ABD Ukrayna’da Taraf Mı Değiştiriyor?

Amerikan başkanı Nisan ayında Truth Social hesabına “Vladimir, DUR!” yazdı; ancak Rusya başkanı doğu Ukrayna’daki taarruzunu durdurmadı. Ukrayna cumhurbaşkanı Mayıs’ta koşulsuz bir ateşkes çağrısı yaptı; fakat Ruslar Ukrayna sivil halkını havadan vurmayı kesmeyi kabul etmedi. Donald Trump ise seçim kampanyası sırasında savaşı “bir günde” bitireceğini defalarca vaat etti; fakat savaş hâlâ sürüyor. Dün Vladimir Putin’le telefonda konuştu ve Putin, her zamankinden daha fazla drone (insansız hava aracı) ve füzeyle karşılık verdi. Bu sabah Kiev’in bazı semtleri yanıyor.

Ukrayna’ya yönelik işgal yalnızca devam etmiyor, ivmelenerek büyüyor. Neredeyse her gece Ruslar, apartmanları, fabrikaları, altyapıyı ve insanları havadan yok ediyor. Kara sahasında ise Ukrayna’nın en üst komutanı, Rusların cephe hattı boyunca 695.000 askerle yeni bir yaz taarruzu hazırladıklarını açıkladı.

Rus askerleri olağanüstü oranlarda yaralanmaya veya öldürülmeye devam ediyor; her ay 35.000 ile 45.000 arasında zayiat verilirken, Ukrayna dronları haftada milyarlarca dolarlık Rus teçhizatı imha ediyor. Rus ekonomisi yüksek enflasyondan muzdarip ve resesyona doğru ilerliyor. Ancak Putin ateşkes aramıyor ve müzakere etmek istemiyor. Neden mi? Çünkü kazanabileceğine inanıyor. ABD hükümetinin eylemleri sayesinde hâlâ tüm Ukrayna’yı fethedebileceğini düşünüyor.

Putin, herkesin gördüğünü görüyor: Yavaş yavaş ABD taraf değiştiriyor. Doğru, Trump ara sıra Putin’i azarlıyor ya da geçen hafta eşi orduda olan bir Ukraynalı gazeteciye ilgi göstermesi gibi Ukraynalılara yönelik sempatik tavırlar sergiliyor. NATO zirvesinde Avrupa liderlerinin savunma harcamalarını “tarihi” olarak nitelendirmesinden ve orada iltifat edilmekten keyif almasından da hoşnut görünüyordu. Fakat kendi atadığı yönetici ve yetkililerin daha sessiz aldığı kararlar sayesinde Amerika’nın Rusya’yla yakınlaşması ve Avrupa ile Ukrayna’ya karşı yeniden hizalanması yalnızca söylemde değil, fiilen de hız kazanıyor.

Bu hafta içinde, savaşın başlamasından bu yana en kötü hava bombardımanı kampanyasının ortasında, Trump yönetimi, Biden yönetimi tarafından zaten finanse edilmiş olan büyük silah sevkiyatının Ukrayna’ya gönderilmeyeceğini resmen açıkladı. Polonya’da bulunan sevkiyat; topçu mermileri, füzeler, roketler ve en önemlisi, Ukraynalıların sivilleri füze saldırılarından korumak için ihtiyaç duyduğu Patriot hava savunma sistemleri için önleyicileri (interceptors) içeriyor. Trump, geçen hafta Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile görüştükten sonra “Bir miktarını erişime açıp açamayacağımıza bakacağız” diyerek Ukrayna’ya daha fazla Patriot mühimmatı sağlayabileceğini ima etmişti. Ancak söyledikleriyle yönetiminin eylemleri arasında büyük bir fark var.

Pentagon sözcüleri, bu ani kararın Amerikan stoklarının yetersiz olması gerekçesiyle alındığını açıkladı; fakat bu mazeret, eski Biden yönetimi yetkilileri ve bağımsız politika analistleri tarafından şiddetle sorgulanıyor. Ne doğru ne yanlış, bu gerekçe Ruslar için önemli değil; zira onlar, American desteğinin sona erdiğine dair net bir sinyal olarak yorumladılar: Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov, “Ukrayna’ya teslim edilen silah ne kadar azsa, sözde ‘özel askeri operasyon’un sonu o kadar yakın olur” diyerek bu bakış açısını basın mensuplarına aktardı. Burada “sözde ‘özel askeri operasyon’” ile kastedilen, Ukrayna’nın yenilgisidir.

Bu arada, çok daha az dikkat çekerek, ABD aslında Rusya’ya yönelik yaptırımları gevşetiyor. Resmî bir duyuru yapılmadı; ancak yaptırımların sürdürülmesi, Rus şirketleri ve diğer kuruluşlar tedarikçi ve strateji değiştirdikçe sürekli güncellemeler ve ayarlamalar gerektiriyor. Biden yönetimi sırasında, bu değişimleri yakından takip eden ve her defasında yeni yaptırımlar devreye sokan yetkililerle birkaç kez görüştüm. The New York Times’ın haberine göre, Trump yönetimi artık bu değişimlerin peşinden gitmiyor ve yeni yaptırımlar uygulamayı tamamen bıraktı. Times’ın yazdığına göre bu durum, “yeni kukla şirketlerin Rusya’ya fon ve kritik bileşen sevkiyatını—bilgisayar çipleri ve askeri teçhizat da dahil—akıtmasına” imkân tanıyor.

Kinetik savaşta ve ekonomik savaşta Rusya’nın safını tuttuğu gibi, ABD algı savaşında da konumunu yeniden belirliyor. Biden yönetimi döneminde Dışişleri Bakanlığı’nın Küresel İletişim Merkezi (Global Engagement Center), gizlice Rus operasyonları tarafından yönetilen yanıltıcı web siteleri veya kampanyaları Latin Amerika, Afrika ve Avrupa’da ifşa etmek için düzenli çalışmalar yürütüyordu. Trump’ın atadığı yetkililer ise bu merkezi lağvetmekle kalmadı; hem de dayanaksız ve tuhaf bir şekilde, merkezin Amerikalı muhafazakarlara zarar verdiğini, “Amerikalıların sesini aktif şekilde susturup sansürlediğini” iddia ettiler—oysa GEC’nin ABD içinde hiçbir operasyonu yoktu.

USAID ve diğer programlardaki kesintiler, aynı zamanda bazı bağımsız medya kuruluşlarıyla Rus muhalif medyasına ayrılan fonu ani şekilde azalttı. Mahkemeler engellemezse Özgür Avrupa/Özgürlük Radyosu’na (Radio Free Europe/Radio Liberty) yönelik planlanan kesintiler, Ruslara savaşa dair gerçek haber ulaştıran az sayıdaki dış kaynaklardan birini ortadan kaldıracak. Tüm bu değişiklikler kalıcı hâle gelirse, ABD’nin ne Rus halkıyla ne de dünya çapında Rus propagandasına karşı iletişim kurmak veya karşı propaganda yürütmek için hiçbir aracı kalmayacak.

ABD içinde ise Rus propagandası, en yüksek sesle ve en etkili şekilde başkanın atadığı kişiler tarafından yayılıyor. Rus tarihi veya siyaseti konusunda hiçbir bilgisi olmayan ama gayrimenkul geliştiricisi olarak Trump’ın Rusya’yla müzakerelerinden sorumlu başlıca yetkilisi haline gelen Steve Witkoff, sık sık yanlış Rus söylemlerini ve propagandayı tekrar ediyor. Putin’den bizzat duyduğu düşünülebilecek şu görüşü yeniden dile getirdi: “Ukrayna sadece sahte bir ülke, bu bölgeleri bu tür bir mozaik (mosaic) halinde bir araya getirmişler.” Witkoff ayrıca, 1991’de Moskova’dan bağımsızlık için oy kullanan Ukrayna topraklarının bir şekilde “Rus” olduğunu savunan Putin’e katılır görünüyordu.

Tartışmalı iddiaları gerçek olarak kabul eden Witkoff, Putin’in savaşını sürdürmesine de yardımcı oluyor. Rusları desteğe devam etmeye ikna etmek, Ukrayna’nın müttefikleri arasında bölünmeler yaratmak ve belki de Ukrayna içinde şüpheler uyandırmak için Putin, Ukrayna davasını umutsuz gösterip Ukraynalıların “taleplerini” makul olmayan bir noktaya yerleştirmek zorunda. Bu savaşın en temel gerçeklerini—savaşı onun başlattığı, yüz binlerce insanı öldürdüğü ve nihai amacının yine tüm Ukrayna’yı imha etmek veya yönetimini çökertmek olduğu—saklamalı. Witkoff, bu yalanların Rusya’da, ABD’de ve Avrupa’da sürdürülmesini kolaylaştırıyor.

Tüm bunları bir araya getirdiğinizde, sadece bir örüntüden fazlasını görürsünüz: Bunlar, Putin’i savaşı sürdürmeye ikna eden bir dizi teşvik. Yaptırımlar azalıyor, silah sevkiyatları düşüyor, karşı propaganda duyulması zorlaşıyor. Tüm bunlar, Putin’i yalnızca Ukrayna’yı yenmeye değil, aynı zamanda Avrupa’yı bölmeye, NATO’yu zayıflatmaya ve ABD’nin küresel güç ve etkisini azaltmaya teşvik edecek.

Avrupa, Kanada ve demokratik dünyanın büyük çoğunluğu Ukrayna’yı desteklemeye devam edecek. Daha önce de yazdığım gibi, Ukraynalılar yenilik yapmaya; yeni nesil otomatik silahlar, yeni insansız hava araçları ve yeni yazılımlar geliştirmeye devam edecek. Savaşmaya devam edecekler, çünkü aksi takdirde uygarlılarının, dillerinin ve çoğu için hayatlarının sonu gelecek.

Ukraynalılar hâlâ kazanabilir. Farklı ABD politikaları onların daha hızlı kazanmalarına yardımcı olabilir. ABD hâlâ Rusya’ya yönelik yaptırımları genişletebilir, mühimmat sağlayabilir ve algı savaşında Ukraynalılara destek olabilir. Yönetim, Trump’ın defalarca karşı çıktığını söylediği o anlamsız ölümleri, çatışmaları, füze saldırılarını ve ölümcül drone sürülerini durdurabilir. Rusya’yı desteklemeyi seçerek savaşı sürdürecek; yalnızca Ukrayna’yı destekleyerek barış için umut olabilir.

Kaynak: https://www.theatlantic.com/ideas/archive/2025/07/putin-trump-russia-ukraine/683414/