ABD, İsrail-İran Savaşına Girdi: Bundan Sonra Ne Olabilir?

3 Senaryo

Amerika Birleşik Devletleri’nin İsrail’in İran’la olan savaşına girip girmeyeceği konusundaki kararsızlığı sona erdi ve Başkan Donald Trump nihayet bir karar verdi.

Pazar sabahı erken saatlerde, ABD savaş uçakları ve denizaltıları İran’ın üç nükleer tesisini — Natanz, İsfahan ve Fordow’dakileri — vurdu. Bu tesislerden Fordow’da, İranlıların yaklaşık 80 metre derinlikte bir dağın altına gömdüğü bir uranyum zenginleştirme tesisi bulunuyor.

Bu saldırılar, daha geniş bir sürecin parçası olarak değerlendirilmelidir: Bu süreç, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e düzenlediği saldırıyla başlayan Gazze Savaşı ile başlamış; ardından İsrail’in Lübnan’daki İran destekli militan grup Hizbullah’a yönelik saldırılarıyla ve İran’ın desteklediği Esad rejiminin Suriye’deki çöküşüyle devam etmiştir.

İran, tarihinin hiçbir döneminde şu anki kadar zayıf olmamıştı. Trump, İran’ı bombalayıp bombalamayacağına karar vermesinin iki hafta sürebileceğini söylediğinde, İsrail’in onu daha erken harekete geçmeye zorlamış olması büyük olasılık.

Muhtemelen İsrail, Trump üzerinde ABD’nin yalnızca B2 bombardıman uçaklarıyla kullanabildiği, 30.000 pound (13.600 kilogram) ağırlığındaki “sığınak delici” bombalar (bunker buster) için ciddi baskı kurdu.

Artık Trump, ABD’yi Orta Doğu’daki bir başka savaşa daha sokma yönünde önemli bir adım attığına göre, buradan sonra ne olabilir? Birkaç olası senaryo var.

  1. İran Karşılık Verir

İranlılar, Amerika Birleşik Devletleri’yle doğrudan karşı karşıya gelecek güce sahip olmadıklarının farkındalar. ABD’nin ülkelerinde büyük tahribat yaratabileceğini ve hatta İran rejiminin istikrarını tehlikeye atabileceğini biliyorlar.

Dini lider Ayetullah Ali Hamaney öncülüğündeki ruhani rejim açısından bu gerçek her zaman en öncelikli kaygıdır — diğer tüm meseleler bunun ardından gelir.

İran’ın olası tepkisini değerlendirmek için, Trump’ın ilk başkanlığı döneminde 2020 Ocak ayında İran Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı seçkin Kudüs Gücü’nün komutanı Kasım Süleymani’nin suikastına nasıl yanıt verdiklerine bakabiliriz.

O dönem İran büyük bir karşılık verileceğini açıklamıştı; ancak yaptığı tek şey, Irak’taki iki Amerikan üssüne çok sayıda füze fırlatmak oldu. Bu saldırı ABD tarafında hiçbir can kaybına yol açmadı ve çok az maddi zarar verdi. İran, bu sembolik misillemeden sonra konunun kapandığını duyurdu.

ABD’nin son hava saldırılarına İran’ın vereceği yanıt da büyük olasılıkla benzer olacaktır. İran’ın, bölgede Amerikan üslerine karşı saldırılar düzenleyerek ABD ile doğrudan misilleme döngüsüne girmek istemeyeceği tahmin ediliyor. Zira Trump açıkça güç kullanma sözü verdi:

“Orta Doğu’nun zorbası İran, artık barış yapmalı. Eğer yapmazlarsa, sonraki saldırılar çok daha büyük ve çok daha kolay olacaktır.”

Ayrıca İran’ın bu savaşı ne kadar süre sürdürebileceği de belirsiz. Bu, büyük ölçüde elinde kalan balistik füze ve fırlatıcı sayısına bağlı.

İran’ın elinde hâlen kaç adet balistik füze kaldığına dair çeşitli tahminler var. Savaşın başında İran’ın İsrail’e ulaşabilecek yaklaşık 2.000 füzesinin olduğu düşünülüyordu. Bu füzelerden 700’ünü ateşlediğini söyleyenler de var, 400 civarında diyenler de. Rakam ne olursa olsun, stoklar hızla tükeniyor.

İsrail ayrıca İran’a ait balistik füze fırlatıcılarının yaklaşık üçte birini imha etmiş durumda. Eğer İsrail, kalan tüm fırlatıcıları da yok etmeyi başarırsa, İran’ın karşılık verme kapasitesi ciddi şekilde sınırlanmış olur.

  1. İran Geri Adım Atarsa

ABD çatışmaya dâhil olmadan önce İran, müzakereye hazır olduğunu, ancak İsrail saldırılarına devam ettiği sürece bunun mümkün olmadığını belirtmişti.

Dolayısıyla, senaryolardan biri şu olabilir: İsrail bir ateşkes ilan eder, İran ve ABD de Tahran’ın nükleer programı konusunda müzakerelere yeniden başlama konusunda anlaşır.

Ancak burada büyük bir sorun var: İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, müzakere sürecine güvenmediğini ve İran’ın tüm nükleer tesisleri tamamen yok edilmeden İsrail’in askeri operasyonlarını durdurmak istemediğini açıkça söyledi. Üstelik Netanyahu, rejim üzerindeki baskıyı daha da artırmak için İran’ın petrol terminalleri ve doğalgaz tesislerini de bombalıyor.

Ancak İran rejimi, itibar kaybına uğramamak konusunda son derece kararlı olduğunu defalarca gösterdi. 1980’lerdeki İran-Irak Savaşı sırasında da zaman zaman çok büyük baskı altındaydı, ama hiçbir zaman teslim olmayı düşünmedi — ta ki ABD’ye ait bir füze, yanlışlıkla bir İran yolcu uçağını düşürüp 290 kişiyi öldürene kadar.

Bunun ardından İran, Birleşmiş Milletler arabuluculuğunda bir ateşkesi kabul etti. Ancak İran-Irak Savaşı sekiz yıl sürdü ve yaklaşık bir milyon kişinin ölümüne neden oldu. O dönem İran’ın dini lideri olan Ayetullah Ruhullah Humeyni, ateşkesi kabul ettiğinde, bunun “zehir içmekten beter” olduğunu söylemişti.

İran’ın mevcut askerî kapasitesi göz önüne alındığında, şu anki dini lider Ayetullah Hamaney, rejimi korumak adına teslim olmayı tercih edebilir. Ancak bu, onun açısından büyük bir geri çekilme anlamına gelir — ki geçmişte son derece inatçı davrandığı biliniyor.

Rejim son derece popüler olmaktan uzak olsa da, benim deneyimlerime göre İran halkı oldukça vatanseverdir — rejime değilse bile ülkelerine bağlıdırlar. 90 milyonluk bir ülkede halkın ne düşündüğünü net biçimde ölçmek zor olsa da, pek çok İranlının ABD ya da İsrail’den gelen herhangi bir buyruğa uymak istemeyeceği ve savaşmayı tercih edeceği açıktır.

Netanyahu, İran halkının rejime karşı ayaklanması için uygun koşulları yaratmak istediğini söylüyor.

Ancak otokrasinin karşıtı illa ki demokrasi değildir; kaos da olabilir. İran’da birçok farklı etnik grup bulunuyor ve eğer ruhani rejim düşerse, yerine ne geleceği konusunda büyük görüş ayrılıkları yaşanabilir.

Bu aşamada rejimin hâlâ bütünlüğünü koruyabileceği görülüyor. Hatta Hamaney aniden ölse bile, rejimin onu hızla bir başkasıyla değiştirmesi muhtemel.

Olası halefinin kim olduğu bilinmese de, rejim bu senaryoya uzun süredir hazırlanıyor. Üst düzeydeki isimler de, Hamaney sonrası bir iktidar mücadelesinin rejimi gerçekten tehlikeye atacağını çok iyi biliyorlar. 

  1. ABD Sınırlı Müdahaleyle Yetinirse

The Economist ve YouGov tarafından 17 Haziran’da yayımlanan yeni anket sonuçlarına göre, Amerikalıların %60’ı İsrail ile İran arasındaki çatışmaya dahil olunmasına karşı çıkıyor; yalnızca %16’sı müdahaleyi destekliyor. Cumhuriyetçiler arasında bu oran %53 karşıtlık şeklinde.

Dolayısıyla, bu hava saldırıları şu aşamada Amerikan halkı arasında açıkça destek gören bir adım değil. Ancak bu tekil bir müdahale olarak kalır ve savaşın hızlı şekilde sona ermesini sağlarsa, Trump büyük olasılıkla Amerikalıların çoğunluğu tarafından takdir görecektir.

Öte yandan, ABD’nin yeniden bombardıman uçaklarıyla bölgeye dönmesi gerekirse — ya da bölgede Amerikan çıkarlarına yönelik ciddi saldırılar yaşanırsa — halkın tepkileri çok daha olumsuz olabilir.

Bir diğer soru da şu: İran’ın elindeki, %60 oranında zenginleştirilmiş 400 kilogramlık uranyum ABD saldırılarında yok edildi mi?

Eğer yok edilmediyse — ve santrifüjlere verilen hasarın boyutuna bağlı olarak — İran nükleer programını nispeten kısa sürede yeniden inşa edebilir. Bu durumda elindeki uranyumu %90 saflaştırma düzeyine, yani silah seviyesine kadar zenginleştirme yönünde daha güçlü bir teşvikle karşı karşıya kalabilir.

*Ian Parmeter, Avustralya Ulusal Üniversitesi’nde Orta Doğu Araştırmaları alanında araştırma görevlisidir.

Kaynak: https://theconversation.com/the-us-has-entered-the-israel-iran-war-here-are-3-scenarios-for-what-might-happen-next-259509