5 Kasım’dan sonra Amerika’ya Tufan mı Geliyor?
5 Kasım’da Başkanlık seçimlerini Donald Trump kaybeder, Demokratlar’ın adayı Kamala Harris kazanırsa, kıyamete hazır olun.Başkanlık yarışının çok dar bir farkla Kamala Harris lehine sonuçlanma ihtimali herkesi korkutuyor. Son derece kutuplaşmış siyasi atmosferde tarafların Başkanlık seçimlerine Amerika’nın geleceği için varoluşsal bir önem atfetmeleri durumu daha da kötüleştiriyor.
Trump için bu seçimler son şans. Kaybederse, bir daha başkan olamaz. Kaybederse hakkında açılan davalardan hapse girme ihtimali bile söz konusu. Trumpçı Cumhuriyetçiler de bu seçimleri bir ölüm kalım seçimi olarak görüyorlar.
6 Ocak 2021’de Amerikan Kongresi’nin işgal edilmesi olayında da sergilendiği gibi, Trumpçı Cumhuriyetçiler Trump’ın kaybetmesiyle bir kez daha raydan çıkabilirler. Ancak bu kez durum çok daha farklı gelişebilir.
Kamala Harris’in seçimin galibi olarak ilan edilmesiyle iş bitmeyecek. Amerikan seçim sisteminde kimin başkan olacağına “Seçiciler Kurulu” karar veriyor. Dolayısıyla seçimlerin eyaletler bazında onay sürecinden geçirilmesi gerekiyor. Diğer bir yandan Cumhuriyetçiler tarafından yönetilen eyaletlerin 2020 seçimlerinde olduğundan çok daha kuvvetli ve organize şekilde seçim sonuçlarına itiraz etmeleri kuvvetle muhtemel. Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçi Başkanı Mike Johnson’ın da seçimlerin onay sürecinde oynayacağı bir rol var. Bu bağlamda Johnson ve Trump’ın arasında küçük bir sır olduğundan söz ediliyor. Trump bir miting konuşmasında, “Onunla benim küçük bir sırrımız var; yarış bittiğinde size ne olduğunu söyleyeceğiz” dedi.Johnson da bu sırrı şimdi paylaşmayacağını söyledi. Bu küçük sırrın, Kamala Harris’in Başkan seçilmesi halinde takip edilecek yolla ilgili olduğuna inanılıyor.
Amerikan seçim sisteminde en fazla oyu alan aday Başkan seçilmiyor. Adaylardan hangisinin Başkan olacağına eyaletlerde seçilen 538 kişilik “Seçiciler Kurulu” son sözü söyleyecek. 5 Kasım’daki seçimlerde Başkan adaylarına verilen oylar, eyaletlerin nüfusuna göre belirlenmiş olan belli sayıda delegeler için verilmiş sayılıyor. Her bir eyaletin delege sayısı o eyaletin Kongre üyesi ve senatör sayısına eşit. Her eyalette iki ayrı delege listesi yarışıyor. Bir eyalette en fazla oyu alan Başkan adayı o eyaletteki Seçiciler Kurulu delegelerinin tamamını alıyor. İki eyalet hariç diğer bütün eyaletlerde sistem böyle çalışıyor. Seçiciler Kurulu’ndan en az 270 oy alan adaysa ABD başkanı oluyor.
En kötü senaryo, Trump’ın da, Harris’in de oylarının 270’in altında çıkması. Böyle bir durumda Temsilciler Meclisi başkanı önemli rol oynuyor. “Şarta bağlı seçim” denilen bu sistemde Temsilciler Meclisi elli eyaletin her biri tarafından sadece bir oy kullanılan Başkanlık seçimi için oturum düzenler. En fazla oyu alan aday Başkan seçilir. Cumhuriyetçiler Demokratlardan daha fazla sayıda Eyaleti kontrol ettiğinden dolayı Trump’ın Başkan seçilmesi mümkün olur.
Trump 2020 seçimlerinde hile yapıldığı iddiasıyla Joe Biden’ın Başkanlığını meşru görmemişti. Trump 150 yıllık bir geleneğe meydan okuyarak, 20 Ocak 2021 günü gerçekleşen Joe Biden’ın Başkanlık yemin törenine de katılmamıştı.
Trump, Kamala Harris kazanırsa, seçim sonuçlarını kabul edeceğini de söylemedi. Kimse de Trump’a bunu söyletemedi. Amerikan Kongresindeki Trumpçı Cumhuriyetçiler de Harris’in kazanması durumunda seçim sonuçlarını kabul edeceklerini söylemiyorlar. Kamala Harris’in seçimleri kazanması durumunda Amerika Birleşik devletlerinde bir siyasi krizin zuhur etmesi kaçınılmaz görünüyor.
Daha da can alıcı ihtimalse, siyasi krizin bir iç savaşa dönüşüp dönüşmeyeceği. İç savaş 2024 başkanlık seçimlerinin sonucuyla bağlantılı olarak sıkça gündeme gelen bir ihtimal. 2020’den bu yana Amerikan medyasında iç savaş tartışmaları daha da yoğunluk kazandı. Peki Amerikan toplumunun siyasi, ekonomik ve kültürel dinamikleri ülkeyi kaosa sürükleyecek bir iç savaşa geçit verir mi? Bu soruya verilen cevaplar farklılık arz etse bile iç savaş bir ihtimal olarak zihinlerde çoktan yer almış bulunuyor. Son dört yıldır bu konuda yapılan anketler, hem Cumhuriyetçiler, hem de Demokrat seçmenler arasında karşılıklı şiddet konusunda farklı ölçeklerde olsa da, kaygı verici bir zemin bulduğunu gösteriyor. 2023 yılında yapılan bir ankete göre Amerikalıların neredeyse dörtte biri “işler rayından çıkarsa gerçek Amerikan vatanseverleri ülkemizi kurtarmak için şiddete başvurmak zorunda kalabilir” ifadesine katılıyor. Geçtiğimiz Nisan ayında yapılan bir başka anketteyse Cumhuriyetçilerin yüzde 28’inin “Amerikalıların ülkeyi yeniden rayına oturtmak için şiddete başvurmak zorunda kalabileceği” görüşüne kesinlikle katıldığını ya da sadece katıldığını ortaya koyuyor.
Amerika Birleşik Devletlerinde bir iç savaş çıkması durumunda taraflar yeteri kadar silaha da sahipler. ABD, kişi başına düşen bireysel silah sahipliğinde dünyada ilk sırada yer alıyor. Amerika, dünyadaki tüm ateşli silahların yüzde 40’ına ev sahipliği yapıyor. Bu oran, dünya nüfusunun yüzde 4’ünden biraz fazlasını oluşturan Amerika Birleşik Devletleri için korkunç bir rakam. ABD’de her 100 kişiye 121 ateşli silah düşüyor. Kaynaklara göre sadece 2020 yılında ABD’de satın alınan silahların sayısı 17 milyon. Son dört yıl içinde daha çarpıcı olan bir gelişmeyse ilk defa silah satın alanların sayısının arttığıydı. Ezici bir çoğunlukla Cumhuriyetçi seçmenlerin silah sahibi olduğu Amerika Birleşik Devletleri’nde Demokrat seçmenlerin de silah satın almaya başlamış olmalarıysa bir diğer çarpıcı gelişme. Yapılan anketler saldırı tipi tüfek sahiplerinin yüzde kırkından fazlasının siyasi şiddeti belirli, acil durumlarda haklı görülebileceğini düşündüklerini gösteriyor. Bu oran, yeni silah satın alanlardaysa yüzde 44’e ulaşıyor. Günlük hayatta silah taşıyanların yüzden elliden fazlası da aynı görüşü paylaşıyor.
Bu son derece çarpıcı veriler, yaşam tarzları ve Amerika’nın geleceğine ilişkin beklentiler konusunda giderek farklılaşan ve biribirinden ayrılan seçmen grupları için zehirleyici bir ortama işaret ediyor.
Amerika’daki kutuplaşma ve düşmanlaştırma siyasetçilere, siyasi liderlere yönelik tehditler, saldırılar ve suikast girişimleriyle tehlikeli bir sürece girmiş bulunuyor. Daha önce olanlar, olacakların habercisi.
66 yaşındaki Amerikalı James T. Hodgkinson 14 Haziran 2017’de Virginia eyaletine bağlı Alexandria’da beyzbol maçı yapan bir grup Cumhuriyetçi siyasetçiye yaylım ateşi açtı. Yaralananlar arasında ABD Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçi liderlik takımında üçüncü sırada yer alan Steve Scalise de bulunuyordu.
28 Ekim 2022’deyse Temsilciler Meclisi’nin Demokrat Partili Başkanı Nancy Pelosi’nin San Fransisco’daki evine giren saldırgan, Pelosi’nin eşi Paul Pelosi’yi çekiçle ağır şekilde yaraladı.
13 Temmuz 2024’teyse Cumhuriyetçi başkan adayı olan Donald Trump Pensilvanya eyaletinde düzenlediği kampanya mitinginde 20 yaşındaki Thomas Matthew Crooks tarafından silahlı bir suikast girişimine maruz kaldı.
Keskin nişancının kurşunlarından kıl payı kurtulan Trump sağ kulağından yaralandı.
Trump 15 eylül 2024’te de Florida eyaletinde golf oynarken bir suikast girişiminden de son anda kurtulduğu bildirildi. Bu kez saldırgan tüfeğini ateşleyemeden güvenlik güçleri tarafından yakalanıyordu.
Amerikalıları endişelendiren bir diğer gelişmeyse siyasal şiddetin kitlesel çatışmalara dönüşme potansiyeli taşıması. Ağustos 2017’de, Trump’ın başkanlığı döneminde Virginia eyaletinin Charlottesville kentinde Beyaz ırkçı gruplarla karşıt gruplar arasında arbede çıktı. 12 ağustos günü Beyaz Irkçı grupların bir gösterisini protesto eden grubun arasına özel aracıyla dalan James Alex Fields Jr isimli saldırgan Heather Heyer isimli bir kadının ölümüne ve çok sayıda kişinin yaralanmasına sebep oldu. 25 Ağustos 2020’de Visconsin eyaletinin Kenosha kentinde siyahi Amerikalılara yönelik polis şiddetini protesto eden bir gruba müdahale eden 17 yaşındaki Kyle Rittenhouse AR-15 tarzı yarı otomatik tüfeğiyle iki göstericiyi öldürürken bir diğerini yaraladı. Trumpçılar tarafından kahraman olarak gösterilen Kyle Rittenhouse göstericilere müdahale etmek için başka bir eyaletten Kenosha’ya gelmişti. 2021’de yargılandığı mahkemede jüri tarafından suçsuz bulunan Rittenhouse serbest bırakıldı. Bu vaka, “Siyahların hayatları değerlidir(Black Lives Matter)” gösterilerinde cinayetle sonuçlanan ilk silahlı vakaydı.
Amerikalılar 5 Kasım seçimlerine böyle bir siyasi atmosfer içinde giriyorlar. Duygular incelmiş, nefretler bilenmiş, öfkeler birikmiş durumda. Amerikan büyük çadırının dikişleri patlamış görünüyor. 5 Kasım seçimleri Amerika için bir “kader seçimi” niteliği taşıyor. Dünya kamuoyu da büyük bir merak içerisinde bu kader seçiminin sonuçlarına dikkat kesilmiş bulunuyor.
Bir diğer merak konusuysa, “Amerikan imparatorluğu” biçimini alan ve dünyayı kendi imajına göre düzenleme iddiası taşıyan Amerikan müesses nizamının kendi iç krizini savuşturmayı başarıp başaramayacağı.