konjonktürel not düşüşleri yaşadı, bu durum, uçurum etkisi göz önüne alındığında küresel finansa erişimlerini daha da kısıtladı. Bu da yeniden finansman risklerini ve temerrüd olasılığını artırdı.

Borçlanabilen az sayıdaki Afrika ülkesi ise önemli ölçüde daha yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalmıştır. 2022-23 yıllarındaki tahvil getirileri analizi, Afrika ülkelerinin borçlanma oranlarının (%11,6 ortalama) Asya ve Okyanusya’daki ülkelerin oranlarının (%6,5) neredeyse iki katı, ABD’deki oranların (%3,1) neredeyse dört katı ve Almanya’daki oranların (%1,5) sekiz katı olduğunu göstermektedir. Bu büyümeyi kısıtlayan ve temerrüt odaklı borçlanma oranları, yatırım getirileri için gerçekçi olmayan beklentiler yaratmaktadır. Bu rakamlar göz önüne alındığında, Afrika’nın on yıllardır finansal baskıya maruz kalması şaşırtıcı değildir.

Afrika’nın en son ölümcül borç döngüsü, genişleyen mali ve cari işlemler açıklarına ve artan dış yükümlülüklere yol açan 2014-15 yıllarındaki süper emtia döngüsünün sona ermesiyle başlamıştır. COVID-19 pandemisine yanıt olarak uygulanan acil devlet yardım önlemleri bu eğilimi hızlandırmış ve borç seviyelerini yeni zirvelere taşımıştır. 2019’dan 2020’ye kamu borcu GSYİH’nın, sürdürülebilirlik için bir eşik olarak kabul edilen %60’ı aşan Afrika ülkelerinin sayısı 18’den 27’ye keskin bir şekilde artmış ve kıtadaki kamu borcu (hem iç hem de dış borç toplamı) 2022’de 1,8 trilyon dolara ulaşarak 2010’dan bu yana %183 artmıştır.

Ancak bu rakam, gelişmiş ekonomilerle kıyaslandığında hala önemsiz kalmaktadır. Fransa ve İtalya gibi gelişmiş ekonomiler her biri 3 trilyon dolardan fazla borca sahipken, Avrupa Birliği’nin toplam kamu borcu 2023 Eylül ayı itibarıyla 14,6 trilyon dolar seviyesindedir ve ABD’nin borcu ise 34 trilyon dolara ulaşmıştır. Afrika’nın borç-GSYİH oranı, 2022 sonunda %62,5 seviyesindeydi ve bu oran, küresel ortalamanın (%92,4) oldukça altında ve ABD’nin (%121,4) ve Japonya’nın (%261,3) oldukça gerisindedir.

Ayrıca, Afrika’nın gelir oranına göre borç ödeme kapasitesini değerlendirmek için önemli bir ölçü olan faiz ödemeleri, 2010’ların başından bu yana ikiye katlanmış ve büyük ölçüde temerrüt odaklı faiz oranları nedeniyle gelişmiş ekonomilerdeki oranların yaklaşık dört katına çıkmıştır. Borç servisi, bir çok hükümetin bütçesindeki en büyük kalem haline gelmiş ve faiz ödemelerinin bu yıl (2024) Nijerya gelirinin neredeyse %40’ını tüketeceği öngörülmektedir.

Kamu harcamalarının bileşimindeki bu değişiklikler, hükümetlerin kritik sosyal ve çevresel sorunları ele almasını ve büyümeyi teşvik eden kamu yatırımlarını genişletmesini engelleyen bir mali alan daralmasına neden olmuştur. Çünkü kıta, büyük kalkınma ihtiyaçlarına sahip olmasının yanı sıra yaygın yoksulluk ve işsizlik, tırmanan iklim krizleri, çatışma ve güvensizlik gibi sorunlarla başa çıkmaya çalıştığından bu durum özellikle zarar verici olmaktadır.

Dahası, bölge uzun süredir kronik bir altyapı açığından muzdaripti; bu durum, artan küresel dalgalanmalara karşı sürdürülebilirliği mümkün kılacak yapısal dönüşümü engelledi ve hükümetlerin büyüme kaynaklarını çeşitlendirerek borç ile ihracat arasındaki dengesizliği azaltmak için özel sermayeyi toplama kapasitesini daralttı.

Etiyopya – borçlarını ödeyemeyen son Afrika ülkesi – uluslararası finansal yapıya yerleşmiş büyük eşitsizliklerin, Afrika hükümetlerini ve ticari işletmelerini nasıl cezalandırıcı borçlanma maliyetlerine maruz bıraktığını görmek için çok iyi bir örnektir. Etiyopya, pandemi sonrası dönemde en düşük borç-GSYİH oranlarından birine (%33,8) sahip ülke olmasına rağmen, aşırı yüksek faiz oranlarının ve keskin para birimi değer kaybının birleşimi, dış borç yükünü dramatik bir şekilde artırmıştır.

Afrika’nın küresel kamu borcundaki payı son derece küçük olmasına rağmen, kıtanın artan borç krizinin altında yatan asıl nedene işaret etmektedir: uygun maliyetli finansmana erişim eksikliği. Afrika ülkelerine büyüme ve kalkınma hedeflerine ulaşmaları için mali alan sağlamak, küresel finansal sistemin düzeltilmesini gerektiriyor. Bu zorunluluk acil olsa da yeni bir fikir de değildir. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, COVID-19 pandemisinin zirvesinde Afrika ekonomileri için “daha adil finansman kuralları” oluşturulması çağrısında bulunmuş ve son dönemde düzenlenen zirveler ve girişimler dolayımında, çok taraflı kalkınma bankalarının finansman kapasitelerini artırması gerektiği sürekli vurgulana gelmektedir.

Ancak büyük soru hâlâ ortada duruyor: Tüm ülkeler eşit midir, yoksa bazı ülkeler diğerlerinden daha mı eşittir? Dünya Bankası’nın yeni misyonunu yerine getirip getiremeyeceği büyük ölçüde bu soruya verilecek cevaba bağlı olacaktır.

*2020 yılından bu yana Project Syndicate için yazan Hippolyte Fofack: Afrika İhracat-İthalat Bankası‘nın eski baş ekonomisti ve araştırma direktörüdür. Columbia Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı üyesi, Harvard Üniversitesi Afrika Çalışmaları Merkezi’nde araştırma görevlisi ve Afrika Bilimler Akademisi üyesidir.

Çeviren: Ali Karakuş