1 Kasım 1954: Cezayir’in Asil Duruşu

 

Sömürgeciliği kardeşlik ve medeniyet kisvesi altında sunan bir güç bir halkın özgürlük arayışını bastırmakta zorlandı. Sonuçta Cezayir halkının var olma mücadelesi tarih sahnesinde yerini aldı. Fransa, Cezayir bağımsızlığının bedelini ağır ödüyor, ancak geçmişle yüzleşmekten kaçmaya devam ediyor. Ama tarih bize gösterdi ki halkın sesi bastırılsa da yankısı hep kulaklarda çınlıyor.

Cezayir, Fransa’nın Cezayir halkına karşı işlediği sömürge suçlarını her yıl anarken Fransa’nın bıraktığı sömürgecilik mirasıyla boğuşuyor. Cezayir’in bağımsızlık mücadelesi 1954-1962 arasında gerçekleşti ve yaklaşık 1.5 milyon kişi hayatını kaybetti. Fransızlar sivilleri rehin alarak ve vahşice işkence yaparak direnişi bastırmaya çalıştı. 1830’da Fransa’nın Cezayir’i işgaliyle başlayan süreç 132 yıl sürdü.

Fransızlar, Cezayir’in kültürel ve tarihi mirasını da etkiledi. 1830-1962 arasında yüzlerce belgeyi Paris’e taşıdılar. Cezayir bağımsızlık sonrası bu belgelerin iadesini talep etti, ancak Fransa bu belgelerin milli güvenliği tehdit ettiğini belirterek iade etmedi.

Bu süreçte Fransa, Sahra Çölü’ndeki nükleer testler de dâhil olmak üzere birçok vahşi yöntem kullandı. Bu testler Cezayir halkına uzun ömürlü radyoaktif hatıralar bıraktı. Cezayir şimdi Fransa’nın tarihle yüzleşmesini ve bu hataların bedelini ödemesini talep ediyor. Fransa’nın sömürgecilik döneminin etkileri ve iki ülke arasındaki ilişkilerde gerilim hala devam ediyor.

10 Müslüman oyu = bir Avrupalının oyu

31 Ekim’i 1 Kasım’a bağlayan gece yarısı ile sabah 3 arasında Fransız yönetimindeki Cezayir’de yaklaşık 70 koordine saldırı düzenlendi ve 10 kişi hayatını kaybetti. Fransızların kabile ayaklanması diyerek burun kıvırdığı saldırılar gece yarısından sabaha dek Cezayir’i kökünden sarsarken bir anda suçlu bulundu: Pan Arabizm. Fransız yetkililer koca bir halkın bağımsızlık talebi karşısında bunun Kahire’deki Pan Arabist hareketler tarafından kışkırtılmış olabileceğini öne sürerek kendini avuttu.

Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (FLN) 1 Kasım Bildirisi ise Cezayir’in yerlilerinin kabile değil, bir halk olduğunu hatırlatarak tarihe geçti.

Fransa’da Kızıl Azizler Günü olarak anılan bu olaylar Cezayir’in yerli halkının, sömürge yönetimini sona erdirmek için organize ve kararlı bir hareket başlattığını gösterdi. İlk başta Fransız siyasi liderler ve medya FLN tehdidinin ciddiyetini küçümsedi.

Kızıl Azizler Günü

Cezayir Savaşı olarak anılan ve resmi olarak 1999’da bu isimle tanınan çatışma Cezayirlilerin on yıllar boyunca biriken rahatsızlıklarından doğmuştu. Fransa’nın “medeniyet” projesinin parlak (!) başarısı: Cezayir’de Cezayirli unvanını yalnızca Fransız yerleşimcilere layık gören bir düzen Müslüman Cezayirliyi ikinci sınıf bile saymamıştı. İki dünya savaşında Fransız bayrağı altında savaşan Cezayirliler eşitlik umuyordu.

Bir Avrupalının oyu 10 Müslüman oyun değerindeydi. Ilımlı liderler asimilasyon istiyordu. Fransızların çözümü gayet netti: Çözüm yok!

Birileri “medeniyet” derken ötekiler çoktan özgürlüğü hayal etmeye başlamıştı.

Fransa’nın 1940’taki yenilgisi ve Vichy yönetiminin Nazi Almanyası karşısındaki güçsüzlüğü Cezayir’de milliyetçilik taleplerini güçlendirdi. 1945’te Setif’te Müttefik zaferini kutlamak için gösteri düzenlemeye kalkışan Cezayir halkına kıyıma varan bir baskı yapıldı.

Bu süreçte Messali Hac gibi liderler asimilasyon veya ayrılma değil, özgürleşme sloganıyla tanınan Cezayir Halk Partisi ile popülerlik kazandı.

Bağımsızlık çağrısı

FLN bağımsızlık çağrısında bulundu. Fransa “Fransa Cezayir’dir” sloganıyla, baskı ve işkenceyle cevap verdi.

17 Ekim 1961’de ise Fransız polisi Paris’te bağımsızlık yanlısı Cezayirlilerin barışçıl bir gösterisine sert müdahale etti. Olayda birçok kişi hayatını kaybetti.

Sonunda savaş bitti, Cezayir özgürlüğüne kavuştu.

Tarihçiler yaklaşık yarım milyon sivil ve savaşçının öldüğünü, büyük çoğunluğunun Cezayirli olduğunu tahmin ediyor. Cezayir otoriteleri ise bu sayının üç katı olduğunu iddia ediyor.

 

Fransa’nın ikiyüzlülüğü

132 yıl Cezayir’i kendi malı gibi gören Fransa en sonunda sahneden çekildi. Ama petrol haklarını, nükleer test alanlarını elde tuttu, pied-noir (Avrupa kökenli) yerleşimcilere özel ayrıcalıklar tanıdı.

De Gaulle “İnsanların kendi kaderlerini kontrol edebilmeleri için tedbirler alındı” dedi. Fransa bir eliyle “hadi git” derken diğer eliyle petrolü sımsıkı tutuyordu. Cezayir resmen bağımsızdı ama bu bağımsızlık Fransa’nın çıkarlarının gölgesinde bir bağımsızlıktı.

Cezayir’deki radikaller elde edilenin yetersiz olduğunu savunuyordu. Fransa’ya göre ise Cezayir’e fazla taviz verilmişti. Çifte standartlar, gizli hesaplar ve yüzyıllık bir sömürgecilik alışkanlığı içinde bu, kâğıt üzerinde bir bağımsızlık hikâyesiydi.

‘Pied-noir’ların kaçışı

Bağımsızlığın tadını çıkaran Cezayir, “pied-noir”ların Fransa’ya kaçışına tanık oldu. Bir milyon yerleşimci Fransa’nın yolunu tuttu. Orada Cezayirli göçmenlerle komşu olarak yaşamaya başlayınca kültür çatışması ortaya çıktı. Avrupa kökenli yerleşimciler Fransa’nın aşırı sağının belkemiği haline geldi.

Harkilerin (Fransızlar için savaşan Cezayirliler) bazıları Cezayir’de ya infaz edildi ya da işkence gördü. Fransa’da 60 bin kişi ise kötü şartlardaki toplama kamplarına yerleştirildi.

Geçmişin travması: Cezayir ile flört

Valery Giscard d’Estaing, 1975’te bağımsız Cezayir’i ziyaret eden ilk Fransız cumhurbaşkanıydı. Ardından François Mitterand “Fransa ve Cezayir geçmişin travmasını aşabilir” dedi.

Nicolas Sarkozy sömürge sisteminin derin bir adaletsizlik olduğunu kabul etti. François Hollande’ın ise durumu “acımasız” olarak nitelendirip savaşın sonunu kutlaması muhalefetin öfkesine yol açtı.

Macron savaş sonrası doğan ilk başkan olarak seçim kampanyası sırasında Cezayir’in sömürgeleştirilmesini insanlığa karşı bir suç olarak tanımladı. Fransa’nın geçmişle yüzleşme zamanının geldiğini belirtti. Macron’un bu cesareti sağcı kesimi öfkelendirmek için yeterli oldu.

Macron 1957’de işkence edilerek öldürülen bir bağımsızlık yanlısının eşiyle konuşarak geçmişin travmalarından dolayı özür diledi. Aynı yıl işkence edilip öldürülen Cezayirli avukat Ali Bumencel’in cinayetini de kabul etti. Bu cinayet Fransız yetkilileri tarafından uzun süre inkâr edilmişti.

Ocak 2021’de Benjamin Stora’nın hazırladığı sömürgecilik raporunun ardından Macron sembolik jestler yapmanın uzlaşmayı sağlayabileceğini söyledi. Harkiler için de af diledi.

Macron’un tangosu

Aynı Macron, Fransa’nın Cezayir’deki geçmişi için özür dileme fikrini reddederek tarihin üzerine bir örtü çekmeye çalıştı. 2021’in sonunda Cezayir’in siyasi-askeri sisteminin tarih yazımını eleştirdi.

Macron, Cezayir ile ilişkileri düzeltme çabasıyla seçim politikası yapmakla eleştirildi. 1961’de Paris’te Fransız polisinin yüzlerce Cezayirli protestocuya karşı gerçekleştirdiği katliamı affedilemez bir suç olarak nitelendirdi.

Ocak 2022’de ise Fransız güçlerinin Cezayir bağımsızlığını desteklemeyen pied-noir’lara yönelik katliamları kabul etti.

Görünüşe göre Macron’un tarih ile dansı tango gibi: bir adım öne, iki adım geri. Geçmişi hatırlamak, ona sahip çıkmak Fransa’nın, sömürge geçmişinin karmaşası içinde kaybolmasına sebep oluyor.

Geçmişten kaçış

Cezayir, Fransa’nın Cezayir halkına karşı işlediği sömürge suçlarını her yıl anarken Fransa’nın bıraktığı sömürgecilik mirasıyla boğuşuyor.

Fransa çoğu zaman acımasız olan 132 yıllık sömürge yönetimi için özür dileme veya pişmanlık göstermeyi hala reddederek geçmişin yükünü Cezayir’e bırakıyor.

Göçmen politikalarındaki çifte standart da cabası. Görünen o ki Fransa’nın Cezayir’e olan ilgisi “Cezayir Fransa’dır” ruhuyla devam ediyor ama geçmişin izlerini silmek çok zor.